Îsa: Bu halk hak ettiği statüyü kazanmalı
PDKS Merkez Komite Üyesi Gêlo Îsa: “Şehitliklerimiz, DAİŞ’e karşı savaşan ve kendilerini feda eden çocuklarımızla doludur. Bu halkın uluslararası toplumda hak ettiği statüsünü kazanması gerekir.”
PDKS Merkez Komite Üyesi Gêlo Îsa: “Şehitliklerimiz, DAİŞ’e karşı savaşan ve kendilerini feda eden çocuklarımızla doludur. Bu halkın uluslararası toplumda hak ettiği statüsünü kazanması gerekir.”
Türk devletinin bölgede sürekli kaos yaratarak, insanları göçe zorlayarak ve istikrarı bozarak Özerk Yönetim’in tasfiye etmeye çalıştığını belirten PDKS Merkez Komite Üyesi Gêlo Îsa, “Efrîn’in demografisini değiştirdiler, ekonomisini çökerttiler ve doğasını tahrip ettiler. Şimdi de Cebhet El Nusra ile Efrîn’in kültürünü yok edecekler” dedi.
Suriye Kürtleri Demokratik Partisi (PDKS) Merkez Komite Üyesi Gêlo Îsa, Türk devletinin bölgeye yönelik saldırı ve politikalarına dair ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kuzey-Doğu Suriye’ye dönük saldırılarda savaşçılar, komutanlar ve halk öncüleri hedef alınıyor. Türk devleti bu saldırıları açıkça üstlenmesine rağmen neden birşey yapılmıyor?
Devrimin başından bu yana Kuzey-Doğu Suriye halkı demokratik ve özgürlükçü bir sistemin mücadelesini verdi. Tüm halkların kendi haklarına sahip olacakları ve kendilerini ifade edecekleri bir sistem istediler. Rojava, Kuzey-Doğu Doğu Suriye’deki devrimin amacı buydu. Ne yazık ki Suriye krizinin başından bu yana Türk devletinin barbarca saldırılarına maruz kaldık. Bir taraftan alanlarımızı işgal ediyor, bir taraftan sivil halkımızı hedef alıyor, bir taraftan uluslararası zeminde yönetimi karalama politikalarını yürütüyor. Son olarak tekrardan bölge üzerinde yeni bir işgal saldırısı gerçekleştirerek, bölgeyi kendisinin ve çetelerinin denetimine almak istedi. Bunun için birçok yeni arayış ve pazarlık içine girdi. Uluslararası ve bölgesel güçlere karşı birçok taviz vermesine rağmen vize alamadı. Yeni bir işgal saldırısı için zemin bulamayınca, bu sefer saldırılarının rengini değiştirdi. Bu toplumun siyasi ve askeri öncülerine karşı, sivillere karşı yeni bir saldırı başlattı. SİHA’larla QSD komutanları hedef alındı. Oysa bu komutanlar, 2014’ten bu yana DAİŞ ve destekçilerine karşı amansız bir savaş; DAİŞ’i bölgede hem fiziki hem de zihinsel olarak ortadan kaldırma mücadelesi verdi. Türk devleti, bölgede terörün bitmesini kendi çıkarına görmüyor. Kürt halkının kendi haklarına sahip olmasını ve demokratik bir sistem içinde yaşamasını kabul edemiyor. Kürtler, Rojava Devrimi’yle bir kez daha tarih sahnesinde direnişleriyle yer alıp dünyanın dikkatini çekti. Türk devleti bunu yok etmek istiyor. Türk devleti için önemli olan tek şey Kürtlerin yok edilmesi. Bölgede DAİŞ ya da El Nusra’nın olması onun için önemli değil. Zaten istediği bu çetelerin bölgede hakim olmasıdır. Türk devletinin işgalinde olan bölgelere bakın, hepsine DAİŞ var.
Türk devleti, ileride Suriye’nin çözüm sürecinde Kuzey-Doğu Suriye halklarının güçlü bir pozisyonda olmasını istemiyor. Bölgede sürekli bir kaos yaratmak, insanları göçe zorlamak ve istikrarı bozarak, Özerk Yönetim çatısı altında kurulan sistemi tasfiye etmek istiyor. Suriye’de gelişecek bir çözüm modeline karşı büyük bir korkusu var.
Türkiye bir hapishaneye dönüştürülmüş. Bu nedenle her yere saldırıyor. Tüm bu saldırganlığı yaşadığı korkudan geliyor. Kürt halkının bunu çok iyi bilmesi gerekir; Türk devleti, Kürt halkının tarihi düşmanıdır. Düşmanlığı, PKK ile başlamamıştır, ancak çözümün PKK’den geleceğini bildiği için bu kadar saldırganlaşıyor. Her yerde Kürtleri hedef gösteriyor.
DAİŞ’e karşı bu kadar büyük mücadele veren komutanların ve öncülerin, Türk devletinin saldırılarının hedefi olmasına ses çıkartmayan Koalisyon, aslında tüm bunları onaylıyor ve destekliyor demektir. Onların sessizliği kardeşlerimizin, öncülerimizin ve halkımızın ölmesine neden oluyor.
Türk devleti işgali altındaki bölgelerde sürekli bir çete transferi var. Şimdi de terör örgütleri listesinde yer alan HTŞ, bu bölgelere kaydırıldı. Bu hareketlenmeye neyin işareti?
Şehitliklerimiz, DAİŞ’e karşı savaşan ve kendilerini feda eden çocuklarımızla doludur. Kobanê ve Kuzey-Doğu Suriye’de tüm dünya halklarının mücadelesi verildi. Batı toplumunun da bu halka karşı sorumluluğunu yerine getirmesi gerekir. Bu halkın uluslarası toplumda hak ettiği statüsünü kazanması gerekir.
Türk devletinin DAİŞ ve diğer tüm çetelere desteği devam ediyor. Bunun en büyük kanıtı Nusra’nın (HTŞ) Efrîn’e geçmesidir. Türk devleti, Efrîn’i DAIŞ ve El Nusra’nın başkenti haline getirmek istiyor. Bir kez daha çeteleri Efrîn’de bir araya getirerek Kürtlere karşı savaştırmak istiyor. Elbette çetelerin Efrîn’de toplanması, Astana toplantılarının sonucudur. Bu bir anlaşma ve plan çerçevesinde geliştiriliyor. Türk hükümeti bununla bir anlamda seçimlere de yatırım yapmaktadır. Türkiye içinde muhalefetin elindeki kartları almak istiyor. Aynı şekilde Şam hükümeti uluslararası alanda tolere edilen muhalefetten kurtulmak istiyor.
İlk başta Efrîn’in demografisini değiştirdiler, ekonomisini çökerttiler ve doğasını tahrip ettiler. Şimdi de Cebhet El Nusra ile Efrîn’in kültürünü yok edecekler.
Irak ve Suriye toprakları Türk devletince peyder pey ilhak edilmesine rağmen Arap dünyası buna sessiz kalıyor. Neo-Osmanlı projesine karşı Arap ülkeleri ve halkı nasıl bir rol üstlenmelidir?
Arap Birliği’nin birkaç gün önce Cezayir’de bir toplantısı oldu. Bu toplantıda Türk devleti ve İran’a karşı bir tavır aldılar, ancak çok cılızdı. Türk devleti Irak topraklarına saldırıyor, Başûrê Kurdistan’a saldırıyor. Kimyasal silah kullanıyor ama Irak sessiz, Başûr yönetimi sessiz, Arap Birliği sessiz. Elbette sessiz kalmak aynı zamanda onaylamaktır. Özellikle KDP’nin türk devletinin yanında yer alması ve ona öncülük yapması büyük bir suçtur.