Birlikte direniş, demokratik gelecek

Bölge halklarının ortak mücadelesi ve dayanışması, Suriye’deki istikrarın temeli olacaktır. Ancak bu dayanışmanın güçlenmesi, uluslararası toplumun desteği ve Türkiye’nin saldırgan politikalarına karşı kararlı bir duruş sergilenmesiyle mümkün olacaktır.

SURİYE'DE YAŞANAN GELİŞMELER

Güncel anlamda Suriye’de yaşanan gelişmeler, 1990 yılında Körfez savaşıyla startı verilen ve günümüze kadar süregelen Üçüncü Dünya Savaşı’nın yeni bir aşamasını ifade ediyor. Bu savaşın doğrudan etkileri, Suriye’yi derin bir kaosun içine sürükledi. Ancak, Şam’ın kod adı Ebû Mihemed Colanî olan Ahmed Hüseyin eş-Şara liderliğindeki Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) tarafından ele geçirilmesi, bu kaosu farklı bir boyuta taşımış durumda. Bu kaotik durumun başta Irak, İran ve Türkiye olmak üzere bölgesel ve uluslararası etkileri olacağını öngörmek, yeni tespit edilen bir durum değil. Suriye’nin yeniden inşası için kurulması planlanan geçici hükümetin izleyeceği yol haritası, sadece Suriye için değil, bölgesel ve uluslararası düzeyde de büyük öneme sahip. Zira şekillenecek olan yeni Suriye’nin nasıl olacağı konusunda bölgeyle ilgili tüm yerel, bölgesel ve uluslararası güçlerin ciddi tartışmalar yürütmesinin temel nedeni bu oluyor.

Bu makale, Suriye’deki yeni siyasal durumu, HTŞ’nin etkisini, Kürtlerin stratejik rolünü ve bölgedeki temel aktörlerin tutumlarını işlemeyi hedefliyor.

HTŞ'NİN KONJONKTÜREL ŞAM ZAFERİ VE GEÇİCİ HÜKÜMET

HTŞ’nin Şam üzerindeki zaferi öyle kendiliğinden gelişen veya HTŞ’nin çok güçlü olmasından ileri gelen bir durum değildir. Öncelikle bunun iyi anlaşılması gerekiyor. Bu durumu göz ardı eden hiçbir değerlendirme veya analiz doğru sonuçlar doğuramayacaktır.

Son süreçlerine kısaca değinirsek; Esad kontrolündeki Suriye’nin baskıcı BAAS politikalarının içte yarattığı öfke, İran’ın Şia Hilali oluşturmadaki başarısızlığı ve Rusya’nın Ukrayna ile zayıflatılmasından doğan ve yine başta ABD-İngiltere ve İsrail’in bölge üzerindeki hesapları, HTŞ’ye uygun konjonktürel ortamı hazırladı. Dolayısıyla HTŞ’nin İdlip’ten Halep’e dönük başlayan ve Şam’ın tamamen kontrol altına alınmasıyla sonuçlanan serüveni, adeta kendisine altın tepside sunuldu. Bu durum Suriye’nin siyasi ve askeri haritasında ciddi değişikliklere yol açtı. Ancak tüm gözler yeniden inşa edilmek istenen Suriye’deki geçici hükümetin izleyeceği yol haritasında.

Oluşturulan geçici hükümetin adalet bakanı Şadî El Weysi, Şeriat yasalarının uygulanacağını ve “ahlak polisi” teşkilatı kuracağını duyurdu. Ayrıca HTŞ içinde Kudüs ve Gazze’yi işaret ederek İsrail’i tehdit eden gruplar oldu. Bu durum, bölgedeki farklı etnik ve dini gruplar için yeni bir baskı dalgası anlamına gelirken, toplumsal kutuplaşmayı daha da derinleştireceğe benziyor.

Ancak HTŞ’nin yapısının homojen olmadığı ve içinde Türkiye tarafından desteklenen SMO (Suriye Milli Ordusu) ve DAİŞ unsurlarını barındırdığı biliniyor. Bir bütün HTŞ’nin parçalı yapısı ve Türkiye destekli grupların kendi aralarında çelişki ve çatışma potansiyeli, HTŞ’nin hâkimiyetinin kısa vadede bir istikrar sağlayamayacağını gösteriyor.

En önemlisi de HTŞ ve liderliğini yapan Colani’nin uluslararası alandaki konumu oluyor. Bilinen konumu Suriye’de istikrarın nasıl gelişeceği ve nasıl bir siyasal düzen kurulacağı konularını daha da tartışmalı hale getiriyor. Colanî’nin Suriye ve uluslararası alanda meşruiyet kazanmak gibi ciddi bir problemle karşı karşıya olması söz konusu.

Suriye’de istikrar, kalıcı barış ve huzurun sağlanması, yani yeni demokratik bir Suriye’nin inşası, Colanî ve liderliğini yaptığı HTŞ’nin demokratik özerk bölgelere nasıl yaklaşacağına bağlı netlik kazanacak. Türkiye’nin oyunlarına gelerek özerk yönetim bölgelerine saldırması veya intikamcı yaklaşım içine girmekle yeni bir Suriye’yi inşa edemeyeceğini anlamak, kâhin olmayı gerektirmiyor.

Mevcut durumda gerek ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri gerek Avrupa ve birçok Arap ülkesi, gerekse de bölge dinamikleri Suriye’nin yeniden inşası için kalıcı bir ateşkesin sağlanması konusunda hemfikir görünüyor. 13 yıl süren bir savaşın ardından Suriye’nin rahat bir nefes alması ve toparlanması için Suriye’nin buna ihtiyacı var. Suriye’de yerlerinden edilen yurttaşların yeniden yerlerine geri dönebilmesi, tahrip olan ekonomik ve alt yapının yeniden inşa edilmesi, bir nebze de olsa yaşanan acıların dinmesi, huzur ve refahın sağlanması ve yine güven verici bir düzenin kurulabilmesi için de buna büyük bir ihtiyaç duyuluyor.

Mevcut durumda Colani’nin en çok ihtiyaç duyduğu konu kalıcı bir ateşkesin sağlanmasıdır. Bu anlamda Colani’nin işi çok zor görünüyor. Bu nedenle HTŞ ve lideri Colani’nin gecikme yaşanmadan bölge istikrarını bozmakta ısrar eden ve bölgede işgalci konumunda bulunan TC ve çetelerine karşı radikal ve açık bir tavır takınması aciliyet arz ediyor.

TÜRKİYE'NİN ROLÜ, PROVOKASYONLAR VE SAVAŞ TEHDİDİ

Türkiye’nin Suriye’deki hedefi, HTŞ’nin zaferini kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya odaklanmış durumda. Ankara, bu zaferi, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne yönelik saldırılar için bir fırsat olarak değerlendiriyor. Türkiye, halk ve güvenlik güçlerine yönelik provokasyonlarla Özerk Yönetim’in halk desteğini kaybettiği algısını yaratmaya çalışıyor. Sızdırılan Whatsapp yazışmaları, bu stratejinin bir parçası olarak para karşılığında saldırılar organize edildiğini ortaya koyuyor.

Medyaya yansıyan DAİŞ terör örgütü amblemi taşıyan grupların çoğunlukla Türkiye kontrolündeki gruplarla hareket ettiklerini kanıtlıyor. Şam’da gösteri yapmaya kadar vardırılan gösteriler bir yandan yeniden hortlatılan DAİŞ terör dalgasının geldiğine işaret ederken, diğer yandan uluslararası alana karşı Türkiye eliyle geliştirilen DAİŞ terörünün ne düzeyde ciddiyet taşıdığını gösteriyor.

Türkiye zamanında El Nusra’yı Kürtlerin ve Demokratik Özerk Yönetim’in üzerine salarak sonuç almak istedi, bununla istediği sonucu alamayınca DAİŞ’i saldı. DAİŞ Kobanê direnişi ile ilk kırılmasını yaşayıp Dêrazor’un Baxoz köyünde yenilgiye uğratılınca, bu kez de bizzat kendi ordu güçleri ile bölgeye müdahalede bulundu. Şimdi de HTŞ’yi Demokratik Özerk Yönetim’in ve Kürtlerin üzerine salmak için her türlü provakatif ve dezenformasyonu yürütüyor. Mahir Esad’ın Özerk Yönetim alanları üzerinden Suriye’den çıkarıldığı biçiminde yalanlar uydurmaya kadar vardırdığı özel savaş ve dezenformasyon saldırılarında, basın ahlakının bütün ilkelerini ayaklar altına almayı sürdürüyor.

Ayrıca Türkiye, DAİŞ benzeri terör yöntemlerini yeniden devreye sokarak, bölgedeki istikrarı bozmayı hedefliyor. DAİŞ’in Hol kampındaki ve hapishanelerdeki unsurlarını serbest bırakma çabaları, bu planın bir parçası olarak değerlendiriliyor.

KÜRTLERİN STRATEJİK KONUMU VE DEMOKRATİK ÇÖZÜM PROJESİ

Kürtler ve Demokratik Özerk Yönetim, Suriye’deki kaotik ortamda belirleyici bir aktör olmaya devam ediyor. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimin, Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması temelinde geliştirdiği demokratik ulus projesi ve demokratik özerklik modeliyle bölgedeki kaosu sonlandırabilecek tek alternatif olarak öne çıkıyor. Bu proje, Kürt-Arap stratejik ittifakıyla güçleniyor. Suriye Demokratik Güçleri (QSD), Kürtler ve Araplar başta olmak üzere bölgedeki tüm etnik ve dini grupların direnişini temsil ediyor. 13 yıldır süren Suriye savaşında sosyal ve kültürel bakımdan büyük tahribatların yaşanması söz konusu. Bu sancılı savaş yılları boyunca sosyal ve kültürel dokunun korunduğu tek bölge Suriye Demokratik Özerk Yönetim bölgeleri olmuştur. Hem DAİŞ’in alanda sağladığı kontrol sırasında hem BAAS rejiminin Suriye’yi kontrol ettiği süreçlerde ve hem de güncel olması itibariyle bölgede şu an Türkiye ve ona bağlı çetelerin kontrol altında tuttuğu alanlarda ciddi bir kültürel soykırım ve demografya ile oynama durumları yaşanmasına rağmen, demokratik özerk yönetim bölgelerinde Suriye’nin kültürel, etnik ve inançsal mozaiği varlığını korudu ve ayakta kalabildi.

Mevcut durumda ne uluslararası güçlerin ne bölgesel güçlerin ve ne de HTŞ ve Colanî’nin Suriye’deki kültürel ve sosyal yapıyı demokratik bir düzene kavuşturabilecek bir çözüm projesine sahip olmadığı görülüyor. Tek ve doğru çözümün demokratik ulus temelinde uygulanan ve başarısını önemli oranda ispatlayan demokratik özerk yönetim bölgelerinde geliştirilen çözüm modeli olduğu görülmek durumundadır. Daha önce denenmiş ve kaosu derinleştirmekten öteye sonuç vermeyen milliyetçi, dinci, mezhepçi ve etnik kökene dayalı çözüm modellerinden uzak durmak, miadını doldurmuş ulus-devlet modelinden kaçınmak, Suriye’de kalıcı bir ateşkese, barışa ve yaşamın normalleşmesine götürecek temel yol oluyor.

QSD’nin başını çektiği direniş, Minbiç, Derazor, Reqqa, Hasekê ve Kobanê gibi birçok bölgede devam ediyor. Savaş mevzilerinde Kürtlerin, Arapların, Süryanilerin, Ermenilerin, Asurilerin ve diğer halkların, yine dini, mezhebi ve kültürel kesimlerin kanı birbirine karışarak “kan kardeşliği” yaratıyor. Bu ortak mücadele, bölgenin geleceği için umut vadediyor.

ULUSLARARASI VE BÖLGESEL DENGELER

HTŞ’nin Şam üzerindeki hâkimiyetiyle Rusya ve İran’ın bölge üzerindeki kontrolü büyük bir darbe yedi. Bu süreçte doğrudan bir müdahale gerçekleştirebilmeleri pek olası görünmese de bu duruma kayıtsız kalmayacakları büyük bir ihtimal olarak gözüküyor. Irak’ın da bu gelişmelerden nasibini alacağı yüksek bir ihtimal. Bu durumda yeni Suriye’nin nasıl şekilleneceği büyük önem taşıyor. Dolayısıyla yeni Suriye Ortadoğu’nun nasıl şekilleneceğine emsal teşkil eden bir karaktere sahip.

Öte yandan, ABD’nin ve diğer Batılı güçlerin, Suriye’deki demokratik çözüm projelerini desteklemesi, bölgede kalıcı bir istikrar için kritik öneme sahip. Türkiye’nin bu konudaki engelleyici tutumu, sadece Kürtlerin değil, tüm Suriye’nin ve Ortadoğu’nun istikrarını tehdit ediyor. Ankara’nın Özerk Yönetim’e yönelik saldırıları, bölgesel bir savaşın fitilini ateşleme riski taşıyor.

KÜRT ARAP İTTİFAKI VE GELECEK İÇİN YOL HARİTASI

İşgalci bir güç olarak bölgede konumlanan Türk devletinin uzun süredir Kürt halkı öncülüğünde geliştirilen demokratik ulusa dayalı demokratik çözüm modelinin bir statü kazanmasını önleyebilmek için, bir Kürt-Arap çatışması yaratmaya çalıştığı biliniyor. Kürt halkına dönük geliştirmeye çalıştığı soykırımı Kürt-Arap savaşını çıkartarak gerçekleştirmek istiyor.

Bu anlamda stratejik Kürt-Arap ittifakının güçlendirilmesi, başta Suriye olmak üzere bölgenin huzur ve güvenliği için kritik bir önem taşıyor. Ancak, Türkiye’nin Özerk Yönetim’in statü kazanmasını engelleme çabaları, bu süreci zorlaştırıyor. Bu nedenle şu adımların atılması gerekiyor:

            1.         Diplomatik Çabaların Artırılması: Özerk Yönetim’in uluslararası alandaki tanınırlığının artırılması, Suriye’nin birliği ve bütünlüğü için önemlidir.

            2.         Uluslararası Toplumun Baskısı: Türkiye’nin saldırgan politikalarının durdurulması için uluslararası toplumun harekete geçmesi gerekmektedir.

            3.         Demokratik Ulus Modelinin Tanıtılması: Kürtlerin demokratik çözüm projelerinin, Suriye ve bölge halkları için en gerçekçi çözüm olduğu uluslararası düzeyde anlatılmalıdır.

            4.         Yerel İşbirliklerinin Güçlendirilmesi: Kürt, Arap, Süryani ve diğer halkların ortak direnişi, bölgesel dayanışmanın en somut örneğidir ve bu ittifak korunmalıdır.

BİRLİKTE DİRENİŞ DEMOKRATİK GELECEK

Suriye’deki kaotik ortam, kısa vadede sona erecek gibi görünmüyor. Ancak Kürtlerin öncülüğünde gelişen demokratik ulus çözüm projesi, bölgedeki istikrarın anahtarıdır. Özerk Yönetim’in statü kazanması, sadece Kürtlerin değil, tüm Suriye halklarının güvenliği ve refahı için gereklidir.

Bölge halklarının ortak mücadelesi ve dayanışması, Suriye’deki istikrarın temeli olacaktır. Ancak bu dayanışmanın güçlenmesi, uluslararası toplumun desteği ve Türkiye’nin saldırgan politikalarına karşı kararlı bir duruş sergilenmesiyle mümkün olacaktır.