Bir halkın kültürünü ve dilini korumak isteyen ve bunu tarihsel bir ezgiye kavuşturan her zaman dengbêjler olmuştur. Dengbêj sanatını günümüze kadar taşımışlardır. Kelime anlamı şöyledir: Deng ‘ses’, bêj ‘söyle’dir. Yani, sözün ahenkle icra edilmesini sağlayan kişi anlamındadır. Genellikle köyleri dolaşarak, hayatlarını söyledikleri destanlar, kilamlar ve hikayeler ile sürdürmüşlerdir. Bu nedenle halk arasında sözlü kültürün en büyük temsilcileri olarak bilinirler.
Kürt toplumsallığının dilini, tarihini, acısını, özlemini, sevincini, aşkını ve tüm yaşanmışlıklarını dile getirirler. Özellikle Serhat bölgesinde Şakiro, Evdalê Zeynikê, Karapetê Xaço gibi dengbêjlerle bu kültürü korumuşlardır. Serhat bölgesinde, Şakiro ve Evdalê Zeynikê ile en özgün halini almış, onlardan sonra gelen yeni kuşak, bu ezgiyi devam ettirmiştir. Bu kuşaklardan biri de Şehit İbrahim Sarı (Emre Atabay) idi.
Şehit İbrahim, yıllarca Kurdistan dağlarında özgürlük türküleri ve kilamları okuyarak sanatını icra etti. Okuduğu her bir türkü ve kilamda aşk, bağlılık, irade, sevgi, tarih ve destan vardı. Kurdistan Özgürlük Gerillası denilince birçok insanın aklına ilk başta savaş ve silah gelir. Ama PKK gerillası söz konusu olduğunda durum bilinenin tam tersi oluyor. Gerilla için sanat yaşamın vazgeçilmezidir. Bu nedenle Hozan Mizgîn, Hozan Sefkan, Hozan Serhat, Hozan Hogir, Delîla ve adını sayamadığımız birçok sanatçı gerilla, dağlarda sanatıyla destanlaşmıştı. Şehit İbrahim Sarı da kendinden önce sanatıyla bu dağlarda var olmuşların izinden yürüyordu.
1991 yılında Wan’ın Ebex (Çaldıran) ilçesinde yurtsever bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir İbrahim. Ailesi, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde düşmana karşı yurtseverlik duruşuyla tanınan ve düşmana her zaman gerekli cevabı veren bir ailedir. Bütün zulüm ve baskılara rağmen hiçbir zaman kültüründen taviz vermemiş ve her zaman korumuştur. İbrahim de ailesinin yurtseverlik kültürüne bağlı yaşayarak büyür. Daha çocukluğundan itibaren tüm gelişmeleri yakından izler; Kürt halkının yaşadığı acıları babasından, annesinden, nenesinden ve dedesinden öğrenir. Dengbêjlerin kilamlarını inceler, Şakiro ve Evdalê Zeynikê’nin kilamlarıyla büyür. Bu kilamlarda Kürdün yaşadığı acıları, direnişleri, destanları, dilleri ve kültürlerini öğrenir.
Kürt halkına dayatılanları hiçbir zaman kabullenmez. Bu nedenle daha küçük yaşlardayken kafasında çelişkiler oluşur ve doğruya ulaşmak için bir arayış içerisine girer. Doğru bir ahlakla büyütülen İbrahim, erken yaşlarda özgürlük hareketinin çalışmalarına katılır. Faşist Türk devletinin 2009 yılındaki siyasi soykırım operasyonlarının yaşandığı bir dönemde, yönünü özgür Kurdistan dağlarına çevirir. Artık İbrahim’in büyüyeceği ve anlama kavuşacağı büyük bir ailesi vardır. Önderliği ve özgürlük mücadelesini daha yakından tanıması için, yaşamını parti yaşamıyla pekiştirir. İlk çalışma alanı, PKK’nin çekirdek alanı olarak bilinen gençlik çalışmaları oldu. Bir süre Bakur gençliğini doğru ve ahlaklı bir yaşam üzerinde örgütlemeye çalıştı. Ancak artık onun için durmak yoktu. Gençlik çalışmalarında hedefini büyütmüş ve bu alan ona dar gelmeye başlamıştı. Bir an önce Kürdistan dağlarına ulaşmak için yola çıkmak istiyordu. Çocuk saflığında, umutlu ve heyecanlıydı. Bakışları her zaman keskin ve intikam izleri vardı yüz hatlarında. Gözlerinden özgürlük ve umut akıyordu. Yüreği dur durak bilmezdi. Hayallerinin peşinde koşuyordu, yüreği ateşle doluydu. Yurtseverliği dengbêjlerin kilamlarından öğrenmişti; ülkesini sevmeyi dengbêjlerin hikayelerinde görmüş ve öğreniyordu. O, bir Serhat çocuğuydu ve halkının bütün acılarını yüreğinde toplamıştı. İntikamlarının alınması için yola düşmüştü. O, dengbêj bir devrimci ve özgürlük savaşçısı İbrahim Sarı idi.
Kurdistan’da şiddetli bir savaş sürüyordu. İbrahim’in yüreğinde ülke aşkının tohumları saklıydı. Daha küçük yaştayken, ülkesinin güneşinin, dağlarda doğacak güneşle anlam bulacağını anlamıştı. Bu nedenle yaşamak için güneşe yürümek gerekirdi. Her adımını attığında güneşin ısısını teninde hissetmişti. Halkı için ezgilere konu edilen türkülerin de yasaklandığı böyle bir ülkede, ancak özgürlük dağlarına çıkarak, özgür bir şekilde söyleyebilecekti. Türküler ve kilamlar onun ruhu ve diliydi; yüreğinde bir efsundu türküler. İbrahim’in yürüyüşü, türkülerle dolu yüreğiyle Kurdistan dağlarındaydı. Mücadelesini dağlarda sürdürecekti ve sesiyle Kurdistan’ın dağ ve ovalarını süsleyecekti.
Heval İbrahim’le 2013’ün son aylarında kesişmişti yolumuz. Bir buçuk ay boyunca onun bulunduğu alanda kalmıştım. Gerilla içinde beni sıcak ve samimi bir şekilde karşılayan arkadaşlardan bir tanesiydi. Heval İbrahim’le geçirdiğim bir buçuk aylık süre zarfı, belki çok kısa bir zaman dilimi olarak görülür; fakat benim için, onunla kısa bir süreliğine de olsa kalmanın, sohbet etmenin, birlikte yürümenin, yemek yemenin ve duygu dolu bakışlarına bakmanın, bana yıllarca birlikte kalmışız, beraber yaşamışız hissini veriyordu. Bağlamasını yanından hiç ayırmazdı. Gittiği her ortamı ya bağlama çalıp türküler söyleyerek ya da çıplak sesle dengbêjî kilamlar okuyarak anlamlandırırdı. Gerillaya katılmadan önce bir hayali vardı, her zaman anlatırdı. Sanatını gerilla ortamında icra etmeyi hayal ederdi hep. Sanatı ve devrimi birlikte ele alırdı. “Sanattan kopuk bir devrim düşünülemez” derdi. Ondan büyük bir moral ve güç alıyordum. Yüz ifadesi çocuksuydu ama kişiliği, yüreği, duygusu, düşüncesi, tarihsel temeli, yoldaşlık bilinci büyüktü. Denilebilir ki, Heval İbrahim tüm yaşamı boyunca çocuk saflığıyla yaşadı ve çocuklukta huzur buluyordu. Çocukluk yıllarını paylaşırdı. Onun o paylaşım aşkını onda derinden hissediyordum. Adanmış bir hayatı yaşamaya kararlıydı. O kadar derin bilincindeydi ki, bedel ödenmeden özgürlüğün yaşanmayacağının. Devrimciliğin basit bir iş olmadığını her zaman dillendirirdi. Devrimcilik, emek, bilinç, irade ve süreklileşecek bir bağlılık isterdi. Bu saydıklarımın genel bir toplamı, İbrahim’de vücut buluyordu.
Basit gündemlerle yaşamazdı. Yaşamını önderlik çizgisiyle ve parti yaşamıyla bütünleştirmişti. Heval İbrahim, ismini 15 Ağustos Hamlesi’nin komutanlarından ve PKK’nin öncü kadrolarından Sarı İbrahim’den (Ramazan Toptaş) alır. Onun yaşam mücadelesini okumuştu. Daha genç yaştayken, PKK’nin öncü komutanlarından Ş. Egîd Mahsum Korkmaz’ın 15 Ağustos hamlesini ele alan günlüğünü okumuştu. Bu hamlede yer alanların yaşamını araştırmıştı. En çok kendisini etkileyen bu hamlenin yiğit kahramanlarından Sarı İbrahim’di.
Her zaman şehitlerin çizgisinde yürümeyi esas alırdı. Aynı zamanda sanat çalışmalarını da yaşamının bir parçası olarak görürdü. O, gerillada esas aldığı bazı devrimci sanatçıların ruhunu yaşatmak istiyordu. Hozan Serhat, Hozan Sefkan, Hozan Mizgîn, Hozan Hogir, Hozan Argeş ve Delîla gibi Kürt halkının yüreğinde umut tohumu eken birçok devrimci sanatçının yolunda yürümek istiyordu. Onun dengbêjliği ve sanatçılığı kendine özgüydü. Sesinde ülke aşkı ve kavgası vardı. Her bir kilamın sözü, kavgaya ve toplumsal aşka dayalıydı. Dengbêjlik kültürünü devrim içinde devam ettirmek istedi. Kendisi bazen anlatıyordu: “Hiçbir zaman şöhret olma gibi bir düşüncem olmadı. Benim tek hayalim, Kurdistan dağlarında halkımın yaşadığı acıları, hüzünleri, direnişleri ve sevinçlerini sazım ve sözümle dile getirmektir. Sanatımı yaşanmışlıklar üzerinde şekillendirmek benim birinci tercihimdir.” İçimden, iyi ki seni tanımışım diyordum.
Bir ara arkadaşlar kocaman bir ateş yakmışlardı. Ateşin herkesi etrafında toplayan bir özelliği vardır. Anılar anlatılır, şiirler okunur ve türküler söylenirdi. Ama o an hepimizin gözü Heval İbrahim’deydi. Bağlamasını alıp ateşin karşısında duran bir taşın üzerine oturdu. Birkaç gün onunla alıp-verme durumumuz olduğundan, samimi olmuştuk. Aramızda espriler yapıyor ve birbirimize takılacak malzemeler veriyorduk. Sazını eline aldığında, “Yine o tellere vuracaksın, yine aşk, sevgi ve tarih işleyeceksin yüreğimize” demiştim. Yüreğe dokunan yanık sesiyle geçmişe götürecekti bizi. Unutulmaz izler bırakırdı sende. Heval İbrahim’i her gördüğümüzde, bize türküler ve dengbêjî kilamlar okuması için hepimizin ortak bir talebi olurdu. Heval İbrahim’in yanık esmer bir teni vardı; aynı zamanda sesi de yanıktı. Söylediği kilamlarla gerillada bulunan bütün arkadaşları mest ederdi. Onu dinleyen her bir arkadaşın yüreğine tarih ve geçmiş işlerdi. Yani geçmişe, yaşanmışlıklara götürürdü herkesi, o an her bir arkadaşın gözleri bir yere odaklanırdı. Kendisini tanıyan her bir arkadaş, onun bulunduğu alana gelir ve ondan hiç ayrılmazdı. Ondan ayrılmak zor gelirdi arkadaşlara. Hele hele düzenlemesi bir başka alana yapılan arkadaşlar, en çok Heval İbrahim’den ayrılacakları için gözyaşlarına hâkim olamıyorlardı. Ben de geçici bir süreliğine onun yanında kalmıştım; fakat nedense Heval İbrahim’i ilk tanıyıp sohbet ettikten sonra, hep onunla kalmak istiyordum. Onun sade ve mütevazi yaşamına imreniyordum. Onun bu yanını hiçbir zaman unutmuyorum. İnançlı, kararlı, ciddi ve aldatmacasız olmaya özen gösteren bir yanı vardı. Bu da onu son derece üretken kılıyordu.
Victor Hugo şöyle der: “Büyük tehlikelerin bir güzelliği vardır. Birbirini tanımayanların arasında yoldaşlık ve kardeşlik yaratır.” O güzelliği yaratmak için zorlu badireleri atlatanlardandı İbrahim. PKK yaşamıyla mücadele içerisinde tanıdığı herkesin sadık bir yoldaşı olmuştu. Onu tanımak isteyen herkese kolaylık sağlayan doğal bir yapısı vardı.
Devrim ile sanatı buluşturmak herkesin harcı değildi. İbrahim saz çalmayı gerillada öğrenmişti. Dengbêjî kilamlar söylemeyi ise daha çocukluk yıllarındayken öğrenmişti. Sanat ve gerillanın arasında bir köprü işlevi olmuştu. Kato dağları, patikası, zozanı, vadisi ve ovası onu büyülemişti. Oraya âşık olmuştu. Buraları iyi tanırdı çünkü bu dağlarda uzun süre kalmıştı. İbrahim demek bir aşk demekti. Aşkın en güzel ifadesini yaşamıyla yansıtıyordu. Saf, temiz ve doğal yapısıyla gerilladaki yaşamını anlamlandırmıştı. Onun yanında kaldığım süre boyunca, dile kavuşturduğu kilamlarını anlamaya çalışıyordum. Söylediği stran ve dengbêjler basit değildi; binlerce yıllık acıları, halkının özlemlerini anlatan içerikteydi. Söylediği kilamları bugüne kadar hiç duymamıştım. Serhat’ın toplumsallığında büyüyen bu arkadaşın duyguları, insanın yüreğine işlerdi. Bu nedenle, öyle basit sözlü türkülerine rastlamak mümkün değildi. Bütün söylediği kilamlar toplumsaldı. O, toplumsallığını gerilla toplumsallığıyla siyasallaştırmıştı. Heval İbrahim, daha çok Kuzey Kürdistan dağlarında gerillacılık yapmıştı. Özellikle doğup büyüdüğü yer olan Wan Eyaleti'nde, Feraşîn Ovası’nda, Botan ve Colemêrg’de kalarak başarılı bir pratiğin sahibi olmuştu. Kurdistan dağlarında özgür yaşamın efsuni güzelliklerini yanına almıştı. Kişiliği renkliydi ve çekiciydi. Botan alanında uzun süre gerillacılık yaptıktan sonra akademi eğitimi görmesi için Medya Savunma Alanları’na geçmişti. Savaş pratiği ve cesareti ile tüm arkadaşların kendisine örnek olarak gördüğü Heval İbrahim, eğitimini tamamladıktan sonra tekrar gerillacılık yaptığı ilk topraklar olan Botan’a döndü.
Mücadele arkadaşlarından biri, onun tekrar Botan’a gitmesini şu sözlerle dile getirmişti: “Ülkesinin tam bağrında düşmanına karşı soluk soluğa bir mücadelenin ortasında yer almamak demek, İbrahim için yaşamamak demektir. Çünkü İbrahim aynı zamanda eylemin, mücadelenin adıdır. Sevdalı olduğu Botan’da, Kürdistan’da hâlâ sömürgeci askerlerin potinlerinin izleri varken, o başka yerde yapamazdı. Bu yüzden yönünü Kato zozanlarına ve Botan dağlarına çevirmişti. Dengbêjlerin diyarında, halkının dağlarında ve ovalarında işgalcilere karşı savaşmaktı oysa tek gayesi. Ve bir yerde eylem olacaksa, İbrahim’in içinde yer almaması ya da kendini zorla o eyleme dahil etmemesi düşünülemez.”
Onunla geçirdiğim bir buçuk aylık süre, onu tam anlamama ve duygu dünyasına akmama yetmişti. Bir arkadaş canlısıydı Heval İbrahim. Deyim yerindeyse, onunla paylaşımda bulunmak isteyen biri, onunla aylarca ve yıllarca yan yana kalmasına gerek yoktu. Onunla ilk buluşma ve sohbet etmek yeterliydi. Çok enerjik bir yapısı vardı. Ben de onunla yürüttüğüm 1-2 saatlik sohbette, kişiliğinin ne denli büyük olduğunu anladım. Orada şu sözü söylediğimi hatırlıyorum: “PKK mücadelesi ne kadar da güzel insanlar, büyük savaşçılar, büyük komutanlar, yiğitler, kahramanlar yaratıyor.” Bunlardan biri de Heval İbrahim’di. Birçok gerilla arkadaşı Heval İbrahim’i tanımak istiyordu. Onu tanıma fırsatını bulamayan biri, hayıflanır ve üzülürdü. Bu fırsatı bulamadıklarında ise, onunla yoldaşlık yapanlardan Heval İbrahim’in kişiliğini öğrenirlerdi. En doğru özgürleşme tarzı, kendin olmaktı. İbrahim de kendi olma mücadelesini saf ve temiz duygularla veriyordu. Etrafa ışık biriydi O.
İbrahim Sarı, 6 yıllık gerilla yaşamında birçok olaya tanık olmuş ve kahramanlık göstermişti. 2015 yılında, 24 saat süren 'Beytüşşebap Devrimci Operasyonu'na katıldı. Bu operasyon sonucunda ağır bir darbe alan Türk ordusu, tüm teknik imkânlarıyla, İHA, SİHA ve savaş uçaklarıyla karşılık vermeye başladı. Gerilla ile Türk ordusu arasında süren üç günlük çatışmada, İbrahim Sarı, 8 yoldaşıyla birlikte kahramanca savaşarak ölümsüzler kervanına katıldı.