Dr. Ahmed: Abdullah Öcalan toplumu merkeze alıyor

Ortadoğu uzmanı Dr. Taha Ali Ahmed, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yarattığı modelin, toplumu merkeze alarak halklar arasında kardeşlik, dayanışma, eşitlik ve bir arada yaşama gibi yapıcı değerlere sahi olduğunu söyledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yıkımı, ölümü, iktidarı yıkan alternatif bir sistem yarattığını, dolayısıyla Abdullah Öcalan'a yönelik komplonun genel anlamda halklara yönelik bir komplo olduğunu belirten Dr. Taha Ali Ahmed, “Kuzey ve Doğu Suriye'de bir arada yaşama deneyimi, hem etnik çeşitlilik hem de bölgedeki Kürtler ve Kürt olmayanlar arasındaki eşbaşkanlık sistemi açısından dünya için benzersiz bir modeldir” dedi.

Ortadoğu uzmanı Mısırlı Dr. Taha Ali Ahmed, Uluslararası Komplo’nun yıl dönümü vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın halklara yönelik değerlendirmelerini nasıl ele alıyorsunuz?

Entelektüel bir şahsiyet olan Abdullah Öcalan, tarihi tecrübelerden elde ettiği deneyimlerle yola çıktı. Yaratıcılığı, politik, sosyal ve ekonomik konulardaki klasik eleştiri çerçevesini aşıyor. Otoriter piramidin en tepesinden en alt düzeyine kadar kapitalizmin dinamikleri ve iktidar yapılarına yönelik eleştiri konusunda Hegel, Marx ve diğerleri gibi bazı kişilerin ortaya koyduğu yaklaşımlara göre; insanlığın oluşumuyla başlayan felsefe çalışmalarından Abdullah Öcalan'ın savunmalarının insanlığa hayat veren bir tarihsel anlatı sunduğunu görüyoruz. Marx ve birçok filozof egemen toplumun sömürülmesine odaklanırken, Abdullah Öcalan toplumun ve insanların her türlü ayrımcılık ve tahakkümden arındırılması anlamına gelen toplumsal cinsiyetçilikten kurtulmadan bahsediyor. Bu bağlamda Demokratik Ulus, toplumsal cinsiyetçiliğinin kırılması, ahlaki toplum vb. tezlerin hepsi otoriter devletten uzak toplum bağlamında halkın etrafında dönen tezlerdir.

Abdullah Öcalan halkların kardeşliği vurgusunu her dönemde her koşulda ön plana çıkarıyor. Halkların birlikteliğine neden bu kadar önem veriyor?

Topluma bir bütün olarak bakacak olursak Abdullah Öcalan'ın şu önerisi ortaya çıkıyor: Halkların birbirine desteği ve aralarındaki bağ, toplumsal krizlerin aşılmasının temel taşı olduğu kadar doğal toplumun can damarı olan dayanışma değerlerinin de sergilendiği alandır. İdeal yaşamın ortaya çıktığı ve hiçbir mazeretin olmadığı bir modeli de kapsıyor. Abdullah Öcalan’ın doğal topluma dönük değerlendirmelerinden yola çıkacak olursak; ilhamı ve kutsallığı temsil eden ana tanrıçayı kötüleyen, dışlayan ve soyutlayan bir yaklaşımın yerini yaşamın kadın eliyle örüldüğünü temsil eden bir görüş ortaya çıkıyor. Abdullah Öcalan'a göre erkek egemenliğine dayalı kurulan hiyerarşik otoriter sistemlere karşı çıkan kadın, hayatın anlamına ulaşmıştır. Dolayısıyla Abdullah  Öcalan, kapitalizmin tahakkümünden uzak ve ulus devlete, ırkçılığa, egemen bir grup ya da sınıfın çıkarlarına dayalı bir toplumdan ziyade güvenlik ve istikrarı sağlamak için halklar arasındaki dayanışmayı ve kardeşlik değerlerini yaşamın temeli olarak görmekte ve halkların kardeşliğini toplumu çıkmaza sürükleyen ulus devleti aşarak, doğal toplum dahlinde toplumsal eşitliğin sağlanmasında görüyor.

Abdullah Öcalan’ın Demokratik Ulus projesi halklar üzerinde özellikle Kürt-Arap ilişkilerinde ne kadar etkili oldu?

Demokratik Ulus konusunu geçmeden önce toplumun bugün karşı karşıya olduğu sorunların belirlenmesi gerekmektedir. Bu da toplumun bütünleşerek yaşayamama sorunudur. Yani her zaman egemen gruptan yana olan toplum unsurları arasındaki ilişkilerin yönetiminde bir eksiklik vardır. Örneğin Arap ülkelerinde Arap milliyetçiliğini, Türkiye'de ise Türk milliyetçiliğini ve İran'da ise Fars milliyetçiliğini görüyoruz. Bu gibi uluslar toplumdaki diğer etnik ve ulusal gruplar üzerinde egemendir. Pers olarak adlandırılan egemen milliyetçi grubun statüsünü yükseltmeye yönelik politikalar sonucunda İran'da Farslaşma, Türkiye'de Türkleştirme ve Arap ülkelerinde Araplaştırma modeli herkese dayatılıyor. 20. yüzyılın başlarından bu yana Ortadoğu'da böylesi yönetimlerin altında olan Kürtler, Berberiler (Kuzey Afrika'da), Ermeniler, Süryaniler gibi uluslara yönelik yıllarca süren baskı politikalara karşı doğal refleksler ortaya çıkıyor. Halklar bu refleksle kültürel kimliğini korumayı ve kimliğine saygıyı yeniden elde etmeyi amaçlıyor. Dolayısıyla Ortadoğu tarihinde ister İslam tarihi boyunca ister Avrupa sömürgeciliği aşamalarına kadar bu uluslar, Ortadoğu’nun korunmasında önemli bir rol oynamıştır. 

En önemlisi Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, Ortadoğu'daki etnik farklılıkların yönetimi ve toplumun tüm farklı bileşenlerini içinde barındıran otoriter olmayan bir toplum modeli olan Demokratik Ulus önerisiyle karşılaşıyoruz. Bu nedenle Demokratik Ulus, devlet sınırlarını aşarak iktidar, istismar ve halk üzerinden kazanç elde eden egemen sınıfı desteklemiyor. Yarı demokratik bağımsızlığı halkın hizmetine sunan bir modeldir. Bu bağlamda Demokratik Ulus, Kürt ve Arap halkları, yine bölgedeki diğer halklar arasında gerçekçi, uygulanan bir model olmasının yanı sıra toplumların bir arada yaşayabildiği bir modelin de varlığının ispatıdır. Abdullah Öcalan’ın yarattığı model, toplumu merkeze alan bir modeldir. Aynı zamanda Kürt, Arap ve Ortadoğu halkları arasında kardeşlik, dayanışma, eşitlik ve bir arada yaşama gibi yapıcı değerlere sahiptir.

Komplonun gerçekleşmesi halklara dönük bir komplo olarak ele alınabilir mi, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Abdullah Öcalan'a yönelik Uluslararası Komplo, öncelikle Abdullah Öcalan'ın şahsına değil demokratik fikirlerine karşı gerçekleştirilen bir komplodur. Kürtlerin kültürel kimliğinin korunması mücadelesinin yanı sıra sunduğu ideolojik çerçeve kapsamında geniş kesimlere ulaşması, etkili olması hegemon güçlerin dikkatinden kaçmıyor, Abdullah Öcalan hedef haline geliyor. Kapitalist hegemon güçlerin, iktidarını çözümleyen ve alternatifini yaratan bir felsefenin yaratıcısıdır. Özellikle bu iktidar güçlerinin kadına dönük yaklaşımlarını derinlemesine ele alıyor ve kadını yaşam ve toplumla ilişkilendirmesiyle toplumun otoriter ve egemen güçler tarafından nasıl mağdur edildiğini gözler önüne seriyor. Kapitalizm ne kadar başarılı olursa ve kapitalizmin ekonomik, askeri, politik ve ahlaki değerleri büyüdükçe yaşama müdahalesi de o kadar artacaktır. Dünyada yaşanan maddi ve manevi kriz, toplumun büyük acılar yaşamasına neden oluyor. Kürt aydını Abdullah Öcalan, krizden çıkabilmek, otoriterliği ve erkek egemenliğin yarattığı yıkımın ortadan kaldırılması için ekolojik toplum modelini öneriyor. Öcalan, kadın ve ekolojinin karşı karşıya kaldığı adaletsizlikleri merkeze alıyor, doğal toplumun temel taş olduğuna dikkat çekiyor. Abdullah Öcalan bu nedenle bir kültür devrimi gerçekleştirmenin, bunun sonucunda ekolojik ve ahlaki bir toplum inşa etmenin gerekli olduğunu düşünüyor. Ancak bu öneri ve felsefe, kapitalist modernite güçlerle çelişmekte. Bu nedenle Abdullah Öcalan'ın fikirlerine yönelik komplonun gerçekleşmesi ve bu komploda ABD, Batılı ülkeler ve İsrail'in birlik olması kaçınılmaz. Öcalan, yıkımı, ölümü, iktidarı yıkan bir sisteme, alternatif bir sistem yarattı. Dolayısıyla Abdullah Öcalan'a yönelik komplonun genel anlamda halklara yönelik bir komplo olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü sunduğu savunmalar Kürt sorununu aşıyor ve tüm insanlara barış içinde, hegemonik kapitalizmden uzak yaşama hakkının verilmesine doğru gidiyor.

Abdullah Öcalan’ın paradigmasıyla yeşeren Rojava Devrimi halkların ortak yaşayabileceğini gösterdi. Bu model dünyaya uygulanabilir mi?

Bu, Rojava Devrimi'nin ortaya koyduğu bir arada yaşama modelinin devamıyla ilgilidir ve elbette bu modelin başarısı, Ortadoğu'dakine benzer sorunlarla karşı karşıya olan dünyanın birçok bölgesine ilham verecek. Aslında Kuzey ve Doğu Suriye'de bir arada yaşama deneyimi, hem etnik çeşitlilik hem de bölgedeki Kürtler ve Kürt olmayanlar arasındaki eşbaşkanlık sistemi açısından dünya için benzersiz bir modeldir. Ortadoğu bölgesinde benzersiz ve yeni bir model olan eşbaşkanlık modeli sayesinde özellikle toplumlarının kültürel, politik ve ekonomik olarak yeniden canlanmasını gerektiren etnik farklılıkların mevcut olması nedeniyle başarısı ilham verici olacaktır. Ortadoğu'da ve dünyanın diğer ülkelerinde de toplumun yönetimine katılma hakkını talep eden kadınlar için de ilham olacaktır. Ancak Kuzey ve Doğu Suriye’de devam eden bu deney kültür, siyaset ve güvenlik açısından engellerle karşı karşıyadır. Ataerkil toplumda kadınların yönetime katılımını kabul etmenin erkek zihniyeti için zor olduğunu gözardı etmemeliyiz. Kuzey ve Doğu Suriye’de yaratılan eşbaşkanlık modeli de kesinlikle gözardı edilemez. Siyasi ve güvenlik düzeyine bakıldığında Özerk Yönetim Bölgesi’ndeki deneyim Şam, Tahran, Bağdat ve Ankara'nın otoriter ve milliyetçi kesimleri tarafından kuşatılmıştır. Buna rağmen Kuzey ve Doğu Suriye halklarının ortak yaşam inşası kuşatmalara karşı direnişi ve güvenliğini sağlamayı esas almakta devam ediyor.