Gabar: Saldırılarda Rusya ve Suriye rejiminin rolü var

Türk devletinin saldırılarını değerlendiren QSD Komutanı Umut Gabar, “Suriye rejiminin bu siyasette parmağının olmadığını söyleyemeyiz. Onların da bu saldırılarda rolleri var. Türk devleti ilk kez bu anlaşmayı bozmuyor” dedi.

Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik artan saldırılarına ilişkin konuşan QSD Komutanı Umut Gabar, “Türk devleti içeride yaşadığı krizleri her zamanki gibi Kürt halkına saldırarak örtbas etmeyi hedefliyor” dedi.

QSD Komutanı Umut Gabar Kuzey ve Doğu Suriye’de Türk devletinin işgali ve saldırıları ile bazı bölgelerden çekilmesini ANF’ye değerlendirdi.

Türk devleti, son süreçte Eyn İsa başta olmak üzere saldırılarını yoğunlaştırdı. Türk devleti ve çeteleri Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılarla neyi amaçlıyor?

Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye üzerindeki saldırılarını anlamak için, ilk başta Türk devletinin sistemini anlamak gerekir. Türk devletinin yürütmüş olduğu siyaset ve kendi içindeki sistem artık kabul edilemez. Bu sistemde bir değişimin olması gerekir. Ancak, onlar ne bunun çaresini buldular ne de dışardan var olan ve Türk devletinin sisteminde değişim yaratacak bir modeli kabul edebildiler. Bu çözümsüzlük karşısında Türk devleti kendi içindeki siyasetçileri, halkı ve kurumları dışardaki sorunlarla meşgul etmeye çalıştı. Tabii bu da Türk devletinin ekonomik krizden, güvenlik krizine ve demokratik açıdan büyük bir kriz yaşamasına neden oldu. Erdoğan 20 yıldır iktidarda ve bunu da bazı değişimlerle elde etti. Elbette bu değişimler Türkiye içindeki demokratik yapıyı tümden yok etti.

Türk devleti krizlerden kaçmak ve halkı dışardaki sorunlarla meşgul etmek için, Suriye’de birçok radikal İslami gruplara destek vererek Suriye krizine dahil oldu, yine Akdeniz, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki çatışmada da Türk devletinin desteği var. Bu şekilde yaşadığı krizlerin üstünü örtbas etmeye çalışıyor.

Türk devleti her zaman yaşadığı zorlanma ve yenilgiyi örtbas etmek için hedef olarak Kürt halkını seçti, çünkü her zaman Kürtleri düşman gördü, görmeye de devam ediyor. Türkiye’deki şoven ve faşist kesimi de bu şekide ikna ediyor. Türk devletinin siyaseti yeni değil. Tarihte örnekleri çok. Örnek olarak Birinci Dünya Savaşı dönemindeki yenilgisini Ermenileri katlederek kapatmaya çalıştı, İkinci Dünya Savaşı’nda Dersim katliamı ve Şêx Seîd olayı da aynı politikanın sonucudur. Bugün de yine aynı tarzı uygulamaya çalışıyor.

Ama, Türk devleti yapmak istediğini yapamadı. Libya’da anlaşmak zorunda kaldı. Avrupa da bu anlaşmaya destek verdi. Aslında bu Türk devleti için bir yenilgiydi. Diğer taraftan Yunanistan ile Türk devletinin gireceği bir savaşta Avrupa, Yunanistan’ı destekleyeceğini açıkladı. Yine farklı ülkelerde yapılan bazı uluslararası anlaşmalar oldu ve tüm bunlar Türk devletinin siyasetini olumsuz etkiledi.

Peki Türkiye bu siyasi iflas sonucunda gücünü, halkını nasıl ikna edecek ve meşgul edecek? İçine girdiği politik çıkmazı aşmak için yine Suriye’deki Kürt ve Arap halklarını hedef aldı. Bu şekilde moral almak ve bir başarıymış gibi göstermeye çalıştı.

Türk devletinin Libya’nın bazı noktalarından çekilmesi Erdoğan’ın gerçekliğini ortaya koydu. Türk devletine bağlı ‘Özgür Ordu’ ve bazı çete gruplarının üst düzey yetkilileri Türk devletinin geri çekilerek onlara verdiği sözleri tutmadığını söylediler. Zaten Rusya birkaç aydır, İdlib sorununun çözümü için ısrar ediyordu. Bu nedenle Türk devleti kendisine bağlı bu çeteleri ikna etmeye çalışıyordu. Onlara, “Biz buralardan çekileceğiz ama başka yerlerde büyüyüp alan genişleteceğiz” diyordu. Serêkaniyê, Girê Spî, Eyn Îsa ve Til Temir’e saldırarak çetelerini ikna etmeye çalışıyor.

Türk devletinin bu siyaseti yeni değil. Yönetimimiz, halkımız bu siyasetin farkında ve cevabı çok sert oldu. QSD bu saldırılara çok güçlü cevap verdi. Halk savaştan korkup kaçmadı ve Eyn İsa’da çatışmalar yaşanırken eylem yaptı, sokağa çıkıp saldırıları protesto etti. Bölgenin önde gelenleri rahatsızlıklarını dile getirdi ve saldırıları kabul etmeyeceklerini belirtti. QSD’ye katılım arttı. Tüm bunlar Türk devletinin siyasetine bir cevaptır. Bu da bölge halklarının Türk devletinin siyasetinin bilincine vardığını gösteriyor.

‘RUSYA TÜRK DEVLETİ TEHDİDİ İLE BİZE BASKI OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR’

Bu son saldırılarda Rusya ve Suriye rejimi çok ciddi bir tavır göstermedi. Sizce neden böyle yaklaştılar?

Rusya ve Suriye rejiminin bu siyasette parmağının olmadığını söyleyemeyiz. Onların da bu saldırılarda rolleri var. Türk devleti ilk kez bu anlaşmayı bozmuyor. İlk günden itibaren Türk devletinin saldırıları devam ediyor. Bazen Til Temir tarafından saldırıyor. İki ay önce Eyn İsa’ya yine havan ve obüslerle saldırdılar, Çelebi tarafından bazı yerlere saldırmaya çalıştı. Rusya iki ay önce bizim onlara yardımcı olmadığımız, koalisyonla çok daha fazla ilişkilerimizin olduğunu gibi farklı farklı gerekçeler ortaya atıyordu.

Yönetime de “biz olmadan hiçbir şey olmaz” biçiminde bir baskı yapıyordu. Hem bize hem Rusya’ya ve hem de dünyaya sorunların ancak Rusya’nın çözebileceğini gösterme çabası vardı. Bu durum saldırılardan bir ay önce ortaya çıktı.

Suriye rejiminin de askeri boyutta gerilemiş olması, ekonomik krizi değerlendirdiğimizde çaresiz olduğunu belirtebiliriz. Suriye rejimi ne askeri ne de siyasi olarak hiçbir şey yapamıyor. Özerk yönetim ondan daha güçlü ve daha güçlü bir siyaset yürütüyor.

Rusya ise “Türk devleti gelecek, katliam yapacak, sizi ancak ben koruyabilirim” üzerinden siyasetini yürütüyor. İşgal saldırıları ile eşzamanlı Suriye rejiminin basınında da özerk yönetime karşı saldırı oldu. Şunun göz önünde bulundurulması gerekiyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de bir devrim var ve savaş da sürüyor. Özerk yönetim halkın ihtiyaçlarını karşılasa da ancak eksiklikler var. Var olan sorunlar da zamanla çözülecek. Örneğin DAİŞ tutukluları meselesi ve bazı yerlerde güvenlik sorunları mevcut. Suriye rejimi sorunlar üzerinden saldırmaya çalışıyor. Hatta rejim son zamanlarda QSD ve özerk yönetime karşı üslubunu da değiştirdi.

Zaten birçok kez Erdoğan, Suriye rejimi ile istihbarat ilişkilerinin olduğunu açıkladı. Türk devletinin bazı bölgelerden çekilmesinin, Girê Sipî ve Serêkaniyê ile bağlantısı var. İdlib konusunda bir gizli anlaşma olabilir. İdlib’in teslim edilmesiyle, Fırat’ın doğusunun Türklere verilmesi konusunda anlaşma ihtimali olabilir. Buna benzer anlaşmalar daha önce de oldu. Bundan dolayı Suriye rejimi ile Erdoğan rejimi arasında bir anlaşmanın olması uzak bir ihtimal değil.

SURİYE REJİMİNİN HALKI KORUMA GİBİ BİR PROJESİ YOK

Varılan mutabakata göre Türk devleti ve çetelerinin M4 yoluna en az 3 km mesafede olması gerekiyor. Tabi aynı koşul QSD için de geçerli. Mutabakatın M4 yolu üzerinden çok fazla ihlal edildiği gözlemleniyor. Yine saldırılar da devam ediyor. Bu anlaşmada aracılık yapan güçlerin tavırsız kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında bu siyaseti iyi anlayabilmek için, öncelikle yapılmış olan bu anlaşmanın özelliklerine dönmek lazım.

Anlaşma yapıldığında kalıcı değil, geçiciydi. Çünkü o dönemde ABD yönetimi arasında çelişkiler vardı ve hükümet parçalıydı. Bir kısım geri çekilmenin doğru, bir kısım da yanlış olduğunu savunuyordu. Yani ABD’nin siyasetinde net bir karar yoktu. Yine Rusya’nın bu alana girme hayali vardı ama bir hazırlığı yoktu. Yine Suriye rejiminin programında halkı korumaktan çok kendi rejimini koruma çabası var. Türk devletine de baskılar yoğundu. Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar birçok yerde protesto edildi, sivil toplum örgütleri ve insan hakları örgütleri Türk devletine karşı tavır aldığı için işgali devam ettiremedi. Bütün bunlarla birlikte anlaşmaya herkes ikna edilmeye çalışıldı.

QSD Komutanlığının da bu anlaşmayı tamamen kabul etmediğini de hatırlatmaya gerek var. QSD komutanı Mazlum Ebdi, bu anlaşmanın kabul edilmesinin tek nedeninin halkı korumak olduğunu açıklamıştı.

Türk devleti sadece askeri güçleri değil, sivilleri de hedef alıyordu. Türk devleti Serêkaniyê’de tüm basının gözü önünde sivillerin yürüyüşünü hedef aldı ve 27 kişiyi katletti. Türk devletinin savaş siyaseti, terör siyasetidir. Ne kadar insan, hayvan ve doğayı katlederse, o kadar başarı sağlayacağını düşünüyor.

Vahşet ve katliam vardı. Serêkaniyê, Girê Spî ve Eyn İsa’da yasak silahlar kullanıldı. Türk devleti burada katliamcı zihniyetini ortaya koydu. Yönetim de bunu gördü ve bazı şeyleri kabul etmek durumunda kaldı.

Anlaşma böylesi koşullarda ortaya çıktı. Suriye Rejimi’nin halkı korumak gibi bir projesi yok, uluslararası arenada varlığını göstermeye çalışıyor. Rusya da Suriye rejiminin bu durumunu başarı olarak göstermeye çalıştı. Ayrıca “ABD çözemez, ben çözebilirim” mesajı veriyordu. Ama olmadı. QSD ve Özerk Yönetim ile de çözüme dair üst düzey bir görüşme de yapılmadı.

Türk devleti de İdlib kırsalını rejime teslim ettikten sonra çeteleri ikna etmek için saldırı politikasını sürdürdü. Türk devleti M4 yolunun Rusya için stratejik olduğunu çok iyi biliyor. Rusya Türk devleti üzerinden de M4 yolu ve Himimim askeri üssünü kazanmaya çalışıyor. Akdeniz’in doğu ve güneyindeki ticaret hattını da kullanmak istiyor. Bu hat Rusya için stratejiktir.

Türk devleti de Rusya açısından stratejik olan yerleri ele geçirerek, baskı aracı olarak kullanmak istiyor. Türkiye’nin anlaşmanın gereklerini yerine getirmeyeceğini biz de başından beri biliyorduk.

QSD VE KUZEY DOĞU SURİYE HALKLARI OLARAK HER TÜRLÜ SALDIRIYA KARŞI HAZIRLIKLIYIZ

Sınır hatlarında ve Eyn İsa bölgesindeki Şergırak ve Girê Spî’nin güneyindeki sınır hatlarında Türk devletinin güçlerinde artışın olduğu gözlemleniyor. Yığınak da göz önünde bulundurulduğunda yeni bir işgal sorusunu sorabilir miyiz?

Türk devletinin bu siyaseti yeni değil, her zaman vardı. Erdoğan her zaman, ‘Bir Kürt Afrika’da da olsa bitireceğim’ diyor. Erdoğan özgür, bağımsız ve onurlu bir Kürdü asla kabul etmiyor. İlk başta bunu DAİŞ yoluyla yapmak istedi. DAİŞ, Fırat’ın güneyinden ilerleyerek rejim bölgelerine girebilirdi. Ama yapmadı, Kürt bölgelerine saldırdı. Kobanê’ye gitti. Oysa rejim zaten Kobanê’de yoktu. Yine Tirbesipiyê’ye Cephet el Nusra yoluyla 2012-2013’te saldırdı. Yine Dêrik ve Rimêlan’a saldırdılar. Bu şekilde Kürt halkını ve halkların kardeşliğini yok etmek istiyordu ama kaybetti. Ondan sonra ‘Özgür Ordu’ ve diğer çete gruplar aracılığıyla yapmak istedi, olmadı. Türk devleti bu kez doğrudan harekete geçti.

QSD bir savunma gücüdür. Bazı dönemlerde QSD halkı korumak için, bazı uzun vadeli projelerin gerçekleşmesi, yine uluslararası kurumların ve hukuk kurumlarının bazı çalışmaları yapması için baskı oluşturmaya çalıştı. Askeri yolla değil siyasi açıdan bazı çözümleri yapmak istedi ve bazı anlaşmaları kabul etti.

Gücümüzün büyük bir tecrübeye sahip olduğunu belirtmek gerekiyor. Efrîn’de, Şehba’da, Girê Spî ve Serêkaniyê’de büyük kahramanlıklar yaşandı. Ateşkesten sonra QSD, direkt eğitimlere başladı. Hem kendi gücünü hem halkı olası durumlara hazırlama çalışmaları yürüttü.

Şimdi halkımız yaşanacak bir savaşın ölüm kalım savaşı olduğunu biliyor, Türk devletinin de bunu anlaması gerekiyor. Kuzey Doğu Suriye halkları, özgür ve onurlu bir şekilde yaşayacak. QSD her yönüyle savaşa hazırlıklıdır, direniş ruhu var ve halkımız da askeri gücünün yanında yer alacaktır.