İşgalci Türk devleti ve çetelerinin Tişrîn barajı ve Qereqozax köprüsüne yönelik saldırılarına karşı QSD savaşçılarının direnişini takip ederken 19 Aralık’ta işgalci Türk devletinin SİHA saldırısı sonucu gazeteci arkadaşımız Nazım Daştan ile birlikte şehit düşen ANHA Muhabiri Cihan Bilgin, haberlerinin yanı sıra bölgedeki gelişmeleri kendi defterine not ediyordu. SİHA saldırısından saatler önce kaleme aldığı notları paylaşıyoruz.
“Bugün Türk medyası yine psikolojik savaş amaçlı yalan haberler yapıp Tişrîn barajının ellerinde olduğu bilgisini yayıyor. Ben ve Nazım ise Qereqozax’tayız şimdi. Şu an için bölgede çok fazla keşif uçağı hareketliliği var. Keşif uçağı olunca hareket etmenin güvenli olmayacağını söylüyor buradaki savaşçılar. “Evet, gazetecisiniz, ama sonuçta yaptığınız haberler onların maskesini düşürüyor. Bunun için de olsa sizi özel olarak hedef alacaklardır. Bu nedenle hareket etmeyin. Daha üç gün önce hemen yanı başımızdaki Eyn İsa’da 12 kadın ve çocuğu vuranlar sizi niye vurmasınlar ki?” diyerek uyarıyorlar. Ben de arkadaşım Nazım da bir yerde durup gerçeklerin tersyüz edilmesine göz yumabilir miyiz? Sanırım Hayır! Nazım, savaşçıya, “doğru diyorsun, dikkat etmeliyiz” dese de, mahcup ve utangaçça ama o güzel gamzelerini ortaya çıkaran gülüşünü saçarak “yerimizde de duramayız” anlamında bir şeyler söyleyip kendini sıyırdı. Benim ise nasıl yaklaştığım zaten belli! Gözlerimin gördüğünü vicdanım kabul etmediği için ben şimdi buradayım ve gazetecilik yapıyorum. Yoksa Dicle üniversitesinde başladığım okulu bitirip avukat da olabilirdim. Bunun getirdiği imkanlarla yaşamımı kurabilir, sıradan ve vasat bir hayatı kabul edebilirdim. Ama bunu kabul etmedim. Kendim için ve toplumu aydınlatma yolunda ne olursa olsun bedel vermeyi göze aldığım için buradaydım. O nedenle keşif de olsa, vursalar da ben gidip haberimi yapmalıydım. Bu bir bakıma hayatımın anlamı gibiydi.
MADEM Kİ ÖZGÜRLÜK BEDEL VERMEYİ GEREKTİRİYOR…
Zaten ajanstaki çalışma arkadaşlarım riskli olduğunu düşündükleri için Minbic’e gelmemi istememişlerdi. Ama ben bir savaş muhabiriydim ve gelişmeleri anı anına olay yerinden takip etmem gerekirdi. Yoksa masa başında oturup yalan haberler üretenlerle ya da onlarca araçtan oluşan konvoyluk güvenlikle bir haber yapmak için kurgular yazan sahte muhabirlerden ne farkım kalacaktı ki! Bir de Minbic’in, Qereqozax’ın, Tişrîn’in, Eyn İsa’nın arazisini, insanlarını biliyorum. Orası özgürleştiğinde, oradaki kadınların sevincini paylaştım, gözlerindeki özgürlüğe kavuşmanın heyecanını derinden hissettim. DAİŞ’lilerin kendilerine yaptığı zulmü beni kardeşi gibi görüp anlatan kadınların anılarıyla dolup taştım. Tanımadığım, bilmediğim insanların çayını kahvesini içtim, onların hikayesine bir parça oldum ve kendi hikayeme böylesine büyük öyküler kattım. Bırak tüm bunları kırk yıllık hatırı olan kahve için bile olsa orda olmalıyım dedim ve buraya geldim.
Bir de burada direnen genç savaşçıların kazanma hevesini görüyorum. Hepsinin gözlerinin içi ışıl ışıl parıldıyor. Belki bir saat sonra bir daha olmayacaklar, belki de hiçbir şey olmayacak onlara. Bilemiyorum… Ama o anda gözlerine yansıyanlar; istedikleri yaşamı kurmak için uğruna ölmeyi göze alan kahramanların heyecanlı, coşkulu ve kararlı hareketleriydi. Daha dün gece bana ‘azadi bê berdêl nabê’ yazısını yazdırmamış mıydı bu insanların duruşu! Madem ki özgürlük bedel vermeyi gerektiriyor, ben de bunu göze alarak işimi sürdürmeliyim. O nedenle gitmeliyim Tişrîn’e diyerek koyuldum yola.
Tişrîn’deyim. Herkesin odağında Tişrîn var şimdi. O kadar çok yalan haber yapıyorlar ki, neredeyse herkesi inandıracaklar! Buradan canlı yayın yapacağım şimdi ve pulları dökülecek. Anaların yüreğine serin sular serpeceğim seddin üzerinden. Tam orada Türkiye ve çetelerinin sahte kahramanlık hikayeleri yazdığı o seddin üzerinde canlı yayınla gerçeği bir bir sıralayacağım. Savaşçıların gözündeki ışıltı buradan konuştuğumu gördüklerinde daha da artacak, eminim. O savaşçıların anneleri ise evlatlarına helal süt emdirmenin gururunu yaşayacak. Bunu yaşatmalıyım.
BEN DÖNMEZEM YOLUMDAN
Düşünüyorum da sahi acaba ben yayın yaparken annem de izleyecek mi beni? Nedense bugün hep annem geliyor aklıma. En son konuştuğumuzda çok üzgündü. MİT yine gidip tehdit ederek korkutmuş onları. Ne istiyorlar ki garibanlardan. Babamı alıp götürmüşler bilmediği bir yere. Onlara, “Cihan’ın nerede olduğunu biliyorsunuz, gazetecilik yapıyor, niye bize baskı uyguluyorsunuz” diyerek karşı çıksa da zalimin zulmünden payını almış. Ardından epey bir tehditler savurup korkutarak bırakmışlar. Kısa ve öz olarak “Ne yaparlarsa yapsınlar, ben dönmezem yolumdan” dedim.
Bir kadın için saçı onun her şeyidir. İmkansızlıklardan kaynaklı saçlarımı da yıkayıp tarayamadım. Buraya geldiğimden beri çok fazla koşul oluşmadı. Oysa annem ne güzel tarardı saçımı. “Cihanım, iki gözümün nuru, ciğerimin parçası kızım, yaşamım” diyerek saçlarımı gül kokusuyla tarardı. “Bugün dünyalar güzeli kızıma sevdiği yemek içli köfteyi yapacağım” derdi. Sahi ne güzel yapardı annem köfteyi. 2017’den bu yana anamın özenle yaptığı, sıcak dumanı tüten güzel yemeklerini yemedim. Okuldan dönerken, ta sokak başında hangi yemeği yaptığını anlardım. Ne de özlemişim onu, yemeklerini! Öğlen vakti işlerden kaynaklı yemek de yiyemedim, ondan herhalde bunları düşünüyorum.
Zaten Tişrîn’den yayın yaparak buradaki işimizi bitirdik. Akşam için de söz verdim televizyona, canlı yayına katılacağım. Gerçi buradaki arkadaşlar keşif olduğu için yine “gitmenize izin vermeyiz” diye tutturmuşlar. Ama gitmemiz gerek. Hem biz gazeteciyiz! Her türlü tehlikeye rağmen biz işimizi yapacağız. Yetişmemiz için yolu da çok uzatmaya gerek yok. Belki daha riskli olacak ama kestirme yoldan daha erken varırız Qereqozax’a.
Bir şey olsa ne olacak ki! Her zaman bildiğim ve inandığım bir şey vardı ve bu beni hep mutlu etti. Ben gerçekten de özünde iyi bir insanım. Ve bu iyiliğimi yaşamımın her anında gösterdim. İyiliği ve güzelliği hiç kimseden esirgemedim hiçbir zaman. Böyle olduğum için her zaman gülen bir yüzle herkese kucak dolusu sevgi verebildim. Çünkü iyi olmayı, iyilik yapmayı sevdim; bir de gülmeyi tabii!
Beni mutlu eden başka bir şey daha vardı bugünlerde. Önderlikle görüşmelerin olması! Bu görüşmelerin devam edeceği söyleniyor. Önderlik bir şekilde bütün tıkanıklıkları aşıp Kürt halkı için iyi şeyler yapacak bir yol bulur. Bu nedenle geldiğimde arkadaşlar ne olacak diye sorduğunda “Kürt halkı için çok güzel şeyler olacak diye hissediyorum” dedim. Buna kalbimin en derinliklerinde inandım. Evet, şu anda saldırılar var ama Önderlik siyasi ve entelektüel birikimiyle bütün sorunları çözebilecek güçtedir.
Saat öğleden sonra üç… Burada biraz daha kalırsak gecikeceğiz. Nazım da işlerini bitirdi. Engellemelere rağmen bir yolunu bulup gitmemiz gerekir. Yolu seçtin mi bedel vermeyi göze alarak yürümen gerekir. Yol biziz üstelik, biz ise bir yol! Biz gideceğiz, hep de ardımızdan gelenler olacak. Belki engeller çıkar karşımıza, ulaşamayız ama yol oldu mu yürüyenler ve ulaşanlar da vardır. Bizim şairin de dediği gibi güzel ve aydınlık yarınlar bizimle ya da bizsiz olacak!