Qestel Cindo Tepesi Direnişi
O güne kadar hiç savaş yaşamamış 18 YPG savaşçısı, Efrîn’in Qestel Cindo Tepesi’nde üç gün üç gece aç, susuz ve çok az cephaneyle direnerek Türkiye’nin Rojava Devrimi’ni boğmak için geliştirdiği ilk planı boşa çıkardı.
O güne kadar hiç savaş yaşamamış 18 YPG savaşçısı, Efrîn’in Qestel Cindo Tepesi’nde üç gün üç gece aç, susuz ve çok az cephaneyle direnerek Türkiye’nin Rojava Devrimi’ni boğmak için geliştirdiği ilk planı boşa çıkardı.
Her devrimin kendi karakterini ortaya koyan direnişleri ve ilkleri vardır. Başlamasından kısa süre sonra Türkiye güdümündeki çetelerin saldırılarıyla yüz yüze kalan Rojava Devrimi için de Qestel Cindo Direnişi bir ilki temsil ediyor.
ÖSO’nun 11 grubu, 27-30 Ekim 2012’de “Efrîn’i alıp öğlen namazını şehirde kılma” motivasyonuyla Efrîn’in Qestel Cindo köyü ve tepesine saldırtıldı. Türkiye tarafından eğitilip donatılan yüzlerce çete elemanı, 27 Ekim 2012’de Qestel köyüne, bir gün sonra da Qestel Cindo Tepesi’ne saldırdı. Saldırının öncülüğünü Türk istihbaratıyla yakın ilişkileri olan Ömer Dadihi ve çetesi Asifet Şimal yapıyordu. Yanlarındaki çok sınırlı cephaneyle ve komutanları dışında henüz hiçbir savaş deneyimi olmayan 19 YPG savaşçısı, üç gün üç gece direnerek ÖSO saldırısını kırdı. Moral ve motivasyonlarını devrime olan inançları ve “Bijî Serok Apo” sloganından alan savaşçılar, cephaneleri bitmesine rağmen mevzilerini terk etmedi ve ÖSO ateşkes istemek zorunda kaldı. Öz güç, inanç ve iradenin zaferini ortaya koyan bu direniş günümüze kadar da Rojava Devrimi’ndeki tüm direnişlerin mayası oldu. 2012’de gerçekleşen Qestel Cindo Tepesi Direnişi’nin komutanı Karker Efrîn, bu direnişin ayrıntılarını ANF’ye anlattı:
TEPEYE İLK SALDIRI
Çetelerin 28 Ekim günü köyden tepeye doğru geldiği haberini aldık. Ben de iki grup arkadaşı önlerine pusu atmaya gönderdim. Aşağıdan sesleri geliyordu ama ilerlemediler. Tam akşam üstü pusu gruplarını geri çektik ve arkadaşlar bize ulaştı. Tepenin üzerinde Parse Hatun Türbesi’nin yakınlarındaki arkadaşlardan çetelerin arabalarla geldikleri haberini aldık. Tepede bir BKC'miz (biksi), bir de B7'miz (bisiving) vardı. Arkadaşlardan biri Suriye devleti askerliğini yapmıştı ve ‘ben askerde birkaç tane attım’ dedi. Ben de, ‘Tamam araba gelirse, B7 ile onu vur’ dedim. Bir grup arkadaşı Parse Hatun Türbesi tarafına gönderdim. Baktım tepenin yukarısından Dikmetaş hattından geldiler. Arkadaşlar orman içinden grubun geldiğini söyledi.
Ben arkadaşları aşağıya Parsek Hatun tarafına gönderdim, yukarıdaki arkadaşlar da çete elemanlarını geldiklerini söyleyince ben aşağıya gönderdiğim arkadaşları çağırdım, geldiler. Aşağıdaki arkadaşlar gelene kadar 2-3 araçla çete elemanları geldi. Aramızda 200 metre kalmıştı. Arabalarından inip kendilerini yere attılar. B7 kullanabileceğini söyleyen arkadaşın adı Cihat’tı. Şimdi nerede ne yapıyor bilmiyorum. Zaten tepede sadece 1 adet B7'miz ve 3 roketi vardı.
‘Cihat bir roket at’ dedim. Cihat bir roket attı. Roket her iki arabanın arasına düştü ama patlamadı. Her iki arabanın arasında bir metre vardı. Patlasaydı etkili olacaktı. İkinci roketi attı, o da patlamadı. Ben yanına gittim, baktım ki pimi çekeceğine fünyenin hepsini çıkarıyor. Normal koşullarda o fünye kolay kolay üzerinden çıkmıyor, nasıl açtığını da bilmiyorum. Üçüncü fünyeyi de açacakken durdurdum. Hemen arkadaşlar kalaşnikoflarla vurdu. Çete elemanları kaçıp dağıldı. Yaralıları oldu. Böylelikle tepede savaş başladı.
PANİĞİN YERİNİ COŞKU VE KARARLILIK ALDI
Savaş başladığında bizim gücümüzde tedirginlik ve panik hakimdi. Hepsi yeni arkadaşlardı ve o zamana kadar hiçbiri savaşta yer almamıştı. Suriye askerliği yapan arkadaş da hakim olmadığından 2 B7 roketimizi boşa harcamıştı ki zaten sadece 3 roketimiz vardı. Birkaç koldan saldırı vardı. Hem Marine tarafından, hem tepenin aşağısından Ezaz tarafından hemde Yazıbağ köyü tarafından geliyorlardı.
Arkadaşlarımız biraz tedirgindi. Savaş teorisini biliyorlardı ama savaşın pratiğini yaşamamışlardı. Farklı bir hava vardı. İçlerinde tek tecrübeli olan bendim. Bütün mevzileri dolaşıyor ve her birinde sırayla birkaç dakika kalıyordum. Arkadaşların toparlanması için biraz slogan attık. Arkadaşlar o kadar coşkulu bir biçimde slogan atıyorlardı ki sesleri tepenin bir ucundan diğer ucuna ulaşıyordu. Bir mevziden “Bijî Serok Apo” sloganı yükseliyor, artık herkes tek bir ağızdan “Bijî Serok Apo” diye haykırıyordu. Artık panik ve tedirginliğin yerini coşku ve kararlılık almıştı.
MERMİ DEĞMEYEN TEK AĞAÇ KALMADI
O gün ÖSO çeteleri birkaç koldan saldırdı ama hiçbir mevzimizi alamadılar. Halbuki çok avantajlılardı. Tepe ormanlıktı, her yer ağaçtı ve çok yakınımıza gelinceye kadar onları fark etmemiz imkansızdı. O kadar gelmeye cesaret edemediler. Ağaçların içinde saatlerce ciddi bir savaş oldu ve artık hava karardı. Gece boyunca da saldırıları durmadı. Geceden sabaha kadar bize biraz yaklaşabilmek için binlerce mermi attılar ve “Allahu Ekber” diye bağırdılar. Arkadaşlar her seferinde birkaç mermi atıyor ve çeteler hemen geri çekiliyordu. Birkaç dakika sonra bir başka grup kendisini deniyor ve onlarda aynı şekilde geri çekiliyorlardı. Tepe genelinde mermi sesleri dünyayı yıkıyordu. Biz yukardaydık, onlar aşağıdaydı. Mermileri bize isabet etmiyordu. O zaman Qestel Tepesi’nde neredeyse mermi almayan tek ağaç kalmadı.
İLK SAVAŞINDA YETKİN BİR KOMUTAN GİBİ
Tabii bu savaşı anlatırken Heval Zekeriya’dan bahsetmemek mümkün değil. Heval Zekeriya, Qestel saldırısına kadar hiç tecrübesi olmasa da savaş başladıktan birkaç dakika sonra çok yetkin bir komutan gibi savaşmaya başlamıştı. Artık nereye saldırı olsa, ‘Zekeriya oraya git’ diyordum. Tepenin bir ucundan diğer bir ucuna koşturuyor, tüm mevzilerde çatışıyordu. O zaman da zaten takım komutanıydı. Evliydi ve iki çocuğu vardı. O süreçten sonra YPG Askeri Konseyi’nde yer aldı. Heval Zekeriya Efrîn daha sonra Halep’te şehit oldu. Qestel Cindo savaşında çok ciddi rol oynadı. Nerede saldırı varsa, nerede arkadaşların morali bozulmuşsa oraya koşuyor ve rolünü oynuyordu.
27 KEZ SALDIRDILAR AMA TEK MEVZİ DÜŞMEDİ
İlk gece sabaha kadar 27 kez saldırdılar ve tek bir mevzimiz de düşmedi. ÖSO’nun cephanesi çok fazlaydı, bizim ise çok azdı. Sadece tepede değil, Efrîn genelinde toplasan 10 bin mermi yoktu. Gece arkadaşların çok fazla mermi atmamasını istedim ama çok heyecanlı ve acemilerdi o yüzden kontrol edemiyorduk. Daha az mermi atmaları için ben yanıma bir arkadaş aldım mevzimizi düşmanla arkadaşlar arasında yapmıştık. Arkadaşlara da ‘mermi atmayın bize değebilir’ dedim. Orada kendi arkadaşlarımızın kurşunlarıyla vurulabilirdik, risk alıyorduk ama buna mecburduk. Arkadaşlar hem bizi önde görünce moral aldı hem de daha dikkatli atış yaptı. O zaman tepede sadece 2 bin mermi vardı. Onu da tüm arkadaşlara paylaştırdık, yedekte sadece bir sandık mermi vardı. Her saldırdıklarında arkadaşlar vurdu ve geri gittiler. Çok fazla mermi atıp tekbir getiriyorlardı. Gerçekten mermi sesleri ve tekbirlerden insan diyordu. Herhalde her yerden saldırıyorlar ve az kaldı sana yetişecekler.
TELSİZİMİZ VE CEPHANEMİZ YOKTU
Qestel Cindo savaşında genel olarak imkanlarımız yoktu, sadece mermi değil, tepede birbirimizle bağlantı kurabileceğimiz telsizlerimiz de yoktu. Tepedeki diğer mevzilere bir şey iletmek gerektiğinde kurye sistemini kullanıyorduk. Arkadaşları gönderiyorduk. Tepenin bir ucundan bir ucuna yine aşağıdaki arkadaşlara tepedeki arkadaşlarla not gönderiyorduk. Tabii biz tepede savaşırken YPG aşağıda tüm hatları tutmuştu. Qitme-Baflune hattına arkadaşlar girmişti. Kefercane ve Dikmetaş hatlarını da yine arkadaşlar tedbir almıştı. Yani bütün Efrîn YPG harekete geçmişti.
İlk gün saldırıp sonuç alamayınca bu defa Dikmetaş hattından geldiler. Dikmetaş ve Yazıbağ arasında asfalt bir yol vardı ve oradan araçlarla, doçkalarla geldiler. Orada YPG’ye bağlı bir grup, bize saldırmaya gelen çeteleri vurdu. Kayıpları ve yaralıları oldu ve geri gittiler. Marina tarafından yeniden saldırdılar. Akşama kadar saldırıları sürdü. Arkadaşlarla bağlantı kurup cephanemizin olmadığını ve diğer güne kadar dayanmacağını söyledim ve cephane istedim. Fakat daha sonra öğrendim ki o zaman Efrîn genelinde cephanemiz kalmamış ve arkadaşlar bize gönderebilmek için çıkıp halktan bireysel mermilerini toplamaya başlamışlar.
HER SALDIRDIKLARINDA GERİ GÖNDERİYORDUK
2. günde 50 metre mesafede savaş sürüyordu. 6 mm’lik havanlar ve mancınıkla fitilli bombalar atıyorlardı. Her saldırdıklarında biz vuruyorduk, onlar çekiliyordu. Akşam üzeri her yerden havanlar, bombalar ve ferdi silahlarla çok kapsamlı bir saldırı gerçekleştirdiler. ‘Artık tepeyi alacağız’ gibi bir hava yarattılar. Bir mevzimizin durumunu bilmiyorduk, onlara da ulaşınca rahatladık ve arkadaşlarla yeniden bağlantı kurduk. Bazı mevzilerimizde mermi tümden bitmişti. Zaten bu savaş boyunca 4 bomba dışında bombamız yoktu. Sadece bazı arkadaşların üzerinde birkaç şarjör mermi kalmıştı. Arkadaşlar size takviye yolluyoruz, dedi. Biz de takviyeden ziyade cephane istedik. Gece bize takviye ve sadece bin mermi ulaştı ama çete elemanlarının sürekli saldırmaları nedeniyle bu kadar mermiyle uzun süre savaşmak mümkün değildi.
Arkadaşlar o zaman Heval Rüksen Efrîn’i ve başka arkadaşlar gönderdi. Cindirese, Raco, Efrîn merkez vb. her alanda gruplar gelip bize ulaştı. Yine gençlik çalışmalarından da arkadaşlar gelmişti. Tepede iyi bir sayımız olmuştu. Arkadaşları mevzilere dağıttık. Artık tepede sayısal bir eksiklik yoktu ama sorunumuz zaten sayı değildi, cephanemiz yoktu.
GERİLLA SAVAŞINA GEÇTİK
Artık bu şekilde mevzi savaşının olmayacağını ve bize saldıranların üzerine eylem yapmak gerektiğini tartıştık. ‘Arkalarından dolaşıp onları vurmalıyız’ dedik. Komutanlık da önerimizi kabul etti. Dört arkadaş eyleme gittik. Çete elemanlarının arkasından dolaştık. Şehit Zekeriya, Şehit Rüksem ve bir arkadaş daha. Biz biraz yaklaştık ve bir tanesinin aşağıdan yukarıya doğru geldiğini gördük. Bir grup çete elemanı, kendi güçlerine ulaşmaya çalışıyordu ve neredesiniz diye soruyordu. O esnada Heval Zekeriya onlara Arapça seslenerek, ‘Gelin buradayız’ dedi. Çete elemanları bize doğru geldi. Benim yerim uygun değildi. Yamaçtı ve etkili vuracak bir yer değildi. ‘Heval Zekeriya sen vur’ dedim. Onlar iyice yakınlaşınca Heval Zekeriya vurdu ama O’nun yeri de çok etkili vurmaya uygun değildi. Yalnız vurunca çete elemanları ‘Allah u Ekber’ diye bağırıp kaçmaya başladı. O esnada bir tanesi vuruldu ve düştü. Heval Zekeriya’nın da mermisi çürük çıktı ve silahı durdu. Sonra fark ettik ki 10 metre üzerimizde bir başka çete grubu var, o ana kadar onları fark etmemiştik. Tam aralarında kaldık. Bu defa dört arkadaş hep birlikte onlara saldırdık. O zaman 6 çete elemanı öldü. Heval Zekeriya kolundan hafif yaralandı ve biz tepeye döndük.
GÜN BOYUNCA BÜYÜK KAYIP VERDİLER
Yerimize döndük fakat bu defa da Dikmetaş tarafından gelen çete elemanları tepeye kapsamlı bir saldırı gerçekleştirdi. Aramızdaki mesafe 20 metreydi ama yine başarılı olmadılar. Eylemimizden sonra onlara çok daha fazla takviye geldi. Biz aynı şekilde eylem yaptık. Zaten aramızdaki mesafe 50-60 metre vardı. Tüm arkadaşların üzerindeki bombaları topladık sadece 4 bombamız vardı. Ben ve Heval Şiyar Hilalka gittik. O eylemimizde de ölü ve yaralıları olmuştu. O gün boyunca arkadaşlar tüm saldırıları da püskürttü. 38 civarı ölüleri ve epey yaralıları olmuştu. Bizim sadece birkaç arkadaşımız hafif yaralanmıştı, o da kendi acemiliklerinden dolayı.
EFRÎN GENELİNDE CEPHANE YOKTU
Savaşın üçüncü ve son günü saldırıları devam ediyordu. Artık tepede neredeyse tüm mevzilerdeki arkadaşlarda cephane tükenmişti. Biz de komutanlıkla yeniden bağlantıya geçip arkadaşlardan yeniden cephane istedik. Onlar da hep cephane göndereceklerini söylüyordu fakat iki gün boyunca istememize rağmen cephane bir türlü gelmiyordu. Sonra öğrendik ki Efrîn’de de cephane yok. Arkadaşlar, Efrîn içinde dağılmış bize göndermek için halka ait mermileri topluyorlar. Halkı toplayıp, “Kimin yanında mermi varsa getirsin, savaş için lazım” diyorlar. Çete de bizim direnişimizden sonra epey dağılmıştı ve birbirlerine düşmüşlerdi. 3. günün akşamı yeniden büyük bir saldırı yaptılar. Arkadaşlar yanlarında cephane olmamasına rağmen mevzilerini bırakmadı. Cephane ulaşmadı, biz de işte cephane gelinceye kadar savaşı biraz gevşetelim diye planladık. Artık tek tük mermilerimiz kalmıştı. Arkadaşları ‘Çok dikkatli ve az mermi atın’ diye uyardık.
UMUDU KALMAYAN ÇETE ATEŞKES İSTEDİ
Çete elemanları çok yakındı, aramızdaki mesafe 20 metre falandı. Sesleri bize geliyordu. Bir çete elemanı, ‘Kürt kardeşlerimiz, siz Müslüman değil misiniz?’ diye sordu. Biz de ‘Müslümanız’ diye cevapladık. ‘O zaman neden 2 Ezazlıyı suikastla öldürdünüz?’ diye yeniden sordu. Biz de ‘Böyle bir şey yok. Bu Türkiye’nin Kürtlerle Arapları birbirine düşürmek için bir oyunu. Rejim size saldırdığında siz eşiniz, kız kardeşlerinizle Efrîn’e sığındınız. Efrîn size sahip çıktı ama şimdi Türklerin oyununa geldiniz. Bu savaştan bir Erdoğan bir de Esad fayda sağlıyor. Sizi vurmak istemezdik ama siz bize saldırdınız’ diye yanıtladık. Onlar da ‘Yaralılarımız var, bize zaman verin yaralılarımızı alalım’ dedi. Sonra onlara yarım saat süre verdik. Onlar da kabul etti, çünkü bizim de cephanemiz kalmamıştı.
Biz de tüm mevzilerimize haber verdik ve mermi atmayın, dedik. Komutanlığımıza da haber verdik ve bir saat ateşkes yaptığımızı ve bize acil cephane ulaştırmaları gerektiğini söyledik. Sabaha kadar bir sakinlik oldu. Zaten tepede su da yoktu. Arkadaşlar biraz yiyecek ve su ulaştırmıştı ama onlar da tükenmişti. Üç gün boyunca susuz ve uykusuz kalmıştık.
YEMEKLERİ BİLE KİLİS’TEN GELİYORDU
Halep’deki saldırıları ve Qestel Cindo saldırısı birbiriyle bağlantılıydı. Türkler onları bize karşı yönlendirdi ve ciddi bir destek de verdi. Cephaneleri ve yemekleri hepsi Kilis’ten geliyordu. Hatta onların çekildikleri yerlerde Kilis lokantasının yiyecek paketlerini bulduk. Türkiye o zaman önemli sayıda askerlerini sınıra yerleştirdi. Yazıbağ ve Dikmetaş hattına da bir kısım Türk askeri yerleştirildi, biraz ağır silah ve tankta getirmişlerdi. Belki konjonktür uygun olmadığından Türkiye direk saldıramadı ama hazırlıkları vardı. Saldırının komutanlığını bizzat Türk istihbaratıyla çalışan Asifet Şimal çetesinin başı Ömer Dadihi yapıyordu. Bazı ÖSO gruplarını da bir senaryo hazırlayıp inandırarak bize karşı saldırıya getirmişlerdi. YPG ‘Ezaz’dan Efrîn’e giden 2 ÖSO elemanını öldürmüş. Öğlene kadar Efrîn’i alacağız. Namazınızı orada kılacaksınız’ demişlerdi. Çete elemanları, bize seslenip ateşkes istediklerinde bunu kendileri söyledi.
DİRENİŞ SONUÇ ALDI
YPG Genel Komutanlığı, 2 Kasım 2012’de 26 Ekim Eşrefiye ile 27-30 Ekim tarihlerinde Qestel Cindo köyü ve tepesinde ÖSO çetelerinin saldırısına karşı geliştirilen direniş hakkında açıklama yaptı. YPG açıklamasında, “Qestel köyünde birkaç gün devam eden çatışma ile Efrîn halkının direnişi sonucu, 1 Kasım günü Halep Özgür Suriye Ordusu Meclisi görüşme çağrısında bulunmak zorunda kaldı. Bu görüşmeler Efrînin ileri gelenlerinden oluşan bir grup tarafından yürütüldü. Bu da Efrîn halkının bir zaferidir” denildi. YPG aynı açıklamasında bu görüşmede Nujin Derik’in ÖSO tarafından katledildiğinin belirtildiğini de duyurdu. Fakat bu açıklamadan 9 gün sonra Nujin Derik’in çeteler tarafından MİT’e teslim edilip Türkiye’ye götürüldüğü ortaya çıktı.