Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim Yürütme Meclisi Eşbaşkan Yardımcısı Hesen Koçer, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü için başlatılan hamle, Newroz ve Türk devletinin saldırı tehditlerine yönelik ANF’nin sorularını yanıtladı.
Mart ayının hem Kürt halkı hem de bölge halkı için önemli bir yeri var. Mart ayını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mart ayı Kürt halkı ve bölge halkı için elbette önemlidir. Özellikle Kürt halkı mart ayına büyük anlam yüklemiştir. Bu vesileyle tüm emekçi, direnişçi ve mücadeleci kadınların 8 Mart’ını kutluyorum. 12 Mart’ta Şam iktidarının Kürt ve arap halkı arasında çatışma yaratmak için futbol sahasında provokasyon sonucu yaptığı katliam ve bu katliam sonucu halkın büyük serhildanı yaşandı. Bu vesileyle 12 Mart şehitlerini anıyorum. Yine 16 Mart’ta 5 binden fazla kürt Halepçe’de katledildi. Bugünü Kürt halkının katliamı olarak değerlendiriyoruz ve şehitlerini anıyoruz. 15 Mart’ta ise Suriye halkının, Suriye devletinin zulmüne karşı bir isyan olarak ayağa kalkma ve büyük barışçıl yürüyüşlerle bu sistemi değiştirmek istediler. Ancak bilindiği gibi 13 yıl üzerinden geçmesine rağmen hâlâ katliam ve ölümler devam ediyor. Suriye sorunu çözülmüş değil. Ancak, Suriye sorunu, Suriye’de karışıklık çıkaran silahlı grupların savaşına dönüştü. Bu gruplar yüzünden Suriye halkı çok kötü bir duruma düştü. Bugüne kadar da Suriye’de ekonomik ve siyasi kriz devam ediyor. Tabii bununla birlikte Türk devletinin Suriye topraklarına saldırması ve birçok şehrini işgal etmesi sorunu derinleştirdi. Demografik değişim, milyonlarca insanın Suriye’den göç etmesi, 500 binden fazla insanın şehit olması, tüm bunları bir araya getirdiğinizde Suriye sorununun ne kadar ağır olduğu görülüyor ve Suriye sorunu bugüne kadar da siyasi açıdan çözülmüş değil.
‘SORUNU ULUSLARARASI GÜÇLER DEĞİL, HALKIN KENDİSİ ÇÖZEBİLİR’
Uluslararası bazı güçlerin Suriye sorununu çözmeye yönelik girişimleri zaman zaman oldu. Bu girişimler hep başarısızlıkla sonuçlandı. Ama bunun yanında demokratik Kuzey ve Doğu Suriye projesi geliştirildi. Suriye devrimi Kuzey ve Doğu Suriye’de amacına ulaştı, diyebilir miyiz?
Uluslararası güçlerin Suriye sorununu çözmeye dönük bazı çabaları olsa da pek ciddi çabalar değildi. Çünkü, Suriye halkı bu çabaların içinde yer almıyordu. Özellikle Cinev, Astana Suriye’nin durumunu daha da derinleştirdiler. Astana kendisiyle birlikte Suriye’nin parçalanmasını getirdi. Türk devletinin saldırıları daha çok Astana ile gelişti. Bu nedenle de Suriye sorunu 13 yıl boyunca, katliamlar, açlık ve göç halinde bugüne kadar devam ediyor. Suriye sorununun çözülmesi isteniyorsa, bunu Suriye halkının kendisinin yapması gerekir. Uluslararası güçler Suriye sorununu çözemezler. Çünkü bu güçler kendi çıkarlarını gözetiyorlar, Suriye halkının çıkarlarını değil. Bu nedenle Suriye’de bulunan tüm güçler siyasi, ekonomik çıkarlarını savunuyorlar ve Suriye üzerinde bu şekilde tahakküm kurmak istiyorlar.
Kuzey ve Doğu Suriye’de biz demokratik bir proje geliştirdik. Esasında Suriye devrim şehitlerinin anılarını biz yaşatıyoruz. Biz Suriye’yi demokratik bir projeye doğru geliştirmeyi başardık. Devrim için verilen tüm şehitlerin hem anılarına sahip çıkıyoruz hem de Suriye halkı tüm umutlarını Kuzey ve Doğu Suriye projesinde görüyor. Çünkü ayakta kalmayı başarabilen, Suriye sorununu doğru tespit eden ve doğru tartışan Kuzey ve Doğu Suriye oldu. Tüm halklar birlikte yaşayabiliyor, Arap, Kürt, Süryan vs. herkes bu sistem içinde özgür ve onuruyla yaşıyor. Bu demokratik bir projedir ve Suriye sorunlarının tümü bu projeyle çözülebilir. Fakat, hem Şam hükümeti hem de Türk devleti Özerk Yönetime yönelik saldırılarını durdurmadılar. Türk devletinin saldırıları zaten hep devam etti. Bunun yanında Suriye’nin topraklarını işgal etti, buralarda demografik değişim yaptı, radikal İslam gruplarını yerleştirdi. Özellikle Efrîn, Cerablus, İdlib gibi Suriye topraklarına çeteleri yerleştirdiler. DAİŞ sorumlulularının çoğunun İdlib’de öldürülmesi bunu kanıtladı. Yine 12 Mart olayına benzer bir provokasyonu Dêrazor’da yapmak istediler. Aşiretler adı altında Suriye demokratik güçlerine saldırmalarıyla, yine bir Kürt-Arap çatışması yaratmak istediler. Ancak 12 Mart’ta başaramadıkları gibi bunda da başaramadılar. Halkların birliğini bozamadılar. Çünkü halkların birliği burada şehit kanları üzerine kurulmuştur. Bu nedenle olayı doğru tahlil etmek, çözümlemek ve ona doğru çözümler üretmek gerekir.
‘NEWROZ’UN ANA GÜNDEMİ ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜ OLACAK’
Bu yıl Newroz’un önemini nasıl tanımlayabiliriz?
Bu Newroz demokratik ulus lideri Önder Apo’nun fiziksel özgürlüğü üzerine olacaktır. Önder Apo’nun özgürlüğü hamlesi hem dünya çapında hem de bölgemizde devam ediyor. Eğer demokratik ulus önderliği üzerindeki tecrit kalkmazsa, halklar üzerindeki saldırılar sürekli devam edecektir. Bu nedenle tecride karşı mücadele etmek her yurtsever, ahlaklı ve kendine insanım diyen her insanın görevidir ve mücadele edecektir. Bu Newroz da bu esas üzerine yapılacaktır ve bu nedenle Newroz’a katılım güçlü olmalıdır. Ancak bu şekilde bu tecridi kırabiliriz. Esasta kendi üzerimizdeki tecridi, Kuzey ve Doğu Suriye üzerindeki tecridi ve dört parça Kurdistan üzerindeki tecridi kıracağız. Tabii işgal ve katliam saldırıları devam ediyor. Zaten Newroz da zulme karşı mücadeledir. Biz bu gün Newroz ruhunu yaşıyoruz. Zulme karşı, işgale karşı ve toplumu katletmek isteyen zihniyete karşı mücadele ediyoruz ve bu mücadelemize de devam ediyoruz. Biz bu Newroz’u da direnişe çevireceğiz çünkü Newroz yeni bir gündür, sadece Newroz’da değil biz her gün mücadele edeceğiz, direneceğiz ki özgürleşelim.
İŞGAL-SALDIRI PLANLARI
Erdoğan’ın Rojava’ya yönelik tehditleri devam ediyor. Bunun yanında bu ay içinde Irak ile yoğun bir diplomasi görüşmeleri oldu. Öyle görülüyor ki Kürt halkına karşı yeni bir topyekûn konsept uygulanıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi Türk devletinin saldırıları, yine Şam hükümetinin basın üzerinden bize saldırması, Türk devletinin de bizim alt yapımıza yönelik saldırılarıyla katliam ve tehcir siyasetini yürütüyorlar. Bölge halkına ve Kürtlere karşı yeni Halepçeler yaşatmak istiyorlar. Yeni katliamlar geliştirmek istiyorlar bölgede. Türk devletinin son dönemde Irak ve Suriye’ye karşı saldırıları başkadır. Öyle sanki tek hedefleri Kürtlermiş gibi yansıtılmaya çalışılıyor, öyle değil. Onların hedefleri bölgenin tümüdür. Zaten Türk devletinin yetkilileri kendileri diyordu, Halep bizimdir, Kerkük ve Musul bizimdir, biz Osmanlı ecdatlarımıza geri döneceğiz, diyorlar. Bunu açık bir şekilde dile getiriyorlar. Suriye ve Irak eğer Türk devletinin siyasetine dahil olursa, bu onların topraklarının parçalanmasına neden olacaktır. Eğer bu devletler Türk devleti ile ortaklık kurarlarsa bu sefer kendi topraklarını tehlikeye atmış olacaklardır. Çünkü Türk devleti girdiği bir yerden çıkmaz. Liwa İskenderun (Hatay) bunun ispatıdır. Tarihten de dersler çıkarmak gerekir. Şimdi Türk devleti Irak ve Suriye ile ittifak kurarak devrimimizi tasfiye etmek istiyor. Bu nedenle biz hem Suriye’ye hem de Irak devletine diyoruz, eğer siz Türk devletinin topraklarınıza girmesine izin verirseniz Türk devleti buraları işgal edecektir ve çıkmayacaktır. Türk devleti şimdi Suriye şehirlerinde demografik değişim yapıyor. Efrîn ve Cerablus’ta bu açık bir şekilde yapılıyor. Türk dili kullanılıyor, Türk parası kullanılıyor. Yani Suriye parçalanmıştır. Bu gerçeği herkes bilmelidir. Bunda ne Suriye’nin bir çıkarı var ne de Irak devletinin. Bu son saldırılardan sonra, diplomatik görüşmelerle, tüm saldırıların sebebinin Kürtler olduğunun, özgürlük hareketi olduğunun yansıtılmaya çalışılması doğru değil. Bu siyasetin temelinde Suriye ve Irak toprakları üzerinde tahakküm kurmak vardır. Bu gerçeği Kürt halkı da Arap halkı da bilmelidir ve iyi görmelidir. Bu anlamda zaten Türk devletinin niyeti ve hedefi bellidir. Bu siyasetini, radikal İslami gruplar yoluyla yürütmek istiyor. Tabii bu siyasete karşı halkların birliği güçlü olmalıdır. Bölge halkımızın güçlü bir birlik içinde olması gerekir. Türk devletinin ve diğer egemen güçlerinin saldırılarını bertaraf edebilmek için direnişimizi yükseltmeliyiz. Bu da ancak bölge halklarının birliğiyle mümkün olabilir. Bu birliği güçlendirebilirsek başarının anahtarı bizim elimizde olacaktır. Çünkü biz bugüne kadar birliğimiz sayesinde geldik ve bu kadar önemli kazanımlar elde ettik. Eğer bu birliğimizi daha da büyütürsek, kazanımlarımızı büyütebiliriz.