19 Temmuz Devrimi ile birlikte Rojava’da büyük emeklerle geliştirilen eğitim sistemi, bugünkü durumuna gelene kadar birçok zorluktan geçti. Evlerde gizli kurslar ile başlayan eğitim süreci Özerk Yönetim bünyesinde ve özgün müfredatla 3 dilde sürüyor.
Kuzey ve Doğu Suriye Eğitim Komitesi Eşbaşkanı Semira Hec Elî, Rojava Devrimi’nden önce ve sonrasındaki eğitim sistemine ilişkin ANF’ye konuştu.
Rojava Devrimi’nden önce BAAS rejiminin eğitim sistemi nasıldı? Özellikle Suriye’deki halk bileşenleri kendi ana dillerinde eğitim görebiliyor muydu?
Rojava Devrimi’nden önce, BAAS rejimi tek yönlü bir eğitim sistemini yürütüyordu. Yani tek dil, tek kültür, tek tarih şeklinde veriliyordu. Suriye’de yaşayan Süryani, Ermeni, Asuri, Türkmen, Kürtler vs. halklara çok fazla engel çıkarılıyordu. Gerek kendi ana dillerinde konuşmak olsun gerek tarih ve kültürlerini yaşamak olsun, sürekli bir baskı vardı. Zaten bu halkların kendi dillerinde eğitim görmeleri yasaktı. Ancak bu halklar kendi kültürlerini yaşamak, kendi dillerini korumak için mücadele ediyorlardı. Özellikle Kürt halkı bunun için çok mücadele etti. Yine yaşlılarımız kendi dillerini korumak için bunda en ısrarcı kesim oldu. Zaten bugüne kadar kendi kültürümüzü ve dilimizi unutmamamızı onlara borçluyuz. Ancak bir taraftan da BAAS rejiminin okullarında okunuyordu. BAAS partisinde olmayan hiç kimse o dönem Suriye’de üniversite okuyamazdı. Okusa bile okuduğu bölümün mesleğini yapamazdı. Bu nedenle de Kürt, Ermeni ve Süryaniler için yüksek okul okumak çok azdı. Rejim okumanın tüm imkânlarını ve koşullarını ortadan kaldırıyordu. Bu şekilde kendi BAAS sistemi içinde bu halkları eritmek istiyorlardı. Ancak şunu da belirtelim; Arap halkı da o dönem bugünkü gibi özgür bir şekilde kendi kültürlerini ve tarihlerini özgürce yaşayamıyordu. Onlar da BAAS sistemine göre yaşamlarını örgütlemek zorundaydılar ve BAAS sistemine göre eğitim görmek zorundaydılar. Diyebilirim ki tüm halklar ciddi bir asimilasyon sistemi içinde yaşıyorlardı. Suriye’de yaşayan tüm halklar, tek bir ulus kimliği altında yaşamak zorundaydı. O dönem onların ulus (Qewmiyê) adında bir kitapları vardı. Bu kitap üzerine çocuklar eğitiliyordu. Bu şekilde insanlarda en derin milliyetçiliği empoze ediyorlardı. Bu nedenle de bu halklar kendilerini bu ulus sisteminin içinde görmüyordu. Buna karşı sürekli bir direniş ve mücadele vardı elbet. Kendi dilinde bir yazı yazan ya da kitap okuyan birini hemen zindana atıyorlardı.
‘BAAS HALKLARI BİRBİRİNDEN AYIRMAK İSTEDİ’
Siz o dönem BAAS okullarında okudunuz, kendi ana dili dışında bir dilde eğitim görmenin psikolojisi çocuk üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?
Günlük yaşam içinde bile kendi ana dilinde bir öğretmen çocuklara bir şeyler anlattığında o öğretmen hiçbir zaman unutulmuyor. Biz o öğretmenleri hâlâ hatırlıyoruz. Çünkü çocuklar kendi ana dilinde daha çabuk kavrar, daha iyi anlar ve bu da onun gelişimi için çok önemlidir. Bir çocuğun yetenekleri ve potansiyeli en iyi kendi ana dilinde eğitim ile ortaya çıkar. Çocuğun kendi yaşamı üzerinde de olumlu ve hatta belirleyici oluyor. Ancak farklı bir dilde eğitim alan bir çocuğun yaşadığı psikoloji de ağır olur. Çocuk kendi kafasında çok sayıda çelişki yaşar. Çünkü evde bir dil konuşuyor, okula geldiği zaman başka bir dil konuşmak zorunda. Kürtler için zaten hiçbir şey yoktu. Süryanilerin kilise içinde okulları vardı. Ancak bu okulların dili de Süryanice değildi. Sadece o okullarda kendi dini eğitimlerini verebiliyorlardı ve o da Arapça olmak zorundaydı. Çünkü öğretmenler ve müfredat BAAS rejimine bağlıydı. Toplum içinde halklar birbiriyle yaşamada hiçbir sorun yaşamıyordu. Kürtler, Araplar ve Süryaniler ve diğer halkların birlikte yaşamaları için herhangi bir sorunları yoktu. Ancak BAAS rejimi sürekli olarak onları birbirlerinden ayırıyordu. Bu onlarca yıl, ulus devletlerin kuruluşundan bu yana bu şekilde devam etti. Hiçbir şekilde halkların birbirleriyle ortak bir yaşam kurmalarını istemediler ve engellemek için de her türlü siyaseti uyguladılar. Ama toplum olarak bu topraklarda hiçbir zaman halkların birbirleriyle bir sorunu olmadı. Birlikte yaşamaya günümüze kadar devam ettiler ve bugün Kuzey ve Doğu Suriye’de bunun en güzel örneği yaşanıyor.
ROJAVA’DA İLK ANA DİL EĞİTİMİ
Özerk yönetimin ilanından sonra, Rojava’da ilk ana dil eğitimi ya da ilk Kürtçe dil eğitimi nerede ve nasıl verildi?
19 Temmuz Devrimi ile kendi sistemimizi kurmak için yoğun bir süreç başladı. Hem Rojava alanlarını savunma hem de eğitim sisteminin kurulmasının ekonomik, toplumsal yönünde inşa edilmesi, tüm sistemlerini birlikte inşa edebilme süreci başladı. En önemli hamle 19 Temmuz döneminde eğitim ve dil çalışmalarına başladık. Tabii öncesinde de vardı, ancak gizli yapılıyordu, evlerin içinde veriliyordu. Ancak devrimle birlikte eğitim boyutunda çok önemli çalışmalar yapıldı. Özellikle Kürt Dil Kurumu (SZK) burada çok önemli rol oynadı. Öğretmenlerin eğitilmesinde, eğitim sisteminin oluşumunda önemli çalışmalar yapıldı. Ancak ilk başta halk içinde Kürtçe kurslar verildi. Sonra yavaş yavaş okullar açmaya başladık. İlk başta Kobanê’nin Ş. Serhed Mahallesi’nde Ş. Mamoste Osman Sileyman İlkokulu 26 Aralık 2011 tarihinde açıldı. Efrîn’in Şera ilçesine bağlı Duraqliya köyünde Ş. Fewzî Okulu 6 Haziran 2011’de açıldı. Cizre bölgesinde Besta Sûsê köyünde Ş. Dicle Okulu 11 Ekim 2011’de açıldı. Qamişlo’nun Enteriyê Mahallesi’nde Ş. Reşo Okulu, Hêlîlî Mahallesi’nde Ş. Mistefa Okulu açıldı. 2011 yılında başlayan süreç bu şekilde tüm köy, şehir ve ilçelerde devam etti. Efrîn’den Cizre’ye kadar ana dilde eğitim veren ve özellikle ana dili öğretecek okullar açıldı. Bu okullar Kürtçe dilini öğretme üzerine eğitim verdiler ilk başta. Halkın bu okullara ilgisi çok yoğundu. Halk kendi ana dilinde konuşuyordu ancak şimdi dinledikleri müzikleri, dinledikleri hikâyeleri, hislerini anlatırken ve şimdi tüm bunları yazıya dökebileceklerini öğrenmeleri halka çok büyük moral veriyordu. Küçük bir çocuktan 70 yaşındaki bir yaşlıya kadar, dedelerimiz, ninelerimiz ana dilde eğitime katıldılar. Elbette yaşadığımız sıkıntılar da vardı. Çünkü öğretmenlerimiz yoktu, sayı çok azdı. Ama Ş. Rustem Cudî (Maxmur) Kampı’ndan öğretmenler Rojava’ya geldi. Onların çok büyük katkıları oldu.
‘EĞİTİM HALK VE ÖĞRETMENLERİN SAHİPLENMESİYLE GELİŞTİ’
Sistematik bir şekilde eğitim sistemi nasıl örgütlendirildi?
Bu süreçten sonra artık akademik olarak eğitim verilmesi ya da okul sistemine geçişin başlaması gerekiyordu. Çünkü artık sadece Kürtçe dilini öğretmek yetmiyordu. Rojava bölgelerinin hem BAAS rejiminden hem de çetelerden özgürleştirilmesinden sonra biz artık öğretmenleri hazırlama sürecine başladık. 19 Mayıs 2012 tarihinde SZK’nin konferansı yapıldı. O konferansta bizim artık okullarda dil eğitimini saatler kapsamında vermemiz kararı alındı. İlk başlarda bu sistemi ilk okullarda başladık, sonra orta okul ve sonrasında liselere geçiş oldu. Elbette bu süreçte de birçok zorlukla karşılaştık. Çünkü okullarda hala BAAS rejiminin sistemi geçerliydi. BAAS rejiminin müfredatları vardı. Yine okullarda Kürtçeye karşı bir kesim Kürtler de vardı. BAAS rejimi zaten buna tümden karşıydı. Bu durum kendisiyle birlikte zorlanmalar getirdi ancak yine de Rojava genelinde öğretmenler eğitildi. Az sayıda öğretmenler hazırlandı. Ancak bu öğretmenler de sadece Kürtçenin harflerini öğretebilme ve kısmen dil bilgisini öğretme üzerine hazırlandılar. Toplumun tepkisini bizim üzerimize çekmek için okulları bazen günlerce kapatıyorlardı. Bu şekilde topluma çocuklarının eğitimlerinin aksamasının nedeninin biz olduğumuzu ve bu şekilde halkın da bize tepki toplamasını sağlamaya çalışıyorlardı. Ancak halkın buna tepkisi çok farklı oldu. Halk kapatılan okulların bazılarının kapılarını kırdı. Onlara hem çocuklarının eğitim gördükleri okulları kapatamayacaklarını, hem de okullarda çocukların eğitimlerini tamamlayacak ve aynı zamanda Kürtçe dil derslerinin de verileceği söylendi. Bu şekilde hem öğretmenlerin yardımıyla ve hem de halkın yardımlarıyla okulların kapılarını halka tekrar açmak zorunda kaldılar. O süreçte bazen aylarca rejime bağlı öğretmenler okullara gelmiyordu. Bu şekilde bizi zorlamak ve bize "siz kendi başınıza bunu başaramayacaksınız" demeye getiriyorlardı.
Ben burada 2-3 yıl üniversite okuyup bize yardıma gelen tüm öğrencilere ve öğretmenlere teşekkür ediyorum. Onların yardımları sayesinde biz derslerimizi verebiliyorduk. Verdikleri ders materyalleri BAAS rejimine ait de olsa ya da diğer şekilde de olsa biz verilmesi gereken tüm dersleri verebiliyorduk. Böylelikle çocuklarımızın eğitimsiz kalmalarına izin verilmedi. Bu şekilde aylarca çocukların eğitimlerini sürdürebiliyorduk ve bunun yanında onlara Kürtçe dil eğitimini de veriyorduk. Elbette bunun için de önemli bir mücadele verildi. Biz ilk başta ilkokullardan başladık, sonra ortaokullara geçtik ve sonrasında tüm Rojava bölgesinde lise eğitimlerine geçtik. Burada en güzel olanı; çocuklar mutluydu. Kendi dillerinde eğitim görmek, kendi dillerinde okumak ve konuşmak onları çok mutlu ediyordu. Tabii ilk başlarda çocukların sayıları azdı ama giderek çocukların sayılarında artış oldu ve her geçen gün tüm çocuklar okula gelmeye başladı. Biz bu çalışmalarla ve adımlarla, bugün Kuzey ve Doğu Suriye de özerk yönetim müfredatı oluşturabildik. Belki küçük adımlardı ama bunlar için büyük mücadele edildi, zorlukları çok fazlaydı. Ancak verdiği moral ve motivasyon, onun zorluklarından çok daha büyük ve güzeldi. Halkın öğretmenlere karşı ilgi ve sevgisi, onlardan ders almak ve onlara destek vermek için verdikleri çabalar bugün bizim başarmamıza ve bugüne gelmemize vesile oldu. 2014 yılında Efrîn, Kobanê ve Cizre kantonlarında Özerk Yönetim ilanı oldu. Özerk Yönetim içinde eğitim kurulu en önemli kurumlardan biri olarak yerini aldı. Çünkü toplumları var eden, kendi tarihi ve kültürüyle buluşturan ve ayakta tutan doğru bir eğitim sistemidir. Ve bugün Kuzey ve Doğu Suriye gerçeğinde de bunu görüyoruz.
Özerk yönetimin oluşumundan günümüze kadar eğitim süreci ve böylelikle eğitim sürecinde okul sisteminin başlaması ise yıllar içinde şöyle gelişti: 2015 ve 2016 yılında Efrîn ve Kobanê’de birinci sınıftan üçüncü sınıfa kadar eğitimler Özerk Yönetim müfredatıyla okullarda verilmeye başladı. Cizre’de yine birinci sınıftan ikinci sınıfa kadar. Cizre’de 2016-2017 eğitim döneminde Özerk Yönetim müfredatı 6. sınıfa kadar okullarda verilmeye başlandı. Kobanê ve Efrîn’de ise 12. sınıfa kadar geçiş oldu. 2017-2018 yılında Cizre’de altıncı sınıftan 12. sınıfa kadar Özerk Yönetimin müfredatının geçmesi için bazı zorluklar vardı. Ancak şöyle diyebiliriz, 2015 yılından 2018 yılına kadar Özerk Yönetim müfredatı tüm okullara geçiş yaptı. Bugün Cizre, Kobanê ve işgalden önce Efrîn bölgesi birinci sınıftan 12. sınıfa kadar, Kuzey ve Doğu Suriye’nin tüm halk bileşenleri kendi dillerinde müfredatlarını bu okullarda görüyordu.
EĞİTİM MÜFREDATI
Eğitim müfredatını nasıl oluşturdunuz ve bugün nasıl bir müfredat üzerine eğitim çalışmalarınızı yürütüyorsunuz?
Özerk Yönetim içinde yer alan eğitim kurulu müfredat hazırlıklarına başladı. Aynı zamanda 2014 yılında müfredat kurumu kuruldu. İlk etap da Efrîn’de bir müfredat komitesi kuruldu. Sonra Kobanê’de bu komite kuruldu ve Cizre kantonunda resmi olarak müfredat kurumu açıldı. Resmi olarak çalışmalarına başladı. Üç dilde oluşturulacak müfredat üzerine çalışmalarına başladı. Kürtçe, Arapça ve Süryanice müfredat hazırlıkları yapıldı. 2014 yılında biz Kobanê, Efrîn ve Cizre’de yedi kişi ile bu çalışmaya başladık ama bugün müfredat kurumunda Kuzey ve Doğu Suriye’ye bağlı olarak yüzden fazla kişi çalışıyor ve 3 dilde okul müfredatları hazırlanıyor. Dönem dönem var olan müfredatlar tekrardan gözden geçiriliyor, düzeltmeler ya da eklemeler yapılıyor. Müfredatların oluşturulması ve hazırlanması demokratik ulus felsefesi temelinde halkların kardeşliği, ekoloji, kadın hakları, toplum içinde eşitlik ilkesi çerçevesinde hazırlanıyor ve okullara veriliyor. Her çocuğun kendi ana dilinde eğitim görme, kendi kültürü temelinde yaşama ve kendi tarihini tanıma hakkı vardır. Tüm müfredatlar bu ilke üzerinde hazırlanıyor ve bugün müfredat kurumu tarafından bu çalışmalar devam ediyor, bu kapsamda müfredatlarda gereken değişimler ve düzeltmeler her yıl tekrardan gözden geçiriliyor. Bu kurum içinde Kürt, Arap ve Süryaniler yer alıyor.
Başta da dediğim gibi bu çalışmalarda Kürt Dil Kurumunun (SZK) çok önemli bir rolü vardı. SZK’nin dil çalışmaları, dil üzerindeki eğitim çalışmaları devam ediyor. Bizim yaptığımız çalışmanın tüm Kuzey ve Doğu Suriye halk bileşenlerini kapsayacak olması ve tüm bileşenlere mal edilebilmesi için Dil ve Eğitim Kurulu kuruldu. Sonra Demokratik Toplum Eğitim Komitesi kuruldu. Bu komitenin kuruluş amacı, tüm Kuzey ve Doğu Suriye halk bileşenlerini bu komite içinde toplamaktır. Bu şekilde her halk kendi kültürü ve dili üzerinde eğitim görecek, kendi kültürünü yaşayacak hem de bu halklar birlikte demokratik ve eşit bir şekilde yaşayabilecektir. Eğitim kurumu içerisinde ve aynı zamanda KPC-demokratik de kendi çalışmalarına devam ediyordu.
Bizim kendi sistemimiz demokratik bir sistemdir ve her çocuğun hakları korunuyor. Bu anlamda her çocuk bu sistem içinde kendi eğitimini kendi ana dilinde görüyor. Bunun yanında birlikte yaşadığı diğer halk bileşenlerinin de dillerini öğreniyor. Mesela, birinci sınıftan üçüncü sınıfa kadar çocuk kendi ana dilinde eğitim görüyor. Dördüncü sınıfta diğer halk bileşeninin dili de müfredatta yer almaya başlıyor. Örneğin Kürt bir öğrenci üçüncü sınıfa kadar kendi ana dilinde eğitim görüyor. Ama dördüncü sınıftan itibaren liseyi bitirene kadar aynı zamanda Arapçayı öğrenme derslerini de görüyor. Bu aynı zamanda Arap ve Süryaniler için de geçerli. Böylelikle hem toplumsal yaşamda hem eğitim sistemi içinde birlikte birbirlerini anlama, yaşamayı daha rahat hale getiriyor. Eğitim üç dilde veriliyor zaten, Arapça, Kürtçe ve Süryanice. Şimdi bu üç dil aynı zamanda resmi dillerdir. Bu resmiyetleri toplumsal sözleşmenin içinde yer alıyor. Okul sistemi içinde de bu diller resmi veriliyor. Ama diğer taraftan Çerkesler var, Erminiler var, Türkmenler var. Bunlar da kendi ana dillerini kendi toplumu içinde verebilirler. Bunlar da kendi kurumları içinde bunu geliştirebilirler. Çünkü her bileşenin aynı zamanda bir kurumu vardır. Bu yönüyle herhangi bir engel yok. Ama materyalleri hazırlama, müfredatını hazırlama noktasında bazı zorluklar var. Bu nedenle de okullarda Arapça, Kürtçe ve Süryanice resmi dil olarak verilirken, diğer dillerde kendi kurumları içinde kendi dillerini öğrenme noktasında inisiyatif sahibidirler. Kuzey ve Doğu Suriye’de 42 bin 653 öğretmen, 890 bin 860 öğrenci, ilk, orta ve lise olmak üzere toplam 4 bin 169 okul bulunuyor. Tüm bu okullarda Özerk Yönetim müfredatı üzerine eğitim veriliyor.
ÖĞRETMENLERİN EĞİTİM SÜRECİ VE AKADEMİLER
Öğretmenler nasıl eğitildi, birinin öğretmen olabilmesi için hangi aşamalardan geçmesi gerekir?
Dil saatleri tüm okullarda hayata geçtikten sonra artık tüm öğrenciler kendi dillerini biliyorlardı. Böylelikle artık eğitim sisteminde ikinci aşamaya geçildi. Yani Özerk Yönetim müfredatını okullarda eğitim materyali olarak kullanma sürecine geçiş başladı. Bu da önemli ve ağır bir süreçti. Çünkü her ne kadar çocuklar kendi dillerini öğrenmiş olsalar da müfredattaki tüm dersleri görmenin de zorlukları olacaktır. Bunun için de öğretmenler eğitildiler. SZK bünyesinde eğitim görmüş olan öğretmenlerin müfredat düzeyinde eğitim verebilmeleri için enstitüler (peymangeh) açıldı. Öğretmenler için hazırlık şeklinde eğitim verecek enstitüler açıldı. Cizre’de 15 enstitü, Efrîn kantonunda 7, Kobanê kantonunda 7 enstitü açıldı. Yine çok sayıda akademi açıldı. İlk başta Cizre’de Celadet Berdirxan Tarih ve Kürt Edebiyatı Akademisi açıldı. Özgün Ş. Dorşîn Akademisi, Ş. Nalîn Karker Akademisi açıldı. Sonra Cizre bölgesinde öğretmenlerin kendi branşlarında profesyonelleşmesi için iki branş akademisi açıldı. Hesekê’de Arapça, Qamişlo’da Kürtçe eğitim veren Ş. Egit Çîlo Akademisi açıldı ve bu akademiler bugüne kadar devam ediyor. Efrîn’de Ş. Ferzend Kemanger Akademisi, Ş. Zozan ve Ş. Arîn Mîrkan akademileri açıldı. Kobanê’de Ş. Rosyar, Viyan Amara, Amara Huseyin akademileri açıldı. Reqa’da Firat Akademisi genel ve özgün eğitimlerine devam ediyor. 2013 yılından 2024 yılına kadar süregelen akademi sistemimiz bu şekilde devam ediyor. Celal Bedirxan ve Mezopotamya akademileri gibi bazı akademiler de akademiden üniversiteye dönüştüler ve bugün üniversite şeklinde eğitimlerine devam ediyorlar. Ş. Dorşîn ve diğer akademiler hala çalışmalarına devam ediyorlar. Enstitüler ilk başta öğretmenlerin eğitilmesi için açıldılar. Fakat Minbic, Reqa, Dêrazor ve Tepqa gibi alanların özgürleştirilmesinden sonra bu alanlarda da enstitüler açıldı. Bu 15 enstitünün bir rolü vardı. Sonra bu enstitüler akademilere dönüştü. Yine Kobanê’deki tek bir enstitü olarak öğretmen yetiştirme çalışmalarına devam ediyor. Cizre’de iki akademi şeklinde yine öğretmen eğitme çalışmalarına devam ediyor. Reqa’da bir enstitü, Tepqa’da bir enstitü ve Minbic’de bir enstitü açılmış. Bu enstitüler (peymangeh) ilk başta öğretmenlerin eğitilmesi için açılmıştı. Şimdi ise Özerk Yönetim müfredatları esasında eğitim gören ve liseyi bitiren öğrenciler bu enstitülerde eğitim görüyorlar. O dönem ihtiyaca göre 15 enstitü vardı. İlk başta SZK tarafından eğitilen öğretmenler sonrasında enstitülerde eğitim gördüler. İlk başta 3 ay, sonra 6 ay ve sonra bu eğitim bir yıla çıkarıldı. Sonra bu enstitülerin kendi rollerinin kalmadığını gördük ve artık öğretmenler akademilerde kendi branşlarını güçlendirmek için eğitimlerine devam ediyorlar. Hâlâ enstitüler var, elbette öğretmenler de arada geliyor ve enstitülerin öğrencileri de var. Ama öğretmenlerin eğitimleri devam ediyor. Öğretmenlerin alınma ilkeleri ilk başlarda kişi dokuzuncu sınıfa kadar bile okumuş olsa bile alınıyordu. Ama şimdi artık profesyonelleşmeyi ve branşı esas alıyoruz. Artık öğretmen seçme sınavları var. Herkes öyle istediği zaman gelip öğretmen olamıyor.
TOPLUM VE OKUL İLİŞKİSİ
Ailelerle okul yönetimi ve öğretmenler arasında nasıl bir ilişki var?
Toplum ile okul ilişkileri ya da ailelerin ilişkileri ciddi bir durumdur. Yani okulları nasıl toplum ile bütünleştirebilir ve toplumun malı haline getirebilirsin? Ailenin bu okulu sahiplenmesi gerekir. Şimdi bir mahallede hem komün var, toplumun kendisi var, bunları nasıl bir araya getirebiliriz? Biz bu ilişkiyi sağlayabilme ve direkt ailelerin okulları sahiplenmelerini sağlamak için Aile Meclisini kurduk. Öğrencinin ailesi, öğrenci ve öğretmenler birlikte bu okulu daha ne kadar geliştirebilirler... Hem çocuklarına karşı daha duyarlı olmaları, okulun savunması, geliştirilmesi yani kısacası bu meclis tümden bu okulu sahipleniyor. Bu anlamda meclis çok önemlidir. Mesela zayıf olan bir çocuğun eğitiminde nasıl başarılı olacağı, başarısızlık sorunlarının tespit edilmesi ve birlikte buna çözüm bulmak, sorunu daha sağlıklı ele almak için önemlidir. Aslında bu meclis o okulun komünü şeklindedir.