GÖRÜNTÜLÜ

Canda Mihemed: Şam yönetiminin iradesi yok!

Şam hükümetinin diyalog ve çözüm çağrılarına yanıt vermediğini belirten MSD Eşbaşkan Yardımcısı Canda Mihemed, “İradesi yok. Rusya ve İran’ın denetimi altındadır” dedi.

Her zaman diyalog ve çözüm odaklı olduklarını ama Suriye ve ‘muhaliflerinin’ savaş siyasetine odaklandıklarını söyleyen MSD Eşbaşkan Yardımcısı Canda Mihemed, “Bir süredir demokratik kesimleri bir araya getirecek bir kongre hazırlığı yapıyoruz. MSD olarak biz de hazırlık komitesindeyiz. Bu kongre, aynı zamanda Suriye kapsamında ileride bir kongrenin yapılması için de ilk adım, ön hazırlık olacak” diye konuştu.

Demokratik Suriye Meclisi (MSD) Eşbaşkan Yardımcısı Canda Mihemed, ANF’nin sorularını yanıtladı.

2011’de halkların baharı olarak adlandırılan süreç, kısa süre içinde devrim karşıtına dönüştü. Birçok Arap ülkesine yayılan bu sürecin en ağır yaşayanı Suriye’dir. Sürecin başlama nedenleri ve koşulları hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bu topraklarda halklar, sistemlerin uygulamalarına karşı kendi iradelerini korumak ve özgürlüklerini almak için birçok defa başkaldırmıştır. İlk kıvılcımının Tunus’ta yakıldığı ve tüm Arap ülkelerine yayılan ‘halkların baharı’ da bu devletlerin sistemine karşı ortaya çıkan halkların büyük öfkesiydi. Suriye’de var olan sisteme karşı zaten büyük bir rahatsızlık; kendi içinde giderek büyüyen bir kriz vardı. Bu anlamda Suriye’de olaylar, 2011’de çıkmasaydı bile başka bir tarihte olacaktı. Suriye, tek ulusu esas alan, tek dil, tek millet, tek fikir üzerinde kendini oluşturmuştu. Oysa Suriye, birçok ulusu, inancı, kültürü, halkı ve rengi barındıran bir gerçeğe sahip. Burada oluşacak bir sistemin de tüm bunları kendi içinde barındırması gerekir. Suriye Arap Cumhuriyeti, bu gerçeği hiçbir zaman görmedi ve inkar etti.

Öncelikle 2004’te Qamişlo kentinde yapılan katliamdan söz etmek gerekir. Devlete karşı biriken kinin patlamasıydı. Qamişlo’da başlayan serhildan, kısa süre içinde Kobanê, Efrîn, hatta Haleb ve Şam’a kadar yayıldı. BAAS rejiminin girişimi başarısız oldu. Bu, hem Kürtler arasındaki yeniden birliğin sağlanmasını sağladı hem de Kürtler ile Araplar arasındaki birliği ortaya çıkarttı. Qamişlo serhildanı, 2011’de başlayan Suriye devriminin temelini oluşturdu. Suriye devrimi, Deraa’da başladı, BAAS rejimi Deraa halkının çocuklarına karşı çok şiddetli işkenceler uyguladı. Onları hapishanelere attı. Suriye rejiminin Suriye halkına karşı yaptığı büyük zulmün sonucuydu bu devrim. Bu nedenle önce Deraa’da başlayıp Haleb, Şam ve Suriye’nin tüm alanlarına yayıldı.

Geçen 13 yıl içinde Suriye halkına karşı çok büyük baskılar ve zulümler yapıldı. Suriye halkı katledildi, topraklarından göç etmek zorunda bırakıldı, ekonomik anlamda çok büyük zorluklar yaşadı, toplum olarak parçalandı. Bu devrim. aynı zamanda Suriye halkının kendi haklarını istemesine, iradesine ve varlığına sahip çıkmasına vesile oldu.

 

Halkların baharı olarak başlayan devrimin, sonrasında halkların lehine dönüşmesi ve büyük trajedilere neden olmasını neye bağlıyorsunuz?

Devrim, demokratik ve barışçıl bir şekilde başladı. Halk, özgürlüğünü, iradesini, onurunu taleb etti. Malesef çok kısa bir süre sonra bu devrimin kendi doğru çizgisinden çıktığına tanık olduk. Devrime müdahale oldu, barışçıl ve demokratik bir şekilde başlayan halk devrimi silahlı çatışmalara dönüştü. Tümden askeri bir hal aldı. Zaten Suriye rejimi, halkın bu serhildanlarına karşı zor kullandı ve bitmeyen bir iç savaşa dönüştürdü. Tabii devrimden kaynaklı sebepler de vardı. Bunların en önemlisi devrimin çıkış amacına ulaşabilmesi için öncülük edecek ve yön verecek liderlerin ya da öncünün olmamasıydı. Bu durum dışarıdan birçok gücün müdahale etmesine neden oldu. Devrimi kendi çıkış amacından saptıran en etkili neden buydu. Özellikle Türk devletinin Suriye devriminde çok kötü rolü oldu. Yine Suriye muhalifleri olarak kendini tanımlayanların, Türk devletinin elinde nasıl birer maşa haline geldiklerine tanık olduk. Bunlar, Suriye halkının amacından, isteklerinden ve çıkarlarından tümden uzaklaştı. Suriye muhalifleri, Şam iktidarına karşı alternatif çözümlerle baskı oluşturup diyalog yollarını arama yerine, Suriye’nin farklı alanlarına yöneldi. Buna örnek olarak Efrîn’i verebiliriz. O dönem Suriye’nin birçok yerinden savaştan dolayı kaçıp Efrîn’e sığınan yüz binlerce mülteci vardı. Efrîn, istikrarın ve barışın yeriydi. Halk kendi oluşturduğu sistem içinde birlikte yaşıyordu, ancak Türk devletinin örgütlemesi sonucu kendilerini muhalif olarak tanımlayan bu kişiler, Efrîn’e saldırdı. Bu nedenle devrim tümden kendi amacından saptı.

 

Kuzey ve Doğu Suriye’de farklı bir seyir izledi…

Kuzey ve Doğu Suriye, devrimin çıkış amacına ulaşan ve demokratik sistem oluşturan tek bölge oldu. Burada devrimi yönlendirecek, yönetecek ve devrimi doğru amacına kanalize edecek öncü ve örgütlü güç vardı. Kuzey ve Doğu Suriye halkı büyük bir iradeye sahipti. Bu bölgeye karşı büyük saldırılar oldu, DAİŞ gibi güçlerin ve diğer çetelerin çok sayıda saldırılarına maruz kaldı. Şam hükümetinin saldırıları oldu. Türk devletinin zaten sürekli olarak müdahildi. Bugüne kadar da Türk devletinin saldırıları devam ediyor. Tüm bunlara rağmen tüm Kuzey ve Doğu Suriye halklarının iradesinin temsiliyetini yapan Özerk Yönetim oluşturuldu. İlk başta tüm alanlar ve halkların bileşenlerinin savunması yapıldı. Güçlü bir örgütlülük oluşturuldu. Ekonomi, askeri, siyasi, toplumsal ve yaşamın her alanında büyük ve geniş bir sistem oluşturuldu. Bugün 13 yıl sonra Suriye’nin tüm bölgelerine baktığımızda, Suriye muhalefeti olarak kendini ifade edenlerin denetimindeki bölgelerde halk insanlık dışı birçok uygulamaya maruz kalıyor. Şam iktidarının denetimindeki bölgelerde halk büyük bir baskı altında. Buralarda hiç kimse özgür bir şekilde görüşünü ifade edemiyor ve sesini yükseltemiyor. İnsanlar büyük korku içinde. İnsan haklarına dair tek bir şey yok. Ekonomik anlamda büyük sıkıntılar yaşanıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de ise demokratik bir sistem var. Halk taleblerini ve görüşlerini rahat bir şekilde ifade edebiliyor.

 

Kuzey ve Doğu Suriye’de geliştirilen model, bugün tek alternatif olarak görünüyor. Bu sistem, Kuzey ve Doğu Suriye bölgeleri dışında kalan Suriye halkı tarafından nasıl karşılanıyor?

MSD olarak biz Suriye’nin her yerinde yaşayan halklarla diyalog içindeyiz. Şam, Siwêda ve İdlib’e kadar halk ile diyaloglarımız var. Halk, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk sisteminin Suriye krizi için tek çözüm modeli olduğunu ifade ediyor. Halkın tek istediği Suriye’nin diğer alanlarında da bu sistemin geliştirilmesidir. Siwêda halkı, aylardır ayakta. Özgürlüklerini ve haklarını taleb ediyorlar. Kendi özgünlüklerine göre demokratik bir sistem taleb ediyorlar. Bunca yıl yürütülen bir savaş var, Şam hükümetinin yürüttüğü bir sistem vardı, yine kendilerini muhalif olarak tanımlayanların yürüttüğü bir savaş siyaseti vardı. Ortaya çıktı ki; bunların siyaseti hiçbir çözüm geliştirmiyor. Tam tersine katliam, göç, işkence ve talan oldu.

Biz her zaman söyledik; bu siyaset çözüm geliştiremez. Biz diyaloga, birbirini kabul eden, dinleyen ve çözüm geliştiren bir siyasete ihtiyaç olduğunu defalarca dile getirdik. Son birkaç yıl içinde Suriye halkları arasında bir diyalogun gelişebilmesi için birçok çalışmalar yürüttük. Çok sayıda görüşmeler ve toplantılar yaptık. Gerek Suriye içinde, gerek Suriye dışında çalışmalarımız ve diyaloglarımız oldu. Suriye’de neler oluyor, krizlerimiz nedir, bunların çözümleri nedir? Halkların istediği Suriye nasıl olmalı? Tüm halkların haklarının savunulduğu, kadınların haklarının savunulduğu, tüm toplumların haklarının savunulacağı bir Suriye nasıl olmalı? Gerçekten Suriye’nin önde gelen birçok kesimleriyle, demokratik kesimlerle ve önemli şahsiyetlerle ve halk ile bunlar üzerine geniş tartışmalarımız oldu, devam ediyor. Bir süredir MSD olarak biz demokratik kesimleri bir araya getirecek bir kongre hazırlığı yapıyoruz. MSD olarak biz de hazırlık komitesinde yer alıyoruz. Bu kongre aynı zamanda Suriye kapsamında ileride bir kongrenin yapılması için de ilk adım, ön hazırlık olacak.

 

Hem Özerk Yönetim hem de MSD’nin, Şam yönetimine  diyalog çağrılarına olumlu cevap verilmiyor. Neden adımlar atılmadı, bunun önündeki temel engel nedir?

Resmi taraflara, Şam iktidarına yıllardır diyalog için çağrılarımız oldu. Birçok girişimlerimiz oldu ve bugüne kadar da biz diyaloğa hazır olduğumuzu, açık olduğumuzu söylüyoruz. Maalesef bu sistem, ne bir çözüm geliştirebiliyor ne de kimseyi kabul ediyor. Şu da var; Şam hükümetinin kendisine ait bir iradesi yok. Rusya ve İran’ın denetimi altındadır. Bu nedenle şimdiye kadar hiçbir girişimimizde sonuç alınmadı. Bizim talebimiz tüm Suriye tarafları arasında bir diyalogun olmasıdır. Kendini muhalif olarak tanımlayanların hiçbirinin kararı da kendi elinde değildir. Bunların iradeleri Suriye üzerinde çıkarları olan devletlerin ve güçlerin elindedir. Biz her zaman diyalog ve çözüm odaklıyız ama Suriye ve ‘muhalifleri’ her zaman savaş siyaseti odaklı.

Umut ediyoruz ki; yakın bir sürede Suriye halkları bu savaşa karşı tavrını gösterir, çünkü 13 yıldan sonra da yakın zaman içinde siyasi çözüme dair bir şey görünmüyor. Suriye sorunu dondurulmuş, yani yakın zaman içinde bir çözüm görünmüyor. Çözümün bizim elimizde olması gerekir. Halk birlikte çözüm geliştirebilir. Devletleri beklememek gerekir, çünkü her devlet kendi çıkarlarına göre arayış içindedir