MSD Eşbaşkanı: Kadın güçlendikçe toplumu değiştirebilir

MSD Eşbaşkanı Emine Omer, kadınların, mücadeleyi büyütüp güçlendikçe toplumda değişim ve dönüşüm yaratabileceğini; demokratik toplumu inşa edebileceğini söyledi.

Dincilik, milliyetçilik ve cinsiyetçiliğin topluma acı ve yıkımdan başka bir şey vermediğini; ortak yaşamı öldürdüğünü belirten MSD Eşbaşkanı Emine Omer, şunların altını çizdi: “Dincilik, milliyetçilik ve cinsiyetçiliğe karşı büyük bir savaş içerisinde olmalıyız. Bu zihniyetlere dönük mücadele verilmezse özgürleşmek mümkün olmayacak.”


Demokratik Suriye Meclisi (MSD) Eşbaşkanı Emine Omer, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü münasebetiyle sorularımızı yanıtladı.

Ulus devlet sistemlerinin halkların soykırımı pahasına Rojava özelinde yürüttükleri savaşı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt halkına dönük yürütülen savaş konsepti, yüzyıl öncesine dayanıyor ve devam ediyor. Kurdistan toprakları, dört devlet arasında paylaşıldı, parçalandı. Yüzyıl geçmiş olmasına rağmen bu parçalanma derin acılar yarattı. Yüzyıllık soykırım politikası hala devam ediyor. Sistematik soykırım, göçertme, nüfusu yapısını değiştirme gibi bir politikayla yok edilmek isteniyor. 

Türk devletinin bu saldırılarının kadın örgütlenmesine ve toplumsal mücadelesine yansıması nedir?

Türk devletinin işgali öncesi Efrîn, Girê Sipî ve Serêkaniyê’de kadınlar öncülük yapıyordu. Kadın örgütlülüğü gelişmişti, Özerk Yönetim kurum ve kuruluşlarında kadınlar aktifti, kadın kurum ve kuruluşları örgütlenmişti. Kadınların özgürlüğünün elde edilmesi, demokratik bir toplumun yaratılması için önemli çalışmalar yürütülüyordu. Bunun yanı sıra kadının rengiyle, kadının bakış açısıyla yeniden bir toplum yaratılıyordu, zihniyet savaşımı veriliyordu. Maalesef Türk devleti işgali sonrası kadınlara dönük kirli politikalar uygulanmaya başlandı. Direniş ve mücadeleyle elde ettikleri hakları ellerinden alındı. İşgalle kadına yönelik katliam, kaçırma, tutuklama, göçertme ve tecavüz gerçekleşti. İşgal sonucunda işgal bölgelerinde kalan kadınlara dönük uygulanan kirli politikalar, ister istemez kadında manevi bir yıpranmanın yaşanmasına neden oldu.

Bugüne kadar da işgal bölgelerinde kadının mücadele hakkının önüne geçilmek isteniyor ama hala da direniş içerisindeler. Bu bölgelerde ne kadın kurum ve kuruluşlarına yer veriliyor ne de kadınlar haklarını güvence altına alınabiliyor.

Kuzey ve Doğu Suriye’ye bakacak olursak, kadınlar örgütleniyor, topluma öncü misyonla dahil oluyor. İşgal altındaki kadınlara da nefes olmaya çalışıyor. Bölgedeki kadın mücadelesi ve direnişi işgal altında yaşayan kadınların özgürleştirilmesi için de veriliyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de kadın öncülüğünde bir yaşam var. Kadınların yaşama güçlü katılımı, kadın hakları, özgürlüğüyle o denli demokratik bir toplum inşa ediliyor. Bu direniş ve mücadele yükseldikçe Türk devletinin saldırıları da artış gösteriyor. Güçlü kadın iradesinden, demokratik toplumdan korkuyorlar. Hal böyle olunca da kadına yönelik özel savaş politikaları devreye giriyor. Mücadele geliştikçe kadınları susturabilmek için katliamlar yapıyor. Toplumda öncü olan kadınlar hedef alınıyor.

Demokratik bir toplumun inşası, hegemon güçlerin de çıkarlarına terstir. Demokratik bir toplumla, kıskaca aldıkları halkların özgürleşeğini biliyorlar.

Ortadoğu’da dincilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilikle mücadele neden önemlidir?

Dincilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilik topluma acıdan başka bir şey vermemiştir. Bu acılar toplumun yıkımına neden oluyor. Bir arada, ortak yaşamı öldürüyor. Dincilik, milliyetçilik ve cinsiyetçiliğe karşı büyük bir savaş içerisinde olmalıyız. Bu zihniyetlere dönük mücadele verilmezse özgürleşmek mümkün olmayacak. Dincilik, milliyetçilik ve cinsiyetçilik düşünsel hastalıklardır. Sadece kendisini ve çıkarlarını görür, bilir ve kördür. Toplumu pençesine alan bu anlayışlardan ancak mücadeleyle kurtulabilir.

“Jin Jiyan Azadî Ber Bi Şoreşa Jinê” hamlesinin Rojava’da gelişimi ve pratikleşme düzeyi nasıldı; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yeni mücadele yılı hedefleri nelerdir?

Jîna Emînî’nin katledilmesinin ardından İran ve Rojhilatê Kurdistan’da ‘Jin jiyan azadî’ sloganıyla başlatılan hamleye, bölgedeki kadınlardan da destek geldi. Dünyaya yayılan bir hamleydi. Kadınlar her zaman devlet ve toplumdan şiddet görüyor. Kadınların hamleye katılımı güçlü olmalı. Aynı düzeyde olmasa da her toplum şiddet barındırıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de de bu hamleye güçlü katılımlar oldu ve bugüne kadar da devam ediyor. Bu da bölgede kadının hakim olduğunun göstergesidir.

Kadına dönük uygulanan şiddetin karşısında duracağız, kabul etmeyeceğiz. Kadının şiddete karşı mücadelesi arttıkça şiddet de artıyor. 21. yüzyıl kadın özgürlüğünün sağlanacağı, mücadelenin tavan yapacağı yüzyıldır diyoruz ama paralelinde şiddetteki artışı da görmek gerekiyor. Hegemon güçler yeni dünya tasarımıyla toplumu kaosa sürüklüyor, toplumda derin yarıklar oluşturuyor, savaşı körüklüyor. Bu durum en çok da kadınları olumsuz etkiliyor. Dolayısıyla öncelikle kadınlar bu savaş ve kaosun önünde durmalı. Kadına dönük şiddetin başını kaos ve savaşlar çekiyor. Savaş ortamında en büyük zarar kadınlara geliyor. Göçe maruz kalıyorlar, katlediliyorlar, politik şiddetle karşı karşıya kalıyorlar. Savaşı sonlandıracak güç, kadın olmalıdır. Özgürlük davasının peşinden koşmalıdır. Dolayısıyla bu yılki hedefimiz savaşı sonlandırabilmek, kadın özgürlüğünü sağlamak, insan haklarına ulaşmak, demokratik bir toplum inşa etmek.

Kadınlar mücadelesini büyütmeli. Fiziki, psikolojik, ekonomik gibi bir çok şiddet türünü sıralayabiliriz. Büyük acılar yaşadık, yaşamaya da devam ediyoruz. Kadınlar, gücünü bir kanalda toplamalı, birlik olmalı. Birbirine ne denli bağlı olursa o denli de haklarına ulaşabilir, toplumda değişim ve dönüşüm yaratabilir. Dolayısıyla kadınlar birlik olmalı, mücadelelerini daha güçlendirmelidir.