Osê: Uluslararası güçlerden değil halklardan beklentimiz var

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim Eşbaşkan Yardımcısı Emine Osê, Türk devletinin işgal saldırılarına dikkat çekerek, "Halkımıza güvenimiz sonsuzdur. Bu son günlerde göstermiş olduğu tepki ile hatta daha güçlü bir şekilde düşmana karşı duracaktır. 

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim Eşbaşkan Yardımcısı Emine Osê, Türk devletinin işgal ve soykırım saldırılarına ilişkin ANF’ye konuştu.


19 Kasım günü Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik kapsamlı başlattığı hava saldırıları hâlâ devam ediyor. Bu saldırıların arka planında ne var?  

Son bir yıldır Türk devleti bu savaşın hazırlıklarını yapıyordu. Bölgedeki istikrarın bozulması, halkın kendi yaşamını örgütlememesi ve sürekli olarak bir kriz ve kaos durumunun yaşanması için Türk devletinin her zaman Kuzey ve Doğu Suriye alanlarına yönelik saldırıları vardı. Ancak, tüm dünya bunu biliyor, eğer sen hava saldırısı yapıyorsan bir yerde, buradaki amaç öldürdüklerin zaten ölmüştür ve kalanların da kaçacaklardır. Ondan sonra da zaten işgal planı devreye giriyor ve burada demografik yapıyı değiştirme planın varsa onu gerçekleştireceksin. Türk devletinin planı budur. Demografik yapıyı değiştirme planını tüm dünyaya duyurdu. Bunu gerçekleştirmek için de tabii önce saldıracak, katledecek, dağıtacak ve sonra da yanımda bir milyon Suriyeli var ve onları yerleştiriyorum adı altında bu saldırılarına meşruiyet kazandırmak istiyor. Bu şekilde Türk kamuoyunu ikna edip, göçmen sorununu hallettiğini belirtecek, aynı zamanda bu dış devletlerin de işine geliyor, çünkü her seferinde bu durumu onlara karşı da kullanılıyordu.

 Bundan dolayı 19 Kasım'da başlatılan saldırılar, sadece Türk devleti ile sınırlı değil, eğer Türk devleti yeşil ışık görmeseydi, Türk devleti toplumun tüm yaşam alanının alt yapısına karşı böylesi bir saldırıyı gerçekleştirme cesaretini gösteremezdi. Bu anlamda bu saldırılar sadece askeri kaynakları ve askeri güçleri hedef almıyor. Bu saldırılar, toplumu ve toplumu ayakta tutan yaşam kaynaklarını hedef alıyor. Bundan dolayı, hastaneler, buğday depoları, halkın evleri, elektrik santralleri hedef alınıyor. Bu saldırılar şimdiye kadar devam ediyor. Bu saldırılarda da ortaya çıktı ki Özerk Yönetimin tüm kurumları, askeri, toplumsal ve güvenlik kurumlarıyla tümden saldırı hedefidir. Çok tehlikeli bir saldırıdır. Bu saldırılar nedeniyle kışın ortasında binlerce insan köylerinden ve evlerinden çıkmak zorunda kalacak. Yine Kuzey ve Doğu Suriye'de bulunan ve binlerce DAİŞ’li ailenin bulunduğu kamplarda DAİŞ’li ailelere bir kez daha nefes aldırmak ve DAİŞ'e nefes borusu açtırmak. Bunun yanında binlerce DAİŞ çetesinin tutulduğu hapishaneler var. Bu nedenle Türk devletinin her bir saldırısı aslında DAİŞ’e oksijen vermektir.

'ULUSLARARASI GÜÇLERDEN DEĞİL, ULUSLARARASI TOPLUMDAN BEKLENTİMİZ VAR'

Bölgede Rusya ve Uluslararası Koalisyon gibi güçler bulunuyor. Bu saldırılara karşı bu güçlerin şimdiye kadar ciddi bir tepkisi olmadı. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Bu saldırılar başladığı zaman dış güçlerin sessizliği, aralarında bir iş birliğinin, bir anlaşmanın olduğunu gösterdi. Kuzey ve Doğu Suriye'de özerk yönetim projesini tasfiye etme üzerinde anlaştıkları ve bu anlaşmanın sonucunda sözde Suriye sorununu çözme üzerinde anlaştıkları anlaşılıyor. Burada en büyük tehlike, özerk yönetim projesi kapsamında Kuzey ve Doğu Suriye'de gerçekleştirilen demokratik projenin tasfiyesi ve bunun sonucunda Suriye krizini çok daha derin bir duruma getirme ve Suriye halklarını tekrardan büyük bir kaosun içine çekmektir. Bu kaostan kim daha fazla fayda sağlayacak? Elbette demokratik projeyi kendisi için büyük bir tehlike olarak gören Türk devleti, Şam hükümetinin tekrardan eski tarzda iktidarını sağlamak isteyen Rusya, yine kendi çıkarları için bugüne kadar burada bulunan ve tüm saldırılara karşı sessiz olan Uluslararası Koalisyondur. Uluslararası Koalisyonun gösterdiği cılız tepkiler ise hiçbir şekilde bu saldırıların durdurulması için yeterli değil. Saldırıların tehlikelerinden söz ediyorlar ama biz bu saldırıları nasıl durduracağız, kimse bundan söz etmiyor. Bu anlamda ben uluslararası güçlerden değil; uluslararası toplumun nasıl ki DAİŞ sürecinde Rojava'ya sahip çıktılarsa, Kobanê savaşında nasıl destek verdiyse, bugün de aynı şekilde Rojava’ya destek vermesi gerekir. Yine Şam hükümetine ait birçok yer vuruldu. Ama sanki Şam hükümeti bu askerleri gözden çıkartmış. Hiçbir tavır göstermiyor. Oysa bugün bu saldırılar aynı zamanda Suriye’nin bütünlüğüne yönelik yapılıyor. 24 saat boyunca kendi hükümdarlığından söz eden bir devlet, yapılan tüm saldırılara karşı sessiz kalıyor. Onlarca askeri öldürüldü, sessiz kalıyor. Oysa bugün kıyamet koparması gerekiyordu. Tüm bunlar da bir iş birliğinin olduğunu gösteriyor. Buradaki amaç özerk yönetim tasfiye olduktan sonra tekrardan kendi hakimiyetini bölgede sağlayabileceğini planlıyor ve bunu da Rusya’nın yardımıyla yapacağını düşünüyor. Eğer mantık buysa, çok ciddi bir şekilde kendini kandırma var. Türk devletinin tarihini tanımayanlar, böyle bir yanılgı içinde olabilir. Türk devleti askerini gönderdiği her yeri kendisinin olarak hesaplıyor. Yüz yıllık planlamasını yapıyor ve her fırsatta  bu toprakları nasıl işgal edeceğinin hesabını yapıyor. Ancak şunu belirtelim, Lozan’ın yıl dönümünde, Erdoğan için bir kez daha bu bölgede ne kadar işgalini genişletirse onun için geleceği için yatırımdır. Türk devletinin şimdi hesabı şudur, eğer deniz yoluyla istediği işgali gerçekleştiremiyorsa, bunu karadan yapmak istiyor. Bunu da krizin yaşandığı Irak, Suriye gibi bölgelerde gerçekleştirmek istiyor. Bu bölgelerde işgal edeceği alanları Lozan’ın yüz yılında kendi başarısı olarak ilan etmek istiyor. Türk devleti bu amaçla, barbarca Şengal, Maxmûr, Irak, tüm Kürdistan dağlarına saldırdı ve bugün de Rojava’ya saldırıyor.

 
Önümüzdeki günlerde bu devletler arasında tekrardan bir Astana toplantısı olacak. İran, Türk devleti ve Rusya şimdi konumları biraz daha farklı. İran'da büyük bir halk serhildanları var, Rusya ve Türk devleti yine başka çıkarlar peşinde. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?
Cinev, Astana ve Soçi'de yapılan toplantıların hiçbirinde, on bir yıldır yaşanan krizin çözümü için tek bir demokratik çözüm modeli ortaya çıkmadı. Boş toplantılardı. Neden boş çıktılar? Çünkü toplumun asıl temsilcileri bu toplantılara katılmadı. Türk devleti her seferinde karşı çıktı. Şimdi de bu toplantılar, Suriye krizine çözüm bulmak yerine, birbirlerinin çıkarlarını nasıl koruyacakları toplantılarına dönüşmüş. Türk devleti bu işgal saldırılarına meşruiyet kazandırmak için bu güçleri kendisine ortak yapmak istiyor. İran şu an yaşadığı durumdan dolayı büyük bir korku içinde, Rusya var, o da sırtını bu güçlere dayamış. Rusya’nın Ortadoğu’daki bölgesel destekçileri bu devletlerdir. Bu nedenle bu görüşmelerin tehlikesi var. Önümüzdeki Astana toplantısında da yine aynı şeyleri tartışacaklardır. Bu toplantıda çözüm yerine, hem Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları hem de Iran ve Rojhilat’ta halk serhildanlarını nasıl bastıracaklar, bunları tartışacaklar.

'ÖNEMLİ OLAN HALKLARIN AYAKTA OLMASI'

Kuzey ve Doğu Suriye halkları ve özellikle Kürtlerin bu süreç karşısında tutumuna yönelik neler söyleyebilirsiniz?

Sadece bu duruma karşı, hem toplum, özellikle Kürt halkı, çünkü Kürt halkı şahsında halkların demokratik projesini tasfiye etmek istiyor... Elbette Kuzey ve Doğu Suriye halklarının birliği çok önemlidir. Yine kendi askeri güçlerinin yanında yer almaları ve destek vermeleri bu süreçte çok önemlidir. Halkımız aslında kendi mesajını vermiştir. Ancak eğer yasa, kanun ve insan hakları olsaydı tüm dünya halkımızın mesajını anlamış olacaktı. Bu halk saldırılar ne olursa olsun, ben kendi topraklarımda kalacağım, kendimi koruyacağım ve aynı zamanda ben direnmeye devam edeceğim, diyor. Yine senin karşında bir askeri güç değil, bir toplum duracaktır. Elbette askeri güç kendi savunma görevini yapacaktır. Ancak sen bir toplumla karşı karşıya geleceksin. Eğer Türk devleti bir toplumla karşı karşıya gelmeyi göze alacak bir savaşa giriyorsa, o zaman çok ciddi anlaşmalar var demektir. Bazı siyasi çıkarları için bu güçler tüm toplumu demek ki gözden çıkarmışlardır. Uluslararası güçler kendi çıkarları için, Türk devletiyle anlaşarak Kuzey ve Doğu Suriye halklarını gözden çıkarmıştır. Bu şekilde bu savaşı meşru kılıyor. Burada önemli olan hem Kuzey ve Doğu Suriye halkları ve hem de özerk yönetim birlikte askeri güçleriyle, tüm halklarıyla ve özerk yönetim kurumlarıyla birlikte ayakta olmaları ve duyarlı olmalarıdır. Çünkü, her hava saldırısından sonra mutlaka bir kara saldırısı planı da vardır. Bizim sonuna kadar halkımıza güvenimiz sonsuzdur. Bu son günlerde göstermiş olduğu tepki ile hatta daha güçlü bir şekilde düşmana karşı duracaktır.