‘QSD’nin DAİŞ’e karşı mücadelesi desteklenmeli’

QSD Genel Komutanlık Üyesi Çiya Firat, Türk devletinin saldırılarının ve işgal ettiği bölgelerde DAİŞ’e alanlar açmasının DAİŞ ile mücadeleyi olumsuz etkilediğini belirtti; Ortadoğu devletlerinin de QSD’nin mücadelesini desteklemeleri gerektiğini söyledi.

ÇİYA FIRAT

Firat, “Şam hükümeti dahil Ortadoğu devletleri QSD gibi ciddi anlamda DAİŞ’in üzerine giderlerse DAİŞ’in kendini toparlamasına imkan olmaz. DAİŞ’in tekrar bölgede güçlenmesi, çok tehlikeli bir durumu ortaya çıkarır. Bu anlamda QSD’nin DAİŞ ile mücadelesini desteklemeleri, engel olmamaları gerekir” dedi. Firat, insanlık suçu işleyen DAİŞ çetelerinin yargılanmasına dair yeni bir gelişmenin olmadığını da aktardı.

QSD Genel Komutanlık Üyesi Çiya Firat, DAİŞ’in bölgede yeniden kendisini örgütlemeye çalışmasını, Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılarının DAİŞ’i nasıl etkilediğini ve QSD’nin mücadelesine ilişkin ANF’nin sorunlarını yanıtladı.  

Yıllardır DAİŞ’e karşı mücadele ediyorsunuz. Diğer taraftan Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları devam ediyor. Bu saldırılar DAİŞ’e karşı mücadelenizi nasıl etkiliyor?

Türk devletinin saldırıları sadece DAİŞ’in kendisini yeniden toparlamasına yol açmıyor, aynı zamanda tüm Suriye halkını olumsuz etkiliyor. Suriye parçalanmış, ekonomik olarak da  çökmüş durumda. Ama Türk devleti, Suriye’nin kendisini toparlamasına izin vermiyor. Suriye muhalefetinin bir araya gelip Suriye sorunlarına çözüm oluşturmasına, Şam hükümetiyle oturmasına ve Şam hükümetini demokratik bir anayasaya zorlamasına izin vermiyor. Türk devleti bir taraftan İdlib’de El Nusra’yı koruyor, bir taraftan işgal ettiği bölgeler var ve işgali genişletmeye çalışıyor. Diğer taraftan Kürtleri yerlerinden ederek etnik jenosit uyguluyor. Geçmişte Ermenilere yaptığının aynısını bugün Kürtlere yapmaya çalışıyor. Kürtleri yerlerinden sürüyor, onların yerine farklı yerlerden getirdiği Arapları yerleştiriyor. Kürtlerin de birbirleriyle olan bağlarını koparmaya çalışıyor. Bu şekilde bir araya gelmemelerini, örgütlememelerini sağlayarak Kürtleri yok etmek istiyor. Türk devletinin Bakur, Başûr ve Rojava’ya yönelik saldırılarının temelinde Kürt toplumunun yok edilmesi var.

Türk devleti tüm bu saldırılarda sırtını NATO’ya dayıyor. Kullandığı tüm teknik NATO’ya ait. Türk devletinin saldırıları elbette QSD’nin DAİŞ ile mücadeleye yoğunlaşmasını olumsuz etkiliyor. Diğer taraftan saldırılarla Özerk Yönetim’i daraltmaya çalışıyor. Halkın yaşam alanlarını, bölgenin alt yapısını hedef alarak krizi derinleştirmeye, halkta moralsizlik yaratmaya ve halkı Özerk Yönetim’e karşı güvensizleştirmeye çalışıyor. Bu şekilde bölgede göç dalgası da yaratmaya çalışıyor. 

Türk devletinin işgal ettiği bölgelerde DAİŞ çeteleri rahat bir şekilde hareket ediyor. DAİŞ bu bölgelerde kendisini örgütlüyor, eğitim görüyor. Bu alanlardan Dêrazor’a ve Irak’a geçiyorlar. Her geçen gün DAİŞ’in biraz daha toparlanmasına, güç kazanmasına destek veriyor ve DAİŞ’e biraz daha alan açıyor. Türk devleti DAİŞ’e her zaman rahat nefes alacağı geniş alanlar sunuyor. Her yerde hücre örgütlemelerini yapıyor. Bu alanlardan silah ve lojistik temin edebiliyor. QSD ve Özerk Yönetim yıllardır DAİŞ’e karşı büyük bir mücadele veriyor. Ancak Türk devletinin bölgeye yönelik saldırıları bu mücadeleyi hep olumsuz etkiliyor. QSD ve Özerk Yönetim’in tüm yoğunlaşmasını ve gücünü DAİŞ ile mücadeleye vermesinin önünde engel oluyor.  

QSD birçok defa Türk devletinin saldırılarının DAİŞ’in kendisini yeniden örgütlemesine zemin hazırladığına dair açıklamalar yaptı, ancak bununla ilgili uluslararası alandan ve koalisyondan hiçbir tepki gelişmedi. Neden?

Türk devletinin Ortadoğu’daki uygulamaları ve siyasetini bütün devletler çok iyi biliyor ve görüyor. Bunu İran da, Rusya da, Koalisyon da görüyor. Türk devleti bir NATO üyesidir, Türk devletinden vazgeçmek istemiyorlar. Çünkü Türk devleti Ortadoğu’da onlara lazım. Özellikle İsrail’in güvenliği için İran’a karşı Türk devletini kullanmak istiyorlar. Erdoğan ne kadar bunlara karşı açıklamalar yapsa da aslında hiçbiri gerçeği yansıtmıyor. Çünkü bir NATO üyesi olarak hem askeri hem ekonomik anlamda bağlıdır. F-16 uçaklarını Türk devletine satması için neredeyse Amerika’ya yalvardı. İsveç ve Finlandiya meselesinde bile PYD, QSD ve YPG’yi pazarlık konusu yaptı.

Türk devleti Kürtlerin bir statüye sahip olmasının önüne geçmek için tüm varlığını ortaya koymuş. Şimdiye kadar uyguladıkları stratejiler de sonuçsuz kaldı. Kürtleri çembere alarak tümden tasfiye etmek istiyorlar. Suriye ayağı, İran ayağı zayıflamış. Türk devleti tek başına Kürt sorununu bitireceğini iddia ediyor. Türk devleti elindeki orduya, Amerika ve NATO’ya güveniyor. Bu şekilde Kürt soykırımını gerçekleştirebileceğini sanıyor. Filistin-İsrail savaşı Ortadoğu krizini daha da derinleştirdi. Koalisyonun sessizliğini de bu şekilde anlamak gerek. Koalisyon olmazsa Türk devleti Suriye’de kalamaz. Türk devletinin şimdi yaşadığı korku, koalisyonun Suriye’den çekilmesi ve Şam hükümeti ile Özerk Yönetim’in anlaşması halinde kendisinin yalnız kalacağını biliyor. Bu nedenle de ısrarla Esad ile görüşmeyi ve Şam ile ilişkileri normalleştirmeyi hesaplıyor. Şam’a, “Kürtlere karşı anlaşalım, diğer sorunları da kendi aramızda hal edelim” diyor. Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları karşısında Amerika ve Rusya sessiz kaldı. Bu da aslında aralarında bir anlaşmanın olduğunu gösteriyor. Zaten Türk devleti bunlardan izinsiz hiçbir saldırı gerçekleştiremez. Zira hava sahası onların kontrolündedir. Türk devleti, onların izni olmadan tek bir uçak havalandıramaz, Suriye topraklarına giremez. Amerika ve Rusya, Türk devletinin kendilerini dinlemediğini öne sürüyor ancak, Türk devleti onları dinlemeyecek kadar bir güce sahip değildir. Eğer güçlü bir tavır ortaya koyarlarsa Türk devleti asla böyle saldırılar gerçekleştiremez. Burada esas olan herkesin kendi çıkarlarına göre hareket etmesidir. Amerika’nın tavrı her zaman bellidir. QSD ile ilişkilerinin geçici olduğunu, DAİŞ ile mücadele kapsamında olduğunu ve Özerk Yönetim ile herhangi bir ilişkilerinin olmadığını ifade ediyor.   

Baxoz yenilgisinden sonra DAİŞ, kendisini bölgede nasıl örgütlüyor? Daha çok hangi bölgelerde hareketliliği söz konusu?

Baxoz’dan sonra DAİŞ büyük ölçüde gücünü kaybetti. DAİŞ’i ayakta tutan güç kırıldı. Ancak Suriye ve Irak kendi coğrafyası üzerinde hakim değil. Kendi toplumlarını örgütleyememişler. Suriye toplumu zaten dağılmış durumda. Şam hükümeti İran ve Rusya’nın desteğiyle ayakta kalabiliyor. Ekonomik olarak tümden çökmüş durumda. Şam hükümeti kendi ordusuna bile bakamıyor, koruyamıyor. Bu nedenle de DAİŞ, Irak-Suriye sınırında bulunan coğrafik alanda kendisini örgütlüyor. Kuzey ve Doğu Suriye alanlarında da Türk devletinin saldırıları ve desteğiyle DAİŞ bir kez daha nefes almaya çalışıyor. Özerk Yönetim alanlarına DAİŞ saldırıları olduğu zaman Şam hükümeti susuyor hatta yakınlarında olan saldırılara bile göz yumuyor.

Aslında Ortadoğu devletleri ve Şam hükümeti, İran ve Irak, yine Koalisyon eğer QSD gibi ciddi anlamda DAİŞ’in üzerine giderlerse DAİŞ’in kendini toparlamasına imkan olmaz. Zaten Türk devleti DAİŞ’in ortağıdır. Tüm kapılarını DAİŞ’e açmış. İşgal bölgelerinde istedikleri gibi hareket edebiliyorlar. DAİŞ en çok Türk devletinin işgal ettiği bölgelerde, Irak ve Suriye sınırında ve Ebu Kemal sınır kapısında kendisini örgütlüyor. Kuzey ve Doğu Suriye alanlarında da DAİŞ daha çok Dêrazor, Reqa ve Minbic alanlarında küçük hücreler şeklinde örgütlenmeye çalışıyor ancak halk içinde etkili değiller. Bu alanlarda zaman zaman küçük çapta da olsa eylemler yapıyorlar. Bu eylemleri daha çok dijital medya üzerinden propaganda edip örgütlenmelerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Bunun için de bazı güçlerden silah, lojistik ve istihbarat destek alıyorlar.

Bugüne kadar en çok Dêrazor’da operasyon yapıldı. Bundan bir süre önce burada çok sayıda DAİŞ çetesi yakalandı. DAİŞ neden Dêrazor alanını seçiyor?

 Dêrazor hem coğrafik olarak hem toplumsal yapı olarak oldukça geniş bir alan. Çoğunluğu çöldür. Çok sayıda köyleri ve beldeleri var. Dêrazor şehir merkezi ve kırsalı Firat suyunun her iki tarafında bulunuyor. Yine Irak sınırında olması da geçişleri daha rahat hale getiriyor. Yine Dêrazor bölgesinin bir bölümü QSD denetiminde, şehir olarak da Şam hükümetinin denetiminde. QSD’nin denetiminde olan bölgede denetim sağlanıyor ancak suyun diğer tarafında denetim sağlanmıyor. Bu durum onların hareket alanını ve giriş çıkışlarını oldukça rahatlatıyor. Ayrıca buradaki halkın içinden öncesinde DAİŞ’e çok yoğun katılımlar olmuştu. Bunun etkisi hala var. DAİŞ yıllardır bu bölgede bulunuyor. Bölgeyi gerek coğrafik olarak gerek toplumsal yapı olarak çok iyi tanıyor.     

Kuzey ve Doğu Suriye hapishanelerinde çok sayıda DAİŞ’li tutuklu var. Hem QSD hem de Özerk yönetim tarafından bu tutukluların yargılanması için sık sık çağrılar yapıldı fakat bugüne kadar bir karşılık bulmadı. DAİŞ’lilerin yargılanması konusunda yeni gelişmeler var mı?

Tutuklu DAİŞ’lilerin çoğu çok ağır suçlar; insanlık suçları işlemiş, katliamlar yapmış ve toplum için çok büyük tehlike oluşturuyorlar. Bunların büyük bölümü dış devletlerden gelmişler ve devletler kendi vatandaşlarını almak istemiyor, yargılamalarına da yanaşmıyorlar. Bu kadar ağır suçlar işlemiş, insanlık için büyük tehlike oluşturan binlerce kişiyi yargılamak sıradan bir durum değil. İkinci Dünya Savaşında Hitler Yahudi soykırımı yaptı, beş milyona yakın insanı katletti. Savaştan sonra bu katliamları yapanlar için özel bir mahkeme kuruldu ve bunların hepsi yargılandı. Ama gene de yaptıkları mahkeme sembolik kaldı. Yargıladıkları kişiler çoğunlukla isimleri verilen yetkili kişilerdi. Çünkü binlerce insanı yargılayamıyorlardı. DAİŞ illegal çalışmış. Böyle bir mahkeme, bu devletlere ekonomik olarak ağır geliyor. Öte yandan birçok devlet istihbarat olarak bu işe karışmış. Bu nedenle aslında birçok şeyin netleşmesine ve gün yüzüne çıkmasını istemiyorlar. Aslında üstünü kapatmak istiyorlar. Bu şekilde zamana bırakmışlar. Ayrıca Özerk Yönetim resmi olarak tanınmamış. Özerk Yönetim DAİŞ’lileri yargılamak istedi ancak Koalisyon buna karşı çıktı. Her ülkenin gelip kendi vatandaşlarını almalarını istediler. Bu durumda eğer Rojava’dan çekilirlerse bunun onların üzerinde bir yük olarak kalmasını istemiyorlar. Zaten devletler de kendilerini bu yükün altına koymak istemiyorlar. Çünkü onların elinde dosyalar yok. Bu durum hukuken bir sorundur. Siyasi olarak da kimse kendisini bu yükün altına koymak istemiyor. Bu nedenle şimdilik Özerk Yönetim’in üzerine kalmış. Koalisyon tüm bunların hapiste kalması taraftarıdır.

Türk devletinin burada daha farklı bir hesabı var. Türk devleti bir taraftan Kuzey ve Doğu Suriye alanlarına saldırıyor, bir taraftan hapishanelerdeki bu çeteleri kaçırtmaya çalışarak krizi daha da derinleştirmek istiyor. Bu şekilde QSD’nin bu hapishanelere sahip çıkamadığını, kendisinin elindeki çete gücüyle daha iyi koruyabileceğini hesaplıyor. Bu durum uluslararası bir sorun haline gelmiş durumda ve çözümü zordur. Roj ve Hol kamplarını da  bu çerçevede ele alıyorlar. Bu kamplar çok tehlikelidir. Çünkü bu kamplarda DAİŞ kendi zihniyetini örgütlüyor, canlı tutuyor. Binlerce çocuk DAİŞ zihniyeti ile büyütülüyor. Birkaç Avrupa ülkesi gelip bazı vatandaşlarını aldı. Bunların çoğunluğu pek tehlikesi olmayan çocuklardan ve bazı kadınlardan oluşuyordu. Zaten diğerlerine sahip çıkmıyorlar. Bunlar mücadele edilmesi gereken konulardır. Toplumu bu yönlü örgütleyip eğitmek gerek. Türk devletinin her zaman DAİŞ’i güçlendirme çabaları oldu ve devam ediyor. Bu anlamda DAİŞ saldırılarına karşı hazırlıklı olmak, toplumu da hazırlamak gerek. Bu yıl içerisinde sorunun çözüleceğine dair bir şey diyemeyiz. Çünkü kimse tümden kendisini bundan sorumlu görmüyor. Bu da sorunun daha zaman alacağını gösteriyor. 

DAİŞ ile savaşta yıllardır Uluslararası Koalisyon kendisini QSD’nin ortağı olarak gösteriyor. Buna rağmen neden DAİŞ’lilerin yargılanması meselesinde sessiz kalıyor?

Çünkü koalisyon yargılama kararı alırsa, diğer ülkeleri de dahil edebilir. Ancak Koalisyon kendisini böyle bir yükün altına koymak istemiyor. Ekonomik olarak bunun çok fazla bir masrafı var. Aynı zamanda çok uzun bir zaman istiyor. Her bir dosya uzun zaman alır. Sonuç olarak şimdilik kimse kendi vatandaşına sahip çıkmıyor. Herkes sessiz. Hem DAİŞ bela olmasın diyorlar hem de var olan tutukluların QSD’nin elinde kalmasını istiyorlar. Bu şekilde ne yapıyorlarsa yapsınlar yaklaşımındalar.

DAİŞ’in daha çok Şam hükümeti alanlarında aktif olduğunu söylediniz. Ancak bu durum hem Şam hükümeti hem de Rusya tarafından ciddi bir sorunmuş gibi yansıtılmıyor.  Onların bu yaklaşımını nasıl ele alıyorsunuz?

DAİŞ’in Şam hükümetinin hakim olduğu alanlarda daha aktif olmasının sebebi, Şam hükümetinin DAİŞ ile mücadelesinin zayıf olmasındandır. Her seferinde Şam hükümet güçlerine karşı saldırılarda 15-20 asker öldürülüyor. Rusya bazen havadan vuruyor ama eğer karadan bir hakimiyet olmazsa hava saldırılarının pek bir etkisi olmuyor. İstihbarat, iç güvenlik ve halkın örgütlenmesinin daha güçlü olması gerekir. DAİŞ, Şam hükümeti için de büyük bir tehlike oluşturuyor. QSD’nin DAİŞ ile mücadelesi olmasaydı ve Baxoz’da DAİŞ’i yenmeseydi, Şam hükümeti alanları tümden DAİŞ’in denetimine geçmiş olurdu. Baxoz zaferi Şam hükümetini kurtardı. Şam hükümeti üzerindeki tehdit hafifledi.

Özerk Yönetim Alanları, Şam hükümetinin alanlarına göre daha güvenlidir. Çünkü DAİŞ, özerk yönetim alanlarında istediği gibi rahat hareket edemiyor. Rusya, İran ve Suriye’nin DAİŞ ile mücadeleye daha ağırlık vermeleri gerekir. DAİŞ’in tekrar bölgede güçlenmesi, çok tehlikeli bir durumu ortaya çıkarır. Bu nedenle de Ortadoğu ülkelerinin hepsinin DAİŞ ile mücadelede çok duyarlı ve örgütlü olması gerekir. Bu anlamda QSD’nin DAİŞ ile mücadelesini desteklemeleri, engel olmamaları gerekir.

2024 yılının başından bu yana Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerinde DAİŞ’e karşı çok sayıda operasyonlarınız oldu. Bugüne kadar kaç hücreyi çökerttiniz?  

Yılın başından bu yana DAİŞ faaliyetleri ve hücrelerine yönelik gerek QSD güçleri ve gerekse İç Güvenlik Güçleri her zaman hareket halinde oldu. DAİŞ’e karşı toplamda 52 operasyon yapıldı. Bu operasyonlardan 28’i birebir DAİŞ elemanlarına karşı yapılırken, 24 operasyon da DAİŞ üyesi olma şüphesi üzerinden gerçekleştirildi. Bu operasyonlarda 10 DAİŞ çetesi öldürüldü, 2 DAİŞ çetesi yaralandı, 50 DAİŞ çetesi tutuklandı. 85 kişi de DAİŞ üyesi oldukları şüphesiyle gözaltına alındı. Bununla birlikte çok sayıda askeri malzeme de yakalandı. Ancak bu sayı sadece QSD güçleri tarafından yapılan operasyonların bilançosudur. Ayrıca İç Güvenlik Güçleri tarafından yapılan özel operasyonlar ve bu operasyonlarda da tutuklanan ve etkisiz hale getirilen çok sayıda DAİŞ üyesi ve hücresi var.