GÖRÜNTÜLÜ

Remzi Kartal: Türkiye için Rojava’ya yaklaşım sınavdır

KONGRA GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, AKP-MHP yönetime seslenerek, “Rojava’ya saldırılar, Türkiye’deki süreci adeta boşa çıkarıyor. Rojava’ya yaklaşım, Türk devleti için tam bir sınavdır” dedi.

REMZİ KARTAL

“Tarihi gelişmelerle girilen 2025 yılı, Kürtler açısından önemli gelişmeleri beraberinde getirebilir” diyen KONGRA GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, herkesi mücadeleyi büyütmeye çağırdı.

Rojava'ya yönelik saldırıların Türkiye'de Önder Apo ile yapılan görüşme çerçevesinde başlayan süreci adeta boşa çıkardığını ifade eden Remzi Kartal, "Rojava’ya yaklaşım, Türk devleti için tam bir sınavdır. Kendi içinde Kürt sorununu çözen, Suriye’de ve Ortadoğu’da Kürtlerle barış içinde olan bir Türkiye büyür. Kürt-Türk barışı ile barışçıl ve demokratik bir uygarlık yaratılabilir. Kürt sorunun çözümüyle bu sağlanabilir ve hem ulusal hem de uluslararası ilişkilerde büyük bir gelişme yaratılabilir" şeklinde konuştu. 


KONGRA GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, ANF’nin sorularını yanıtladı. 

Önder Apo’yu ziyaret eden DEM Parti heyeti, siyasi partilerle yaptığı görüşmeleri ve paylaşılan mesajları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sürecin odağında Önder Apo’nun olması, sürecin ciddiyeti açısından belirleyici bir konudur. Kürt sorununun çözümü, AKP-MHP iktidarı tarafından ifade edilmiyorsa da giderek birçok çevre tarafından ifade ediliyor. Yeni bir süreçten bahsediliyor ve bu sürecin odağında Önder Apo’nun olması önemli ve belirleyicidir. Bu açıdan, siyasi paritelerin başta Meclis Başkanı olmak üzere, iktidar ve muhalefet partilerinin ziyaretleriyle Önder Apo’nun mesajları çerçevesinde bilgilendirilmeleri; yine Önder Apo’nun perspektifi çerçevesinde bu partilerin sürece kendilerini katmaları ve sorumluluk almaları çok önemlidir.

Kürt halkı ve dostları, bu sürece temkinli yaklaşıyor ve bir güven problemi var, bu durumu nasıl görüyorsunuz?

Burada çok temel bir konu var; Kürt sorununun kaynağında, devletin Kürt halkının varlığını inkâr etmesi ve Kürt halkının hak taleplerine karşı imha politikalarını dayatması var. Devlet politikalarından kaynaklı Kürt halkının bir güvensizliği var. Bu açıdan geçmiş süreçteki gibi olmaması açısından özellikle kamuoyuna güven vermek gerekiyor. Başta Kürt halkı olmak üzere tüm Türkiye kamuoyuna ve tabii ki uluslararası topluma da güven verilmelidir. Güven veren bir yaklaşım ve üslup sergilenmelidir. Çözüm eksenli bir üslup sürecin gelişmesinde etkili olacaktır.

Güven veren yaklaşımdan kastınız nedir, hangi adımların atılması gerekiyor?

Tabii, devletin tekçi siyasi sistemini temsil eden bir partinin genel başkanının bu süreçte misyon alması önemli ve anlamlıdır. Fakat bugüne kadar Erdoğan’ın bu konudaki tutumu net değildir. Açıkça süreçte belirleyici, etkileyici ve sorumluluk alan bir üslup ortada yok. Verilen mesajda, Önder Apo’ya yönelik “örgütünü feshetsin, umut hakkı tanınsın, gelsin parlamentoda konuşsun” diyorlar. Bu yaklaşım ise son derece yüzeysel, Kürt sorununun gerçeğinden, ciddiyetinden ve ağırlığından uzak bir çerçevedir. Kürt sorunu, Kürt halkının özgürlük sorunudur; hak, hukuk ve adalet sorunudur. Bu sorunun çözümü, Kürt halkının hak ve hukuk taleplerinin yasal ve anayasal güvenceye kavuşturulmasıdır. Buna uygun bir yaklaşım ve perspektif, sorunun çözümüne hizmet edecektir.

Özellikle iktidara yakın medyanın bu sürece dönük olumsuz bir dili var. Bu duruma ilişkin ne söylemek istersiniz?

Özellikle iktidar blokuna bağlı medyanın üslubu çok olumsuz. Adeta süreci zehirleyen bir üslupları var. Aşağılayan, hakaret içeren ve terörize eden ifadeler kullanılıyor. Bu durum, AKP iktidarının yaklaşımıyla bağlantılıdır. Medyasının üslubunun sebebi, iktidar blokunun yaklaşımıyla ilgilidir. Bu tutum güven vermiyor ve sürece yönelik olumsuz bir durumu ortaya çıkarıyor. Kürt sorununun çözümüne yönelik hem güven veren hem de uygun bir üslup ve tarz geliştirilirse süreç çok daha etkili olabilir. Sorunun çözümü, 3. Dünya Savaşı’nın geliştiği bir süreçte, Türkiye halkları ve onların geleceği açısından büyük bir gelişme yaratabilir. Bu perspektifin işlenmesi ve bu temelde Türkiye kamuoyuna güven ve umut verilmesi, sürecin gelişmesi konusunda oldukça etkili olacaktır.

Mevcut durumda somutlaşmış bir durum yok fakat gelen mesajlar itibarıyla devletin atması gereken adım nedir?

Her şeyden önce, Önder Apo’ya yaklaşım, Kürt sorununun çözümündeki ciddiyetle doğrudan ilgilidir. Bir tarafta İmralı’da tecrit uygulanırken, Önder Apo’nun halk, kamuoyu ve Hareket ile süreci etkili bir şekilde geliştirme konusundaki görüşmeleri sınırlandırılıyor ve buna olanak verilmiyorsa, bu çok düşündürücüdür. Onun için, tecridin hızla kaldırılması ve görüşebilme koşullarının oluşturulması gerekiyor. Bu son derece önemlidir. Bu süreçte belirleyici olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır. Yasal ve anayasal süreçte de belirleyici konumdadır.

Meclis boyutunda, yasal ve anayasal çerçevede yapılacak çalışmanın etkin bir şekilde geliştirilmesi, buna yönelik bir komisyon kurulması ve bir yol haritasının hazırlanmasıyla, birçok çevrenin sürece katılımını sağlayacak bir yaklaşım gerekiyor. Ne kadar katılımcı bir süreç geliştirilirse, o kadar güven yaratır. Akademisyenlerin, aydınların ve basın yayın kuruluşlarının bu sürece katılması, çok daha verimli olur. Kürt sorunu sadece Kürtlerin değil, Türkiye’nin sorunudur. Türkiye’nin elini kolunu bağlayan bir sorundur. Kürt halkını inkâr ve imha politikaları, Kürt halkıyla birlikte Türkiye halklarına da kötülük yaptı.

Sürece dair olumlu yaklaşım sergileyen muhalefet kanadı neler yapabilir?

Aydınların ve sivil toplumun sürece katılması gerektiğini belirttik, ancak ilk adım Meclis’te başlayacak. Siyasi partilerin, konuyu Meclis gündemine alarak yasal ve anayasal sürece ilişkin gerekli çalışmaları başlatması gerekiyor. Önceki süreçte Meclis’te adım atıldı, ancak gelişmedi. O dönemde İmralı’ya gidip gelen heyetler yargılandı. Benzer şeylerin yaşanmaması ve güven vermesi açısından ilk adımda Meclis’in devreye girmesi, siyasi partilerin misyonunu oynaması gerekiyor. Önder Apo’dan da bu yönde bir mesaj geldi. Ana muhalefet partisine ve bütün partilere bir çağrı yapıyorum: Kürt sorununun çözümü demek, demokratik Türkiye projesinin ortaya çıkarılması demektir.

Yani, Kürt sorununun çözümü, yaşamın her alanında elleri kolları bağlanan; hak, adalet, demokrasi ve eşitlik konularında engellenen Türkiye’deki bütün toplumsal kesimlerin eşitlik, özgürlük ve demokrasi arayışlarının önünün açılması demektir. Bu temelde, “Nasıl bir demokratik Türkiye? Nasıl bir anayasa? Nasıl bir eşitlik? Nasıl bir hak-adalet anlayışı? Nasıl demokratik bir toplumsal anlayış esas alınıyor? 3’üncü Dünya Savaşı’nın kasıp kavurduğu Ortadoğu’da, din ve tekçi, milliyetçi ulus temelinde ortaya çıkan sorunların çözümünde, Önder Apo’nun Demokratik Ulus Projesi ile nasıl bir karşılık verilecek?’ Kürt sorununun çözümünden yola çıkarak, bu işe yoğunlaşıp öncülük yapmalılar.

Son seçimlerde birinci parti çıkan CHP, önemli bir muhalefet partisidir. DEM Parti ve diğer tüm muhalefet partileri, sorunun sadece iktidarın sorunu olmadığı konusunda misyon üstlenmeli, proje ve önerileriyle kamuoyu oluşturmalıdır. Bir müddet sonra, demokratik Türkiye’yi yaratacak yasal ve anayasal bir sistemi inşa eden, planlama ve çalışmasını yapan bir süreç yaratmalıyız. Onun için bütün muhalefet partilerine rol ve misyon düşüyor. Yalnızca AKP-MHP'nin denetimine bırakılan bir süreç olmamalı, bütün bir Türkiye toplumunun iradesini katacak bir süreci esas alan, bu konuda Türkiye sorunlarının hepsinin çözümüne yönelik bir perspektif olmalı ve demokratik Türkiye’nin yasal-anayasal sistemine kilitlenmelidir.

Bir taraftan süreç tartışmaları yürütülürken, bir taraftan da saldırılar ve savaş olduğu gibi devam ediyor. Savaş ve çözüm iç içe olur mu?

Burada da yine klasik devlet aklı söz konusu. Bu, “biz ne kadar baskı yaparsak PKK’yi daha az taleplerle sınırlandırabiliriz, PKK’yi zorlarız” aklıdır. Bu yaklaşım da bakış açısı da yanlıştır. Önder Apo’nun Kürt sorununun çözümüne dair söyledikleri yeni değildir. Özellikle 80’li yıllardan beri çözüme dair görüşleri aynıdır. Önder Apo’nun o gün söyledikleri ile bugün söyledikleri birbiriyle örtüşüyor. Bütün mücadele boyunca Önder Apo’nun söyledikleri, Türkiye’ye dönük mesajları ve bütün ateşkeslerde verdiği mesajlar aynıdır. Özellikle İmralı koşullarında yazdığı son 5 kitabında, aynı çerçeveyi etkili bir şekilde geliştirerek, demokratik ulus perspektifiyle başta Kürt sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunlara çözüm sunmuştur.

Bu konuda sorun, Önder Apo ya da PKK değil. Sorun, devletin tekçi yaklaşımıdır. Bu süreçte hala baskı ve operasyonlarla Hareket’i zorlayarak, “aza ikna etme” yaklaşımının hiçbir faydası yok. 40 yıldır denenen bu politika, hiçbir sonuç vermedi. İşte sonuç olarak, iktidar bloku Başkan Apo’ya giderek sorunun çözümünde bir süreci başlatma noktasına geldi, çünkü 40 yıldır uygulanan politikalar sonuç vermedi. Özellikle son 10 yıldır yapılan saldırılardan da bir sonuç alınamadı. Üstelik Ortadoğu’da gelişen 3. Dünya Savaşı ile tehlikeler kapıya dayandı ve bu nedenle alelacele bir süreç başlattılar. Güven kıran ve bir faydası da olmayan saldırılardan vazgeçilmeli. Tam tersine, güven yaratan, olabildiği kadar çoğulcu ve bütün Türkiye dinamiklerinin katıldığı pozitif bir ortamda, bu sorunun çözümünü hedefleyen bir perspektifle sürece yaklaşmalılar.

Bu saldırıların merkezinde neden Rojava var?

AKP-MHP yönetime tekrar sesleniyoruz: Rojava’ya yönelik saldırılar, Türkiye’de yürütülen bu süreci adeta boşa çıkarıyor. Sürece, barışçıl çözümler çerçevesinde yaklaşılmalıdır. Rojava’ya yaklaşım, Türk devleti için tam bir sınavdır. Kendi içinde Kürt sorununu çözen, Suriye’de ve Ortadoğu’da Kürtlerle barış içinde olan bir Türkiye büyür. Kürt-Türk barışı ile barışçıl ve demokratik bir uygarlık yaratılabilir. Kürt sorunun çözümüyle bu sağlanabilir ve hem ulusal hem de uluslararası ilişkilerde büyük bir gelişme yaratılabilir.

Bir Kürt-Türk ittifakından mı söz ediyorsunuz?

Türkler ve Kürtler, kendi içlerinde sorunlarını demokratik ve barışçıl temelde çözerlerse, bu büyük açılımı yapabilirler. Tabii, bunu istemeyen bölgesel ve uluslararası güçler vardır; fakat bunun önündeki en büyük engel, Türkiye’deki tekçi ve faşizan yaklaşımdır. Bu engelleri aşma gücünü ortaya çıkarabilirlerse, o kadar etkili sonuç alabilirler. O yüzden, Rojava’ya ve gerillaya dönük saldırılardan vazgeçilmelidir. Türkiye’deki siyasi partilere, halka, gazetecilere ve belediyelere dönük baskılar, tamamen süreci zehirleyen durumlardır. Bu açıdan hızla buradan çıkılmalı ve Kürt sorununda genel bir yaklaşım, içeride ve dışarıda demokrasi ve barışa endekslenen genel bir yaklaşım esas alınmalıdır.

‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm’ hamlesi devam ediyor. Bu hamleye yaklaşım nasıl olmalı, bundan sonra nasıl bir mücadele hattı izlenmeli?

Tabii ki, bu çok çok önemli. Bugün devlet, iktidar erki zorunlu olarak böyle bir adım atma noktasına gelmişse, bu büyük bir mücadeleyle başarıldı. İçeride ve dışarıda yürütülen büyük bir mücadelenin sonucu bu gerçekleşti. Her şeyden önce, Kürt sorunu bir zihniyet sorunudur; bir demokratik zihniyet sorunudur. Ortadoğu ve uluslararası alanda sorunların çözümüyle ilgili bugüne kadar yürütülen bütün çalışmalar, daha etkili bir şekilde yürütülmelidir. Bu çalışmaların merkezinde “Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” hamlesi var. Tam bu sürece denk gelen bir çalışmadır.

Çünkü Kürt sorununun çözümü ile Önder Apo’nun özgürlüğü birbirine bağlıdır. Devletin kendisi Önder Apo ile ilişkilenerek bu süreci başlatmışsa, bu sürece daha fazla güç vermek gerekir. Herkes, bütün dinamiklerle bu sürece güç verilmeli. Bu sürecin başarısı, “Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” hamlesinden geçiyor. Etkili bir şekilde bunun geliştirilmesi gerekir. Bu doğrultuda herkes, “biz ne yapabiliriz?” diye kendine sormalı. 2025 yılı, Kürt sorununun çözümünde sadece Kürt halkı için değil, bütün Ortadoğu halkları için önemlidir. 2025 yılı, mücadelemiz açısından çok önemli bir zemini beraberinde getiriyor. Önemli bir mücadele yılı olacaktır.