GÖRÜNTÜLÜ

Salih Müslim: Kürt sorununu çözmeyen Türkiye tamamen çöker

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Özerk Yönetimin görmezden gelinemeyeceğini belirterek, Türk devletinin çöküşte olduğunu, Kürt sorununu çözemezse tamamen çökeceğini belirtti. Müslim, geldikleri aşamayı direnişe borçlu olduklarını vurguladı.

PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik Türk devletinin işgal saldırıları ve Ortadoğu'daki gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi...


Erdoğan, Türk devletinin stratejik coğrafyasını kendi çıkarı için kullanıyor. Tüm devletler de buna göre Türkiye'ye yaklaşıyor. Siz bunu bugün gelinen aşamaya göre nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye coğrafi olarak önemli bir konuma sahiptir. Hem Türkiye için önemlidir hem de diğer güçler için önemli bir konuma sahiptir. Özellikle 1952 yılında NATO’nun oluşumuyla birlikte Türkiye'nin jeostratejik konumu oldukça önemliydi. O dönem Türk devletinin Asya ve Avrupa ile ilişkileri vardı. Ayrıda geniş bir toprağa da sahipti. Sovyet Rusya ve birçok sosyalist ülkeye karşıydı Türk devleti. Bu NATO için onu daha da önemli kılıyordu. Üsler kurdular. Türkiye içinde İncirlik üssü gibi üsler kurdular.  Bu anlamda Türkiye NATO içinde bir yer edinmişti. Birçok anlaşma yaptılar ve bu anlaşmalardan Türkiye çok yarar sağladı. Ancak Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra, Türkiye jeostratejik konumunu önemli oranda kaybetti. Yine teknolojinin gelişmesiyle, satalaytların çıkması, internet ve bazı uçakların geliştirilmesiyle birlikte bu durum daha de kötüleşti Türkiye için. Türk devletinin özellikle soğuk savaş döneminde önemi büyüktü. Hem Türkiye içinde kurulan üslerden dolayı hem de sosyalist devletlere karşı bir set olarak kullanılıyordu. Hem Sovyetler'in dağılması hem de teknolojinin gelişmesiyle zaten Türkiye bu önemli jeostratejik konumunu önemli derecede kaybetti. Bu sefer sermaye devreye girdi. Şimdi küresel sermaye özellikle bir yerde kendini geliştirmek istediğinde, orada istikrarın olmasını ister. 1990’dan sonra Türkiye'de bir istikrar sağlamaya çalıştılar. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal istikrarın sağlanması ve ticaretin Türkiye'de geliştirilmesi için bazı girişimlerde bulundu. Ancak bunun için Kürt sorununun çözüme kavuşturulması gerekiyordu. Bunun için de Kürt sorununu Türkiye içinde çözmek istediler ancak bunu başaramadılar. Bu da giderek Türkiye'nin bu jeostratejik konumunu kaybetmesini beraberinde getirdi. Tabii eğer Türkiye kendi içinde bu istikrarı sağlayabilseydi elbette birçok gelişme sağlardı. Hem enerji hattı açısından hem ticarette ve birçok şeyde gelişme sağlardı. Fakat Türkiye başaramadı. Özellikle Kürt sorunu Türkiye’nin önünde en büyük sorun olmasına rağmen, bu sorunun çözülmesine izin vermedi. Yani ne kendi için istikrarı sağlayabiliyor ne de çözülmesi gereken temel sorunlara inebiliyor. Bu anlamda her geçen gün Türkiye önemini biraz daha kaybediyor. Erdoğan da hâlâ eski zihniyet üzerinden düşünüyor. Yani Türkiye'nin hâlâ eski önemini koruyabildiğini ve bu nedenle herkese her istediğini kabul ettirebileceğini düşünüyor ve bu şekilde hem yeni Osmancılık hayalini hem de Ortadoğu'da istediği siyaseti yürütebileceğini düşünüyor. Ancak her geçen gün hem jeostratejik konumunu hem de global sermayeyi kaybediyor. Ancak bu zihniyetiyle Türkiye hep kaybediyor. Şoven ve yeni Osmancılık hayalleriyle Türk devleti sadece kendisi kaybetmiyor, halka ve Kürtlere de kaybettiriyor. Maalesef Türk devleti bu zihniyetiyle herkesin başına büyük bir bela ve sorun olarak kalıyor. Türkiye'nin bu siyasetinden dolayı aslında hegemon güçler bile her geçen gün ondan uzaklaşıyor. Türkiye bu siyasetinde ısrar ettiği sürece zaten kaybedecektir. Çünkü artık bu siyaseti kabul edilemez.

'BİRÇOK DENGE DEĞİŞEBİLİR'

Kuzey ve Doğu Suriye de stratejik bir konuma sahip. Burada birçok hegemon gücün ve bölge devletinin planları var. Bugün devam eden İsrail-Hamas savaşının Suriye, Rojava'ya etkisi nasıl olur? Özellikle Erdoğan’ın bugün geliştirdiği siyaset ne kadar etkiliyor?

Şimdi birçok araştırmacı İsrail-Filistin savaşının, sermaye güçlerinin anlaşamamasının sonucu olduğunu dile getiriyor. Eski İpek Yolu'nu Türkiye, İran arasından Avrupa'ya açmak istiyorlardı. Bunu hem İran istiyordu hem de Türkiye istiyordu. Ancak Hindistan’da yaptıkları toplantıda, bu yolu değiştirip Körfez devletlerinden, Suudi üzerinden, Akdeniz'den, oradan Yunanistan’a geçirmek istemeleri, hem Türkiye'yi hem de İran'ı devre dışı bıraktı. Şimdi deniliyor ki bu projenin gerçekleşmemesi için Türkiye bu savaşı çıkarttı. Şimdi yapılan değerlendirmelerin çoğunda bu projenin gerçekleşmemesi için Hamas’a saldırı emrinin Türkiye tarafından verildiği söyleniyor. Türkiye de içinde yer alarak, bu savaşı çıkartarak; Ortadoğu'daki kaosu derinleştirmek istediler. Ama baktığımızda şimdiye kadar devam eden savaşın genişleme ihtimali de yüksek. Böyle bir durumda, Lübnan, Ürdün ve Suriye de bu savaşın içine girecektir. Bu durumda her şey karışacaktır. Kimin nerede duracağını biz de bilemiyoruz. Ancak bu proje için Suriye’nin konumu oldukça önemlidir. Mesela bizim bahsettiğimiz ilk proje Suriye’yi dışarıda bırakıyordu. Zaten daha önce geliştirmek istedikleri Kuzey ve Doğu Suriye'de gaz boru hattının geçmesi projesi de gerçekleşmedi. Bu projenin Katar gibi birçok ülke gerçekleşmesini istiyordu ancak o da olmadı. Şimdi diğer projeleri de gerçekleşemeyince bu sefer gene Kuzey ve Doğu Suriye’ye geri dönüyorlar. Tabii eğer bu son proje gerçekleşirse en makul olanı budur. Ama nereye kadar bu projede anlaşırlar, bilemiyoruz. Ancak bir şey var, o da onlar Kürt halkını hesaba katmamışlardı. Şimdi Kuzey ve Doğu Suriye'de bir yönetim oluşturulmuş, bu yönetim de bir sistemdir. Bugün batı ve hegemon güçlerin tümü bu sistemi kabul edebilirler. Bu da kendisiyle birlikte çözümü getirecektir. Ancak bölge devletleri bunu kabul etmiyor. Türkiye, Suriye ve İran bunu kabul etmiyor. Bu nedenle de şimdi biz hâlâ bu savaşın içindeyiz. Ancak hâlâ önemini kaybetmemiştir. Biz de umut ediyoruz ki, hem kendimiz hem de etrafımız için bir istikrarın sağlanmasıdır. Ancak görüşüme göre bu Gazze meselesi birçok şeyi değiştirecektir. Savaşın daha da genişleme ihtimali var. Bazı şeyleri geliştireceklerdir. Ancak bu gelişmeler savaşla mı olacak, farklı bir şekilde mi, bilmiyoruz. Birçok devlete sıçrama ihtimali var bu savaşın. Lübnan girebilir, Mısır, Ürdün girebilir. Yani bu savaş nerede duracak, belli değil. Fakat, Ortadoğu'da kurulan dengelerin hepsi değişecek.

 'TÜRK DEVLETİNİN SİYASETİ ÜLKEYİ ÇÖKÜŞE GÖTÜRÜYOR'

Dünyada birçok devlet, kapitalist modernitenin öncülüğünü yapıyor, Ortadoğu'da bunu Türkiye yapıyor. Sizce Türkiye nereye kadar bu rolünü oynuyor?

Zaten Erdoğan 2002’den 2013 yılına kadar, hegemon güçlerin projelerini kabul etmişti. Fakat bu sefer Avrasya devreye geçti. Avrasya ne istiyor? Geniş Osmanlı'yı istiyorlar. Türk devletlerini birleştirmek istiyorlar. Nasıl ki tüm Arap devletleri Arap Birliği etrafında toplandı, onlar da buna benzer bir şey istiyorlar. İşte bunlar, Tacikistan, Türkmenistan gibi devletleri bir araya getirmeye çalıştı. Ancak tüm bu projeleri elinde patladı. 2013 yılında derin devlet Erdoğan’ı tümden ele geçirdi. O tarihten bu yana siyaseti tümden değişti. Onlar tüm projelerini Erdoğan üzerinde geliştirdiler. Ancak Erdoğan da hem kendisi için hem de onların isteklerinden dolayı her şeyi kendi keyfine göre yapmaya başladı. Türkiye’nin jeostratejik konumundan dolayı Erdoğan kendisi için kullanmaya çalıştı. Bir taraftan Erdoğan NATO’dan kopmadı, diğer taraftan Rusya ile ilişkiler geliştirdi. Tüm bunları kendi iktidarını kalıcılaştırmak için yaptı. Hatta uluslararası devletlerle geliştirdiği siyaseti de iç siyasetin hizmetine koydu. Onların iç siyaseti nedir? Kürtlerin yok olması. Kürt sorununun çözülmemesi, her şeye kendisinin hakim olması, Müslüman Kardeşler devletinin oluşması, yani tümden değişti. Oysa sermayedar güçlerinin ve birçok çevrenin de isteği Türkiye'de istikrarın ve demokrasinin sağlanmasıdır. Ancak Erdoğan ne demokrasiyi ne de çözümü kabul etti. Her şeyi kendi iktidarının hizmetine koydu. Zaten Erdoğan kendini halife olarak ilan etmek istiyor. Erdoğan’ın hizmetine bu halife yada sultan yapma siyasetini derin devlet geliştirdi. Bu siyaset Türkiye’nin iflas etmesine de neden oldu. Ekonomik olarak günden güne çöküyor. Parasının değeri kalmamış. MHP zaten aynı şekilde çok kirli oynuyor. Bu durum da ona kaybettirecek. Diplomatik alanda iflas etti, siyasi anlamda yine öyle. Gazze savaşında ne kadar aracılık yapmaya çalıştı ama gittikçe uzaklaştı. Erdoğan kendi şahsi iktidarı için hem Türkiye’nin jeostratejik konumunu kaybettirdi hem de uluslararası sermayeyi de kaybetti. Hepsini kendi çıkarlarına kurban etti. Hâlâ kaybediyor. Bu ne kadar sürecek, belli değil. Her geçen gün demokrasiden uzaklaşıyor, hatta Türkiye içindeki anayasa kanunlarını bile yerine getirmiyor. Yani her gün görüyoruz; gazeteciler tutuklanıyor, siyasetçiler tutuklanıyor. Mahkemeleri ve tüm anayasa mahkemelerini bir tarafa bırakmış. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tümden ihlal ediyor. Ancak tüm bunlar Türkiye'nin yıkılışını hazırlıyor. Ne kadar zaman sürer bilemiyoruz ama bu siyaset günün sonunda Türkiye’nin yıkılışını getirecek.

'KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEYEN TÜRKİYE KAYBEDİYOR'

Şimdi kapitalist modernitenin hiçbir yerde belirli bir yeri yoktur. Dünyada kayıp gibiler. Her yerdeler. İngiltere, Fransa, Amerika gibi ülkeleri kendileri için kullanıyorlar ancak kendileri kayıptır. Her yerde bulunurlar. Kullandıkları devletlerden biri de Türkiye’ydi. Özellikle 1990’lardan sonra geliştirilen Büyük Ortadoğu Projesi kapitalist modernitenin projesiydi. Ortadoğu’yu kendi ölçülerine göre dizayn etmek istiyorlardı. Bunun için de sırtlarını Türkiye’ye dayadılar. Türkiye hem bir bölge devletiydi hem de NATO üyesiydi ve askeri güçleri var ve istediklerinde kullanabilirlerdi. Bu anlamda Türkiye de büyük bir aktör rolünü aldı. Ancak Türkiye’nin buradaki aktör rolü, siyaseti oluşturan değil, talimat alan ve uygulayan konumda oldu. Hatta o dönem Erdoğan açık bir şekilde, ‘ben bu projenin başkanıyım’ dedi. Ancak Türk devleti kendi hastalıklarından vazgeçmedi. Bunun başında da Kürt sorunu geliyor. Bu projenin sahipleri Türkiye içinde Kürt sorununun çözülmesini istediler. Ancak Türk devleti bunu kabul etmedi. Oslo gibi bazı adımlar attılar. Yine Kürt Halk Önderi ile İmralı'da görüştüler. Gerçekten Kürt Halk Önderi bu sorunu çözmek istedi. Ancak tüm siyasetlerini değiştirdiler ve tüm çözüm yollarını yıktılar. Hâlâ global, kapitalist modernite güçleri kendi projelerinden vazgeçmiş değiller. Yavaş yavaş Türkiye’den kurtulmak istiyorlar. 1952 yılından bu yana NATO’nun Türkiye ile yaptığı birçok anlaşma vardı. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye’ye güveniyorlardı. Tabii bu durumdan Türkiye de çok fayda sağladı. Ama bugün gelinen noktada Türkiye’den kurtulmaya çalışıyorlar. Fakat kendilerini nasıl kurtaracaklar, onu bilemiyoruz. Çünkü Türk devleti onların da başına bela oluyor. Onların projelerinin önünde de engel oluşturuyor. Onlar birlikte Büyük Ortadoğu Projesi'ni oluşturduklarında, karşılıklı verdikleri sözler vardı. O zaman Türk devleti bu projenin içinde Kürtlerin olmamasını istedi. 50 milyon Kürt Ortadoğu'da yaşıyor, nasıl yer almayacaklar? Kürtlerin direniş ve savaşlarıyla kendi varlığını ortaya koymaları bunun bir parçası haline getirdi kürtleri. Şimdi hâlâ Kürtler yok demek istiyor. Türkiye yanlış siyasetiyle hem Türkiye’nin hem de tüm bölgenin kaybetmesine neden oldu. Hegemon güçlerin, kapitalist modernite güçlerinin oluşturduğu Büyük Ortadoğu Projesi'nin de ilerlemesine engel oldu. Bugüne kadar da engeller çıkarıyor. Bu nedenle artık Türk devleti için bu güçlerin oluşturduğu projenin bir parçası diyemeyiz. Tam tersine onlar için şimdi büyük sorun haline gelmiştir.

Türk devleti son yıllarda Azerbaycan, Irak, Suriye, Libya, Rusya-Ukrayna savaşına ve birçok Afrika ülkesine müdahale etti. Bunda Türkiye’nin amacı neydi?

Türk devletinin yeni Osmancılık projesi için hem içeriden hem de dışarıdan imkânlarının değişmesi gerekir. Ama Türkiye kendi yöntemleriyle bunu değiştirmek istedi. Şimdi Türkiye’nin kaderi sermayenin elinde. Türkiye'de beş şirket her şeyi elinde tutuyor. Onların yoluyla dış siyaseti geliştiriyor. Türkiye'de elit bir topluluk şimdi Türkiye siyasetini yürütüyor ve bunların hepsi de Erdoğan’ın hizmetindeler. Bu şirketler dışında başka oluşumlar da var. Bunların içinde MHP var, Ergenekon var. Türkiye içindeki tüm uyuşturucu ticaretini bunlar yapıyor. Diğer taraftan tüm dünyaya dağılan bu mafya çetelerinin hepsiyle ilişkileri var. Latin Amerika’dan tonlarca getirilen uyuşturucu Türkiye üzerinden Avrupa'ya çıkarılıyor. Bu öyle basit bir olay değil. Türkiye’nin durumu büyük bir kaos içindedir. Tüm bu şebekelerin içinde Türk devletinin yetkilileri var. Soruşturma başlattılar ama tamamlamadılar. Çünkü en tepeye kadar gidecekti. Şimdi bu beş şirket, imparatorluğu daha da genişletmek için, her yerde yapmak istediler. Libya’da yapmak istediler. 1970 ve 1980 yıllarında petrol meselesinden dolayı Libya ile ilişkileri vardı. Ama Libya’da tümden durum değişince bu sefer mecbur kalıp askerlerini gönderdiler. Kendi askerleri sorun olunca, bu sefer Suriye’deki çeteleri kendilerine asker yapıp oralara gönderdiler. Ermenistan’dan ticaret koridoru açmak için yönlerini Azerbaycan’a çevirdiler. Hatta Azerbaycan için dediler, iki devlet içinde yaşayan bir millet. Bir yerden sonra durmak zorunda kaldılar. Çünkü bunu yapmaları için İran ile yada başka devlerlerle savaşmaları gerekir. Yine Afrika üzerindeki projeleri, Sudan, Nijerya, Kenya’da milyon dolarlık projeler yaptılar ve hepsi de iflas etti. Çok kontrolsüz hareket ettiler. Kendilerince Türkiye’de iktidarını yürüten bu şirketler bu kadar rahat bir şekilde dünyada kendilerini geliştirebilecekler. Onların yeni Osmanlıcılık hayalleri her geçen gün kötüye gitti. Siyasetleri her geçen gün ona ters döndü. Türkiye içinde büyük bir ekonomik soruna neden oldu. Bir de şimdiye kadar bu kadar milyon doların Afrika ülkelerine yatırmaları nereye gitti. Bunu hâlâ araştırmış değiller. Somali’ye askerler neden gitti? Bunların hiçbiri belli değil. Bu beş şirketin hizmetinde olan siyaseti yürütüyordu ve bu şekilde yeni Osmanlı'yı kurabileceğini sanıyordu. Şimdi artık iflasın eşiğine geldi. Türkiye kendi içinde sorunları çözemedi. Kürt sorunu kara delik gibidir. Geçenlerde kendileri diyorlar, her ne kadar rakamlar resmi değilse de bir trilyon doların Kürt sorunundan dolayı harcandığı söyleniyor. Yine Kürtler ile savaşta şimdiye kadar 110 bin insanın öldüğü söyleniyor. Tüm bu insanlar senin insanların ve askerlerindir. Hâlâ devam ediyor ve nereye kadar gideceği de belli değil. Bu nedenle Erdoğan iktidarı sadece Türkiye ve bölge halkı için değil, Avrupa için de büyük bir tehdittir. Şimdi gidip bakın, Türkiye’nin kucağında kimler var. Dünyadaki tüm teröristler Türkiye'de. DAİŞ, Cebhet El Nusra, Tehrir Şam emirlerinin hepsi orada. Ne kadar çete varsa hepsini yanına toplamış. Tüm bunlar nedir? Tüm bunları dünyaya karşı tehdit olarak kullanıyor. Türk devletinin tüm siyaseti şantaj olmuştur. Türk devleti bu anlayış ve siyasetle ne iç ne de dış siyaseti yürütebilir. Bu nedenle Türkiye’nin sonu çok karanlık görünüyor.

'BİZİ BUGÜNLERE DİRENİŞ GETİRDİ'

Bir hakikatı unutmamak gerekir, uluslararası siyasette Kürtler yoktu. 1923’ten sonra, Lozan’dan sonra, Kürtler dünya denklemine girmediler. Ortadoğu projesi hesaplarıyla birlikte, gördük ki yavaş yavaş Kürtler de onların hesapları içinde yer alıyor. Bunlardan biri de Başur’da oluşturulan otonom sistem. Tabii bu onların ölçülerine göre yapıldı. Ama Kürtler orayla sınırlı değil. 50 milyon Kürt var dünyada. Eğer kürtler dünyada bir olsalardı, ortak siyaset yapsalardı, o zaman tüm dünya siyasetine büyük bir etki yaparlardı. Aynı siyaseti Suriye’de geliştirmek istediler. Ama biz çıktık ortaya. Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye ortaya çıktı. Halk direndi ve kendisini ispatladı. Kürtler şimdi denklemin içinde yer alıyor. Ancak burada yeni bir durum ortaya çıktı. Kürtler belki onların varlığını kabul ederlerdi ama Kürtlerin de kendi projeleri var. Halkların kardeşliği ve birliği projesi var. En son toplumsal sözleşme ilan ettiler. Bu proje sadece Kuzey ve Doğu Suriye için değil, tüm Suriye ve Ortadoğu için geçerlidir. Bunu herkes gördü. Global güçler de Türkiye de ve bölge güçleri de gördüler. Herkes bunun karşısında ne yapacağı arayışına girdi. Bazıları Türkiye, İran, Suriye gibi bu projenin düşmanlığını yaptılar. Onlar hâlâ eskisi gibi Kürtlerin köle olmasını istiyorlar ve kendileri için kullanmak istiyorlar. Diğer tarafta sadece izleyen global güçler var. Bunlar da şimdiye kadar izliyorlar. Tanıyalım mı, tanımayalım mı? Kendi projelerinden çok farklı bir proje, bu da onları kararsızlığa götürüyor. Şimdiye kadar karar vermemişler. Türkiye bu projeye düşmanlık yapıyor. Tamam sen düşmanlık ediyorsun ama onlar da hâlâ karar vermemişler. Diğer tarafta onların da 1952'den bu yana Türkiye ile yaptıkları anlaşmalar var. Bugüne kadar karşılıklı çıkarları var. Ancak günbegün bu projeyi kabul edip etmeyecekleri netleşmeye doğru gidiyor. Ancak hâlâ net değil, bundan dolayı onlar da Türk devletine karşı sessiz kalıyorlar. Türkiye de kendisiyle diyalog yapmaya çalışan herkese karşı sopa kaldırıyor. Bunlar yetmiş yıldan beri birlikte birçok anlaşma içinde oldular. Elbette öyle rahat bir şekilde bizim projemizi kabul etmeyeceklerdir. Çünkü kendi çıkarlarından vazgeçmeyecekler. Bu nedenle biz de zorlanıyoruz elbette. Bir taraftan barbarca üstümüze gelen düşman devletler, bir taraftanda da bize dostmuş gibi görünen güçlerin bizim projemizi tanıyıp tanımamada yaşadıkları tereddüt. Durumun muğlak kalmasına neden oluyor. Ancak ben inanıyorum, halkımızın direnişi, mücadelesi saysesinde bizler Ortadoğu'nun bir parçası haline gelmişiz. Ortadoğu denkleminde kimse bizi ihmal edemez. Eğer istikrar istiyorlarsa, o zaman kendi siyasetlerini gözden geçirmeleri ve özerk yönetimi tanımaları gerekir. Ama eski siyasetlerinde ısrar etmeye devam ederlerse herhangi bir istikrar sağlayamazlar.

 'ŞAM İKTİDARI SİYASETİNİ DEĞİŞTİRMELİ'

Hamas-İsrail savaşının bazı ülkelere sıçrama ihtimali görünüyor. Bu süreçte Şam iktidarının siyaseti nasıl olmalı?  

Şam siyaseti eskiden beri, 1963 yılında BAAS’lıların iktidara gelmesinden bugüne kadar, iç sorunları hiç düşünmediler. Hep dış siyasete ve dış sorunlara yöneldiler. Filistin sorunu, Arap Birliği gibi sorunlarla meşgul oldular. İçeride ne bir demokrasi geliştirdiler ne de halkı memnun edebildiler. Bu nedenle artık siyasetini değiştirmesi gerekir. Suriye içinde Kürt, Süryan ve diğer halkların sorunlarını çözmeli. Suriye kendi içinde sorunları çözmediği sürece, dışarıda da bir şey yapamaz. Sen kendi ülkenin içinde halkı memnun edemezsen, hiçbir gelişim sağlayamazsın. Şimdi Suriye içinde yaşayan halkların sorunlarını çözemediği için farklı güçler bundan yararlanıyor. Müslüman Kardeşlerin hiçbir rolü yoktu, ama ne oldu, bu karışıklık içinde Suriye'de onlar öne çıktı. Ama Suriye hiçbir zaman çözüme yaklaşmadı. Fakat hâlâ geç değil, hâlâ yapılabilir. Tüm Suriye halkları birlikte bir araya gelse, kendi sorunlarını tartışsa, kendi içinde anlaşma sağlansa, o zaman başka diyeceğimiz olmaz. Filistin'de bugün katliam oluyor, siviller, çocuklar katlediliyor. Ama ben kendi içimde birliği sağlayamazsam nasıl ona yardımcı olabilirim... Her şeyden önce kendi içimde çözümü ve imkânları geliştireceğim ki, kendi dışımdakine de yardım edeyim. Ama bugün Suriye içindeki durum iyi değil. Bugün Suriye içinde özerk yönetim olur, diğerleri olur, birlikte bir çözüme gitmek gerekir. Filistin sorununun çözümü Hamas ve Netanyahu ile olacak şey değil. Çözüm Ortadoğu'nun bir parçası olan Yahudi ve Filistin halklarının bir araya gelip nasıl birlikte yaşayacaklarının yolunu bulmalarıdır. Karar vermeleridir. İki dost devlet olarak kalmak istiyorlarsa bunu yaparlar. Ama birinin diğerine 'sen yok olacaksın' demesi, ulus devletin faşist ve şoven anlayışıdır. Bu anlayış da Ortadoğu için olmaz. Ama Suriye için diyorsan, Suriye bugüne kadar kendi içindeki sorunları çözmüş değil. Suriye'de hâlâ 'ben iktidarda kalacağım' deyip koltuğa yapışıyorsan çözüm getiremezsin. Çünkü halk seninle değil, anlayışını kabul etmiyor, sen o koltuğu bırakmasan ne olacak... Çözüm Suriye halkındadır. Her şeyden önce de Kürt sorununu çözmesi gerekir, bunu yapmadan Suriye sorunu çözüme kavuşamaz.