Umutsuzluk Önder Apo’yla değişti

Rojava’da 33 yıldır mücadelenin içinde olan Faris Îbrahîm Seyîd, “Kürtlerin serhildanlarının başarısızlıkla sonuçlanmasının oluşturduğu umutsuzluk, Önder Apo’nun düşüncesiyle değişti” dedi.

50 yıldır Hesekê’de yaşayan 7 çocuk babası Faris Îbrahîm Seyîd’in çocukları Seher ve Semîr, DAİŞ’in 2015’teki Newroz günü saldırısında şehit düştü. Yaklaşık 5 yıllık öğretmenliğin ardından Hukuk Fakültesi’ni bitirerek 20 yıldan fazla avukatlık yapan Faris Îbrahîm Seyîd, Rojava Devrimi’nin başlamasıyla da Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin adalet çalışmalarında aktif bir şekilde yer aldı. Kurdistan Özgürlük Mücadelesiyle tanışıklığı Rojava Devrimi öncesine dayanan Faris Îbrahîm Seyîd, 33 yıldır mücadelesine devam ediyor.


15 AĞUSTOS’LA YAKINDAN TANIDI

Faris Îbrahîm Seyîd, PKK’nin kuruluşunun 46. yılında, Kürt Özgürlük Mücadelesi ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’la nasıl tanıştığını ANF’ye anlattı:

"1960’lı yıllarda Başurê Kurdistan’da gelişen 9 Eylül Devrimi’nin yenilgisi ardından halkın ne devrime ne de siyasi partilere inancı kaldı. 80’li yıllarda yeni yeni talebelerin adını duyuyorduk. Rejimin askerliğinden döndükten sonra Bakurê Kurdistan’da 15 Ağustos Atılımı başlamıştı. Rojava’da da halk arasında çalışma yürütülüyordu. Böylece doğrudan Kürt Özgürlük Hareketi’yle tanışmış oldum. 

CEPHE ÇALIŞMALARINA KATILDI

90’lı yıllara doğru tek kurtuluş yolu olarak gördüğümüz partiyi tanıdıkça inancımız güçlendi. 90’lı yıllardan sonra ERNK çalışmalarına katıldım. O dönemde benim de içinde yer aldığım bir grup kuruldu. O grup Rojava Devrimi’ne kadar da aktif bir şekilde çalışmalarını sürdürdü. Ekibimiz avukat ve mühendislerin de aralarında bulunduğu kesimden oluşuyordu. 6-7 kişi arası değişen grubumuz, parti tarafından hazırlanan bildirileri ve kitapları, avukat ve mühendislere ulaştırarak onlarla diyalog geliştiriyordu. Hareketin propagandasını yapar, bildiriler dağıtır ve toplantılar gerçekleştirirdik.

PKK, DİĞER SERHILDANLARDAN FARKLI

Rojava Kürtleri olarak bir tarihe, ülkeye sahip olduğumuzu ve diğer halklar gibi dilimizi, kültürümüzü yaşama hakkına sahip olduğumuzu biliyorduk. Özellikle de en doğal hakkımızı dahi engelleyen şovenist BAAS rejimi zihniyeti, dilimizi ve kültürümüzü yasaklıyordu. Suriye tarihini incelediğimde, bu sorunun sadece Rojava parçasıyla sınırlı olmadığını, aynı durumun Bakur, Başûr ve Rojhilatê Kurdistan parçalarında da geçerli olduğunu gördüm. Bu geniş coğrafyaya sahip ve zengin kültürü, sanatı olan bir ülkenin tüm haklarının ihlal edilmesini görmek, insanın içinde bir arayış uyandırıyor. Biz de dünya insanları gibi kendi fikirlerimiz, kültürümüz, sanatımız ve siyasetimizle yaşamak istiyoruz. Bu arayışımız neticesinde, herhangi bir mücadele kıvılcımı gördüğümüzde yönelimimizi oraya veriyorduk. Kölelik ve zulümden kurtulmak için her türlü savaşı veriyorduk. Rojavayê Kurdistan halkını Arap; Bakur halkını Türk; Rojhilat halkını ise Fars yapma amacıyla uygulanan asimilasyon politikalarıyla karşı karşıyaydık. Düşmanın bu politikası, halkımız üzerinde etkisini gösterdiğinde özümüzden uzaklaşmış ve gaflete düşmüştük. Baskı altında köleler gibi yaşıyorduk. Bu çelişkiler insanı bu kölelikten nasıl kurtulabiliriz arayışına yöneltiyordu. Kürt Özgürlük Hareketi’ni tanıdıktan sonra bize bildiriler, ses kayıtları ve kitaplar geliyordu. Partinin görüşleri bize ulaştıkça diğer Kürt serhildanlarından farklı olduğunun bilincine varıyorduk. Bizi içine düştüğümüz gafletten çıkaracak tek düşüncenin bu olduğunu gördük.

ÖNDER APO’YU GÖRMEK BÜYÜK BİR HASRETTİ

Bu kadar faaliyetten sonra Önder Apo'yu görmek bizim için büyük bir hasretti. Her seferinde bazı kişiler Önderlik sahasına davet ediliyordu ve 1996’da bana da ‘Senin adın da gelmiş, senin de gelmeni istiyoruz’ dediler. Bu benim için aç ve susuz kalan bir insanın yemek ve suya ulaşma sevinci gibi oldu. Cizîrê Bölgesi’nden giden gruplar olarak iki otobüsle Şam’a gittik. Gittiğimiz yer mezra gibi bir yerdi. Oturma salonuna geçtik. Önderliğinin nasıl biri olduğunu düşündükçe daha da heyecanlanıyorduk. Önderliği düşünsel bilmek başka, gözle görmek başkaydı. Önderlik, içeri girdiğinde bize selam verdi. Adımızı, bölge ve nereli olduğumuzu sordu, biz de cevap verdik. Ele aldığı konular genellikle gaflet üzerineydi. Kürt halkının nasıl bir uykuda olduğunu ve düşmanın onlarda nasıl bir zihniyet oluşturduğunu değerlendirdikten sonra, insan kendisini nasıl tanımalı ve nasıl eğitmeli üzerine konuştu.

İNANCIMIZ DAHA DA GÜÇLENDİ

Önderlik ‘İnsanlar daima arayış içinde okumalı ve kendini yormalıdır. Kendini ve tarihini bilmeyen insan geleceği anlayamaz ve hatalarını düzeltemez. Düşman nasıl çalışıyor, ilk olarak Kürtleri birbirine kışkırtıyor. Kürtleri güvensiz ve umutsuz kılıyor. Onları ruhlarından, kültürlerinden ve siyasetlerinden uzaklaştırarak boşa çıkartıyor’ diyordu. Önderlik sahasından büyük bir maneviyatla döndük ve daha güçlü bir faaliyet yürütmek için motive olduk. Daha önce de çalışıyorduk, ancak dönüşte çalışma isteğimiz katlanarak arttı. Amacımıza kesinlikle ulaşacağımıza olan inancımız daha da güçlendi. Kürtlerin tarihteki serhildanlarının başarısızlıkla sonuçlanmasının oluşturduğu umutsuzluk düşüncesi, Önder Apo’nun düşüncesiyle değişti. Artık Önderliğin bu fikir ve felsefesiyle Kürtler muhakkak özgürleşecek diyorduk.”