İlk kurşuna giden yolun günü

Düşmanın tüm katletme, içe dönük tasfiye girişimlerine rağmen yeni bir halk, yeni bir insan, boynu bükülmez militanlar ve geleceğin garantisi olan küçük generallerle geleceğe iyi örnek olarak anılacak tanrıçalar ile yaşlı çınarlık abideler yaratacağız.

Kürt insanı dünyada eşine ender rastlanan baskılama ve imha yöntemiyle sindirilmiştir. Ürkütülmüştür. Korkutulmuştur. İçine dönük kılınmıştır.

Kürt insanı ne zaman isyana kalkışmışsa ya da saldırılara karşı kendisini korumak için direnişe geçmiş ise sonu hep hüsran olmuştur. Nasıl ki Alevilerde Kerbela olayı sürekli bilinçaltlarında bir imha ve yok etme psikolojisini yaratmış ise Kürtlerde de katliamlar, sindirmeler benzer bir durumu yaratmıştır.

Kürt insanının bu katletmeleri sonucu kişiliği parçalanmıştır. İçi ile dışı ayrı olmuştur. Kendisine yabancılaşmış bir kişiliğin bırakalım başkasına kendisine karşı hayrı olabilir mi? Mümkün mü? Verilecek cevap; tek kelimeyle elbette ki hayırdır.

İçiyle dışı bir olmama esasen bir kişilik bozukluğunu ifade eder. Kişilik bozukluğunu yaşayan bireyler hiç şüphe olmasın ki yönlendirilmeye açık olacaklardır. Yalan dolan en çok bu yapılarda zemin bulacaktır. Ve tabii ki birilerinin güdümünü girmekte buralarda yaşam bulur.

Kürtlerin en büyük trajedisi de bu olmuştur. Bu kişilik yapılanmasıyla isteseler de direnişlerinde başarılı olamayacaklardır. Direnişleri hep yarım kalacaktır. Direnişleri ancak bireysel kalır ki onunda nerede söneceği meçhul olacaktır. Hâlbuki ki direnişe geçmek işi esasen örgütlenme ve örgüt işidir. Lakin kişilik olarak dumura uğramış kişiliklerde esasen bu kendine yetme mekanizması parçalanmış olduğu için bu durum ortaya çıkmaz. Böyle yapılarda bireyin dar çıkarları, aile menfaatleri, küçük hesapları, bireycikleri, egoları, dar düşünceler üzerinde kurulu olan davranışları pratikleşme zemini bulur ki bunlarda esasen dağıtıcı özellikler olarak toplumun bağrına düşer.

Özcesi; Kürtleri işgal eden güçler, sömürgeciler Kürtlerin yüreğine korku sallarlarken ortaya bu tablonun çıkacağını bilerek saldırırlar. Yok ederler. Kadınlarına tecavüz ederler. Doğmamış bebeklerine Dersim’de yaşandığı gibi süngülerle yönelirler. Çınarlık ihtiyarlarının yaşlarını Küçülterek idam sehpalarında katlederler, küçük yaştaki çocuklarının yaşlarını büyüterek idam sehpalarında sallandırırlar. Maraşlarda olduğu gibi coplarla insanları iğfal ederler. Sivaslarda olduğu gibi ateşlerde yakarlar. Bunları yaparken hepsini bilerek yaparlar. Bunlar yetmemişse 33 kurşun olayında olduğu gibi suçsuz insanları yargısız infazlar katlederek herkese emsal olmasını sağlarlar.

Dediğimiz gibi tüm bunların bir hedefi bulunur; o da kişilik bozukluğunu yaratmak, sinmiş, kendisinden korkmuş insanlar yaratmak. Sömürgecileri Azrail olarak görmesini sağlamak. Böylelikle esasta sömürge kişiliği yaratarak kendi gölgesinde korkan ve beyinlerde karakollar kurulmasını sağlamayı amaçlar. Bir kez bu sağlanmışsa orada artık sömürgecilerin kalmasına gerek yoktur. Çünkü artık her yerde karakollar milyonlarda beyinlerinde, yüreklerinde, bedenlerinde inşa edilmişlerdir.

Bunun için:

27 Kasım gününü anlamak istiyorsak, ilk elden tüm bu oluşturulan yapıyı parçalamanın günü olarak anacağız.

Bunu niçin:

27 Kasım gününü anlamak istiyorsak, kendi gölgesinden korkar hale gelen kürdün bu ürkekleştirmesini parçalaması olarak anacağız.

27 Kasım gününü anlamak istiyorsak, içiyle dışı bir olmayan Kürdün aşılarak kendisi olan, içiyle dışı bir olan kürdün yaratılması olarak anacağız.

27 Kasım gününü anlamak istiyorsak, Kürdün beyinlerinde oluşturulan, inşa edilen karakolların yıkılmasına başlaması olarak anacağız.

27 Kasım gününü anlamak istiyorsak, yaratılmış olan ikircikli kişiliğe sıkılan ilk kurşun olarak anacağız.

27 Kasım gününü anlamak istiyorsak, Kürt bilinçaltıyla bilinç üstünün birleşmeye başlaması olarak anacağız.

27 Kasım gününü anlamak istiyorsak, Kürdün kendisiyle yüzleşmesinin görkemli bir şekilde sağladığını bilerek anacağız.

27 Kasım gününü anlamak istiyorsak, özcesi Kürdün istemlerini bilinçaltına iterek kendine güvensiz, kendinden kaçak, hasta, kompleksli, duygusallaştırarak zayıflatılmış kişiliğinden kaynaklı didişmeci, çekişmeci, kof, içe dönük tasfiyeci, tahrike açık bir serseri mayın misali kimden nereden nasıl beli olmayacak şekilde patlamaya ya da patlatılmaya hazır bomba haline getirilmesine karşı sıkılan bir kurşun olarak anacağız. Ve tüm bunların yerle bir edilmesi ile ortadan peyderpey kaldırılması olarak anacağız.

Ve tabii ki onun içinde esasta yer alan neolitik değerler diye bugünlerde tabir edilen komünal değerlerin açığa çıkararak serpilmesinin yolunu açmaktır. O temiz özü, sadeliği, adaleti seven, insanlığın beşiği olmuş, yiğit, arayışçı, gözünü kırpmadan komşusu ve insanlık için ölümün üzerine atlayan ana yanlı tüm o güzellikleri evet açığa çıkaran günün ta kendisi olarak anacağız.  Ve 27 Kasım gününü anlamak istiyorsak,

Düşmanın tüm sindirme, katletme, içe dönük tasfiye girişimlerine rağmen yeni bir halk, yeni bir insan, boynu bükülmez militanlar ve geleceğin garantisi olan küçük generallerle geleceğe iyi örnek olarak anılacak tanrıçalar ile yaşlı çınarlık abideler yaratacağız.

27 KASIM GÜNÜ KADIN YÜKSELİŞİDİR

Kürdistan toprakları daha önce kadının yükseklerde seyrettiğini çok tanıklık etmiştir. Bir anlamda kadının görkemli biçiminde tarih sahnesine çıktığı topraklar bu topraklardır.

Ne var ki tarihin çarkı üçlü kurnaz ittifaklıyla değiştirilmiştir. Çarpıtılmıştır. Kadın görkemliliğinden her gün bir şeyler kaybederek erkeğin sadece sürülecek tarlası olana kadar gelmiştir.

Üçlü kurnaz ittifak diye bilinen-askeri şef, yaşlı kurnaz erkek ve kadından tüm sırları çalan şaman ya da rahip-kadının yarattığı komünal değerlere dayalı adaletli, eşitlikçi, özgürlükçü, merhametli, paylaşımcı ve ortakçı yaşamı kendi kirli emelleri için el atarak adım adım ortada kaldırmıştır. Ve giderek bunun yerine kendi çıkarları için, var olan artı değerlere el koyarak, hiyerarşik, tahakkümcü bir sistemi adım adım geliştirmiştir. Bu ise beraberinde sınıfların oluşmasına, yani ezenle ezilenleri, sömürenle sömürenleri, çalışanla çalıştıranları yaratarak insanlığı kirletmiştir.

Bununla da kalınmamıştır; ilk sömürge ulus olarak kadını tümden muhalif olmaktan çıkarmak için kadına müthiş yüklenmiştir. Adeta yaşamın her safhasında kadının o görkemli yaşam sisteminin bir daha gelmemesi için kadına ne kadar kötülük varsa yakıştırmıştır.

İlk elden; iblis özellikler ona atfedilmiştir. Kadın, cennette yasak meyveyi yediği için cennette kovulmanın sorumlusu olarak tutulmuş ve dünyanın en çirkin ve kötü özellikleri ile tanımlanmıştır. (Parantez açarsak; kadın eğer var sayılan yasak meyveyi yememiş ya da yedirmemiş olsaydı acaba bugün bu dünya olacak mıydı diye sormadan da gerçi insan edemiyor ya!)

Kadın yılana benzetilmiştir, kadın erkeğin kaburgasında yaratıldığı yazılmıştır, (Sümer mitolojisini okuyanlar bilir ki, orada ölüm döşeğinde kurtarılması gereken Dumuzi isminde ki erkek tanrıyı ana tanrıça İnanna kurtarır. Ve ölümcül organlarında biri olan kaburgasını iyileştirdiği için İnanna’ya Ninti denilir, yani yaşam veren hatun anlamında. Şu tesadüfe bakın ki Tevrat’ta geçen Hava yaşam veren hanım demektir. Kim kimin kaburgasında yaratılmış artık siz düşünün…)

Kadın Lilit gibi taşlaştırıcı olarak ele alınmıştır. Yunanistan’da Medusa olmuştur, Hıristiyanlıkta günahkâr sayılmıştır, İslamiyet’te başta çıkaran yapılmıştır. Özcesi kadın hep kötülüğün simgesi yapılarak ona ne kadar kötülük varsa reva görülmüştür.

O erkeğin tatmin aracı, mutfakta yemek yapanı, seceratı sürdürmesi için çocuk doğurma makinesi, kapitalizmde satılması için süslenen ve pazarlanan en alınabilecek metası yapılarak adeta kadın kadın olmaktan çıkarılmıştır.

Hani var ya Simon Behavoir’ın “kadın kadın olarak doğmaz, kadın kadın yapılır” sözü aynı öyle yapılır. Kadın karılaştırılır. Ne de olsa sosyal olay ve olgular inşa edilen olay ve olgulardır. Kadın, erkeğin kurnazlık dolu sistemiyle karılaştırılmıştır. İnsan olmaktan çıkarılmıştır.

Kürdistan’da 27 Kasım öncesi kadının nasıl olduğunu söylememize gerek var mı? Kadın dünyada bu kadar düşürülmüşken kadının Kürdistan’da daha fazla düşürüldüğü ortadadır. Namusumdur diyerek binlerce güzelim genç Kürdistanlı kız katledilmemiş mi? İntihara ne kadar tertemiz kız sürüklenmiştir? Başlık parası adına ne kadar genç kız ihtiyarlara verilmiş, gönlünün istediği erkeğe ulaşmamıştır? Ne kadar kız ya da kadın hayallerini gerçekleştiremedikleri için yaşamın dışına itilmişlerdir? Biz diğer yaşam dışına itilmişlikleri, kakılmışları hiç yazma gereği bile duymuyoruz. Kadın özcesi Kürdistan’da yaşamın dışına itilerek ötelenmiştir.

İşte 27 Kasım günü kadının öteleştirilmesine dur demenin de adı olmuştur.

Hatırlıyorum; daha çok küçükken teyzelerimin dayılarımla dağa gerilla olmak için çıkmaları esasen bir şeylerin değişeceğine işaretlerdi. Ve sonraları ama çok sonraları teyzelerimden o yıllarının istem ve özlemlerini ben gerillayken duyacaktım.

27 Kasım günü kadının mal olmakta çıkarılmasının da adıdır. Kadının kadın yapılması değil, kadının kadın olarak kendisine bilinç ekmesinin de günüdür.

Çok uzatmadan bugün ortaya çıkanları kısa kısa dile getirmek dahi 27 Kasım’ın kadın açısından yaratıklarını rahatlıkla görebiliriz.

Bugün Kürdistan’da en ön saflarda kadın yürüyor.

Bugün Kürdistan’da gerillaya en çok kadın katılıyor.

Bugün Kürdistan’da etkinliklerde en çok kadın öndedir.

Bugün Kürdistan’da en çok etkili renk kadın rengidir.

Bugün Kürdistan’da siyasete-yani kamusal alana-en çok kadın ilgi duyuyor.

Bugün Kürdistan’da kültürel sahada en etkili sima yine kadınlı olanıdır.

Bugün savaşın en kızgın ortamında komutanlık yapan yine kadındır.

Rojava Devrimi’nin öncü gücü ve komutanı yine kadındır.

Bugün siyasetin yönlendirenlerin başında kadın gelmektedir.

Dağlarda kadın en başat olan öncüdür.

PKK kendisini kadın partisi olarak isimlendiriyor ve PKK içerisinde en etkili bireyler kadınlardır.

Daha da ekleyelim; sıkıysa PKK’nin etkili olduğu yerlerde kadına dönük yarım ağızla konuşulsun.

Ve kolaysa PKK’nin etkili olduğu ortamlarda kadına negatif yaklaşımlar olsun.

PKK’nin tarihinde kadına negatif yaklaşımlar sadece bir süreliğine yaşanmıştır; o da ihanetçi, işbirlikçi çeteci olarak sonraları isimlendirdiğimiz Ferhat ve Botan unsurlarının etkili olduğu dönemlerdi. İlk kez PKK içerisinde feodal değer yargılar rahat ifade edilmenin zeminini bu çetelerle bulmuştu.

Başka da PKK tarihi baştan beri bir kadın tarihidir. Kadının renginin hep geliştirildiği, geliştirilmek istendiği tarihtir.

Ve bugün eğer feministlerden daha ileri düzeyde hem de toplumsal olarak politik sahanın tümünde kadın rengi geliştiriliyorsa bu PKK’nin kadın rengiyle bağlantılıdır.

Ve eğer bugün dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi eğer Kürdistan’da kadınlar etkin özneler olarak siyasi sahada, gerilla sahasında, kültürel sahada ve en ön cephede eylemsel sahada yer alıyorlarsa ve kadının rengini gür haykırıyorlarsa, bu 27 Kasım günüyle yakından bağlantılıdır.

Ve bunun için diyoruz ki; herkesten daha çok 27 Kasım günü kadının günüdür.

Ve diyoruz ki; 27 Kasım PKK’nin doğum günü aynı zamanda Kürdistan’da kadının da doğum günüdür.

Ve doğumlarımız hep böyle 27 Kasım doğum günleri gibi kutlu olsun.

BİRİNCİ BÖLÜM:

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM