İrmez: Şirnex'te devlet ve özel sektör iş birliğiyle doğa katlediliyor

DEM Parti Milletvekili Mehmet Zeki İrmez, Şirnex'te devlet ve özel sektör işbirliğiyle Kurdistan doğasının katledildiğine dikkat çekti, "Burada işletilen hukuk sömürge hukuku" dedi.

KURDISTAN'DA DOĞA KIRIMI

Şirnex'te geçtiğimiz hafta önce Nerdüş Deresi'nden şebeke yoluyla evlere dağıtılan simsiyah ve kömür parçaları içeren suyun, birkaç gün sonra da Elkê'de korucular tarafından kesilerek traktörlere yüklenen ağaçların görüntüleri sanal medyaya yansıdı. "Geçiçi güvenlik bölgesi" ilan edilen alanlara, evleri ve arazileri olan kişiler "izin belgesi" olmaksızın giremezken "yasaklı" bölgelerde maden ve petrol arama faaliyetleri kapsamında onlarca şirket çalışma yürütüyor.

DEM Parti Şirnex Milletvekili Mehmet Zeki İrmez, Şirnex'teki doğa katliamına ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.

Nerdüş Deresi'nden şebekeye verilen kömür parçalı kapkara musluk suyunun görüntüleri geçtiğimiz günlerde sanal medyaya yansıdı. Siz Nerdüş'ün kömür ocakları tarafından kirletilmesine dair geçtiğimiz yıl kamuoyu oluşturmuş ve Meclise soru önergesi vermiştiniz. Nerdüş nasıl bu hale geldi?

Nerdüş Deresi esasında içilebilecek kadar temizdi. İnsanlar o suyu musluktan içebiliyordu, o suyu hayvanlarına verebiliyordu, o suyla bağını bahçesini sulayabiliyordu. Bunların hiçbiri mümkün değil artık. Nerdüş Dicle'ye ulaşana kadar birçok köyden geçiyor. Buraların hepsi için bir yaşam kaynağıydı. Nasıl bu hale geldiğine dönecek olursak; 6. Ocak dediğimiz bir bölge var. Burası Bölünmez Holding'e bağlı olan bir yer. Sadece bir ocağın değil birçok ocağın atık suyu pompalama sistemiyle Nerdüş'e akıtılıyor. Suyun depolandığı yer Şirnex Belediyesi'ne bağlı bir yer. Belediyenin oraya bir arıtma tesisi koyması gerekir ya da kömür ocakları için filtreleme sisteminin uygulanması gerekir. Denetimlerin yapılması gerekir. Kayyumlar elbette bunları yapmadı. Kömür ocaklarından geldiği için kimyasal içerik taşıyor. Kapkara bir rengi var suyun. Hiçbir amaç için kullanılamaz. Hiçbir canlı o suda yaşayamaz. Tüm bunlara rağmen o kirli su Şirnex'e veriliyor. Bahçelievler Mahallesi o sudan besleniyor. Maden Konutları da aynı şekilde. Zaten görüntüleri Maden Konutları'nda oturanlar bize ulaştırdı. Musluktan siyah, çamur gibi ve içinde kömür parçaçıkları olan bir su arkadaşlarımız da bu konunun üzerinde durmuşlardı. Soru önergemizden sonra bakanlığın bize verdiği cevapta gerekli cezaların kesildiği yazıyordu. Şu şirkete şu kadar ceza, bu şirkete bu kadar ceza... Kestikleri cezalar söz konusu firmaların o kömür ocaklarından elde ettikleri birkaç saatlik gelir kadar. Herhangi bir caydırıcılığı olmamış ki yine aynı şey yaşandı.

'BURADA SÖMÜRGE HUKUKU İŞLETİLİYOR'

Şirnex son yıllarda çok boyutlu bir ekolojik yıkım ile karşı karşıya. Kömür arama tarama faaliyetleri ile kömür ocaklarının bu tabloda payı nedir?

Kömür ocakları 2001 öncesinde Türkiye Kömür İşletmeleri'ne (TKİ) bağlıydı. Sonra TKİ kapatıldı. Bu tarihten sonra kömür ocakları tamamıyla rödovans usulü (maden ruhsat sahalarının, işletme hakkının bir kısmı veya tamamının üçüncü kişilere devrini düzenleyen sözleşmeler) İl Özel İdaresine, İl Özel İdaresi de ihalelerle firmalara verdi. Kömür işletmesi için dışarıdan gelen şirketler de oldu ama tabii en çok Şirnex'teki yerel şirketler işletme ruhsatlarını aldılar. Bu sistemde belirli bir yüzdelik İl Özel İdaresine veriliyor. Cudi bu şekilde talan ediliyor. Her taraf delik deşik edilmiş durumda. 2016'dan sonra Şirnex'teki kömür ocaklarının hemen hemen hepsinin işletme ruhsatı Süleyman Bölünmez'e, Bölünmez Holding'e verildi. Tabii taşeron şirketler de var. Bazı ocakları da taşeron şirketler işletiyor. Ocaklar açık sistemle çalışıyor. Raylı değil. Açıyorlar, dinamitle patlatıyorlar. Ve derinlikleri de çok. İş güvenliğinin olmadığı bir ortamda çalışıyor işçiler. Yaşamını yitirenler oldu. İşletme biçimleri ise mevzuata aykırı, Maden Kanunu'na aykırı, bir bütün olarak hukuka aykırı. Tüm bunlara bakınca ekolojik yıkım tablosunda elbette kömür ocaklarının yeri çok büyük. Bakanlıklar nezdinde atılan tek bir adım yok. Burada işletilen hukuk sömürge hukuku. Bunu böyle ifade etmek gerekir.

Nerdüş'ün musluktan kapkara akan suyundan iki gün sonra kesilerek traktörlere yüklenen ağaçların görüntüleri basına ve sanal medyaya yansıdı. Kesimlerin yapıldığı arazinin statüsü nedir?

Bazı yerler köyün mezrası olarak geçiyor, bazı yerler de kişilere ait tapulu arazi olarak geçiyor. Bir kısım da hazine malı olarak geçiyor ama sonuç itibariyle o alan köyün mezrasıdır. Tapusu olmasa da teşkili vardır. Arazinin niteliği ne olursa olsun buna bakmaksızın ormanlık alanları yok ediyorlar. Yapılan hiçbir şekilde hukuka, mevzuatlara uygun değil. Bir kılıf uyduruluyor tabii onu belirtmek gerekir. İki yıl önce bizim kendi mülkümüz olan bir yerde ağaç kesimi olmuştu. Hem İl Orman Müdürlüğü'ne başvurmuştuk hem de Urfa'da bulunan bölge müdürlüğüne, kesimin durdurulması için. Tapulu arazi olmasına rağmen Orman İl Müdürlüğü çok absürt bir cevap verdi bize. Dediler ki ormanlık alanda gençleştirme yapıyoruz. Böyle bir gerekçe olamaz. İnsanların rızası dışında kesim yapılıyor ve karşılığında sadaka gibi çok cüzi bir miktar veriliyor. Çok cüzi bir miktardan bahsediyorum. İki sene önce traktör başına 400- 500 tl gibi bir miktar veriliyordu hak sahibine. O ağaçları sattıkları zaman ton üzerinden fiyat belirlemesine gidiyorlar oysa. Mesela o dönemde 1 ton ağaç 1500-2000 lira idi. 1 traktör 2-3 ton ağaç alabiliyor. Korkunç bir rant alanı yani.

KORUCULARIN ROLÜ

Botan'da ağaç kesimlerinin son yıllarda korucular nezaretinde yapıldığı biliniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Görüntülere yansıyan ağaçların kesilerek traktörlere yüklendiği alan Komate dediğimiz bölgede yer alıyor. Andaç köyüne bağlı olan ormanlık arazide yapıldı kesimler. Elkê (Beytüşşebap) yolunun hemen yukarısında Xabur 2 dediğimiz bir yer var, oraya yakın bir bölge burası. Bayram arifesinde Andaç Köyü'ne gitmiştim. Köylüler korucuların geldiklerini ve kendileri ile görüştüklerini söylediler. "Biz ormanlık alanımızı kesime vermek istemiyoruz. Yaşam alanımızdır, aynı zamanda ekonomik anlamda geçim kaynağımızdır, hayvanlarımızı besliyoruz" dediler. Tüm bu itiraza rağmen ağaç kesimini gerçekleştirenler köylülerimize "Siz rıza verseniz de vermeseniz de bu ağaçları  keseceğiz, parasını size vereceğiz" demişler. Devletin bu konuya dair kendilerine doğrudan görev verdiğini söylemişler. Köylüler de o aşamadan sonra madem kesim zorunlu, bari o esnada bizden birileri yanlarında bulunsun ve tam anlamıyla bir talan gerçekleşmesin diye kesime nezaret etmişler. Şu an maalesef orada bir ağaç kıyımı gerçekleşiyor. Newroz Uysal vekilimiz de oradan geçerken görüntü almış ve kesenlerle arasında bir tartışma yaşanmış. Korucular yıllardır bu kesimlere doğrudan ya da dolaylı olarak iştirak ediyor. Bölgede 'güvenlikçi' politikalar doğa katliamına, doğa katliamı da 'güvenlikçi' politikalara hizmet edecek bir dengede iç içe yürütülüyor. Bu döngünün içinde korucuların rolü esasında şaşırtıcı değil. Herkes kendi misyonunu gerçekleştiriyor.

'EKOLOJİK ANLAMDA DA KUŞATMA VE YAŞAMSIZLAŞTIRMA HEDEFLENİYOR'

Doğa katliamı ile 'güvenlikçi' politikaların birbirine hizmet edecek şekilde iç içe yürütüldüğünden bahsettiniz. Bu kısmı biraz açabilir miyiz?

AKP-MHP iktidarı 2016'dan sonra bölge için yeni bir 'güvenlikçi' politikayı devreye koydu. Bölgede sadece sosyal ve ekonomik anlamda değil ekolojik anlamda da tam anlamıyla bir kuşatma ve yaşamsızlaştırma konsepti söz konusu. Özellikle Şirnex'te. Bunu çok bariz bir şekilde görüyoruz. Bir doğa katliamı var. Hem Cûdî'de hem Gabar'da hem de Besta'da. Ağaç kesimlerinin gerçekleştiği yerler dönem dönem değişiyor. Şu an kesimler çoğunlukla Beytüşşebap'ta ama  1-2 yıl önce kesimlerde ağırlığı Besta alanına vermişlerdi. Mezopotamya Ajansı alanın uydu görüntülerini paylaşmıştı. Nasıl bir talan olduğu çok net görülüyordu. Geçen sene de Gabar'a yönelmişlerdi. Bu sene ile birlikte hem Silopyai'nın Cûdî'ye düşen tarafına, Bilika dediğimiz bölgede hem de Beytüşşebap'ta Komate dediğimiz bölgeye yöneldiler. AKP-MHP iktidarı askeri, siyasi, toplumsal ve psikolojik anlamda çökertme amacıyla yönünü tamamen bölgeye döndü. Ekolojik tahribat da maalesef bu çökertme planının bir parçası. Tabii bunu sadece Şirnex üzerinden değerlendirmemek gerekir. Bedlis, Çewlîg, Dersim, Mêrdîn, Amed’de de ormanlık alanlar tamamen kesiliyor. Gerekçe şu; saklanılacak, barınacak yerlerin yok edilmesi. Kesilemeyecek yerlerin de yakılarak ortadan kaldırılması gerektiğini kendileri belirtiyorlar. Yani politika açıkça bu yönde. Şirnex'te ormanların yakılma sebeplerinin başında bu geliyor. Yaz mevsimindeyiz. Kesilmeyen bölgelerinin yakılacağını çok iyi biliyoruz, gelen haberlere maalesef şaşıramıyoruz. Çünkü bu bir süredir böyle.

'PETROL ARAMA FAALİYETİYLE DELİK DEŞİK EDİYORLAR'

Petrol arama faaliyetleri için de aynı şeyleri söylemek mümkün mü?

Elbette. Gabar hattında şu anda ciddi bir talan da var. Hem ormanlık alanların kesilmesi hem talan edilecek yerlere yol götürülmesi iç içe. Köylüler su kaynaklarının kuruduğunu belirtiyorlar bazı yerlerde mesela. Sondaj faaliyetlerinden kaynaklı bahçelerini sulayamaz hale geldiklerini söylüyorlar. Kömür ocakları ve petrol arama faaliyetleriyle birlikte Cûdî her iki taraftan delik deşik edilmiş durumda. Besta'da, özellikle Eruh (Dihê) tarafına, Herekol tarafına düşen bölgede de şu an ormanlık alan kesimleri devam ediyor. "Özel güvenlik bölgesi" ilan edilerek giriş çıkışların yasaklandığı yerler buralar. Hepsinin statüsü bu. Alana girilmesine izin verilmiyor. Ama kimlere yasak diye bakacak olursak mesela ağaç kesimleri için gidenlere yasak değil. Ya da petrol arama şirketleri çok rahat bir şekilde o bölgelere gidip sondaj vurup çalışmalarını yürütebiliyorlar. MTA'dan gelenler çok rahat bir şekilde bölgeye girebiliyorlar. Yani onlar için yasak diye bir şey yok. Ama Koçerler için oralar yasak bölge. Ya da köyüne gitmek isteyen, bahçesini sulamak isteyen insanımız için yasak bölge. Mesela Cûdî'ye gitmek istediğiniz zaman özellikle Şirnex tarafına düşen bölge için söylüyorum; elinizde izin belgesi olmadığı zaman bir adım gidemezsiniz. Kim veriyor izin belgesini, jandarma. Herkese de izin belgesi vermiyorlar. İstedikleri kişilere izin belgesi veriyorlar. '90'lı yıllarda dahi böyle bir politika yoktu. Defalarca basın açıklaması yapıldı, geçtiğimiz yıl STK'ler ve batıdan gelen ekolojistlerle yürüyüş düzenlendi. Hukuki boyutta da Şirnex Barosu tüm bu bahsettiğim konulara dair suç duyurusunda bulundu. Şahıslar suç duyurusunda bulundu. Bir sonuç elde edemiyorsunuz. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veriliyor, takipsizlik veriliyor. Hukuki anlamda, siyasi anlamda, toplumsal anlamda herhangi bir sonuç elde edemiyorsunuz. Onun için diyoruz ki burada uygulanan sömürge hukukudur. Hem doğaya karşı hem topluma karşı, bu coğrafyaya ait olan her şeye karşı. Bu da elbette ki Kürt sorunu ile bağlantılı bir durum. Kürt sorunu tam anlamıyla çözülmediği sürece bu tür uygulamalarla maalesef karşı karşıya kalacağız.