Kürdistan doğasını sermaye kapılarına açan AKP, doğayı talan etmeye devam ediyor. Dicle Nehri de AKP’nin gözünü diktiği son kurbanlardan. Üzerinde daha önce HES, gölet ve çok sayıda kum ocağı bulundurulan Dicle Nehri yanlış tarım politikaları sonucu kuruma noktasına geldi. Su debisinin son 30 yılın en gerisine çekildiği nehirde yaşayan canlıların da yaşam alanı yok ediliyor. Nehir üzerinde yapılması planlanan enerji santrali ile UNCESCO tarafından Dünya Kültür Mirası kapsamında koruma altına alınan Hevsel Bahçeleri olmak üzere birçok yer su altında kalacak. Aynı zamanda dolgu yapılarak sazlıkların da yok edildiği nehir suyunun azalması sonucu resmi kayıtlara göre de yaklaşık 60 kilometrelik alanda “isimsiz”, “tanımsız su” ya da “Sade Deresi” olarak geçtiği öğrenildi.
‘TANIMSIZ SU!’
ANF’ye konuşan Hewsel Koruma Platformu üyesi Güner Yanlıç, onlarca yerleşim bölgesine yaşam veren Dicle Nehri’nde son 30 yılın en büyük kuraklığı yaşandığına dikkat çekerek, “Dicle Nehri, milyonlarca yıl sonra oluşmuş bir nehirdir. 3 dinde de kutsal kabul edilen bir nehirdir. Dicle Barajıyla birlikte debisinde de büyük su azalmasına neden olmuştur. Buna ek olarak DSİ sulama kanalları nedeniyle tarımsal alanda kullanımı ve bunun özellikle bilinçsiz kullanımı debisini daha da azaltmaktadır. Mesel böyle olunca, Dicle Nehri son 30 yıl boyunca debisindeki suyun azalmasının en büyük dönemini yaşıyor. Bismil’in girişine kadar yani bir 60 kilometrelik alan boyunca isimsiz su, su tanımsız su olarak ya da Amed girişindeki Sade Deresi olarak geçilmekte resmi kaynaklarda. Böyle olunca da Dicle Nehri, nehir vasfını yitirdiği için Kıyı Koruma Kanunda kanununda muaf olunmakta ve her türlü talana açık olmakta. Daha önce de bu duruma dikkat çekmeye çalışmıştık. Dicle’nin tarihi vasfını ve değerine kavuşması için elimizden gelen çalışmayı dürdüreceğiz” dedi.
‘BİLİNÇSİZ TARIM POLİTİKALARI DİCLE ÖLDÜRÜYOR’
Tarımda AKP’nin izlediği yanlış politikalar sonucu Dicle Nehri’nde büyük tahribat yaşandığını vurgulayan Yanlıç, tarımda kullanılan kimyasal atık ve gübrelerin de sonradan nehre akıtıldığını söyledi.
Dicle Nehri’ndeki tahribata ilişkin onlarca neden sayılabileceğini vurgulayan Yanlıç şöyle konuştu: “Bunlardan biri sistemin tarımın politikasıdır. DSİ’nin hem baraj hem kanallar yoluyla suyun debisinin düşürülmesine rağmen bilinçsiz tarım politikasının devamı olarak pancar tarlaları için motorlar tarafından gelişi güzel nehirden su çekilmekte ve sistemin özellikle desteklediği pamuk ve mısır üretiminde kullanılıyor.”
Çiftçinin arazisindeki hatları dikey olarak Dicle Nehri’ne doğru yapmasıyla hem verimli tarım arazilerinin, hem de tarımda kullanılan kimyasal gübrelerin sulama yoluyla birlikte Dicle Nehri’ne akıtıldığını da sözlerine ekleyen Yanlıç, “Bu da Dicle Nehri’nde yaşayan canlıları çok ciddi bir şekilde etkilerken, nehrin kirlenmesine de yol açıyor. Dicle Nehiri’ne verilen en büyük tahribatlardan biri izlenilen tarım politikalarından kaynaklanıyor” dedi.
‘ENERJİ SANTRALİ DİCLE NEHRİ’Nİ ORTADAN KALDIRACAK’
DSİ tarafından Hevsel Bahçeleri’nin olduğu bölgede planladığı enerji santralinin yapılmasıyla birlikte nehrin tamamen ortadan kaldıracağının altını çizen Yanlıç, santralin kurulmaması için mücadele edeceklerini kaydetti. Dicle Nehri’nin sermayeye kurban edildiğini ifade eden Yanlıç, “Bir diğer tahribat ise sistemin enerji politikalarından kaynaklanıyor” dedi.
Kral Kızı Barajı’na entegre edilmiş bir HES bulunduğunu vurgulayan Yanlıç, suyun ticarileşmesi için Amed’in üç bölgesinde HES planlandığını da hatırlattı.
Tepkiler üzerine bakanlığın bu konuda geri attım attığına dikkat çeken Yanlıç, şöyle devam etti: “Ama gelinen noktada Hevsel Bahçeleri’nin de içinde olduğu bir alanda çalışma yapıyor ve bu çalışmanın uzantısı olarak da bir enerji santralinin yapılması planlanıyor. Böyle olunca da tarımsal alan olarak Hevsel Bahçeleri ve Amed merkezine yakın bulunan birçok bölge su altında kalacak. DSİ ‘küçük boyutta regülatör oluşturacağız’ diyor. Halktan kopuk sermayeye hizmet eden bir enerji politikası olarak önümüze geldiği için bunu doğru bulmuyoruz.”
‘40 YILDIR DİCLE’DEN KUM ÇIKARTILIYOR’
Dicle Nehri üzerinde 40 yıldır faaliyet gösteren kum ocaklarının verdiği tahribata dikkat çeken Yanlıç şöyle devam etti: “Dicle Nehri’ni tahrip eden uygulamalardan biri de kum ocaklarıdır. Yaklaşık 40 yıldır birçok yerde olduğu gibi Amed’de betonlaşma politikaları ön plana çıktı. Bu kentleşme ve betonlaşma politikalarını desteklemesi için kuma duyulan ihtiyaçtan dolayı 40 yıldır Dicle Nehri’nden kum çıkarılıyor. Kumun çıkartılması için de ÇED’in belirlediği kriterlere uyması gerekiyor. Çıkarılan kum derinliğinin 3 metreyi geçmemesi gerekirken, 15-20 metreyi bulan derinlikler oluşturuluyor. Bu derinlikler balık ya da diğer canlıların yaşamasını engellerken, çocuk ölümlerini de arttırıyor. Örneğin, çok sayıda çocuk kum ocakları tarafından açılan devasa çukurlarda boğuluyor. Türkiye’de bir ÇED yönetmeliği olmasına rağmen, sermayeye yaptırım uygulayabilecek bir noktada değil.”
‘SAZLIKLAR YOK EDİLİYOR’
Dicle Nehri üzerinde yapılan dolgu çalışmalarına da dikkat çeken Yanlıç, sazlıkların ise günden güne yok edildiğini hatırlattı. Türkiye’nin imza atmış olduğu uluslararası antlaşmaların devlet eliyle sermayeye peşkeş çekilerek ihlal edildiğini belirten Yanlıç, “Sazlık alanlar özellikle kum ocaklarının bulunduğu alanda durum bu noktaya gelmiş. Özellikle kent merkezinde cafe ve restoranlar vadi yatağına dolgu yaparak alan açıyor. En son DSİ’nin bir projesi kapsamında 10 Gözlü Köprü’nüm 2 gözünde dolgu ile doldurarak mesire alanını tamamlamaya çalışmıştı. Baskılardan dolayı geri adım atmak zorunda kaldılar, yüzlerce kamyon kum ile yapılan dolgular olduğu gibi kaldı.
Bu dolgu ve kum ocakları nedeniyle sazlıklar yok edildi. Sazlıkların yok olmasıyla birlikte oradaki popülasyon da yok oluyor. En son valilik bünyesinde Dicle Nehri ve Hevsel Bahçelerini ıslah etme programı kapsamında bir toplantı yapıldı. Bu toplantının sonucu da insan ve doğa merkezli olmadı maalesef. Sermayeye hizmet eden bir anlayışla yapıldı. Kalan sazlık alanların yok edilmesi için yapıldı. Valilik, Türkiye’nin imza attığı uluslararası sözleşmeleri uygulamıyor. Şimdi 21 kilometrelik hat sermaye eliyle tahrip edilmiş durumda. Yaptıkları ise suçlarının üzerini örtmekten öte bir şey değil. Salık, bir nehir ekosisteminin en önemli özelliklerindendir” diye konuştu.
‘DİCLE NEHRİ DE VE HEVSEL DE SUR GİBİ YAPILMAK İSTENİYOR’
Dicle Nehri ve Hevsel Bahçeleri’ninde Sur gibi yakılıp yıkılmak istenildiğini dile getiren Yanlıç, bu yıkım politikalarına başta UNECO olmak üzere sivil toplum kuruluşlarının sessiz kalınmasına tepki gösterdi.
Amed ve diğer birçok kentin oluşmasında verimli vadi yataklarının önemine dikkat çeken Yalnıç şunları dile getirdi: “Amed ve diğer birçok kentin oluşmasında temel neden verimli vadi yataklarına sahip olmasıydı. Kentin bitişiğinde olan UNESCO tarafından dünya mirasına alınan Hevsel Bahçeleri ve Dicle Nehri var. 8 bin yıllık kentle birlikte Hevsel Bahçeleri günümüze kadar korunarak gelmiştir. Son dönemde endüstriyel tarım politikalarıyla baş edemeyen bahçelerde yaşayan insanlar bu nedenlerden kaynaklı bostancılığı da bıraktı. Hevsel Bahçeleri daha önce tüm Amed’in gıda ihtiyaçlarını karşılayabiliyorken bugün DSİ eliyle sonu hazırlanmıyor.
Hevsel Bahçeleri de UNESCO korumasında olmasına rağmen, yapılanlara herhangi bir tepki göstermiyor.”