Bin yıllardır paylaşılamayan kutsal mekan: Mescid-i Aksa

Müslümanların yanı sıra öncesinde Hristiyanlar ve çok daha evvelinde Yahudiler için kutsal olan Mescid-i Aksa, tarih boyunca da paylaşılamayan Kudüs’ün belki de en tartışmalı yapısı olagelmiştir.

İsrail’in geçtiğimiz ay girişini yasaklaması nedeniyle çok sayıda Filistinlinin yaşamını yitirdiği protesto gösterileriyle yeniden gündeme gelmişti Mescid-i Aksa.

UZAKTAKİ KUTSAL MEKAN

Mescid-i Aksa'ya farklı birçok isim verilmiştir. Bunlardan en önemli üç tanesi şöyle sıralanabilir: Mescid-i Aksa’ya verilen farklı isimler arasında ‘El-Mescidu'l-Aksâ en çok kullanılanı. ‘El-Aksâ’ kelimesi ‘en uzak’ anlamına geliyor ve bunun da Mekke'ye en uzak mescit olması itibarıyla verildiği tahmin ediliyor.

Yine ‘El-Beytu'l-Mukaddes’ ismi de kullanılıyor ve daha çok ‘bereketli’ ve ‘kutsal’ sıfatlarını ifade ediyor.

Ayrıca Mescid-i Aksa ifadesinden önce ‘Beytu’l Mukaddes ifadesinin yaygın olarak kullanılırken, birçok Hadiste de bu ibarenin geçtiği biliniyor.

Mescid-i Aksa bugün Müslümanların yanı sıra Hristiyanlar ve Yahudiler için de kutsal kabul edilen Kudüs’te dik dörtgen şeklinde kenarları düzensiz bir alandan oluşuyor ve Kudüs'ün surlar içindeki eski kentinin güney doğusunu kapsayan bölgeye denk geliyor . Bu bölgenin doğusunda 462 metre uzunluğunda bir duvar bulunuyor ve  bu duvar Mescid-i Aksa'nın yanı sıra Kudüs şehrinin de ortak duvarı oluyor.

Mescid-i Aksa’nın  güneyinde ise 281 metrelik bir duvarı mevcut iken, kuzey duvarı 310 metre ve batı duvarı ise 491 metre uzunluğunda. İslam’ın ilk kuruluş döneminde inşa edilen yapıların yanı sıra Mescid-i Aksa içinde Kürt hanedanı Eyyubiler  ile Memluklar döneminde inşa edilen yapıt ve medreseler bulunuyor. Yine Osmanlı döneminde eklemelerin de yapıldığı bu alan toplamda 145 dönümü buluyor. Mescid-i Aksa olarak sunulan alan toplamda sular içindeki eski Kudüs şehrinin yaklaşık altıda birini oluşturuyor.

İLK İNŞA TARİHİNE DAİR FARKLI İDDİALAR VAR

Müslümanlar için önemi yüz yıllar boyunca süregelen Mescid-i Aksa'nın tam olarak ne zaman inşa edildiği kesin olarak bilinmemekle birlikte, Hz. Muhammed’den aktarılan hadislerde buna dair bir tarih verilmiş.

İslam dinini ilk kabul eden sahabelerden olarak bilinen Ebû Zerr el-Gifârî’nin İslam peygamberine dayandırdığı bilgiye göre, Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram’dan sonra yeryüzünde inşa edilen ikinci mescitti. Mescid-i Haram, günümüzde Kabe’nin etrafını çevreleyen mescitin adı. Hz. Muhammed’in inşa tarihini ise Kabe’den 40 yıl sonrası olarak belirttiği de kayıtlarda yer alıyor.

Her ne kadar kimi İslam ‘tarihçileri’ Mescid-i Aksa’yı ilk inşa edenin ‘Hz. Adem’in oğulları’ kimisi ise ‘melekler’ olduğunu iddia etse de, Kabe’nin milattan önce VI. Yüzyıl civarında inşa edildiği tahmin ediliyor. Mescid-i Aksa’nın Kabe’den sonra inşa edildiği var sayıldığında ise ilk inşa tarihi yine aynı yüzyıllara denk geliyor.

YAHUDİLER İÇİN ÖNEMİ BİN YILLARA DAYANIYOR

Yahudilerin Tapınak Tepesi olarak adlandırdıkları ve birçok başka eseri barındıran yüzlerce dönümlük alanda bulunan Mescid-i Aksa’nın bugünkü halinin İslam döneminde inşa edildiği biliniyor. Ancak hem mescidin hem de üzerinde bulunduğu alandaki yapıların tarihi çok daha eskiye gidiyor.

Kudüs şehrine yerleşen ilk topluluğun Yebûsîler olduğu bilinirken, kentin bu topluluk zamanında inşaya başlandığı genel kabul görüyor. Hem Müslümanlar hem de Museviler tarafından kabul edilen İbrahim peygamberin Yebûsîler döneminde Kudüs’e geldiği ve burada mescid inşa ettiği de savlar arasında. Kenti kuran Yebûsîlerin Kudüs’ü İsrail’in ikinci kralı ve aynı zamanda peygamber olarak kabul edilen Davud’un eline geçtiği milattan önce 1000’li yıllara kadar tuttukları savunuluyor.

Zaten Mescid-i Aksa’nın bugünkü güney duvarının da o dönemde inşa edildiği sanılıyor. Hz. Davud döneminde ise bölgenin genişletildiği ve oğlu Hz. Süleyman döneminde de bu inşanın devam ettiği birçok kaynakta yer alıyor.

Tüm bu detaylar, bölgenin Müslümanlar için öneminin yanı sıra günümüz Yahudileri için de ne denli önemli olduğunu anlamaya imkan tanıyor.

BABİL SÜRGÜNÜ SONRASINDA YENİDEN İNŞA EDİLDİ

İsrailoğulları döneminde bölgedeki tapınakların Süleyman’ın ölümünden sonra kurulan İsrail Krallığı ile Kudüs’ü de içine alan Yehuda Krallığı döneminde rolü devam etmişti. Ancak milattan önce 586 yılında Babilliler tarafından işgali ardından kentteki Yahudilerin Babil’e sürülmeleri hadisesi yaşanmıştı.

Milattan önce 538’de Babil’in egemenliğine son veren Pers kralı Büyük Cyrus’un Yahudilerin Kudüs’e dönmesine izin vermesi ardından aynı bölgede ikinci bir tapınağın inşa edildiği biliniyor. Söz konusu İkinci Tapınağın kalıntılarına 2000’li yıllarda Mescid-i Aksa’nın altında rastlandığı savunulmuş ancak kimi kesimler buna yönelik kazı çalışmalarını mescidi ‘yıkma girişimi’ olarak sunmuştu.

Kudüs’ün Roma İmparatorluğu, ardından da Doğu Roma’nın (Bizans) eline geçmesiyle birlikte Hristiyanlığın etkisi artmıştı. Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği yer olarak bilinen alanda Bizanslılar tarafından Kıyamet Kilisesi adıyla bilinen kilise inşa edilmiş. Bundan sonra Mescid-i Aksa’nın olduğu alanın önemini yitirdiği sanılıyor.

MÜSLÜMANLARIN ‘İLK KIBLESİ’ OLARAK KABUL EDİLİYOR  

Mescid-i Aksa Hz. Muhammed döneminde daha çok Müslümanlar için önemli hale gelmiş. Zira İslam peygamberinin Mekke’den Medine’ye iltica ettiği (Hicret) 622 yılından itibaren 10 ila 17 arasında bir dönem Müslümanların namazlarını Mekke’ye değil de Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs’e doğru kıldıkları ve burayı kıbleleri olarak kabul ettikleri biliniyor. Sonrasında ise namazların Hz. Muhammed’in  Kâbe'ye yönelmeyi arzu etmesiyle kıble burası kabul edildi.  

İsra ve Mirac hadisesi sırasında gerçekleştirdiği varsayılan yolculuğun yeryüzündeki gece yolculuğu olarak bilinen İsrâ kısmında yöneldiği yerin Mescid-I Aksa olduğu belirtiliyor. İslam peygamberinin Mescid-I Haram’dan yola çıkarak buraya ulaştığı ve ‘tüm peygamberlere imamlık ederek namaz kıldığı ve önemli peygamberler Adem, İbrahim, İdris, Musa, Harun ve İsa ile buluşacak şekilde göğü katederek miraca çıktığı da rivayet ediliyor.

Hz. Muhammed’den sonra halife Ebubekir döneminde başlatılan Kudüs’ü fethetme girişimleri bir sonraki halife Ömer’in ‘Ömer Ahitnamesi’ adı verilen bir fermanla kent sakinlerinin canını bağışlama taahhüdü sonrasında Müslümanların eline geçti. Halife Ömer’in bu kente girdiğinde Hristiyanlar için kutsal olan Kıyamet Kilisesi’nden sonra geçtiği Mescid-i Aksa’nın bulunduğu metruk alana ulaştığı ve burada “Bu, Allah Resulü’nün bize tariff ettiği mescittir” diyerek, alana bir mescit inşası emri verdiği de İslam tarihçilerince verilen bilgiler arasında. Mescid-I Aksa’nın biraz güneyine düşmesi nedeniyle ‘Kıble Mescidi’ olarak adlandırılan bu yapı daha sonra Emeviler döneminde genişletildi.

Emevi hükümdarı Velid b. Abdulmelik zamanında 715 senesinde Kubbetu's-Sahra adlı yapı inşa edilmişti. Kubbetu's-Sahra, Mescid-i Aksa'nın merkezinde bulunan ve tepenin en yüksek yerini teşkil eden kayanın üzerine inşa edilmiş altın bir kubbe ve bu kubbeyi taşıyan bir yapıdan ibaretti. Söz konusu kaya, Hz.  Muhammed'in Mirac'a çıkış sırasında ayak bastığı son yeryüzü parçası olarak kabul edilirken, sonrasında yanına eklenen ‘Silsile Kubbesi’ inşa edilmişti.

Belirli aralıklarla inşasının devam ettiği mescit, 1099 yılında Birinci Haçlı Seferi sırasında Haçlılar tarafından ele geçirilirken, buranın tahrip edildiği ve adının da Süleyman Mabedi olarak değiştirildiği biliniyor. Mescid-i Aksa 1119 yılında bölgeye hakim olan Tapınak Şövalyeleri’nin merkezi haline gelirken, Hristiyanları sembolize eden eklemeler yapıldı.

KÜRT HÜKÜMDARI SELAHADDİN’İN MÜSLÜMANLARA YENİDEN KAZANDIRDIĞI ‘KUTSAL’

Müslümanlar için Harem-I Şerif olarak tabir edilen ve Kabe’nin de içinde olduğu üç kutsal mekandan biri olan Mescid-i Aksa’nın Hristiyanlardan tekrar Müslümanların eline geçişi ise, Kürt hükümdarı Selahaddin-i Eyyubi’nin Haçlılara karşı savaşında mümkün olmuştu. 1187 yılında Kudüs’ü kuşatarak Haçlılardan geri alan Eyyubi, buranın tekrar İslami özelliklerine kavuşmasını da sağladı. Kudüs’ün Müslümanlarca yeniden fethinin motivasyonunda Mescid-I Aksa gibi bir ‘kutsal mekanın’ başka bir dine mensup olanların elinde olmasının etkili olduğu da savunulabilir.

Kudüs’ün Memlüklerle savaş sonrasında Osmanlı hakimiyetine geçmesi ve sonrasındaki yüzyıllarda çok sayıda ekleme ve dekorasyonun yapıldığı da Osmanlı tarihçilerinin verdiği bilgilerden.

İSRAİL’İN KURULMASI ARDINDAN GERGİNLİKLERİN MERKEZİNE OTURDU

Süleyman Tapınağı’nın olduğu iddia edilen Tapınak Tepesi’nde bulunan Mescid-i Aksa, Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizlerin, İsrail devletinin 1948’de ilanı ardından belli bir süre İsrail topraklarının içinde değildi. Ancak 1967’de İsrail’in kazandığı 6 Gün Savaşı sonrasında Mescid-i Aksa’nın da bulunduğu Doğu Kudüs İsrail birliklerince ele geçirildi.

Mescid-i Aksa’nın üzerinde bulunduğu, Müslümanların Harem-üş Şerif, Yahudilerin ise Tapınak Tepesi olarak adlandırdığı bölgenin de İsrail kontrolüne geçmesi Filistinliler açısından önemli bir dönüm noktası olmuştu. Ama Filistinlerin yanı sıra burasının İsrail kontrolüne geçmesi Müslümanlar açısından büyük bir ‘hakaret’ olarak algılanmaya başlandı.

‘ÜÇÜNCÜ TAPINAĞIN’ İNŞASI İÇİN Mİ YIKILMASI İSTENİYOR?

Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Harem-üş Şerif’in aynı zamanda Yahudiler için kutsal sayılan Süleyman Tapınağı’nın bir dönem inşa edildiği varsayılan Tapınak Tepesi’yle aynı alana denk gelmesi, bura üzerinden günümüzde de devam eden çatışmaları açıklıyor. Mescid-i Aksa’nın 1969’da yılında Avustralya vatandaşı Denis Michael Rohan adlı radikal bir Hristiyan tarafından kundaklanması ve bu eylemine sunduğu gerekçeler hatırlarda. Rohan, mescidi yakarak tarihte var olduğu rivayet edilen Süleyman Tapınağı’nı yeniden inşa edilmesini kolaylaştırmak ve sonrasında da rivayet edilen şekliyle Mesih’in ikinci kez gelişini sağlamak istediğini savunmuştu.

Akli dengesi bozuk olduğu tespit edilen saldırganın bu girişimi o dönemde İslam ülkelerinde ciddi tepkilere yol açmıştı. Hatta bu saldırının, 1972’de İslam Konferansı Örgütü’nün kurulmasına öncülük eden ülkeler tarafından motivasyon aracı olarak kullanıldığı da hatırlarda.

1980’li yıllarda bu sefer gizli Yahudi örgütlerinden Gush Emunim Underground üyesi olduğu savunulan Yehuda Etzion ve Ben Shoshan adlı kişiler tarafından bombalama girişimi yaşanmış, bu girişim engellenmişti. Etzion ve Shoshan, yapıyı yıkarak Mescid-i Aksa’nın bulunduğu alanın üzerine daha önce var olan iki tapınaktan sonra gelmesi gereken Üçüncü Tapınağı inşa etmek istediklerini söylemişlerdi.

Filistin halkının 1988’de başlattığı Birinci İntifada sırasında ise Mescid-i aksa önünde düzenlenen gösteri esnasında onlarca kişi açılan ateş sonucu yaşamını yitirmişti. Yahudiler ve Müslümanlar arasında Mescid-i Aksa üzerinden yaşanan gerginliklerin bir diğer önemlisi ise, 1990 yılında vuku bulmuştu. 8 Ekim 1990’da  Yahudilerce inşası hayal edilen Üçüncü Tapınağın temel taşlarını yerleştirmeyi hedefleyen bir grup radikal görüşlü Yahudi, Mescid-i Aksa’yı ‘Tapınak Tepesi’ olarak ilan etmişti. Buna karşı Filistinliler tarafından düzenlenen gösterilerde 20’yi aşkın Filistinli İsrail polisi tarafından öldürülmüştü.

Benzeri sabote girişimleri 1980 yılından itibaren en az birkaç kez yaşanırken, 80’li yıllarda bazı grupların ve yine bir keresinde İsrail Meclisi (Knesset) üyelerinin Mescid-i Aksa’ya girme girişimleri sert protestolarla karşılandı.

ŞARON’UN GİRİŞİ DAHİ İKİNCİ İNTİFADA’YI TETİKLEMEYE YETMİŞTİ

Bu provokasyonların en önemlisi ise İkinci İrtifada’nın da tetiklenmesine yol açmıştı: 28 Eylül 2000’de dönemin İsrail Başbakanı olan ve 1982 Sabra ve Şatila Katliamı’ndan sorumlu asker olan Ariel Şaron mescidi ziyaret etmişti. Şaron’un normal şartlarda Müslüman olmayanların girişine izin verilmeyen Mescid-i Aksa’yı ziyareti o dönem ‘provokasyon’ olarak nitelendirilmiş ve 2005 yılına kadar süren İkinci İntifada direnişi başlamıştı. ‘El Aksa İntifadası’ olarak da tarihe geçen İkinci İntifada sırasında bin civarında İsrailli ile 5 bini aşkın Filistinli yaşamını yitirdi.

Bu olay başlı başına Mescid-i Aksa’nın olduğu alanın Yahudiler ile Müslümanlar arasında ne denli önemli olduğunu göstermişti. Ya da en azından buraya yönelik herhangi bir girişimin tarihten bu yana artan karşılıklı kinin patlama fitili olacağını gösteriyordu.