Çocukluktan gençliğe öfke: Sinan Kaya

Cizre'deki vahşet bodrumunda katledilenler arasında 21 yaşındaki Sinan Kaya da bulunuyordu. Kaya, “Örgüt adına eyleme katılmak” iddiasıyla çocuk yaşlarındayken birçok kez gözaltına alındı ve tutuklandı.

Cizre'deki vahşet bodrumunda katledilenler arasında 21 yaşındaki Sinan Kaya da bulunuyordu. 

Sinan Kaya, Türk devletinin köylerini yakması sonucunda metropollere göç etmek zorunda kaldı. “Örgüt adına eyleme katılmak” iddiasıyla çocuk yaşlarındayken birçok kez gözaltına alındı ve tutuklandı. Çocukluğunun büyük bir bölümünü cezaevlerinde, Kürkçüler Cezaevi’nde geçirdi. Cezevi arkadaşları Sinan Kaya’yı anlattı.

Bir arkadaşı, Kaya ile tanışmasına vesile olan bir anısını şöyle anlattı:

"Mersin’in Hal Mahallesi’nde biz doğup büyüyen Kürt çocukların kaderi aynı. Birikmiş öfkemiz de benzerdi. Daha 12 yaşındaydım. Mahallemizde seçim toplantısı yapılacaktı. O sırada herkes parti binası önünde birikmiş ve kravatlı kişilerin gelip konuşmasını bekliyorlardı. Birden gözüm elinde kamera olan kişiye çarptı. O sırada ‘Allah! Bu akşam biz yine Roj TV’deyiz’ dedim. Köyümüzü yakıp yıkanlara güç getiremeyen babamızın bizi tek başına savunamayacağının farkındaydım. Onun için hem kameracı hem de orada çoğalan kitle bizim için bir şanstı. 

Sürekli mahallemizde bulunan polis karakolundan çıkıp devriye gezen maskeli timlerin hakaret ve dayaklarına maruz kalıyorduk. Benden yaşça da hem büyük, hem de küçük olan herkesi çağırdım. Karşı tarafta bizi bekleyen polislere taş atmaya başladık. Kameracı da o sırada toplantıyı bırakarak bizim ile polisle kavgamızı çekmeye geldi. Tabii biz o zaman farkında da değildik. Bizim kavgamız orada saatlerce konuşan kravatlıların konuşmalarından daha çok dikkati çekiyor. Zaten ondan sonra gözaltı, nezaret, mahkeme, oradan da hücre ve dışarıda aynı öfkeyi taşıdığım onlarca arkadaşın kaldığı koğuş derken, işte yaş 18 oldu ve şimdi yaşımdan daha çok cezaevinde kalan siyasi tutsakların bulunduğu Kürkçüler Cezaevindeyim. Ama noktayı koyduğumu hiç düşünmesinler! Bu kavganın rövanşı için benim başta burada biraz kitap okumam gerekiyor. Bakın, hiçbirimizin ninesi ve dedesi kopartıldığı topraklarda yaşamayı içine sindirmeden ölüp gitti. Babalarımız onurunu korudu, amelelik yaptı, bizi alın teriyle büyüttü ama onların gördüğü zulmü bizden saklamasını beceremediler...”

'DUVARDAKİ DELİKTEN RADYO DİNLETİYORDU'

Arkadaşı, cezaevinde Kaya ile tanışmasını da şöyle anlattı:

"2012 yılı Ekim aynın ilk günleriydi. Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi’nde, hücreden odaya alındık. Ela gözlü bir genci karşımda buldum.  İnsan suretini görme özlemini o an iliklerime kadar hissetmiştim. İsmimle hitap ederken, ‘nereden tanıyorsun?’ deyince ‘12 yaşından beri tanıyorum seni. Mersin Yeni Hal çocuğuyum, ismim Sinan, ben de 18 yaşımı doldurduğum için çocuk cezaevinden yeni getirildim buraya' dedi. 'Seni burada görmek bir anda üzüntü verici ama doğrusunu söylemek gerekirse biraz da mutlu oldum.’ Sohbet derinleştikçe bana; ‘Neden getirdiler, heval' diye sordu. Ben de ‘KCK' operasyonlarında aldılar, ama sanırım tek neden Pozantı’daki yaşananları haberleştirdiğimiz içindir' diye yanıt verdim. Bu kez, 'O vahşete maruz kalanların hepsi benim mahalleden çocukluk arkadaşım. Birçoğumuzun ortak davaları daha devam ediyor. Çoğumuz müebbet hapisle yargılanıyoruz' dedi.

F Tipinin o daracık mekanına karşı oluşturulan muazzam sistemi çabucak ayak uyduran 18 yaşındaki Sinan Kaya, Kürtçe eğitim materyalleri, kademelere ayrılan ders müfredatları, kitap okuma programı, aylık cezaevinde çıkan akademik, siyasi ve kültür sanat dergisi için öncülük ediyor. Daha 18 yaşında olmasına rağmen girişkenliği ile herkeste büyük etki bırakmayı başarmıştı. Beraber kaldığı iki arkadaşından bir tanesi birkaç ay sonra tahliye olacağından dolayı bulunduğu odadaki tüm sorumluluğu üstlenen Sinan Kaya, diğer arkadaşı ise, sağlık sorunları ile de ilgilenmek zorundaydı. Aynı mahallede, birlikte toplumsal olaylara karıştığı için nezaret, hücre maceraları roman konusu olabilecek türden. Gün ortası dinlenme saatlerinde bile ‘telefona’ çağıran Sinan, radyoyu duvardaki delikten dinlettirmeye çalışıyor; ‘Dinle heval, bu şarkı zindan şarkısıdır' diyordu.

Metropol yaşamına mecbur bırakılmanın dışlanmışlık halini tümden öfkeye dönüştürdüğünü sürekli dillendiren Sinan'a, yaşıtlarının tümünde biriken öfkenin korkutucu düzeye ulaşmasından çok endişelendiğimi söyledim. Gülerek verdiği cevap şöyleydi: Bir kuşu düşün, doğasından kopartılmış, kafeste onu rehin tutan, kendisine ne verirse onunla razı olmayı içine sindiriyor. O kuşun yavruları daha sonra anne babasının tutsaklığının farkına varıyor. Şimdi suç bizim mi? Anne babamıza  ağıtları yaktıran kendileri değil mi? Bu acının sorumluları kendileri değil mi?"

ÇAT: HEP BÜYÜK DÜŞÜNÜYORDU

Kadir Çat: "Sinan’ın öfkesinde, klasik bir Kürt gencinin öfkesinden ziyade öfkesini ikiye katlayan bir ruh hali vardı. Mersin'de onu siyasal çalışmalardan ve ara sıra Mezopotamya Kültür Merkezi ziyaretlerinden tanıyordum. 2011 yılında emniyette aynı nezarette kaldık. Bir göçün verdiği öfke bir de topraklarından uzaklaştırılmış olmanın verdiği öfke birikimi onu büsbütün kavgaya sürüklüyordu. Hep büyük düşünüyordu. Mersin’in küçük bir Kürdistan bölgesi olduğunu söyler dururdu. En son 2013 yılında Adana Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevinde sesini duyuyordum. Diyaloğumuz orada daha da gelişti. Sesimizi uzaktan uzağa bağırarak duyuyorduk. ‘Türküler umuttur, söyle Kadir heval, hiç durmasın kavgamız türkülerimiz’ derdi. Kemal Pir türküsünü çok severdi. Bana gelen notlarında mutlaka Kemal Pir’den bir alıntı yapardı. Cezaevinde de moralli ve hedefleri olan bir gençti. Sinan ile tahliyeden sonra da birkaç kez görüştük. Birkaç etkinlikte beraberdik. Onu saygı ile anıyorum. Işıklar içinde uyusun şehidimiz..."

ARUN: KENDİSİNE KÜÇÜK GELEN GÖMLEĞİ KABUL ETMİŞTİ...

Barış Arun: "Kürkçüler F Tipi Kapalı Cezaevi'nde haftada bir saat ailelerimizle bir araya geldiğimiz görüş odasında ortak alana çıkacaktık. Her birimiz üç ayrı gardiyanla tek sıra şeklinde ortak alana götürülüyoruz. A Blok'ta kalan arkadaşlar da hemen karşımızdaki ortak alana bizden önce götürülmüşler. İçeri girer girmez bir anda ‘Heval Ferhat’ diye bağıran bir gencin sesi bir anda yankılandı. Aramızda bir havalandırma var, bir de iki taraflı demirli örgüler bulunuyor. Büyük bir coşku ile hepimize teker teker ‘merhaba’ diyen o genci çok merak etmiştim. Yanımdakine ‘Heval bu kim?’ dedim… Aldığım cevap, ‘bu genç ya geleceğin lideri, öncüsü ya da komutanı olacak. Bu gencin cesaretine hayranım’ şeklindeydi. Onu artık tanımıştım. Sinan Kaya idi. Meğer Mersin’de doğup büyüyen tüm Kürt gençleri gibi o da içinde bulunduğu duruma isyan edenlerdendi. Hepimizin kaderi aynı yazılmış gibiydi. Daha sonra Sinan tahliye olduğunda birkaç kez görüşme şansım oldu. Öyle görünüyordu ki tüm zamanını toplumsal çalışmalara harcıyordu. Onunla birkaç anım da oldu. Kendisi yeşil bir gömlek almıştı ve kurumda bir koltuğa bırakmıştı. ‘Bu kimin gömleği? ’ dediğim an Sinan içeriye girdi ve ‘benim gömleğim’ dedi. 'Gömleğimizi değiştirelim mi' dedim. Hiç tereddüt etmeden ‘Tabii heval’ dedi. Ama benim gömleğim ona küçük geldiği için bu kez benim içime sinmedi. Ama bana söz verdi, ‘sana aynısını alacağım’ diyerek. Ondan sonra bir daha kendisini görmedim. Meğer Cizre’ye gitmişti. Onun şehadetini duyunca kendi kendime, 'ben neden yaşıyorum' diye sorguladım.

BİNLERCE YÜREK ONUN ATEŞİYLE YEŞERDİ

Her hafta Çarşamba günü Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridi kınamak amacıyla dakikalarca ses çıkartma eylemi yapılır ve ardından tüm cezaevinin eşlik ettiği Çerxa Şoreşê Marşı'na Sinan’ın gür sesi öncülük eder. Ancak sadece cezaevi değil, cezaevinin bulunduğu Kürkçüler köyünün çocukları da dışarıdan eşlik ediyorlardı. Köyün yarısından fazlasını, Kürdistan’dan zorunlu göç edenler oluşturuyordu. Genç yaşına rağmen çocukluğunun bir kısmı ve gençliğinin tamamını Kürdistan Özgürlük Mücadelesinde emek vererek geçiren Sinan Kaya, yurtsever aile kültürü ile şekillenen kişiliğiyle herkeste etki bırakarak aramızdan ayrıldı. Sinan’ın bir bodrumda diri diri yakıldığı o anda binlerce yürek de Sinan’ın bedeninde harlanan ateşte yeşerdi.