COP23 beklenenden de zayıf: Umutları bir sonraki zirveye bıraktı

Almanya’nın Bonn şehrinde iki hafta boyunca süren COP23 İklim Konferansı, 2015 yılındaki COP21’de uzlaşılan İklim Anlaşması’yla sağlanan olumlu gelişmenin gerisinde kalırken, antlaşmanın uygulanmasına ilişkin bağlayıcı metinler önümüzdeki yıla kaldı.

Fiji Adaları’nın ev sahipliği yaptığı ve teknik eksiklikler nedeniyle Almanya’nın Bonn şehrinde organize edilen COP23 Konferansı, 2015’teki zirvede kararlaştırılan hedeflerin uygulanmasına yönelik tartışmalarla geçti.

Küresel ısınmayı 2100 yılına kadar en fazla 1,5 ile 2 dereceyle sınırlı tutma, yoksul ve iklimsel değişikliklerden zarar gören ülkelere mali yardımlar gibi maddeler içeren anlaşmaya dair konferans birçok ülke için hayal kırıklığı olarak değerlendiriliyor.

ZİRVENİN EN OLUMLU SONUCU CO2 AZALTILMASINA İLİŞKİN KÖMÜR KARARI

COP23 zirvesinin en önemli kazanımlarından biri olarak aralarında Kanada, Fransa, İngiltere, Hollanda ve Yeni Zelanda’nın olduğu 18 ülkenin kömür santrallerinden vazgeçme kararı oldu. Dünyadaki elektrik üretiminin yüzde 40’ını sağlayan kömürden çıkışta bu ülkelerin kararı önemli olsa da, kömürün bu ülkelerdeki üretimdeki payı çok büyük değil. Örneğin Fransa’da elektrik üretiminin sadece yüzde 5’i kömürden, dörtte üçüne yakını ise nükleer santrallerden sağlanıyor.

Zirvenin bir diğer yeniliği ise, iç savaşın devam ettiği Suriye yönetiminin 2016’da Birleşmiş Milletler (BM) ülkelerinin imzaladığı İklim Anlaşması’na dahil olması oldu. Bu sayede, yeniden müzakere etme gerekçesiyle anlaşmadan geri çekileceğini ilan etmesi ardından ABD hariç tüm ülkeler anlaşmaya dahil olacak.

CO2 SALINIMLARININ AZALTILMASI KONUSUNDA HIZLI BİR UYGULAMA YOK

Ayrıca küresel ısınma hedeflerinin tutturulabilmesi için kömürden enerji üretiminin en geç 20-30 yıl içerisinde sıfırlanması gerekiyor. Ayrıca genel karbondioksit (CO2) salınımlarının en kısa sürede sıfırlanmaması halinde hedeflerin tutturulması imkansız hale gelecek.

Paris Anlaşması olarak da bilinen 2016 BM İklim Anlaşması’nın öngördüğü üzere bu yıl içindeki CO2 salınımları 2016’ya oranla yüzde 2 artış gösterdi. 2020 yılından itibaren geçerli olacaksa da, devletlerin gönüllü olarak vaat ettikleri hedeflerle yetinmesi ve hiçbir yaptırım mekanizmanası öngörmemesi Paris Anlaşması’nı zaten yetersiz kılmıştı.

KÖMÜR GİBİ KLASİK ENERJİLERDEN ÇIKIŞ BİRÇOK ÜLKE İÇİN KÜLFETLİ

Birçok ülkenin halen kendi sanayilerinin geleceğini öne sürerek kömürün yanı sıra petrol ve gaz gibi klasik enerjilerden vazgeçilmesi noktasında taviz vermediği biliniyor. Bu konuda Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) yeni yönetiminin tavrı kesin iken, yenilenebilir enerjilere büyük yatırıımlar yapan Çin Halk Cumhuriyeti’nin enerjisinin yüzde 45’in üzerinde kısmını halen kömürden sağlaması dikkat çeken bir diğer olumsuz nokta.

Katılımcı ülkelerin küresel ısınmayı önlemeye karşı en önemli çözüm olarak sunulan güneş, rüzgar ve hidro gibi yenilenebilir enerji türlerinin arttırılmasına yönelik vaatler yerine kesin uygulamaları hayata geçirmediği gözlerden kaçmıyordu. Zira Çin ve Almanya gibi ülkelerin ya yoğun yatırımlar ya da teknolojik gelişmeleri ilerletme sayesinde düşürmeyi başardığı yenilenebilir enerji maliyetlerinin diğer dünya ülkeleri için maliyetleri çok daha fazla olabiliyor. Ayrıca gelişmekte olan ülkelerin birçoğu, yüksek maliyetli enerjilerin ekonomik büyümelerini yavaşlatacağı endişesinden kurtulamıyor.

OXFAM: BU YILKİ ZİRVE ‘HAYAL KIRIKLIĞI’

2015’teki COP21 zirvesinde kararlaştırılan ve geçtiğimiz yıl imzalanan İklim Antlaşması’nın uygulanmasına yönelik görüşmelerin yapıldığı bu yılki zirve, büyük bir hayal kırıklığı olarak görülüyor.

Franceinfo radyosuna konuşan konuşan Oxfam adlı uluslararası kuruluşun iklim konusundaki temsilcilerinden Armelle Lecompte, 6 Kasım’da başlayan ve dün sona eren COP23 zirvesinin başarısızlık olduğuna dikkat çekti. Lecompte, konferansın başarısız olmasına gerekçe olarak özellikle iklimsel değişikliklerden en çok zarar görecek yoksul ülkelere yönelik maddi yardımlar konusunda kesin bir sonucun çıkmamasını gösterdi.

Bir önceki iklim zirvelerine göre COP23’ün ‘hayal kırıklığı’ olduğuna vurgu yapan Lecompte, bu yıl yaşanan birçok doğal afete rağmen yoksul veya iklimden doğrudan etkilenen ülkelere yapılacak mali yardımların yeterince gündeme gelmemesine dikkat çekti.

2020’DEN SONRA VERİLECEK 100 MİLYAR DOLARIN 3 KATI PARA GELİYOR

Lecompte, yoksul ülkelere yapılacak 100 milyar dolarlık yardımlar konusunun önemli olduğuna değinirken, dünyadaki en zengin yüzde 10 civarındaki ülkelerin tüm dünyadaki zararlı gaz salınımlarının yüzde 50’sini saldığına dikkat çekiyor.

Öte yandan çoğu Güney yarımkürede bulunan iklimsel değişikliklerden etkilenecek olan ülkelerin 100 milyar dolar gibi bir yardımla sorunlarla baş etmeleri de mümkün değil. Birleşmiş Milletler (BM), Güney ülkelerine en az 150 ile 300 milyar dolar arasında yardım yapılması gerektiğini savunuyor.

Üstelikte bu yardım miktarı hesaplanırken, dünya devletlerinin küresel ısınmayı 2100 yılına kadar 1880 düzeyine oranla 2 derecenin altında tutacağı ihtimali göz önünde bulunduruluyordu. Küresel ısınmanın 2 derecenin altında kalması hedefi ise, mevcut zararlı gaz salınımlarını azaltmaya dair vaatleriyle bağlantılı. Bu durumda ise BM’nin tahmininin de üstünde bir mali yardıma ihtiyaç duyulacak.

‘AFRİKA İÇİN COP23’TEN HİÇ İYİ SONUÇ ÇIKMADI’

Afrika’daki binlerce sivil toplum kuruluşunu bünyesinde bulunduran Panafrikan İklim Adaleti İttifakı (PACJA) da, COP23’ten hiçbir olumlu sonuç çıkmadığı görüşünde. 45 ülkeden kuruluşların üyesi olduğu PACJA’nın yöneticilerinden Augustine Bantar Njamnshi, “bu zirvedeki hiçbir şeyeden memnun değiliz” diyerek, tepkisini göstermişti.

Zaten ekonomileri CO2 salınımlarının azaltılması nedeniyle zarar görecek olan ve yine iklimsel değişikliklerin etkisiyle doğası zarar görecek yoksul ülkelere yönelik mali yardımların geleceği de belirsiz.

Paris Anlaşması’nın 9’uncu maddesinin 5’inci paragrafında yer alan bir ifadeye göre, sanayileşmiş ülkeler, yoksul ülkelere yapılacak mali yardımların sağlanacağı ‘kaynakların var olup olmadığına’ dair iki yılda bir bilgilendirme yapması gerekiyor. Bu paragraf, söz konusu yardımların adaptasyonu veya sınırlandırılmasına ilişkin kaygılara yeterli cevap verilmediğini gösteriyor.

PACJA yöneticilerinden Augustine Bantar Njamnshi’nin eleştirdiği en önemli noktalardan biri ise, 2020 sonrası mali yardımların Bonn’da gündeme dahi gelmemiş olması. Afrikalı müzakerecilere göre, 2020 sonrasındaki mali yardımların yetersizliğinin yanı sıra bu yardımların ne şekilde ödeneceğinin belirsizliği de endişe yaratıyor.

PACJA’ya göre, iklim hedefleri konusunda 54 devletten 53’ünün kararlı bir duruş sergilediği Afrika kıtası liderlerinin yeni bir strateji belirlemesi gerekiyor.