1979 yılının sonu... Hilvan-Siverek direnişinin komutanı Mehmet Karasungur’un yeni görev alanı Doğu-Güney Kürdistan sınırıdır.
1980, bahar ayları... Mehmet Karasungur, Doğu Kürdistan'a uzun bir yolculuktan sonra ulaşmıştı. Karasungur'un görevi, Doğu ve Güney Kürdistan sınırında gerilla kampları kurmaktı. Karasungur, sınır hattında 3 yıl boyunca çalışma yürütür. Sınır boylarında ilk ilişkileri kurar, bölgenin coğrafyasını tanır. Gerilla kampları için hazırlıkların çoğunu tamamlar. İki yıl sonra 1982 yılında bu kez Mahsum Korkmaz (Agit), Karasungur'un yanına gönderilir. Agit'in gelişiyle birlikte çalışmalar hazırlandırılır; gerilla kampları artık hazırdır. 1982'nin Eylül ayından itibaren gruplar peş peşe Rojava sınırından geçmeye başlarlar. Bir kısım gerilla Kuzey'e geçip Güney'e; bir grup gerilla ise Rojhilat’a kadar gider. 1982 1983 kışında Kuzey Kürdistan’da silahlı savaşı başlatacak ilk gerilla grupları Karasungur ve Agit'in hazırladığı kamplarda üstlenirler.
12 Eylül tüm vahşetiyle sürüyordu, PKK gerillaları silahlı savaşımı başlatmak için ülkeye dönüşü başlatmıştı. Ama ne kurye, ne ilişki vardı; arazi ise hiç tanınmıyordu. Gideceği yeri bulamayan haftalarca yollarda kalan gerillalar oldu. 'Güney'e gidiyoruz' diye, Doğu Kürdistan'dan çıkan gruplar oldu. Şemdinli’den Tendürek’e kadar pusulaya bakarak yürüyen gerillalar oldu. Botan ve Zagroslar'da üç-dört kişiyi aşmayan ilişkiler ya vardı, ya yoktu. 70'li yıllarda Ankara'da, Maraş'ta, Urfa'da, Dersim'de, Antep'te örgütsel çalışma yürüten kadrolar için Botan ve Hakkari yabancı topraklardı. Buralarda hiçbir çalışma yapılamamıştı, hiçbir ilişki yoktu. Her şey sıfırdan başlıyordu.
Kürdistan’da gerillalaşmanın ilk adımlarını ilk kimler attı? Ülkeye giden ilk grupların içinde kimler vardı? O dönem ülkeye ilk grupların ulaştırılmasında görev alan Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan ile Kürdistan’da gerillalaşmanın ilk adımlarını, HRK’den HPG’ye giden süreci konuştuk.
PKK hareketiyle ya da Apocularla ilk tanışmanız nasıl oldu?
Lise son sınıfta okurken, 1976 Şubat’ında Birecik’te devrimcilerin, gelip gittiği bir dernekte ilk kez Kemal Pir yoldaşın Türk solundan bir grupla yaptığı bir tartışmaya tanık oldum. Burada Türk solundan olan sözcü, ‘ayrı örgütlenmeye gerek yoktur, tüm sosyalistler bir çatı altında örgütlenmelidir, Türkiye’de sosyalist devrim gerçekleştiğinde Kürt halkı da özgürleşecektir’ diyordu. Buna karşı Kemal Pir yoldaş ise; ‘’Kürt halkının Türkiye devrimini bekleme zorunluluğu yoktur, Kürt halkı üzerinde çok katmerli yok edici bir sömürgecilik uygulanmaktadır. Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü ancak ve ancak Kürdistan halk kurtuluş ordusunun üçüncü orduyu Kürdistan’da söküp atmasıyla mümkün olacaktır’’ demişti. Şahsen, bu belirleme benim için çok çarpıcı ve derinden etkileyen bir belirleme olmuştur. Zaten bu dakikadan sonra hareketin sempatizanı haline gelmiş oldum.
Kuzey Kürdistan’da ilk silahlı birliklerin temelleri nasıl atıldı?
Haki Karer yoldaşın ilk silahlı bazı denemeleri Antep’te yaptığını biliyoruz. Bir kontra grubu tarafından Haki yoldaşın komployla şehadete ulaşmasının ardından, grup içerisinde silahlanma eğilimi daha ağır bastı. Öncelikle Haki arkadaşın intikamı için ilk kez ciddi bir biçimde silah kullanılmış ve ardından grubun artık var olabilmesi için öz savunmaya ihtiyaç olduğu görülerek, silahlı mücadele süreci adım adım başlamıştı. Faşist kesimlere karşı yapılan eylemler ve Hilvan-Siverek direnişi bu çerçevede gündeme girdi. Aslında Hilvan direnişi ardından Siverek direnişinin düşünülmesi gerillalaşma için bir sıçrama tahtası olabileceği düşünülmüştü. Ancak Siverek direnişinde yaşanan bir takım yetersizlikler sebebiyle bu başarılamadı. Siverek’te gerilla tarzı değil de, köylü savaş tarzı egemen hale geldi. Bu dönemde, yaşanan bir takım talihsizlikler sürecin önünü açmaya dönük çabaları önledi. İlk grubun Filistin’de eğitimi ve dönüşü sürecinde Kemal Pir yoldaşın yakalanması ve hemen ardından 12 Eylül faşist cuntanın gelişi yaşandı.
Bu aşamada hareketinizin geri çekilme süreci başladı… Bu karar nasıl alındı?
Çünkü örgütsel ve pratik çalışmalarda yaşanan darlık, amatörlüğün, dar pratikciliğin yanı sıra esas olarak askerlik alanında da çok geri bir durum vardı. Askerlik adına silahın mekanizmasını çekme, tetiğe basma dışında fazla bir bilgi, bilinç yoktu. Dolayısıyla silahlı direnişin başlatılması için gerçekten bir hazırlık ve yoğunlaşma sürecine ihtiyaç vardı. İşte Önder Apo bunun gerekliliğini zamanında gördü; geri çekilme temelinde güçlerimizin Lübnan-Filistin sahasında yoğunlaşmasını sağladı. Hazırlığı bizzat denetleyerek pekiştirdi ve bu temelde güçlerin yeniden geriye dönüşü sağlanarak, silahlı mücadelenin başlatılmasının imkanlarını yaratmış oldu.
Önder Apo, Filistin-Lübnan sahasında iki yıl boyunca ideolojik, örgütsel ve askeri eğitim gören güçlerin ülke içerisinde de yapacağı bir yıl kadar bir hazırlıkla silahlı mücadelenin başlatılabileceğini düşünmekteydi. Ancak bu gecikti, yetersiz yaklaşımlar nedeniyle gecikmesi sonucu 15 Ağustos 1984’te tarihi ve şanlı atılımın başlatılmasıyla silahlı mücadele resmen başlatılmış oldu.
Bundan önce HRK’nin kurulma çalışmaları var…
Zaten Önderliğin talimatı temelinde Lolan’da geliştirilen yönetim toplantısında 15 Ağustos Atılımı kararı alınırken aynı zamanda HRK’nin kurulması kararı da alınıyor. Bu temelde 15 Ağustos Atılımı’ndan önce Agit yoldaş tarafından Bestler-Bergumare’de bir grup yoldaşın toplandığı bir toplantıda HRK’nin kuruluş bildirgesini okuyor. Aynı toplantıda 15 Ağustos Atılımı’nın planlanması çalışmaları gündeme giriyor. Bu başlı başına Kürdistan’da yeni ve tarihsel bir sürecin başlatılmasıdır. 15 Ağustos için Önder Apo, ‘insanlığa sahip çıkma adına’ demiştir. Kürdistan’da insanlık eşine ender rastlanır bir soykırım sistemiyle ayaklar altına alınmıştı. Bunu kabul etmek, bunu seyretmek insanlıkla bağdaştırılamaz bir şeydi. Eğer insan olma iddiasındaysak, mutlaka bu insanlık dışı uygulamaya karşı bir şeyler yapmamız, bir çıkışı gerçekleştirmemiz gerektiğini Önderlik birçok kez değerlendirmiştir.
15 Ağustos’ta atılan ilk kurşunun birçok anlamı vardır; sadece silahlı mücadelenin başlatılması değildir. İlk kurşunun aynı zamanda kölelik zincirlerinin çözülmesi, köleliğe atılan bir kurşundur. 15 Ağustos Atılımı bir halkın yeniden dirilme çabasıdır, var olması iddiasının ortaya konulmasıdır. Ancak bu tarihsel atılım ardından süreç tam istenilen düzeyde götürülemedi. Dışımızdaki çevrelerin etkisi, yine içimizdeki tasfiyeciliğin zımni etkisi gibi birçok etkinden bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla 15 Ağustos Atılımı aslında bir patlama biçiminde beraberinde güçlü bir büyümeyi de yaratabilirdi. Botan’da onun koşulları vardı ama o zaman ki yönetim bunu göremedi, bu biçimde bir gelişmeye yönelmedi.
Bu sırada Mahsum Korkmaz şehit düştü. Komutan Agit’in şehadeti gerilla için ne demekti?
Agit arkadaşın Mart ayında şehit düşmesiyle büyük bir tehlikeyle yüz yüze gelindi. 85’te yaşanan ağır kayıplar 86 başında Agit arkadaşın şehadeti bir nevi gerilla taktiğinin Kürdistan’da tutup tutmayacağını tartışma konusu haline getirdi. İşte burada Önder Apo’nun 3. Kongreyle sürece müdahalesi çok önemli bir rol oynamıştır.
ARGK’nin ilanı 3 Kongre’nin sürece en önemli müdahalesi diyebilir miyiz?
Doğru bir adım atılmıştı, ama sürdürülemediği için gerilla hamlesi bir zorlama sürecine girdi. Fakat bunu kararlı ve ısrarlı bir biçimde geliştirmek gerekir tutumuyla çok kararlı gerillalaşma süreci kongreyle birlikte gündeme girdi ve orada HRK’nin yerine ARGK’nin kuruluşu karar altına alındı. Bu açıdan 3. Kongre derin toplum ve kişilik çözümlemesi temelinde, hem gerilla savaşındaki kararlılığı ortaya koydu hem de daha da yükseltme ve dolayısıyla örgütünü de tam olarak inşa etme görevini belirledi. Zaten bundan sonra, yani 87’de o bildiğimiz gerilla hamlesi gündeme geldi. Sürdürülen 15 yıllık gerilla mücadelesi bütün yetersizliklerine rağmen esas olarak oynaması gereken rolü oynadı ve bir çok gerçeği açığa çıkardı.
Önder Apo’nun önce dışarda sonra da İmralı’da geliştirdiği yeni değerlendirmeler, ortaya koyduğu yeni paradigma temelinde yaşanan değişiklikle birlikte 7. Kongre kararıyla HPG’nin kuruluşu gerçekleşti. ARGK’den HPG’ye dönüş paradigmasal bir dönüşün gereğiydi, bu çerçevede çeşitli evrelerden geçen silahlı öz savunma direnişimizin boyutlanan evrelerini yaşamıştır.
2. Kongre’den sonra ülkeye dönüş kararı alındığında, o zaman Rojava sınırındaydınız! Ülkeye dönüş için nasıl hazırlıklar yapıldı?
Lübnan sahasında Temmuz 1981 gerçekleşen PKK 1. Konferansı ardından bizler dağıtıldık, yani düzenlemeler yapıldı. Her bir grup bir cepheye giderek, özellikle Güney Lübnan’da Filistinlilere hem destek hem de eğitim amaçlı çalışmalar içerisinde bulunduk. 1981’in Kasım ayında bu kamplarda veya değişik örgütsel çalışmalarda bulunan bir grup arkadaş çağırıldık; önce Hilwe kampında toplandık, daha sonra küçük gruplar halinde Şam’a gittik. Oradan da Şam’ın dışında Filistin Demokratik Cephesi’nin biraz daha donanımlı ve bir çeşit özgün, bir akademi olarak kullanılan kampında toplandık. Buraya varışımızla birlikte kimlerin çağırılmış olduğunu anladık. Sanıyorum toplam 21 arkadaştık.
Mehmet Karasungur, Agit, Gözlüklü Ali, Şahin Kılavuz, Kızıltepeli Sadık arkadaş, Tercüman Yusuf, hatta Terzi Cemal ve Nebil gibi ihanet etmiş kişilerde bu gruptaydı. Yine Ebubekir de zaman zaman gelip gidiyordu. Kısaca yirmi bir kişi olarak grup, ülke için hazırlanan ilk gruptu. Önderlik geldi, tam bir hafta boyunca sistematik bir biçimde, günde sekiz saat konuşma yaptı. Önderlik savaş stratejisini ve taktiğini en geniş bir biçimde ortaya koydu. Bu konuşmalar kasete kaydedildi ve sonradan Kürdistan Ulusal Kurtuluş Siyaseti ve Zorun Rolü adıyla kitap haline geldi; bizim en temel kitaplarımızdan birisidir. Uzun süreli halk savaşı stratejisinin bütün boyutlarını işleyen bir çerçeveyi içermekteydi.
Kürdistan’da nasıl bir mücadele yürüteceğimize dönük, gerçekten bu çerçeve ile birlikte aydınlanmış olduk. Bu önceden 1. Konferans’ta biraz tartışıldı aslında, askeri konulara ilişkin Önderlik bazılarını kaldırıp konuşmasını istedi, kimse detaylı bir şey söyleyemedi. Önderlik o zamanda biraz çerçeveyi ortaya koydu. Tıpkı Rusya’da Rus Sosyal Demokrat Partisi’nin krizi yaşadığı dönemde İskra gazetesinin oynadığı rol gibi Kürdistan’da da silahlı propaganda birliklerinin örgütleyici, toparlayıcı bir rol oynayacağı çerçevesinde bir perspektif oluşmuştu. Şimdi ise Önderlik onu çok geniş bir çerçeveye kavuşturdu ve gerilla savaşının nasıl gelişebileceğini, Kürdistan’a nasıl uyarlanabileceğini bu toplantıda ortaya koydu.
Bu toplantıdan sonra mı düzenlemeleriniz oldu?
Sonra biz orada biraz askeri eğitimde gördük, yine Önderlikle birlikte partinin 3. kuruluş yıl dönümünü kutladık. Hatırlıyorum, Mustafa adında Batmanlı bir arkadaş vardı, Haki arkadaş üzerine bir türkü hazırlamıştı, söyledi. Önderlik çok duygulanmıştı.
Orada grup olarak bir süre bulunduktan sonra düzenlemelerimiz oldu. Heval Mehmet Karasungur ile heval Agit Kürdistan’a doğrudan gitmek üzere İran üzerinden Doğu ve Güney Kürdistan’a gidip arkadaşların orada üslenebilmesi için ilk etapta zemin hazırlamaları, çeşitli kesimlerle görüşme yapmaları için gittiler.
Şahin Kılavuz’un da aralarında olduğu bazı arkadaşlar Şam’daki evlere gidip son hazırlıkları yapmaya, yoğunlaşmaya gittiler. Bazı arkadaşlar da Qamişlo tarafına sınır hazırlıklarını yapmak üzere gitti. Ben de o zaman Kobanê tarafına düzenlendim, sanırım düzenleme yıl başında yapıldı. Çünkü Kobanê’ye ulaştığımda 1982’nin yıl başıydı.
Kobanê’deki göreviniz neydi?
Hem halka dönük çalışma yapmak; bizi barındıracak, bize destek sunacak, yardım edecek ev, aile örgütlemek… Tabi en önemlisi de sınır hattını geçişlere hazır hale getirmekti. Önderlik, bu temelde bir çerçeveyi koydu; hatta Önderlik benim aşiretsel olarak tanıdıklarımın olduğunu çeşitli çevrelerin bulunduğunu biliyordu. Önderlik, ‘’görevin aşiret, aile ilişkilerini politik ilişkilere dönüştürmek, hareketin ilişkileri haline getirmektir. Bir de sınırı hazırlamadır’’ dedi. Bu görevle ilk önce Kobanê’ye sonra Efrîn ve Halep’e dönük bir çalışma süreci başlatıldı. O zaman ülkeye ilk hazırlan grup buydu. Ama Kuzey’e ya da Başûr’a ilk giden grupları şimdi isim isim hatırlamam zor, fakat belirtiğiniz gibi ikinci kongre sürecinde ben sınır çalışmalarını yürütüyordum.
Zaten o zaman Lübnan’da İsrail saldırısı sonucu arkadaşların kalma koşulları çok daralmıştı. Biz gücü Rojava’ya çekmek zorunda kaldık ama o kadar geniş ilişkilerimizde yoktu. Herkesi de tanımıyorduk. Zaten tanıma sürecine yeni başlamıştık. Fakat o tanıdıklar yoluyla evler kiraladık. Efrîn’de, Halep’te, her bir yerde 4-5 ev tuttuk. Arkadaşları çok gizli bir biçimde gece getirip eve koyduk. Gündüz hiç çıkmayacak bir biçimde konumlandırdık. Onlar, orada 5-6 kişilik gruplar halinde eğitim görüyorlardı. Aynı zamanda ülkeye gidişin son hazırlıklarını yapıyorlardı. Sonradan Önderlik denetlemeye Halep’e geldi ve bir kısım arkadaşlarla Halep’teki gizli evlerde toplantılar da yaptı. Ülkeye gidişin hazırlıkları bu şekilde aşamalı aşamalı yapıldı ve kongre sürecinden sonra grupların gidişi bu biçimde başlandı.
İlk ülkeye giden gruplarda kimler vardı?
İlk gruplardan birisinin Mustafa Yöndem grubu olduğunu hatırlıyorum. Yine şehit düşen Şahin Kılavuz arkadaşın grubu vardı. Halfeti-Araban hattına bir grubun gönderilmesi vardı. Gidiş bu biçimde, ilk önce öncü birimler denilen birimler gidecek, yani her yere iki ya da üç kişi gidip altyapı hazırlıklarını yapacak. Gittiği yerde alanı tanıyacak, ilişkiler oluşturacak; o alana ne kadar gerilla gelip yerleşebilir, kaç kişi gelebilir nasıl bir hareket tarzı uygulanabilir gibi tespitleri yapıp merkeze bildireceklerdi. Bu biçimde ilk öncü birimler daha 1982 sonu 1983 başında hemen her tarafa gönderildi. Ama dediğimiz gibi, o grupların önüne konulan çalışma perspektifi kısa sürede bitecek bir perspektif değildi. Gidilen alanların sosyo-ekonomik yapısını, geçim kaynaklarını araştırma görevleri de konulmuştu. O da hazırlıkları sürece yaymayı beraberinde getirdi. Dolayısıyla 1983 yılında artık eylemselliğin başlaması gerekirken başlayamadı. Böylece süreç 1984’e kaydı. Kısaca, yapılan öncü birimlerin ön hazırlıklarının temelinde artık gerillalaşmanın başlaması planlanmıştı. Ama belirtiğimiz nedenlerden dolayı ancak bir yıl sonra yani 1984 Ağustosu’nda hamle başlatılabildi.
Kuzey Kürdistan’da gerillanın oluşumunda Karasungur’un rolü neydi?
Mehmet Karasungur arkadaşın gerilla oluşumundaki rolü başlangıç açısından önemlidir. Özellikle silahlı savaşımızın vücut bulduğu Hilvan direnişi sürecinde Maraş katliamına karşı direnişi örgütlemek üzere giden Kemal Pir arkadaşın tutuklanması ardından Hilvan-Siverek direnişinin komutasını üstlenmiş olan Mehmet Karasungur arkadaşın askeri mücadelenin Kürdistan’da oturtulmasında ciddi çabası vardı. Kürdistan’da ilk kez Hilvan’da 1979 yılında 9 kişilik silahlı bir birim kuruldu. O birim Karasungur arkadaşın denetimi ve komutasında kuruldu. Aslında o ilk düzenli örgütlenmiş, sayıca kalabalık olan silahlı birliğimizdir.
Zaten o birlik Celal Bucak’a karşı ilk eylemi Hilvan’ın bir köyünde yapan birliktir. Gerillalaşmanın ilk adımı bu biçimde pratikleşiyor. Eğer Siverek’teki direniş, gerillalaşsaydı, o birim ilk gerilla birimi olacaktı. Ama o zaman önceden belirtiğimiz gibi süreç, büyük bir direnişti. Mücadele tarihimizin ilk büyük direnişiydi. Yine en kapsamlı kitlelerle buluşan büyük bir isyan çıkışaydı. Hilvan-Siverek direnişinin mücadelemiz ve tarihimizin temel bir taşı olduğu bilinmektedir. Bunun komutasını Mehmet Karasungur arkadaş yaptı. Ama belli tıkanmaları yaşaması hem de cuntanın peşi sıra gelmesi üzerine bu süreç kesintiye uğradı.
Mehmet Karasungur arkadaşın bu anlamıyla bizim ilk komutanımız olma rolü var; ilk komutan ünvanı ise Kemal Pir yoldaşa aittir. Fakat Kemal arkadaşın bir talihsizlik sonucu erkenden yakalanması sonucu Hilvan direnişini Mehmet Karasungur sürdürdü. Bu temelde Karasungur arkadaşın yoğun pratikleşme süreci gelişti. Sonrasında yukarıda ifade ettiğim gibi Agit arkadaşla birlikte Kürdistan’a giden ilk kişiydi.
Bizde, Kürdistan’a geldik, ama biz Rojava’ya geldik. Mehmet ve Agit arkadaşlar doğrudan Urmiye, oradan da Güney Kürdistan’a, Lolan’a geçiş yaptılar. Zaten sonrasında KDP ile bir ittifak durumu gelişti. O temelde Güney Kürdistan’a doğru üslenmenin öncülüğünü Mehmet Karasungur arkadaş yaptı. Eğer biz Kürdistan’da gerillanın oturtulmasında en büyük çabası ve emeği olan kimlerdir desek herhalde en başta iki isimden söz etmek gerekecek; biri Mehmet Karasungur diğeri de Mahsum Korkmaz arkadaştır. Gerçekten de başlangıç aşamasında her ikisinin de çabasının çok önemli yeri vardır. Maalesef Karasungur arkadaş erken şehit düştü, fakat Agit arkadaş büyük bir kararlılıkla en başta gelen yürütücüsü haline geldi.
Yarın:
* Mahsum Korkmaz Akademisi
* 84-90’lı yıllardaki gerilla savaşı
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA