Dokuz yüz yıllık birlik ve dayanışma -II
Bu topraklar ve üzerinde yaşayan insanlar ortak yaşamı ayakta tutan, birlik ve dayanışmayı ören kutsal geleneği bir yıl daha yaşatmanın sevinciyle güneşi kucaklayacaklar ertesi sabah.
Bu topraklar ve üzerinde yaşayan insanlar ortak yaşamı ayakta tutan, birlik ve dayanışmayı ören kutsal geleneği bir yıl daha yaşatmanın sevinciyle güneşi kucaklayacaklar ertesi sabah.
Pîr Şaliyar ile birlikte gelenek kazanan önemli öğelerden birisi de “Şorbe Pîr Şaliyar” ya da diğer bir adı ile “aşi torç” yemeğidir. Bu yemek için gelen aileler evlerinden türlü türlü yiyecekler getiriyorlar. Bu çorba için getirilen yiyeceklerin arasında neler yok ki. Hewraman’a has kurutulmuş dut, kayısı, incir, erik, üzüm, elma, badem, nar, ceviz, dövülmüş buğday, fasulye, nohut ve daha adını sayamayacağımız değişik tahıl, bitki ve baharatlar. Sırasıyla önce nohut, fasulye, et, sonra dövülmüş buğday ve sertliğine göre kurutulmuş meyve ve baharatlar eklenerek çorba kaynatılıyor. Bu yemek iki gün sürecek merasim boyunca tüm katılanlara yetecek kadar çok yapılıyor. Aslında ‘Şorbe Pîr Şaliyar’ Kürdistan’ın diğer bölgelerinde yapılan aşureye çok benziyor, tek farkı ise ana maddesinin et olmasıdır.
Törenin çok önemli bir öğesi olan ‘Şorbe Pîr Şaliyar’ gelenek haline gelmiş bir diğer önemli özelliği de yemeğin erkekler tarafından yapılıyor olmasıdır. Fakat bu erkekler de rastgele herkesten oluşmaz. Bu kutsal düğünün kutsal yemeğini yapan erkekler bir önceki yıl yapılan törenlerde seçilmiş olan “Encümen-i Şurâ Hewraman” adı verilen ve bir yıl hizmet vermiş meclis üyelerinden oluşur. Duruma göre bu encümenin belirlediği bazı aşçılar da bu yemek yapımına katkı sunarlar. Bir yıl önce seçilmiş ve bu törenin sonunda görevleri sona erecek olan bu şûranın son görevi bu yemeği yapıp, dağıtmaktır. Encümen-i Şurâ Hewraman’ın kimlerden oluştuğunu ve nasıl seçildiğini sorduğumda, Arkadaşım Nasih gülümseyerek “onu da anlatacağım” diyor. Bu törenlerde asıl önemli mesele bu Encümen-i Şurâ Hewraman’dır. Çünkü bu Şurâ, törenin ve Hewraman’daki toplumsal şekillenmenin ve güçlü toplumsallığın çok önemli bir öğesidir. Dokuz yüz yıllık tarihi olan bu törenlerin bir parçası olarak bu Şurânın seçilmesi meselesi de aynı uzak geçmişe sahiptir.
Bir yıl önce seçilmiş ve bu törenin sonunda görevleri sona erecek olan şûranın son görevi bu yemeği yapıp, dağıtmaktır
HALPERKE VE ZİKİR
Adaklar kesilmiş, yemekler pişirilmeye başlanmış ve merasime gelen insanlar öğle namazı için yakında olan “mizgefta gewre” denilen Hewraman Taxt mescidine gidiyorlar. Namazdan dönenlere hazırlanmış “Şorbe Pîr Şaliyar” ikram ediliyor. İnsanlar ellerindeki kovalar veya tabaklar ile bu merasime özel yapılan yemekten payını alıyor; kimisi oracıkta oturarak, kimisi ise yakın evlere davet edilerek kurulan sofralarda yemeğini büyük bir iştahla yiyor. Bu yemeği isteksiz ve iştahsız yemenin büyük bir günah olduğu herkes tarafından kabul görmüş bir gerçekmiş gibi eline yemeği alan bir anda neşe ve iştahla yemeği kaşıklamaya başlıyor.
İnsanlar ellerindeki kovalar veya tabaklar ile bu merasime özel yapılan “şorbe Pîr Şaliyar” yemeğinde payını alıyor
Öğle yemeği yendikten, üzerine sarılmış tütünler içildikten ve koyu sohbetler yapıldıktan sonra saat iki civarlarında bir tür halay olan “halperke” ve zikir için ufak ufak hareketlenme başlar. Genç ve yaşlılar, dervişler, sofiler komşu köy ve kasabalardan gelen Hewramanlılar Pîr Şaliyar’ı anmak için kol kola girip tef çalan grubun çevresinde geniş bir halka kurup, zikire tutuşuyorlar. Bu dans yahut zikir ritüeli, bu törenlerin belki de en can alıcı yanı. Dansa katılan, genç, yaşlı insanlar adeta kendilerinden geçercesine bedenlerini çalınan teflerin ritmine bırakıyor, ruhlarını bedenlerinden özgürleştirerek mana aleminin bütün kuytu köşelerini dolaştırdıktan sonra tekrar bedenlerine geri çağırıyor ve zikirden ayrılıyorlar. Zikirden ayrılanın yerine bir başkası dahil oluyor ve o da aynı mana yolculuğuna çıkıyor. Zikre katılanlar, yorulup çıkanlar, yenileri ile birlikte tekrar dahil olanlar gün ışığının köyün üzerinden çekilip akşam karanlığının başladığı saate kadar onlarca tefin ritimi eşliğinde danslarına devam ediyorlar. Yorulup zikirden çekilen yahut zikre ve halaya katılacak cesareti olmayan yüzlerce kişi de basamak şeklini andıran evlerin damına çıkarak oradan Pir’in evinin önündeki halparke ve zikri izliyor. Merasimin ilk gününün sonunda herkes evine dönüyor. Dışardan gelen meymanlar ise, bir aileye davet ediliyor. Evlerde şiirler okunuyor, klamlar söyleniyor ve sohbetler sürdürülüyor.
Hewramanlılar Pîr Şaliyar’ı anmak için kol kola girip tef çalan grubun çevresinde geniş bir halka kurup, “halperke” oynuyor veya zikire tutuşuyorlar
İkinci günde de bir önceki günün benzeri bir ritüel akışı gerçekleşiyor. Saat on civarlarında etkinliğe katılacak olan erkekler tekrardan Hewraman Taxt mescidinde bir araya geliyorlar. Mescidin imamı merasim ile ilgili vaaz veriyor. Öğle namazından sonra Pîr’in evinin önünde insanlar tekrar buluşup, Pir’in şorbasından yiyorlar. Daha sonra tıpkı bir önceki gün gibi akşamın karanlığı köyün üstüne çökünceye kadar halparke ve zikir yapılıyor. Sona doğru ise Pîr, oluşturulan halkalarda zikire katılanların “Allah” nidaları ile okunan dualar ve çekilen hu’lar ile yâd ediliyor.
İslamiyet öncesi burada yaşayan Zerdüşti topluluk tambur ve tef ile kültürel aktarımlarını yaparlarmış. Fakat bu enstrümanlar gerek İslamiyet ve gerekse de sonradan kurumlaşmış İran İslam Cumhuriyeti’nin yasalarınca yasaklanmış. Her ne kadar günümüzde Pîr Şaliyar merasiminde İslami motifleri fazlaca öne çıksa da hala bu törenin pek çok ritüelinde Zerdüşti öğelere rastlamak mümkündür. Yine Hewraman’da uzun dönem Yaresan inancının varlık gösterdiğini dikkate aldığımızda inanç ve kültürel olarak birbirinden önemli bir etkileşim sağladığını kabul ettiğimizde, bu farklı öğeler daha anlaşılır oluyor. İslamiyet’in Şafii inancına sahip insanların yaşadığı bu köylerde sıra dışı görüşleri ve görünüşleri ile dervişlerin, bu kutsal törenlerin bir doğal parçası olarak görülmesi ve zikre dahil olmaları hem bugünkü yaşayışlarındaki demokratik kültürü ifade etmekte hem de bu tören ve törendeki ritüellerin İslam öncesi ve İslam dışı inanışlarının bir göstergesi olarak durmaktadır. Örneğin uzun saçlı dervişlerin kol kola girip, coşkunluk hali ile kendinden geçtikleri zikir anı, İslami topluluklarda pek rastlanılan bir durum değildir. Aksine Zerdüşti geleneğe daha yakın durmaktadır.
İkinci günde de oluşturulan halkalarda zikire katılanların“Allah” nidaları ile okunan dualar ve çekilen hu’lar ile Pir yâd ediliyor
İkinci gün sona eren zikrin akabinde merasime katılanlar akşam namazı için mescide geçiyorlar. Dönüşte ise bu sefer Pîr Şaliyar’ın evinde toplanıyorlar. Önce yemek yeniliyor, sonra bir zikir daha gerçekleşiyor. Nasih bu esnada dikkatimi vermemi istiyor. “İşte şimdi farklı bir şey gerçekleşiyor. Çünkü bu konuyu pek kimse aktarmıyor” diyor.
PİRİN EVİ, PARLAMENTO İŞLEVİ GÖRÜYOR
Nasih, sanki bu sırrı bana ifşa ettiği için bir suç işliyormuş psikolojisiyle hızlıca ve fısıltıyla konuşuyor kulağıma. Ben de heyecanlanmış ve merak etmiştim anlatacağı şeyi. Ben de tıpkı onun gibi kulağına fısıldayarak, anlamadığımı ve tekrar etmesini söyledim. Gülümseyerek “Tamam” dedi ve sürdürdü. “Pîr Şaliyar’ın evi bir tür parlamentodur. Seçimler bu evde gerçekleşiyor. Evin içinde kürsü rolünü oynayan yerler var.” Görüntülerde kalabalık bir grup belirince; “işte bak, bunlar Şerifi Taifa’sıdır. Bak bak, bu benim babam” diye işaret etti. Her Taifa’nın kürsüsü bellidir. Bu kürsülerde Taifa’nın mevcuduna göre bazen iki, bazen dört veya beş bazen de on kişi oturabiliyor. Bölgede en kalabalık olan Taifa Şerifi, Rahimi, Kerimi ve Xaribilerdir. Çoğunluğu islamın şafi mezhebinden olup da Nakşibendi tarikatına mensuplar. Geniş bir değerlendirme gerektirse de biz buradaki İslam’ın ve tarikatın fazla siyasallaşmadığını ve daha çok kültürel İslam’ın bir öğesi olarak yaşam sürdürdüğünü vurgulamakla sınırlandıralım.
“Pîr Şaliyar’ın evi bir tür parlamentodur. Seçimler bu evde gerçekleşiyor. Evin içinde kürsü rolünü oynayan yerler var.”
Hewraman’da Taifalar arası düşmanlık olmuyormuş. Olası kavga ve dargınlıklar ise Ruspilerin devreye girmesiyle barıştırılıyor. Her Taifa saygın ve akil bir insan ile tanınıyor. Her taifadaki bu akiller toplumsal yaşam içerisinde de doğal bir otoriteye sahipler.
Pir’in evine bin civarında insan sığabiliyor. Evin zemini toprak olsa da saygıdan ötürü gelen herkes ayakkabısını çıkarır ya dışarıda bırakır ya da yanına alır. Taifalar, kürsüde kendi taifalarını temsilen kimlerin oturacağını kendi içlerinde önceden belirliyorlar. Kürsüde oturacak kişiler gerçekleşecek seçimde oy kullanma hakkını elde ediyorlar. Diğer insanlar ise seçim esnasında misafir, gözlemci konumundadırlar. Yaklaşık yarım saat süren bu seçimde herhangi bir hile, çekişme veya didişme yaşanmıyor. Seçime katılmakla talip olunan şey gönüllü bir hizmet için zor ve kutsal bir sorumluluk üstlenmektir. Şurâ için seçilecek kişilerde esas alınan ölçüler ahlaki değerler ve toplumsal vicdandır.
Kürsüde oturacak kişiler gerçekleşecek seçimde oy kullanma hakkını elde ediyorlar. Diğer insanlar ise seçim esnasında misafir, gözlemci konumundadırlar
SOFİLER İLE DERVİŞLER DÖNÜŞÜMLÜ ADAY OLUYOR
Dokuz yüz yıllık bir geçmişe sahip bu seçimlerde dönüşümlü olarak, bir yıl sofiler, bir yıl dervişler aday oluyor. Bu seçimlerde aslında seçilen kişi değil, temsil ettiği Taifasıdır. Yani Taifa hizmetini diğer topluluklara sunmak için seçime dahil oluyor” diyor Nasih. “Peki devrişler ile sofilerin farkı nedir?” diye sorduğumda ise “Dervişler uzun saçlılar, kendilerini kanatırcasına kılıç ile gösteri yapanlardır. Onlar aynı zamanda sert özelliklere sahipler. Sofiler ise daha yumuşak huylu ve kısa saçlılar. Sofiler ayrıca daima zikir yapıyor ve inanç ile daha yakın bir ilişkileri bulunuyor. Görünürde dünya görüşlerinde farklılıklar var ama bu onların ilişkilerinde herhangi bir soruna dönüşmemektedir” diye anlatıyor Nasih.
Dokuz yüz yıllık bir geçmişe sahip bu seçimlerde dönüşümlü olarak, bir yıl sofiler, bir yıl dervişler aday oluyor
Bir yıl sürecek olan hizmet için kendilerini temsil edecek kişiyi Taifa kendi içerisinde belirleyip, aday gösteriyor. Bir Taifa’da hem Sofi hem de Devriş bulunabiliyor. Hatta birinin Devriş, diğerinin Sofi olduğu kardeşler bile olabiliyor. Taifa’nın aday gösterdiği kişinin, Taifa’ın saygın kişisi olan Ruspisinin onayından da geçmesi gerekiyor. Zaten eğer bu merciden onay alamazsa, aday bile olamıyor o kişi. Adayını belirleyen taifa, seçime girerken kendi taifasını sembolize edecek ceviz, elma, ayva, nar, badem vb. bir meyve belirlemesi gerekiyor. Yani adaylarını Taifa bir meyve ile tanıtıp, oylara talip oluyor. Cami mellesi taifanın adayı için belirlediği meyveyi köy sakinlerine duyuruyor. Yani aday olana oy verme, onun için belirlenen meyve ile gerçekleşiyor. Seçim hakkına sahip olanlar ise evden, seçilecek kişiye göre belirlenen meyveyi yanına alıp, götürüyor. Seçim esnasında ise sandık görevi görecek bir çuval seçim yerine konuyor. Seçim sandığı görevini görecek çuvallar bırakılıyor seçim yerine. Kim hangi adaya oy vermek istiyorsa onu temsil eden meyveyi çuvala bırakıyor. Seçim sonuçları ise “mizgefta Gewre” mellesinin, meyvelerin bırakıldığı çuvallara bakarak, göz kararı ile bildiriyor. Açık bir fark yok ise, yine mellenin gözetiminde sayım yapılıp, sonuçlandırılıyor. Seçimlerden sonra bu meyveler, merasime atfen değerli bir “teberek” olarak tüm misafirlere dağıtılıyor.
Hewraman toplumunun kadına verdiği rol tersine bir seyir almış, kadın seçme ve seçilme sürecinin dışına itilmiş
KADIN SEÇİMLERDE YOK
Nasih, Pîr Şaliyar geleneğinin, yerleşim yerlerinin ve yaşamın örgütlendirilip yönetilebilmesi için bir demokratik seçim geleneği yarattığını söylüyor. Seçimler son derece demokratik ve adaylar toplumsal yararlılık, ahlaki ve vicdani ölçülere göre belirleniyor dediğinde ise dönüp şöyle dedim: “Her şey iyi de, etkinliğin görüntülerinde kadınlar yok. Merasime ve seçime kadınlar katılmıyor mu?” Nasih, bu durumdan sanki kendisi sorumluymuş gibi bir mahcubiyetle şöyle cevap verdi. “Eskiden bu mecliste kadınlar da yer alıyormuş fakat İran İslam Cumhuriyeti’nin etkisiyle tüm İran’da nasıl kadınlar toplumsal yaşamdan dışlanmış ve sınırlandırılmışlarsa, bu durum kendisini Hewraman’da da dayatmış” diye cevap verdi.
Kadınların bu seçimlerde seçme ve seçilme haklarının olmadığı mevzusu göz ardı edildiğinde son derece demokratik gözüken bu seçim 19. yüzyılın sonlarına kadar kadınların katılımı ile gerçekleşiyormuş. Fakat daha sonraları İran İslam Devrimi’nin toplumsal yaşam üzerinde kurduğu etki erkeklerin içinde hep saklı kalan erkek egemen zihniyeti uyandırmış ve Hewraman toplumunun kadına verdiği rol tersine bir seyir almış, kadının seçme ve seçilme sürecinin dışına itilmesiyle, renkli, zengin ve demokratik olabilecek bir seçim sadece erkekler arası demokrasinin işlediği bir sürece dönüşmüş. Böyle olmasında da anlatıldığı gibi, gerçekten de İran İslam Devleti’nin etkisi mi daha fazladır yoksa pusuda yatan eril düşünce yapısının uygun koşul bulduğunda yeniden tezahür etmesi midir, tartışmaya açıktır.
Seçilen kişi, diğer Taifa üyelerinden kendisine bir yıllık sorumluluk sürecinde yardımcı olacak Encümen-i Şurâ üyelerini belirliyor
ENCÜMAN-İ ŞURÂ İHTİYAÇLARI ÖRGÜTLÜYOR
Seçilen kişi, bir hafta boyunca yürüttüğü görüşmeler neticesinde diğer taifa üyelerinden kendisine bir yıllık sorumluluk sürecinde yardımcı olacak Encümen-i Şurâ üyelerini belirliyor. Artık verilecek hizmetlere göre teklifte bulunduğu kişiler genelde bu sorumluluğu kabul ediyorlar. Örneğin yol, su, elektrik, yakıt gibi kamu ihtiyaçların yanı sıra yardıma muhtaç yoksulların ihtiyaçlarını örgütlüyorlar. Ayrıca sağlık sorunları olan insanların hastahane vb. yerlere ulaştırılmasını veyahut bir cenazenin toprağa verilmesi gibi diğer birçok ihtiyacı örgütlüyorlar. Hewraman Taxt ve çevresinde bulunan Rohere, Kemale, Çemey Veysiyan ve Seri Pîr sakinleri, kendi içerisinde 900 yıldan fazladır bir temsili düğün etrefında soğuk kış aylarına renk vererek, anlatmaya çalıştığımız bu demokratik otoriteyi belirliyor. İran devleti bu otoriteyi tanımasa da toplum rızasına dayalı belirlenen Encüman-i Şurâ aynı zamanda dışarıya karşı da bir temsil gücüdür. Bu otorite ile dışardan herhangi bir devlet mekanizmasına ihtiyaç duymuyor ve bağımlılık ilişkisine girmiyor. Tersine kendi içerisinde toplumunun ihtiyaçlarını komünal olarak örgütlerken, barışçıl yapısı ile maneviyatın ve toplumsal kültürün ne denli önemli olduğuna işaret ediyor.
'GETEMİJGÊ' HUZURUNDA TERBİYE ETKİNLİĞİ
Pir Şaliyar merasiminin bu son aşamasında adına “terbiye” dedikleri bir ritüel gerçekleşiyor. Encüman-i Şurâ Hewraman’ın takdim edilişi, temsili düğünden bir hafta sonraki cuma gününe denk getiriliyor. Mekân olarak ise Pir türbesi kullanılıyor. Pir türbesinde bir para sandığı bulunuyor. Gerek terbiye gününde, gerekse de yıl içerisinde gelen tüm ziyaretçiler bu sandığa gönüllü olarak bir yardım bırakıyorlar. Toplanan paralar, yeni seçilen Encüman-i Şurâ tarafından, ihtiyaç duyulacak alanlarda değerlendirilecektir.
Merasiminin son aşamasında adına “terbiye” dedikleri bir ritüel Pir Şiliyar’ın türbesinde gerçekleşiyor
Sorumluluğu kabul eden her Şurâ üyesi bu terbiye törenine gelirken evinde yaptığı “Getemijgê” adı verilen ekmeği beraberinde getiriyor. Temel bir gıda kaynağı olması nedeniyle bir kutsallığa sahip olan ekmeğin, yapılış şeklinin güneş biçiminde olması da buradaki insanların eski güneş tapıncına dair bir kutsallığı hala sürdürdüklerini göstermektedir. Bu esnada bir hafta önce seçilen kişi, belirlediği Şurâ üyelerini, civar köylerden gelen insanlara takdim ederken, göreve getemijgê dağıtımı ile başlıyor. Herkes getemijgêyi evinde ne tür buğdaygiller bulunduruyorsa, ondan elde ettiği unla yapmaktadır. Buğday, çavdar, mısır veya arpadan yapılmış getemijgêlerin üzerine dövülmüş ceviz serpiştirilir. Törene getirilen tüm getemijgêler doğranıp karıştırılır ortasına yoğurt konularak, yenilir. Bu törende herkes diğerinin neye sahip olduğunu görüyor ve diğerinin az çok nasıl yaşadığı ile ilgili empati kuruyor. Diyebiliriz ki, bu merasim diğer birçok toplulukta olduğu gibi bir tür nefsi terbiye ritüelidir. Aynı zamanda gerçekleştirecek hizmete kutsanan ekmek huzurunda sadakat gösterisini ifade etmektedir.
Sorumluluğu kabul eden her Şurâ üyesi bu terbiye törenine gelirken evinde yaptığı “Getemijgê” adı verilen ekmeğiberaberinde getiriyor
Seçilen kişi, belirlediği Şurâ üyelerini, civar köylerden gelen insanlara takdim ederken, göreve getemijgê dağıtımı ile başlıyor
Güneş ağır ağır Hewraman dağlarının arkasına çekilirken, Pir Şaliyar töreninin son ritüelini de tamamlamış olan insanlar Pir’in türbesinde getemijgê ekmeğini tatmanın huzuru içerisinde yavaş yavaş evlerine dönüyorlar. Bu topraklar ve üzerinde yaşayan insanlar ortak yaşamı ayakta tutan, birlik ve dayanışmayı ören kutsal geleneği bir yıl daha yaşatmanın sevinciyle güneşi kucaklayacaklar ertesi sabah. Ertesi sabah yüzlerini döndükleri güneş toprağı; toprak, baharı, bereket ve bolluğu kucaklayacak. Pir Şaliyar için yapılan kutsal düğünde seçilen ve Pir Şaliyar’ın ortakçı yaşam idealinin devam ettiricisi olan Encüman-i Şurâ da hiç bir karşılık beklemeden kendi toplumuna hizmet etmek, dara düşenlerin yar ve yardımcısı olmak için üstlendiği görevi bu toprakların kadim geleneklerinden aldığı güçle bir yıl boyunca hakkıyla yerine getirmeye çalışacak. Pir Şaliyar ise böylesi bir toplumsal kültüre vesile olduğundan huzur içerisinde halkının koynunda yatmaya devam edecek.
Kaynak: Yeni Özgür Politika