Hasankeyf’e son bakış
Kahvehane önündeki kürsüde oturup çayını içen 61 yaşındaki Mehmet Ata Özbey, Hasankeyf’te doğup büyümüş. Özbey, “12 bin yıllık tarihin sular altında kalmaması lazımdı. Göç edeceğim. Bir tarih kapandı artık” diyor.
Kahvehane önündeki kürsüde oturup çayını içen 61 yaşındaki Mehmet Ata Özbey, Hasankeyf’te doğup büyümüş. Özbey, “12 bin yıllık tarihin sular altında kalmaması lazımdı. Göç edeceğim. Bir tarih kapandı artık” diyor.
En son 2006 yılında çok sayıda sanatçı konser verdikten sonra, aralarında DTP’li belediye başkanlarının da bulunduğu kalabalık bir grubun Dicle nehri kenarında sembolik nöbet tuttuğu zaman gitmiştik Hasankeyf’e. Binlerce insan hep bir ağızdan şarkılar söyleyerek karşı durmuşlardı, bu tarihi geçmişe sahip masalsı kentin sular altında kalmasına. Çevrecilerin eylemleri, sanatçı Tarkan’ın dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile görüşerek gönüllü elçilik yapması da sonuç vermedi. 12 bin yıllık tarih, 50 yıllık ömrü olan Ilısu Barajına karşı yenik düşmüştü.
Bir dönemin kapanacağı Hasankeyf’e son kez bakmak için gittik. Daha önce gittiğimizde etrafımızı sararak, ilçenin tarihini anlatan küçük rehberleri aradı gözümüz. Birçok şey gibi onlar da yoktu artık. Geçtiğimiz hafta yaptıkları eylemde polisin gaz ve tazyikli suyla müdahalesiyle karşılaşan esnaf ise travma yaşıyor. Hepsinin ortak görüşü: Artık Hasankeyf’i kurtarmak için yapılacak hiçbir şey yok.
İlçeye ulaşmadan yolun sağında, Kesikköprü mevkiindeki kümbetin eski yeri artık bomboş. Zeynelbey türbesi yeni yerleşim yerine taşınmış.
Bu boşluk tarihi ilçe için sonun başlangıcının bir nişanesi. Nehir boyunca yol kenarında kurulmuş inşaat şantiyeleri, bu sonun pek de uzak bir tarih olmayacağını gösteriyor. Hummalı bir çalışma mevcut. İş makinaları ve kamyonlar tozu dumana katarak durmaksızın çalışıyor. Projenin tamamlanma tarihi 10 Ekim 2018 olarak tasarlanmış.
Hasankeyf’in kimler tarafından kurulduğu bilinmese de Bizans, Sasani, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ve Osmanlılar’ın burada hakim olduğu biliniyor.
Artuklular zamanında önemli bir ticari merkezi olan Hasankeyf, Moğol istilasında büyük zarar gördü. İlçeyi onaran Eyyubiler ise Osmanlı-Safevi mücadelesinde çok yıprandı ve 1515 yılında Hasankeyf’i Osmanlılar’a bıraktı.
Kale, köprü, El Rızık Camii, Sultan Süleyman, Koç ve Ulu Camiileri, Küçük Saray, Büyük Saray, hamam ve Zeynel Bey Türbesi yüzyıllardan günümüze kalan tarihi yapıların başında geliyor.
Baraj projesinde Hasankeyf’in tarihi ve kültürel varlıklarının kurtarılması için 25 milyon euro bütçe ayrılmış.
Toplam 12 tarihi varlık, ilçenin karşı tepelerine kurulan yeni Hasankeyf’e nakledilecek, ama bölgede yaklaşık beş bin mağara ve şehrin şimdiki merkezi sular altında kalacak. Karşı tarafa baktığımızda yeni yerleşim yerlerinde ucube TOKİ evleri konmuş durumda.
GELECEK NESİL BİZİ AFFETMEYECEK
Samsun’dan Hasankeyf’e veda etmeye gelen bir tur grubunu görüyoruz. İnstagram hesabında paylaşacakları son selfilerini çekmenin derdindeler. Elinde Hasankeyf’i tanıtan kitap bulunan 20’li yaşlardaki rehber Mazlum’a rastlıyoruz. Evini yeni yere taşıdıklarını, henüz yol, su ve çevre düzenlemesi olmadığı için zorluk çektiklerini anlatıyor. Bundan sonra gelen turistlere ne anlatacağını sorduğumuzda “Artık hiçbir şey anlatmayacağım. Burada kalmayacağım. İnsan kendini kötü hissediyor. Burası insanlığın çıkış noktası. Bu iki nehir dünyanın dengesini sağlıyor. Şu an dünyanın dengesiyle oynuyorlar. Gelecek nesilleri çok büyük felaket bekliyor ve bizleri affetmeyecekler” diyor.
Japonların yürüttüğü kazı çalışmasında Neolitik ve Helenistik döneme ait kalıntılara rastlandığını anımsatan Mazlum, “Bütün dünya medeniyetlerini kapsıyor ama tüm dünya buna sessiz kalıyor” diyor. Çocuk rehberleri soruyoruz, onların da artık tarih olduğunu söylüyor. Şimdi yerel turistlerin son kez vedalaşmaya geldiğini hatırlatıyor. Minarelerin taşınması için bazı evlerin yıkıldığını söyleyen Mazlum, “Şu anda iki taraf da inşaat halinde. Birçok kişi halen mahkemelik. Bu, dünyanın ne kadar kötüye gittiğinin bir göstergesi. Koruma adı altında bir talan var” diye endişelerini dile getiriyor.
Zaho’dan kızlarını hastaneye getirmek için gelen bir aileye rastlıyoruz. Hasankeyf’in sular altında kalacağından haberleri yok. “Çok üzüldük. Burayı çok seviyoruz. Yolumuz düştüğünde mutlaka uğrardık” diyorlar.
Çarşıya doğru yürüyoruz. Esnaf moralsiz. Tabelasında “Alınyazısı hariç her şeye isim yazılır” yazılı bir takı dükkanın önünden geçiyoruz. 20 yıldır Hasankeyf’te esnaflık yapan Hikmet Ayhan, atalarının 460 yıl önce Bağdat’taki kuraklıktan Dicle’yi takip ederek geldiklerini anlatıyor. Hasankeyf projesinin 62 yıldır çizilen, 80 üzerinde projeden biri olduğunu söyleyerek, “Tarih güzel bir şeydir ama bu su da kaçınılmazdır. Su böyle harcanıp gidiyor, bir şekilde kullanmak lazım. Biz, evlerimiz tamamlansın gidelim diyoruz. Biz 5 ay müddet istemiştik. Hemen çıkmamızı isteyince eylem yaptık. Su ve gaz yedik. Zamanları kısıtlı olduğu için hızlı davranıyorlar. 4 yıl zaman kaybı yaşadılar. Bazı yerler küçültüldü. Artık her yere gidilmiyor. O yüzden gelen turistler de az kalıyor. Eskiden tüm gün kalabiliyordı şimdi 2 saat kalınıyor” diyor.
BİR TARİH KAPANDI ARTIK
Kahvehane önündeki kürsüde oturup çayını içen 61 yaşındaki Mehmet Ata Özbey, Hasankeyf’te doğup büyümüş. Özbey, “12 bin yıllık tarihin sular altında kalmaması lazımdı. Ama iş işten geçmiştir. Yapacak bir şey yok. Yerel yönetim de AKP’nin yönetimidir. Bekar olduğum için bana ev vermediler. O yüzden gideceğim buralardan. İnsan hakları geçmiyor buralarda. Göç edeceğim. Hasankeyfliler önceden yönetimi seçemediği için bu hale geldi. Başka parti olsaydı böyle olmazdı. Bir tarih kapandı artık” şeklinde konuşuyor.
Yol Geçen Hanı adlı mekanın sahibi Bülent Başaran ise üç evi ve işyeri için 58 bin lira teklif edildiğini ve bu parayı almayarak mahkemelik olduğunu anlatıyor. “Mahkeme sürecim devam ediyor. Tek başıma da kalsam direnebildiğim kadar direneceğim” diyor. Daha önce 1. Derece SİT alanı olduğu için çivi çakılmasına izin verilmediğinden iş bulabilmek için Batı’ya gittiğini anlatan Başaran, birkaç yıl turizm sektöründe çalıştıktan sonra doğup büyüdüğü Hasankeyf’e geri dönmüş. “Bölge insanımıza hizmet vermek için döndüm. Buraya gelmeyen etkili yetkili insan sayısı çok az. Burası SİT alanı ve sular altında kalacak dediğimde bunun tam anlamıyla katliam olduğunu söylüyorlar. Demek ki bu işin içinde başka işler var diye düşünüyorum. Mesela Efes harabelerine açık hava müzesi muamelesi yapılırken burada katliam yapılmasına hayıflanıyorum. Bizi TOKİ denilen beton yığınına gönderecekler. Onların amacı zaten tamamen rant. Ülkeyi parsellemişler” diyor. Esnaf eyleminin öncülüğünü yaptığını söyleyen Başaran, “Üç yaşındaki çocuğumla katılmıştım eyleme. Ama gaz ve suyla müdahale ettiler. Gerçek Hasankeyflilerin hiçbiri para almadı ve direniyor” diye ekliyor.
BABAMIN MEZARINI TAŞIDIK
30 yıl Hasankeyf’te muhtarlık yapan babası Hamit Başaran’ın Adalet Partisi’nden ilk belediye başkanı olduğunu aktaran Başaran, “Babamın mezarı sular altında kalacağı için çıkartıp başka yere naklettik. Bu da benim için ayrı bir travmaydı” şeklinde konuşuyor. “Benim duygularım, anılarım, hayallerim, anne- babamın, ablalarımın mezarı burada. Dönüp baktığında parayla bunların hesabını bana veremezler. Dünyanın darphanesi elinizde olsa buradaki şeyi karşılayamazsınız. Benim çocukluğumu parayla alabilir misiniz?” diye soran Başaran şöyle devam ediyor: ”Buraya gelenlere bugün yarın çıkacağız diye iyi hizmet veremiyoruz. Hiçbir yere dokunamıyoruz. Mutfak yapamıyoruz. Elimiz kolumuz bağlı. Tur geldiğinde başka yere yönlendiriyoruz. Şu an kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Hiçbir şeyin tam bedelini vermeden evimizden yurdumuzdan edecekler. Böyle bir dünya olabilir mi? Beton kullanıp doğallığını bozdular buraların. Suyun altında kalacaksa niye restore ediyorsun? Hani her şey insan içindi? Nerede adaletin senin? Yüzde 90 dışarıdan gelen insanlar çalışıyor şantiyede. Bilim heyeti gelmişti. Bir şey bildikleri de yok. Doğru dürüst bir rapor tuttukları falan yok. Taşeronları denetlemeli, insanlarla konuşmalı. Henüz altyapı yok, su yok, hiçbir şey yok. İhaleler yandaşlara peşkeş çekiliyor. Devletle baş edemeyiz ki. Orantısız bir güç var. Ortada ciddi anlamda sıkıntı var ama muhatap bulamıyoruz. Kaymakam, vali, hiç kimse yanaşmıyor.”
KABULLENMEK ZORUNDA KALDIK
Dokuma tezgahı olan Mehmet Nuri Aydın ise “Şu ana kadar baraja karşıydık çünkü kendi memleketimiz. Anamızın babamızın ocağı. 40 yıldır hiçbir şey yapamadık. Baraj olacak diye bankamız, hastanemiz olmadı, elektrik aboneliği bile verilmiyordu. Şu anda kabullenmek zorunda kaldık. İki üç yıl içinde su altında kalacak. Yeni Hasankeyf daha kurulup faaliyete geçmeden evlerin yıkımına gelindi. Tepki gösterdik. Durdular. Yeni yerleşim alanı faaliyete geçmeden DSİ müdürü bizi oraya almaya çalıştı, kabul etmedik. Son karara göre orası bitmeden biz oraya geçmeyeceğiz. İki aydan sonra yeni yerleşim alanı açılınca gideceğim” diye belirtiyor.
DOKUMA İŞİ DE ÖLÜYOR
1910 yıllarından itibaren Hasankeyf’in geçim kaynağından biri olan tiftik dokuma üzerine çalıştığını söyleyen Aydın, “Siirt battaniyesi olarak geçen ama aslında buraya özgü olan dokuma işini yapıyoruz. Kimse sahiplenmediği için Siirt battaniyesi olarak patenti alındı. 600 insan bu meslek üzerinden geçimini yapardı. Şu anda sadece iki aile kaldık. Son yıllarda fuarlara katılarak canlandırdık. Sipariş verenler oluyor. Özellikle kendi yaşadığım yerde devam etmek istiyorum. Yeni yerleşim yerinde devam ederim ama eskisi gibi asla olmaz. Şu anda tarihin kaynağındayız ama orası çöl gibi bir yer. Asla buranın yerini tutamaz ama mecburen geçeceğiz. Acaba iş yapabilecek miyiz o kaygılarımız var” diyor.
AİLEMDEN BİRİNİ KAYBETMİŞ GİBİYİM
Çarşının tek kadın esnafı Nurten Kandemir’le karşılaşıyoruz. Kandemir’i, elindeki su kabağının üzerine şekil vererek, abajura dönüştürürken görüyoruz. 10 yıldır ahşap boyama ve dövme yaptığını söylüyor. “Ahşap boyama kursuna gidiyordum. Daha sonra hocalarımızın önerisiyle yaptığımız ürünleri satmak için bu dükkanı açtık. Benimle birlikte başlayan diğer kadınlar aileleri izin vermeyince işi bıraktı. Tek başıma devam ettim. Esnaf bana çok yardımcı oluyor. İlk etapta tek kadın esnaf olduğum için bir çekinme vardı ama zamanla alıştık birbirimize. Yeni yere geçince bu işler yapılsa bile bir anlamı olmaz. Şu an için kimse gelmez. İleriki zamanlar bunu gösterecek. Yarın ne olacağını bilemeyiz. Bu saatten sonra ne yaparsak yapalım bir dönüşü yok. İster istemez bize çok zor geliyor” diye anlatıyor.
Hasankeyf’in bittiğini Zeynelbey Türbesi taşınınca daha çok fark ettiğini söyleyen Kandemir, “İnsanın ailesinden birini kaybettiği gibi bir duyguydu. Taşınırken görmek bile istemedim. Uzaktan bile görünce etkilendiğim bir türbeydi. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bir izleyici olarak nasıl TV izliyorsak, Hasankeyf’in sular altında kalışını da öyle izleyeceğiz” diyor.
DEVLET İSTESE DÜMDÜZ EDİP GEÇER!
Daha sonra şantiye alanına doğru gidiyoruz. İsmini vermek istemeyen kamu görevlisi bir teknisyenden dinliyoruz çalışmaların ne aşamada olduğunu. Kalenin penceresine kadar olan 528 koduna kadar su altında kalacağını söylüyor. Tarihi yapıların korunup taşındığını söylüyor. Öte taraftan su altında kalacak olan yerlerin güçlendirme ve restorasyon çalışmalarını yaptıklarını söylüyor. Teknisyen su altında kalacaksa restorasyonun neden yapıldığı sorusunu, “Sonraki nesillere tarihi mirası devredeceğiz” diye yanıtlıyor ve ekliyor: “Zeynelbey türbesini taşıdık. Mağaraların içini yöresel taşlarla doldurup kapatıyoruz. Artuklu Hamamı, Kırklar Camisi taşınacak. Taşıyamadığımızı da vadiyi doldurarak koruma altına alıyoruz. Amaç turizme kazandırmak, burası liman olacak. Ülkenin petrolü, doğalgazı yok. İnsanlık mirası kaybolmasın diye hepimiz istiyoruz ama öte yandan telefonumuzu şarj etmek için elektriğe ihtiyaç var.”
Alternatif enerjinin neden düşünülmediğini ve barajların 50 yıllık ömrünün olduğunu hatırlatınca da “Alternatif enerji çok pahalı, yenilenebilir, güneş, rüzgar enerjisi çok pahalı. 50 yıl sonra miadını doldurduğu doğru ama Bilim Heyeti tarafından getirisi-götürüsü hesaplanmış. Kimse bu ülkenin kötülüğünü istemez. Tamamı gitmiyor. Devlet istese dümdüz eder, geçer gider. Fakat kurtarabildiğimizi kurtarmak için dünyanın parası dökülüyor. Devlet istese onu da yapmazdı. Şu taşıma işi o kadar masraflı bir iş ki. Özel işler bunlar. Ekim 2018’de bitiş tarihi ama uzayabilir. 2019’da kademe kademe su alacak. İşler paralel gittiği için suya gömülmesi de ona göre olacak. İnancınız olsun buraya dökülen parayla Afrika’da bir ülke satın alabilirdik.”
Ve TOKİ evlerinin ve işyerlerinin inşaatlarının sürdüğü yeni yerleşim yeri olan Hasankeyf’e gidiyoruz. Ayaklarından demirlerle tutturulmuş Zeynelbey türbesiyle karşılaşıyoruz. Tarihin yeniden yazıldığı yeni mekanında dili olsa da konuşsa diye düşünüp, bir daha gitmemek üzere öylece arkamızda bırakıyoruz.
Kaynak: Yeni Özgür Politika