Medya Haber Televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuşan PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, Suriye’de kurulacak yeni düzenin eskisi gibi olamayacağını, bunu kimsenin kabul etmeyeceğini belirterek “Hızla baskı oluşturarak Kuzey ve Doğu Suriye özel yönetimini baskı, tehdit altına almak istediler. Halbuki öyle bir durum yoktur. Biraz direniş gösterebilirse Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetimi Suriye'de yıldızı daha parlak olan bir güç. Daha etkili olan bir güç. Gücü var, dayandığı halk var. Çok bilinçli ve örgütlü bir halk, direniyor” dedi.
Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetim deneyimini bütün Suriye için model oluşturacak bir durum olarak nitelendiren Kalkan “Aslında Suriye'de yeni yönetim nasıl olmalı sorusuna cevap oluşturdular. Bu bakımdan çok telaşlanmalarına gerek yok. Direnç gösterdiklerinde en güçlü kesim kendileridir. En örgütlü olanlar onlar. Direndikçe DAİŞ karşısında nasıl bütün dünya halklarının, demokratik çevrelerinin desteğini aldılar... Yine Kürt halkının desteği yanlarında. Bütün halkların, kadınların, gençlerin, demokratik çevrelerin desteği yanlarındadır” şeklinde konuştu.
Türk devletinin saldırısı sonucu şehit düşen Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i de anan Duran Kalkan, “Gerçekten de onlar karanlığa karşı aydınlığın, zorbalığa karşı hakikatin, kötülüklere karşı iyiliğin, çirkinliğe karşı güzelliğin, köleliğe karşı özgürlüğün savaşçılarıydılar. Hakikat savaşçılığının fedailiğini yaptılar” dedi.
Kalkan’ın değerlendirmeleri şu şekilde: “Öncelikle Önder Apo'yu saygıyla selamlıyor, miladi yeni yılını kutluyorum. İmralı'da yeni bir durum yok, herhangi bir değişiklik söz konusu değil. Tecrit devam ediyor. Önder Apo da ifade etti, tecridin devam ettiğini söyledi.
İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemine karşı Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü ve Kürt sorununun çözümünü hedefleyen küresel düzeyde hamlesel mücadelede çeşitlenen yöntemlerle sürüyor her alanda. İkinci yılında yeniden planlanmış ve daha güçlü gelişeceği de ifade ediliyor. Bu yönlü ilk yılın sonuçları da değerlendirildi, tartışıldı. İkinci yılda hedefe ulaşma, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü sağlama yönünde kalıcı kazanımlar elde etme hedefi kondu.
İlk yılın sonunda bir görüşme oldu 23 Ekim'de. Bu görüşme AKP-MHP faşist yönetiminin zorlanması sonucunda gerçekleşti. Yoksa herhangi başka bir nedenle değil. Mücadele zorladı ve bu görüşmeyi yaptırdı. Bu da ortaya çıkardı ki mücadele kazandırıyor. Mücadeleyle İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemi parçalanacak. İmralı duvarları yıkılacak. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü sağlanacak.
Evet, bu mümkün ama mücadeleyle mümkün. Mücadele edilerek gerçekleşecek. İkinci yılda bu düzeyde mücadeleyi geliştirme hedefi var. Hamleyi düzenleyenlerin dört parça Kürdistan'da, dünyanın dört bir yanında, kadınlar gençler öncülüğünde, her kesimden insanın katılımıyla mücadele sürüyor. Dahası yeni gündemler oluşuyor. O gündemler etrafında yürütülen özgürlük ve demokrasi mücadeleleri var. Bunu yürüten kesimler de o mücadeleyi Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü mücadelesiyle birleştiriyorlar.
Neden? Çünkü bütün özgürlük ve demokrasi konuları Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüyle bağlı. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü her alandaki özgürlüksel ve demokratik gelişmeleri ilgilendiriyor. Bunlar etle tırnak gibi iç içe, birbiriyle bağlı.
O bakımdan da her alandaki özgürlük ve demokrasi mücadelesi, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için yürütülen hamlesel bir mücadelenin parçası yapılıyor. Daha fazla da yapılmalı, daha çok dikkat etmek gerekiyor. Mücadeleyi daha çok geliştirmek, büyütmek ve bu ikinci yılda Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü yönünde kesinlikle kalıcı sonuçlar elde etmek gerekiyor.
Yeni yıla bu hedefle girdik. Bunun için de her alanda mücadeleyi yükseltmeliyiz. Kadınlar, gençler, işçi ve emekçiler, Kürt halkı ve dostları, Kürdistan'ın dört parçasında ve dünyanın dört bir yanında mücadeleyi çok daha etkili yürütmeliyiz bu konuda.
Hiçbir sahte vaade, şu söze bu söze aldanmamak, kulak kabartmamak gerekiyor. Onlar boş sözler. Engellemek için söyleniyor. Biraz sıkıştıkları için telaşa düştüler. Mücadelemizin gelişimi sonucunda Ortadoğu'daki 3. Dünya Savaşı'nın geldiği noktada Devlet Bahçeli, “devletin bekası” diyerek bir girişimde bulundu. Ama ortada hiçbir şey yok. Boş konuşuyor. Olacak diyor. Umut yaratmaya çalışıyor.
KÜRT HALKI ARTIK GÖZÜNÜN GÖRDÜĞÜNE İNANIR
Gerçekten ciddi bir kişiye benziyordu. Sözü dikkate alınabilir mi dedik. Ama hiç öyle çıkmadı. Acaba gerçekten göründüğü gibi değil mi? Yoksa Tayyip Erdoğan mı engelliyor? Bilinmiyor tabii. Bazıları diyor AKP ve Tayyip Erdoğan karşı. Dolayısıyla Devlet Bahçeli devam ettiriyor.
Ama “uygulama onların elinde olduğu için uygulamıyorlar” diyor. Biz bilemeyiz o taraflarını, görünene bakıyoruz. Çünkü Kürt halkı o kadar çok katliam yaşadı, o kadar çok işkenceden geçti ki artık kulakları duymuyor. Sözleri duymuyor, gözleri görüyor sadece. Görünen bir şey yok ortada. Herhangi bir şey gerçekleşmiş değil.
O halde bu sözleri duymamak lazım. Kulak kabartmamak gerekiyor. Bunları birçok arkadaş değerlendirdi. Birer özel, psikolojik savaş olarak kullanıyorlar. Bazıları diyormuş “bu özel savaş ne?” “Psikolojik savaş ne? Biz anlamıyoruz. Bu ne demektir?” Özel savaş, psikolojik savaş karşıdakini aldatmak için yalan söylemek demektir. Yalan söylüyor, beklenti yaratıyor görüşme olacak, şu olacak, bu olacak diye. Yani Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için yürütülen mücadeleyi zayıflatmaya çalışıyor, hamleyi engellemeye çalışıyor. Dikkatleri dağıtmaya, örgütlülüğü gevşetmeye çalışıyorlar. Yapılan kesinlikle bu.
ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN MÜCADELEYE ODAKLANMALIYIZ
Somut adımlar atılana kadar, Önder Apo'dan açıklamalar gelene kadar, örgütümüzün resmi açıklamaları olana kadar; somut, herkesin gözle görebileceği adımlar atılana kadar biz hiç duymamalıyız söylenenleri. Kim ne söyler bizi ilgilendirmemeli. Biz kendi işimize bakmalıyız.
Nedir işimiz? Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü için mücadele etmek. Bu mücadeleyi zengin yöntemlerle yürütmek, her yerde yürütmek, daha da büyütmek, kalıcı kılmak, süreklileştirmek. Yani bu faşist, sömürgeci, soykırımcı sistemi, İmralı işkence sistemini yürütülemez, sürdürülemez hale getirtmek, zorlayarak İmralı duvarlarını parçalamak, işkencenin önünü almak, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünün önünü açmak, İmralı'nın kapılarını açmaya zorlamak. Tutum bu olmalı. Hiç başka şeye kulak kabartmamalıyız. Çeşitli kesimlerde şu ya da bu biçimde aldatıcı, hileli, yalan dolu şeylere alet olmamalı.
SÖYLEDİKLERİ YALAN, YEDİKLERİ HARAM
Toplumda beklenti yaratmamalıyız kimseye. Kendine göre bir şeyler biliyormuş gibi onun bunun aleti olmamalı. Böyle bir süreç oluyor. Çeşitli biçimlerde tartışılıyor ve giderek bu hamlesel mücadele zayıflatılmak isteniliyor. Gevşetilmek isteniliyor. Çeşitli güçler beklenti içine sokulmak isteniliyor. Beklenti olmamalı. Daha çok mücadele etmeliyiz. Daha zengin yöntemlerle mücadele etmeliyiz. Daha bütünlüklü mücadele etmeliyiz. Herkes mücadele etmeli ve mutlaka İmralı işkence, tecrit ve soykırım sistemini kırıp, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü sağlamalıyız. Hedefimiz bu, diyeceğimiz budur.
Bunun dışındaki sözler, halkımız, kadınlar, gençler, yurtsever insanlarımız ve dostlarımız inanmasınlar, dikkate almasınlar. Geçen sefer de söyledim ben. Ama görülüyor ki karşı taraf da fazlasıyla üzerine geliyor yalanla, hileyle. Zaten söyledikleri yalan, yedikleri haram. Bunların kim olduklarını bilmiyor muyuz? Bin bir türlü oyunla bizi mücadelesiz kılmaya çalışıyorlar. Bu oyuna gelmemeliyiz. Bu hilelere aldanmamalıyız. Bunu iyi görmeli, anlamalı. Dolayısıyla da kendi hedeflerimiz doğrultusunda planlı, örgütlü mücadelemizi daha çok geliştirmeli, hedefimizi gerçekleştirmeliyiz. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü yönünde kalıcı adımları önümüzdeki yıl içerisinde mutlaka sağlamalıyız.
TÜRKİYE’NİN SURİYE’DEKİ ZAFERİ PİRUS ZAFERİDİR
Suriye'de Kasım sonu, Aralık başında önemli bir değişiklik oldu. Şimdi herkes bunun sonuçlarını tartışıyor. Fakat Türkçe'de şöyle bir halk sözü var. Diyorlar inşallah gelen gideni aratmaz. Şimdilik ancak böyle bir temennide bulunabiliriz. Çünkü gidenin ne olduğunu biliyoruz da, aslında geleni de biraz biliyor bilmiyor değiliz de, yani birçok gücün eli içinde belli ki bu işin. Kendilerine göre bazı şeyler vaat ediyorlar. O konuda da bir beklenti yaratıyorlar.
Güya yeni bir Suriye olacak, demokratik bir Suriye olacak, çoğulcu bir Suriye olacak. Bize de inşallah demek düşüyor. Zaten hep bunun için mücadele ettik. Hiç de öyle Kürtlerin mücadelesi, hatta PKK'nin mücadelesi az olmadı bu konuda. Ama gerçekten ne olacak, belli değildir.
Şimdi ne oldu? Bu durum, Dünya Savaşı'nın geldiği bir nokta, bir sonucu, ona bağlı bir olay. Irak'ta bazı iktidarın yıkılmasıyla başladı bu süreç. Şimdi Suriye Baas iktidarının 61. yılında yıkılmasıyla yeni bir düzey kazandı. Aynı zamanda daha somut olarak da 7 Ekim 2023 Gazze Savaşı'nın sonuçları. Şunu açık söyledik. Gazze'den sonra sıra Lübnan'da, Lübnan'dan sonra sıra Suriye'de. Suriye'den sonra neredeydi? Kıbrıs'ta. Suriye'deki bu duruma Türkiye öncülük etti. Çeşitli çevreler Tayyip Erdoğan'ı yağlıyorlar, sırtını sıvazlıyorlar. Şöyle başarılı, böyle iş yapıyor diye. Beyaz Saray'a bile oturmadan Trump’a övgüler dizmeye devam ediyor. O da gerçekten kurbağanın kendini şişirmesi gibi şişiriyor.
Ama gerçekten ne yaptı? Türkiye'nin yararına bir iş mi yaptı? Yoksa başkalarının yararına yaptı da bir de kendi iktidarı ömrünü mü uzattı? Kişisel olarak kendine çıkar mı sağlattı? Bunu önümüzdeki süreç gösterecek. Şimdi o zafer çığlıkları ya da zafer sözleri çok anlamlı değil. Bir şişirme sözdür. Biz buna Pirus zaferi dedik. Yani öyle yalandan bir zafer. Saddam'ın kuvvet çıkarmasına benzeyen bir zafer. Saddam da öyle zafer kazanmıştı, arkasından ne geldi? Birçok kesime öyle yaptırdılar. Tayyip Erdoğan'ı da öyle kullanıyorlar. Gazze Savaşı'nda kullandılar. Hamas'a savaşı başlattırdılar. Hizbullah'ı savaşa teşvik ettirdiler. Şimdi Suriye'de de savaşın yükünü, komutasını tümüyle Tayyip Erdoğan'a verdiler. Çok iyi iş yaptı diye de şişiriyorlar. Bu Türkiye'nin ne kadar yararına? Bazı Türkiye'li aydınlar soruyorlar kendilerine, düşünüyorlar, tartışıyorlar. Ama çok cılız, çok zayıf.
ERDOĞAN BEŞAR ESAD’LA GÖRÜŞMEK İÇİN CAN ATIYORDU
AKP, MHP'nin bu şişirme propagandası, psikolojik savaş saldırıları o kadar çok ki, diğerleri duyulmuyor bile. Bastırıyorlar hepsini. Aslında böyle bir durum yoktu. Tayyip Erdoğan Beşar Esad'la görüşmek için can atıyordu. Gizli, açık, sürekli bunun çabası içindeydi. Putin'le kaç defa aracı olsun diye girişimde bulundu. Herkes söylüyordu, ABD Beşar Esad'la yürümek istiyordu. Gerçekten de bu bir laf değildi. Ama bir anda bazı gelişmeler bu durumu tersine çevirdi. Hiç kimse Hizbullah'ın böyle hızlı, ağır darbe yiyeceğini, dolayısıyla sıranın Suriye'ye bu kadar erken geleceğini beklemiyordu.
Suriye'deki Esad yönetiminin ayakta durmasında da Hizbullah'ın gücü, desteği çok fazlaydı. Darbe yiyince orası da zayıfladı. Gazze ve Lübnan Savaşı'nın sonuçları aslında Suriye'deki bu durumu ortaya çıkardı. Gördüler ki sıra erken Suriye'ye geldi ve Esad yönetiminin dayanakları çok ciddi biçimde zayıfladı. Bir Rusya kaldı geriye. Rusya'yla da anlaşma yaptılar.
Ondan sonra Beşar Esad yönetimi için herhangi bir dayanak kalmadı. Geriye bu işi kim yürütecek, kimin üzerine ihale edelim konusu kaldı. Gazze'de, Lübnan'da Hizbullah ve Hamas'a karşı İsrail'i savaştırdılar. Beşar Esad yönetimi BM'de yeri olan bir yönetimdi, bir devletti.
Onu yıkanın İsrail olmasını istemedi sistem aslında. İpi yine Tayyip Erdoğan'a çektirdiler. BM'ye bağlı yönetimi silah zoruyla Tayyip Erdoğan'a yıktırdılar. O da “yıktım, zafer kazandım” diye seviniyor. Halbuki yarın bundan dolayı başına neler gelir Allah bilir. Hiç de öyle erken sevinmesine gerek yok. Ve buna teşne oldu. Çok açık gördüler ki çok istekli. Zaten şimdiye kadar Suriye’deki siyasetlerine katılmıyor diye ABD, NATO biraz karşı duruyordu, rahatsızlık belirtiyordu. Hemen kısa sürede görüşmeler yaptılar. NATO sekreteri gitti ve İdlib'den saldırıyı başlattılar. Bu sonuç ortaya çıktı.
Şimdi bu sonuç ortaya çıktı. Fakat bu bir sonuç değil. Henüz var olan yıkıldı. Yerine ne konacak, bundan sonra ne olacak bunlar belli değildir. Yerine gelen ne uygulayacak acaba? Hiç belli değil ki. Bunu destekleyenlerin terör örgütü saydıkları, terörist diye tutuklama kararı çıkardıkları kişi geldi. Şimdi gidiyorlar, görüşme yarışına giriyorlar, kucaklaşıyorlar. Boyuna bir kravat, üzerine bir ceket giydirdiler. Kendilerine uygun bir yönetim yapmaya çalışıyorlar.
SURİYE’DE YENİ BİR YAPILANMA YARATMAK ZOR
Ama herkes takiye yapıyor. Bunu yürütenler de yapıyor. Arkasındaki güçler de. Kendisi de yapıyor. İslami çevrelerde böyle takiyecilik çok fazla. Bu tür gruplar öyle geldi.
Şunu söyleyebiliriz: Durum belirsizdir. Suriye'de yeni bir yapılanma yaratmak zordur. Zaten Gazze’de de, Lübnan'da da çıkmadı. Irak'ta da olmadı. Eskiyi yıkıyorlar, ki bu bölgesel düzeyde olacak. Geçicidir şimdi yaratılan şeyler. Suriye'de de geçici şeyler kuracaklar, kurabilirlerse eğer. Çünkü Suriye'de çelişkiler çoktur. Etnik yapı çok çeşitli. Farklı dinler var. Farklı mezhepler var. Çok farklı halk grupları var. Çoğulcu, demokratik, konfederal sistemler ancak bu çevreleri birleştirebilir. Demokratik olmayan sistemler kesinlikle ayakta kalamaz. Yeni bir şey yaratamaz. Bu nedenle bu devam edecek. Suriye bir adım oldu.
SIRADA IRAK, İRAN VE TÜRKİYE VAR, TÜRKİYE SAVAŞIN MERKEZİDİR
Suriye'den sonra Irak'ta tekelci sermaye sistemine karşı olan güçler ve karşı olanlar varmış. Onları hedefleyecekler diyorlar. Bir taraftan hedef İran oluyor. İran'ın üzerinde kuşatma var. İran'a dönük baskılar daha çok artacak. Diğeri Türkiye'dir. Küresel tekelci sermaye sistemi Doğu Akdeniz'de denetimi kurmaya çalışıyor, enerji ve ticaret yolu temelinde. Dolayısıyla yol hazırlıyor. Bu yol temizliğidir. Suriye'deki durum da bir yol temizliğidir. Sıra Kıbrıs'a gelecek. Türkiye savaşın merkezidir. Dolayısıyla “bu savaşı Türkiye yaptı. Tayyip Erdoğan kazandı, şöyle yönetti, böyle etkili oluyor” türündeki laflar boş laflardır. Sadece kandırma lafları. Türkiye'deki kamuoyunu şişirme amaçlıdır. Tayyip Erdoğan yönetimi çok zayıflamıştır. Düşmek üzereydi. Ayakta tutmak için bunu yapıyorlar. Gördüler ki ayakta tutmaya ihtiyaçları var; provokatör gibi çeşitli bu tür olaylarda kullanıyorlar. Belli ki daha fazla kullanmak istiyorlar. Ayakta tutmak için ona böyle bir Pirus zaferi verdiler. Zafer kazandı diye iktidar ömrü uzayacak. Ama Türkiye'nin sınırı başında ne olacak? Savaş Türkiye'ye daha çok yaklaştı.
TEK KURTARICI ÖNDER APO’DUR
Türkiye'nin başına neler gelecek belli değil. Biz dedik ki zamanı geçirmesin. Önder Apo ile görüşmeleri özel savaş olarak kullananlar yarın çok geç kaldıklarını anlayacaklar. Fırsatı kaçırıyor Türkiye. İmkanları tüketiyor. Tehlikeli bu yönetim.
Türkiye'yi sevenler niye bunu anlamıyorlar? Niye görmüyorlar? Muhalefet güçleri, demokratik çevreler, sol sosyalist güçler, kadın gençlik örgütleri kıyamet koparmaları lazım aslında. Yani Suriye'deki bu durum mu acaba? Türkiye'ye ne getirdi? Bundan sonra ne olacak? AKP, MHP iktidarı temelinde belli değildir. Biz dedik ki tek kurtarıcı Önder Apo'dur. Türkiye'nin tek kurtuluşu Kürt özgürlüğü temelinde Türkiye'nin demokratikleşmesidir. Bu olmazsa Türkiye'nin geleceği yoktur mevcut sistem altında. Bunu da sağlayacak tek kişi Önder Apo'dur. Şimdi tren kaçıyor. Oyalıyorlar, yarın olacak, öbür gün olacak. Oyun oynuyorlar. Yalan makinesi gibi. Hileyle zamanı geçiriyorlar. Fırsatı kaçırırlar, yarın çok geç olabilir onlar için.
AKP-MHP İKTİDARI YÖNETİMDE KALMAK İÇİN İSTEDİKLERİNİN HEPSİNİ VERİYOR
Bugünkü durumu ortaya çıkartan Türkiye olmadı. Tayyip Erdoğan yönetimi olmadı. Gazze'den başlayan savaşı, ta 90'da Körfez'den başlayan savaşı kimler yürüttü başlattıysa, Suriye'deki bu sonucu da onlar elde ettiler. Onların planı doğrultusunda oldu. Türkiye burada sadece ipi çeken olarak, Beşar Esad'ın ipini çeken olarak kullanıldı. Böyle görmek lazım. Onun başarısı değildir yani. Ona yaptırdılar. Yaptıran güçler daha önceki savaşı yürüten güçler. Bu nettir. Mevcut Şam'a oturan güçlerin arkasında da onlar vardı. Türkiye'yi işin içine sokup böyle istedikleri noktaya getirmek, yani tam denetime almak istiyorlar.
Mevcut yönetim de iktidarda kalma karşılığında istediklerinin hepsini veriyor. Sonra Türkiye'nin başına neler gelecek, tabii hiç belli değildir. Şimdi yeni Suriye yaratılacak, ne yapılacak? Türkiye'yi işin içine soktular, Kürtler üzerinde baskı uygulasın diye. Demokles’in kılıcı gibi her gün vuruyor. Önce Efrîn'den göç eden Til Rifet’teki Kürt topluluklarına saldırı oldu. Ondan sonra Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimine saldırı oldu. Bu saldırıları yürütüyor Türkiye. Türkiye yürütüyor bunu. Suriye Milli Ordusu diyorlar; böyle bir güç yoktur. Çeşitli adlar altında kurulmuş örgütler deniliyor. Paravanların hepsi Türkiye örgütleridir. Herkes biliyor.
Bunun temelinde ÖSO var. ÖSO yani İhvan, Müslüman Kardeşlerdir. Bu Müslüman Kardeşlerin eş başkanı Tayyip Erdoğan. Müslüman Kardeşler başka bir gücün örgütü değil ki. Doğrudan onların örgütüdür. Böyle kullanıyorlar.
Şimdi de saldırtıyorlar. Güya tehdit ediyorlar, katliam uygulatıyorlar. Her gün baskı. Kimseden fazla ses çıkmıyor.
ÖZERK YÖNETİM MODEL OLUŞTURABİLİR
Yeni Suriye nasıl olacak? Kürtlerin rolü, toplumların rolü nasıl olacak? Bunlar değerlendirilmesi gereken bir durum. Daha önce belirttim. Yani Suriye'de var olan yıkıldı da yeninin kurulması öyle kolay değildir. Eskisi gibi kurulamaz. Kimse kabul etmez. Herkes bu süreçte biraz bilinçlendi, örgütlendi. Çok etnik yapı var. Farklı dinler var. Çok farklı mezhepler var. Çok farklı halk grupları var. Yani sadece Araplar yaşamıyor. Araplar da hem Sünni hem Alevi. Aynı mezhepten değiller. Hristiyan Araplar da var, başka dinlerden olanlar da var. Diğer halk toplulukları. Asuriler, Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler... Yani herkes var.
Şimdi yeni Suriye nasıl olacak? Hızla baskı oluşturarak Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimini baskı, tehdit altına almak istediler. Halbuki öyle bir durum yoktur. Biraz direniş gösterebilirse Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, yani Suriye'de yıldızı daha parlak olan bir güç. Daha etkili olan bir güç. Gücü var, dayandığı halk var. Çok bilinçli ve örgütlü bir halk, direniyor. O direnişi selamlıyorum. Şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Kahramanca direndiler, direniyorlar. Hala Tişrîn'de, Qereqozax'ta, Kobanê'de direniş var. DAİŞ ile YPG nasıl ki orada savaştı zamanında, orada aynı güçlerin savaşı sürüyor. Mevcut durum öyledir.
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim deneyimi, bütün Suriye için model oluşturacak bir durum. Bu kadar farklı etnik yapıları birleştiren bir demokratik sistem yarattılar. 12 yıldır yönetim bir gelenek oluşturdular. Deneyim ortaya çıkardılar, tecrübe ortaya çıkardılar.
ÖZERK YÖNETİM DİRENDİKÇE DESTEK ALACAK
Aslında Suriye'de yeni yönetim nasıl olmalı sorusuna cevap oluşturdular. Bu bakımdan çok telaşlanmalarına gerek yok. Direnç gösterdiklerinde en güçlü kesim kendileridir. En örgütlü olanlar onlar. Direndikçe DAİŞ karşısında nasıl bütün dünya halklarının, demokratik çevrelerinin desteğini aldılar... Yine Kürt halkının desteği yanlarında. Bütün halkların, kadınların, gençlerin, demokratik çevrelerin desteği yanlarındadır. Daha fazla da olacak. Yani karşıdaki gücü ne geliştireceği belli değil ki.
Birileri Afganistan gibi bir şey yapmaya kalkarsa, elbette ki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi yeni demokratik Suriye'nin temel modeli, çekirdeğidir. Ona destek verecekler. Herkes onun etkili olmasını isteyecek. Kadın özgürlüğünü isteyenler, halkların özgürlüğünü isteyenler, demokrasiyi isteyenler, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü isteyenler, bunları Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetiminde zaten bunları buluyorlar. Böyle bir demokratik yönetim modeli ortaya çıkardılar. Demokratik ulus çizgisinde Suriye'nin nasıl bir demokratik konfederal sistem olması gerektiğinin modelini yarattılar. Aslında gerçekten bir demokrasi olacaksa kalıcı sistem Kuzey ve Doğu Suriye deneyimi bütün Suriye için bir model olacak durumda. Ondan yararlanarak Suriye'ye onu uyarlayabilirler. Bu denli güce sahipler. O bakımdan en güçlü konumdalar. Kesinlikle kendilerini zayıf görmemeliler. Özellikle Kürt halkı, Kuzey ve Doğu Suriye'deki bütün halklar, Araplar, Türkmenler, Asuri-Süryaniler, Ermeniler kenetlenmişler zaten. Daha da kenetlensinler, dirensinler.
Kendi modellerini savunuyorlar. Bütün halk, kadınlar, yaşlılar, gençler, çocuklar silahlanmışlar. Bu bir halk direnişi. İlham kaynağı oluyor bütün ezilenlere. Dünyaya ışık tutuyor. Bir yıldız gibi parlıyor, aydınlatıyor. Bütün baskı ve sömürü altında olanların desteği onların yanında. Her zaman destek verecekler. Buna da güvensinler. Çeşitli katliamlar yapılıyor; dayanmak, direnmek gerekiyor. Direnmeden kazanmak mümkün değil. Yine çeşitli sorunları alelacele gündeme getirmemek gerekli.
Bu vesileyle belirteyim. İkide bir PKK sorunu, PKK sorunu deyip duruyorlar. Dillerine pelesenk yaptılar. Sanki bu HTŞ'dekiler kimlerdir? Kimisi Doğu Asya'nın neresinden, kimisi bilmem dünyanın neresinden gelmiş. Devşirme topluluk. Suriye Milli Ordusu, devşirme bir topluluk. Hepsi Orta Asya'dan, şuradan buradan devşirilmiş, getirilmiş topluluklar.
Diğer taraftan oradakiler Kürt insanları. Bunu Kuzey ve Doğu Suriye Özel Yönetimi üzerinde baskı oluşturmak için söylüyorlar. Cemal Arkadaş da açıkladı. Öyle doğrudan bir bağlantımız yoktur. Fakat bu öyle sorun olacak bir durum değildir. Yani diyelim ki danışman olarak var. Bazı işler yapan tek tek bireyler olarak yani Suriyeli olmayan Kürtler varsa ve bunlar PKK ile ilişkili oluyorlarsa eğer Kuzey ve Doğu Suriye Özel Yönetimi, onların artık kendi alanlarından çıkması için karar alırlarsa onlar çıkarlar. Hele hele PKK'liler için hiçbir sorun yok. Silahlarını alır, Kuzey Kürdistan'a geçerler. Zaten daha önce de Kuzey Kürdistan'dan silahlarını aldılar. Rojava Kürdistan'a, DAİŞ'e karşı savaşmak, direnmek için geçmişlerdi. Bunu herkesten çok da Tayyip Erdoğan biliyor. Dolayısıyla sorun yok. Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin sıkışmasına ilişkin de bir sorun yok. Bu biçimde sıkıştıramazlar onları. Sıkışacaklar varsa başkalarıdır. Kendi durumlarına baksınlar. Ben Kuzey ve Doğu Suriye'deki bütün halklara ve özel olarak da Kürt halkına hem direnişini selamlıyor, şehitlerini saygıyla anıyor. Bu tarihi özgürlük mücadelelerinde üstün başarılar diliyorum.
NAZIM VE CİHAN KÖLELİĞE KARŞI ÖZGÜRLÜĞÜN SAVAŞÇILARIYDI
Öncelikle şehit Nazım Daştan ve şehit Cihan Bilgin’i saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Gerçekten de onlar karanlığa karşı aydınlığın, zorbalığa karşı hakikatin, kötülüklere karşı iyiliğin, çirkinliğe karşı güzelliğin, köleliğe karşı özgürlüğün savaşçılarıydılar. Hakikat savaşçılığının fedailiğini yaptılar. Gerçekleri ortaya çıkarma, hakikati ortaya çıkarma, aydınlatma savaşının birer fedaisi olarak giyindiler.
Herkes Nazım ve Cihan'dan öğrendi Minbic'da, Qereqozax', Tişrîn’de neler yaşandığını. Yoksa bunların çabaları olmasaydı, TC devletinin özel psikolojik savaşının yalanları, manipülasyonu doğru olarak, gerçek olarak herkese yansıtılacaktı. Herkesin yalanla dolanla doldurulacaktı beyni. Yanlışa yalana inandırılacaktı. Onların maskesini bu propaganda fedaileri düşürdü. Gerçeği bunlar aydınlattılar. Büyük bir cesaret ve fedakarlık örneği oldular. Bunu net ifade edebilirim.
Çünkü bu bakımdan özel olarak hedeflendiler. Bu planlı bir saldırı, planlı işlenmiş bir cinayet. TC devletinin, Tayyip Erdoğan yönetiminin planlı olarak işlediği bir cinayet, bir katliam yani. İnsanlık suçu oluşturan bir katliam. Hukuk dilinde taammüden cinayet işlemektir bunun adı. Çünkü maskelerini düşürdüğü için hedeflediler. Öfkeyle, kinle bu aydınlık savaşçılarına kalleşçe saldırdılar. Oysa onlar mertçe direniyorlardı. Zaten Kuzey ve Doğu Suriye halkları gerçekten mertçe savaştılar. Tayyip Erdoğan gibi ikiyüzlü, sahte dostluk yapmadılar. İşte bir dönem Beşar Esad yönetimi öyle yapıyordu. Son zamanda yaptığı gibi namertçe bir savaşçılık da yapmadılar. Kürtler ve Kürtlerle birlik olanlar, hep Baas yönetimi karşısında mertçe demokratik bir çizgide durdular. En etkili ve sonuç alıcı mücadeleyi onlar yürüttüler. Bunlar da birer gazeteci olarak bu gerçek demokratik savaşçılığın, bu mertçe savaşçılığın fedai aydınlatıcıları oldular. Büyük bir görev yerine getirdiler. Propaganda savaşçılığının çizgisini yarattılar. Yeniden saygı ve minnetle anıyorum.
Tüm sevenlerinin, ailelerinin, Özgür Basın Camiası'nın acılarını paylaşıyorum. Her alanda sahipleniliyor. Daha fazla sahiplenilmeli. Çünkü çok haklı bir davanın sahiplenmesi oluyor. Bu insanlara sahiplenemeyen toplumlar ayakta kalamazlar. Her yerde haykırılıyor “Özgür Basın susturulamaz” diye. Gerçekten susturulamaz. Biz de buna yürekten inanıyoruz.
Çünkü temeller çok sağlam atılmıştır. Mazlum Doğanlar attı bunun temelini. Gurbetelli Ersözler attı, Ape Musalar attı. Bu temeller sağlamdır. Öyle bir saldırıyla, bir katliamla, militanları şehit edilerek bu mücadele durdurulamaz. Bu basın susturulamaz.
Şimdiye kadar 50 yıldır ne yaptılarsa susturamadılar. 45 yıldır bu çizgi her türlü engeli aşarak, zorluğu yenerek, her türlü cesaret ve fedakarlığı gösterip bedeli ödeyerek sürüyor. Bundan sonra da sürecek. Şehit Nazım ve şehit Cihan basın özgürlüğü mücadelesinin, özgür basın mücadelesinin sembolü olacak.
TC’NİN KÜRDİSTAN’DAKİ VARLIĞI KATLİAM DEMEK
Aralık sonu sanki TC'nin katliam dönemi gibidir. Aslında TC tarihinin hepsi katliam. Devletlerin tarihinin hepsi de katliam. Bunu sadece TC ile de sınırlandırmamalıyız. Ama TC'nin Kürdistan'daki varlığı katliam demek. Aralık sonu da tümüyle böyle.
En önemlisi 19-24 Aralık 1978'de yani PKK'nin kuruluşundan bir ay sonra gerçekleştirilen Maraş Katliamı oldu. Alevi Kürt toplumu katledildi. Ben o katliamın şehitlerini yeniden saygı ve minnetle anıyorum.
46 yıldır PKK bu katliamın intikamını almak için mücadele etti. Bir intikam mücadelesi yürüttü. Bunu herkes böyle bilmeli. Ve hesabını da misliyle sordu. Daha da sormaya devam edecek.
Maraş Katliamı, Fırat'ın batısında Kürtlüğü bitirmeyi hedefliyordu. 46 yıl önce bu Kürtlüğü Fırat'ın batısında bitirmek amaçlı katliamcı saldırılar Maraş'ta yapıldı. Şimdi 46. yıl dönümünde Minbic'da yapılıyor. Dün Maraş, bugün Minbic. Amaç Fırat'ın batısında Kürtlüğü yok etmek. Kürtlüğün varlığını göstereceği demokratik ortamı yok etmek için bu Kürt düşmanı, faşist, sömürgeci, soykırımcı, zihniyet ve siyaset en ağır, en vahşi insanlık suçu olan katliamlar işleme temelinde saldırıyor. Buna dur denmesi gerekli. Evet, mücadeleyle biz bunun hesabını soruyoruz ama bir gün gelecek bunu yapanlar tarih önünde, insanlık önünde daha fazla hesap verecekler.
Bir de Roboskî Katliamı var. 28 Aralık'ta oldu. 13. yıl dönümü. Roboski şehitlerini de saygı ve minnetle anıyorum. Tamamen Tayyip Erdoğan'ın talimatı ile o katliam işlendi. Açıkça talimat verdi. Kendisi ifade etti de zaten. “Biz teröristleri vurduk, Bahoz Erdal geliyordu” dedi. Vurdukları 13-14 yaşında ticareti yapmaya çalışan, aile geçindirmeye çalışan Roboskî'nin çocukları. Elleri bu çocukların kanına bulandı bu biçimde. Yani suçu ağırlaştı, büyüdü.
AKP’DEN İNSANLIK SUÇU OLUŞTURAN KATLİAMLARININ HESABINI SORMA VAKTİ GELDİ
19 Aralık zindan katliamı da var. 2001'de onlarca devrimci vahşice katledildi. Hepsini saygı ve minnetle anıyorum. Şimdi bütün bunlara bir de Paris katliamları eklendi. 23 Aralık 2. Paris Katliamı'nın 2. yıl dönümü. 9 Ocak da ilk Paris katliamının 11. yıl dönümü. Bu vesileyle her iki Paris katliamının şehitlerinin de Sara, Rojbîn, Ronahî yoldaşları, yine Evîn Goyî, Abdurrahman Kızıl ve Mîr Perwer yoldaşları, şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Anılarına sahip çıkma temelinde yurt dışındaki halkımızın, yurtsever halkımızın daha güçlü, daha etkili mücadele etmesi gerektiğini belirtiyorum. Yürütülen mücadeleleri, direnişleri selamlıyorum. Daha güçlü sahip çıkmaya çağırıyorum.
Fakat bir-iki sözümüz olacak Fransa yönetimine. Yani katiller ortada, azmettirenler ortada. Bu kadar belge var. Fransa yöneticileri “Rojava'daki Kürtlere sahip çıkalım” diyorlar.
Zayıf da olsa öyle sesler çıkıyor. Bazen YPJ savaşçılarına övgüler diziyorlar ama bir taraftan da katliamcı AKP-MHP, faşist yönetimiyle birlikte Ortadoğu'nun kalbi Paris'te Kürtlerin katliamını aydınlatmıyorlar bile, sahip çıkmıyorlar. Suçlardan hesap sormuyorlar. Dolayısıyla sözlerinin ciddiyeti kalmıyor. Fransa yöneticileri bilmeli ki, Kürtler nezdinde söylediklerinin ciddiyeti, ancak bu iki Paris katliamının da aydınlatarak, suçlularını cezalandırarak ulaşabilirler. Kürtler sözlerine ancak o zaman inanır, ciddiye alır.
Paris halkı, Fransız toplumu belli bir tepki gösterdi. Dayanışması var, güçlü dostluklar var, Kürt halkıyla dostluk yapıyorlar. Hepsini selamlıyorum. Daha fazla sahip çıkmalılar. Fransa yönetimi üzerinde daha çok baskı oluşturmalıyız. Çünkü artık AKP yönetiminin insanlık suçu oluşturan katliamlarının hesabının sorulmasının vakti geldi. Artık bu katliamcı, faşist yönetimden hesap sorulmalı. Herkes hesap sormada birleşmeli.
Fransa toplumu kendi yönetimine daha çok baskı oluşturmalı. Çünkü en zayıf karınlarından bir tanesi bu faşist katliamlarıdır. Hiç demesinler ikinci katliamda TC'nin işi yok. MİT hepsini yaptı. Biz bu çok iyi tanıyoruz. Zaten tek işi bu. Elinde listeler var. Açıktan söylüyor TC yöneticileri. Onların yaptığını anlamak için alim olmaya gerek yok ki. Gizlemiyorlar, saklamıyorlar ki. Öyle bir dünya ki; Önder Apo, “tavşana kaç, tazıya tut” politikası izliyorlar" diyordu. Sanki TC devletinin Kürt katliamı yapması için her türlü imkan, fırsat verilmiş, ön açılmış, izin çıkarılmış gibi. O bakımdan gerçekleri ortaya çıkarmaya, katliamların hesabını sorma mücadelesini daha etkili yürütmeye devam edelim.
SAVAŞ ALANINDA TC’NİN PLANLARI BOŞA ÇIKARILDI
2024 yılı sonun itibariyle savaşın geldiği düzey önemli. TC planları bir kere daha boşa çıkartılmıştır. Her cephede savaş sürüyor. 2024 savaşı Batı Zap ve Metîna merkezli oldu. Esas olarak da 22 Nisan'da Irak yönetimiyle yapılan anlaşma temelinde 15 Ağustos'ta o anlaşmayı da yenilediler. Kilidi kapatma, sonuç alma temelindeydi bu anlaşma. Artık Tayyip Erdoğan'ın deyimiyle Kuzey Irak'ta PKK adına bir şeyin kalmayacağı bir sonuca ulaşma savaşıydı. Şimdi Metîna’da direniş sürüyor. Çatışmalar, eylemler sürüyor. Bugün akşam da eylem haberleri vardı. Batı Zap'ta da sürüyor. Tepê Cûdî’de, Tepê Amediyê'de, Tepê Bahar'da, Metîna'nın yamaçlarında her yerde gerilla eylemleri var, direnişi var.
3 Temmuz'du herhalde, Irak’la anlaşma sonucunda bütün bu alanların güneyinden, Amediyê'den, Dêrelûk'tan, Şeladizê’ye uzanan asfalta zırhlı birliklerle yerleştirildiğini KDP'nin desteğinde TC'nin artık sonuç alacağını ilan etti. Hem de en hızlı bir biçimde. Sonuç; çakılıp kalmıştır. Kilitlenen kendisidir. Kilitledik, şu bu diyor da, neyi kilitledi? KDP'nin desteği olmasa, Irak'ın desteği olmasa bir dakika kalamazlar oldukları yerlerde. Unutmasınlar ki her şey o destekle oluyor.
Bugün haberler vardı; KDP, HPG timine pusu kurmuş diye. KDP ateşle oynamamalı. Yani içinden geçilen süreç ortada. Şimdilik sadece onu söyleyebilirim. Ama şu da bilinmeli ki KDP'nin gücüyle ayakta kalıyor TC güçleri, ordusu bütün bu alanlarda. Kendi güçleriyle kalmıyor yani. Gelinen nokta bu durumdadır.
TAYYİP ERDOĞAN REJİMİ BAŞLARINA NE GETİRECEK GÖRECEKLER
Şimdi bu çerçevede TC'ye bu kapıları açanlar, buraları satanlar, yani Medya Savunma Alanlarını, sözde Irak'ın ve Güney Kürdistan'ın birer parçası olan o güzelim coğrafyayı, işgal ve ilhak saldırılarına öncülük eden, destek verenleri için ne diyeceğiz? Onlar üzerinde durmamız gerekiyor. KDP ne yaptı? Acaba kendi yaptığını sorguluyor mu hiç? Irak yönetimi, Sudani yönetimi ne yaptı? Arkadaşlarımız çok uyardılar. Ben çok fazla üzerinde durmadım. Yukarıdan emir geldi, kendi çıkarları yapıyorlar diye. Ama şimdi söylenecek sözümüz var.
Ne var? Beşar Esad'a baksın, aklını başına alsın diyebiliriz Bağdat'ta oturanlara. Başka ne diyelim? Esad kardeşiydi. İki devlet, bir yönetimdiler. Tayyip Erdoğan, Şam'da Beşar Esad'la ortak hükümet toplantısı yaptı. Şimdi kalleşçe Beşar Esad'ı nasıl devirdiğini anlatıyor. “Çağırdım gelmedi de başına bu geldi” diyor. Yaptığını böyle savunuyor. Şimdi kiminle işbirliği yaptıklarını, kiminle aşık attıklarını iyi bilsinler. Kimden dostluk arıyorlar, iyi bilsinler.
Oysa DAİŞ karşısında Bağdat'taki yönetimi PKK korudu. Kerkûk'te PKK korudu, Hewlêr'de PKK korudu, Şengal'de PKK korudu. Dönemin Irak Başbakanı basın önünde, kamuoyunun önünde PKK'ye teşekkür etti. Mesut Barzani gitti, Maxmur'daki gerilla komutanlarına yanlarına oturdu, şükranlarını sundu. Minnet duygularını ifade etti. “Benim iktidarımı korudunuz” diye. Onlar Maxmur'u korumasalardı, Hewlêr'de Barzani sultası yerle bir olmuştu şimdiye kadar. Esamesi bile okunmayacaktı. Nerede olacakları belli bile olmayacaktı. Şimdi onu anladık.
Barzaniler iflah olurlar mı olmazlar mı bir şey diyemeyiz. Çünkü işbirlikçilik, ihanet öyle bir şey ki; bulaştın mı battıkça batıyor. Çıkış olmuyor. Çıkış olacak mı, çıkabilecekler mi gerçekten tam bir şey diyemeyiz.
Şimdi deniliyor sıra Irak'a geldi. Evet, Suriye'de ne yaptıysa Tayyip Erdoğan yönetimi Irak'ta da benzerini yapacak. Hem de Sudani yönetiminin öncülük ederek yerleştirdiği, inşa ettirdiği askeri mevzilere, Irak'ta yaptığı örgütlenmelere dayanarak yapacak bunu, onlardan aldığı güçle. Başlarına ne getirecek görecekler. Bunları söylemek istemezdik. Zamanında yönetimimiz çok uyardı. Fakat bizi dinlemediler, dikkate almadılar. Arkadaşlarımız biz dedik ki biz iyi tanıyoruz. Ne yapmak istediklerini iyi biliyoruz. Bunlardan size bir fayda gelmez. Yani biraz dinleselerdi böyle dar basit çıkarcı hareket etmeselerdi. Kendileri için daha iyi olurdu. Şimdi başka ne diyelim. Artık kendilerini nasıl kurtarırlar ona baksınlar.
PKK kendi mücadelesini yine yürütüyor. Bedeli neyse ödüyor. Yani bunun cesaretini, fedakarlığını gösteriyor, mücadelesini yürütüyor. TC işgaline karşı Medya Savunma Alanlarını savundu. Aslında bu bir yerde Güney Kürdistan ve Irak savunmasıydı. PKK kendi çizgisinde bunu yapar. Sürdürür kendi gücüyle. Ama herkes kendi muhasebesini yapsın. Mevcut yönetim de kiminle oynadı. Gerçekten de PKK'ye karşı ittifak yaptıkları PKK'ye karşı mıydı? Yoksa kendine kurulan bir tuzak mıydı? Bunu alenen söyledi yönetim. “Size tuzak kuruluyor. Siz oyuna geliyorsunuz, tuzağa düşüyorsunuz. Yarın bedelini ağır ödeyeceksiniz” diye. Şimdi diyorlar Bağdat'ta panik var Irak'ta panik var. Her tarafta hareketlik başlamış. Suriye'deki durum hızla derinden etkiliyor Irak'taki durumu da. Umarız ders çıkarırlar. Özellikle hata yapanlar hataların bedelini öderler. Umarız Irak'ta demokratik güçler, özgürlükçü güçler gerçekten de Kürt özgürlüğü için mücadele edenlerin PKK'nin ne olduğunu doğru anlarlar. PKK öncülüğünde Önder Apo'nun eğittiği Kürtlerin Irak için nasıl bir kardeş güç, demokrasi gücü olduğunu görürler. Ve doğru bir çizgiye gelirler. Çağrımız, beklentimiz bu temelde.
2025 MESAJI
Öncelikle özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkesin miladi yeni yılını kutluyorum. 2025 yılında yürütecekleri mücadeleler için üstün başarılar diliyorum. Yıl değerlendirmeleri yapılıyor. Biz de yapıyoruz hareket olarak. Yani basın üzerinde yapıyoruz, toplantılar yaparak yapıyoruz.
Yeni yıla, 2025 yılına, yeni PKK yılına da daha hazırlıklı, süreci daha iyi çözümlemiş, kendini daha güçlü kararlaştırmış, planlamış olarak girdik, giriyoruz. 2025 yılına girişimiz böyledir.
2024 yılını ulusal ve uluslararası düzeyde, bölgesel düzeyde iki şey koşullandırdı. Uluslararası düzeyde koşullandıran neydi? 7 Ekim 2023'te başlayan Gazze Savaşı'ydı. Ortadoğu'yu koşullandırdı ama bu Ortadoğu'yla sınırlı bir durum değildi. Küresel düzeyi etkiliyordu. Üçüncü Dünya Savaşı verildi orada. Sıcak, etkili bir parçasıydı Gazze Savaşı. Gazze yerle bir edildi. On binlerce insan katledildi. Filistin halkı katliamdan geçti. Savaş oradan aynı şeyle Lübnan'a taştı. İsrail-Hizbullah Savaşı oldu. Lübnan'ın Şii toplumu gerçekten de ağır bir bedel ödedi. Darbe yedi böyle bir savaşla. Sonunda da Suriye'de 60 yıllık Baas iktidarı yıkıldı. Yeni bir yönetim arayışı var. Savaş tırmanarak, yayılarak sürdü.
Diğer yandan Ukrayna'da da bu savaş sürdü. Ukrayna Savaşı ile Gazze'den Suriye'ye kadar olan savaşın kopmaz bağı var. Üçüncü Dünya Savaşı'nın birer parçası. Suriye'de Esad yönetiminin bu biçimde kolay düşmesi için, Rusya ile yapılan anlaşmalar Ukrayna Savaşı ile de ilgilidir. Trump politikaları uygulanıyor. Tekelci sermaye sistemi, Biden yönetimiyle bir şeyler yaptı Ukrayna Savaşı üzerinden. Ondan sonra Gazze Savaşı ile Suriye'ye kadar gelen savaşı da uyguladı. Şimdi Trump politikalarıyla bunu yeni bir sürece taşıyor. Ukrayna'da savaş gerileyebilir, durdurulabilir de. Başka alanlarda yeni savaş odakları olur mu? Savaşlar başlar mı, bilemeyiz. Gergin alanlar var. Fakat esas olan Ortadoğu'dur. Ortadoğu'daki savaşa bakıyor. Bazıları Gazze Savaşı'nda yerel savaş diyorlardı. Bazıları bölgesel savaş diyorlar. Ortadoğu bölgesel olur mu? Ortadoğu bu Üçüncü Dünya Savaşı'nı sürdüren iktidar ve devlet sisteminin ortaya çıktığı alan, merkez alan, devletçi uygarlığın merkezi. Hiç buradaki savaş bölgesel olur mu? İktidar ve devlet sisteminin merkezindeki savaş sistemin tümünü ilgilendirir. Burada savaş sürecek, yayılacak. Daha fazla derinleşebilir de.
Gerçi bu 2024 yılındaki düzey önemliydi. Ama 2025 yılında da ulus üstü tekelci sermaye sisteminin saldırıları sürecek. 1. Dünya Savaşı'nda ortaya çıkardıkları statükoyu parçalamak için daha fazla Irak'ta da politikalarını yürütecekler. Fakat esas olan İran ve Türkiye'dir. Çünkü 100 yıllık bu ulus devlet statükosu İran ve Türkiye üzerinden oluştu. Hegemonik güçler İran ve Türkiye'ydi. Şimdi yeni bir bölgesel hegemonya oluşuyor. İsrail kendini bölgesel hegemonik bir güç haline getirmeye çalışıyor. Tekelci sermaye sisteminin desteğiyle. Araplarla anlaşarak, Suudi'yle, Mısır'la anlaşmalar yaparak, Arap-İsrail anlaşması temelinde yeni ticaret ve enerji yolu etrafında yeni bir Orta Doğu sistemi yaratmak istiyor. Ulus devlet statükoculuğunun aşıldığı, sermayenin hızlı ve serbest dolaşımının sağlandığı, dolayısıyla enerji kaynakları ve yolları bakımından merkez olan bu alanda sermayenin azami karının daha çok artması için bunu sağlatacak yeni bir yapılanma yaratmak istiyorlar.
TÜRKİYE TRENİ KAÇIRMAK ÜZERE
Ulus devlet statükoculuğu bunun önünde engel oluyor. Bu sömürü önünde, kar önünde engel oluyor. Onu aşmaya çalışıyor. Dolayısıyla savaş tabii merkezlerine doğru, bölgesel merkezlerine doğru yayılıyor. Süreç oraya doğru gidecek. İran ve Türkiye üzerinde.
İran üzerinde nasıl şekillenecek, Türkiye üzerinde nasıl şekillenecek; onu göreceğiz. Hepsi her yerde aynı biçimde olmayacak. Türkiye üzerinde başka olacak. Türkiye'yi zaten sistem kuşatmış. Yani siyasetle de ekonomiyle de birçok şeyle değiştirebilir. "Değişmezlerse" dedi Önder Apo, "Paramparça ederler". Önder Apo en son yine uyardı; "Anadolu'ya sıkıştırırlar sizi". Yani Ankara'nın da ötesine sıkıştırırlar diye. Çünkü treni kaçırmak üzere Türkiye. Niye Türkiye'nin bu gerçekten de aydın yazarları, siyasetçileri bunu anlamıyor. Demokratik çevreleri bu düzeyde anlamıyor ve kıyamet koparmıyorlar. İnsan buna şaşıyor. Öyle rahat olunacak bir durum yok. Türkiye, bu AKP-MHP yönetimi altında bir felaketin içine sürükleniyor değil; sürüklendi, adımlarını attı. Bunu niye göremiyorlar? Bu kadar düşüncesizler mi? İnsan şaşıyor.
Sorun esas burada. İran'ın sınırlarının dışındaki güçlerini büyük ölçüde ezdiler. Daha da çok herhalde ezecekler. İran da uzlaşma eğilimi verdi. Zaten savaşmadı. Daha çok baskı oluşturarak sonuç almak isteyecekler. Dolayısıyla 3. Dünya Savaşı kapsamında 2024 yılı, 2023'ün Gazze Savaşı'nı miras aldı. Onu Lübnan ve Suriye Savaşı olarak ileri bir düzeye getirdi. Şimdi 2025'e devrediyor. 2025 aynı yoğunlukta ve hızla geçecek. Bazıları diyordu, 2025 yılı çok köklü değişikliklerin olacağı, hızlı değişikliklerin olacağı bir yıl olacak. Böyle tahminde bulunanlar, öngörüde bulunanlar hatta fal bakanlar bile var. Falcılar bile böyle olacağını söylüyorlar. 2024 seçimler yılı, 2025 ise savaş ve değişim yılı olacak deniliyordu.
2024’te seçimler oldu ama savaş ve değişimde de hiç zayıf bir yıl olmadı. 2025 daha da derinleşecek. Herkes bunu bilmeli.
BU TOPYEKUN ÖZGÜRLÜK DİRENİŞİ 2025'E MİRAS OLARAK DEVREDİLİYOR
Ulusal düzeyde ise, Hareket olarak, halk olarak 2024'e 10 Ekim 2023'te ilan edilen Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü ve Kürt sorununun çözümünü hedefleyen küresel özgürlük hamlesiyle girdik. 2024 yılı böyle bir hamlesel mücadele ile geçti. İmralı direnişi öncülüğünde, Zap ve Metîna'daki kahraman gerilla direnişi öncülüğünde, çizgisindeki bu direniş Asya Ali ve Rojger Hêlîn yoldaşların TUSAŞ eylemiyle zirve yaptı. En yüksek fedai düzeye ulaştı. Oradan kadın gençlik mücadelesine, halk direnişlerine, her türlü yöntemle yürütülen, dört parça Kürdistan'da ve yurt dışında yürütülen mücadeleyle, bir topyekun özgürlük mücadelesi ile oldu. Hem Kürt halkı Önderlik gerçeğini daha iyi anladı, bilinçlendi, eğitti kendisini, örgütledi, etkili mücadele yürüttü hem de Önder Apo'nun geliştirdiği demokratik modernite paradigması ve Kürt özgürlük mücadelesi dünyanın dört bir yanına yayıldı. Kürtler için, demokratik modernite çizgisi için açılım, yayılma bir dünya demokrasi hareketi haline gelme yılı oldu. 2024 yılı.
Bunun sonuçlarını değerlendirdik. 23 Ekim'de Önder Apo ile görüşme yaptırmak zorunda kaldılar. AKP-MHP faşizmi panik içine girdi. Herkes çökmek üzere olduğunu ifade ettiler. Sistem imdatlarına yetişti. Suriye olayına katarak biraz ayakta tutmak, nefeslendirmek istiyorlar. Ömrünü uzatmaya çalışıyorlar, biraz daha çok kullanmak için. Ama kurtarmak için değil. Bunu herkes bilmeli. Bir gün gelecek, şimdiye kadar destek verenler, “sen niye bu suçları işledin” diye hesap soracaklar. Bunu herkes de biliyor. Herhalde sahipleri de biliyor. Bilmemeleri mümkün değil. “Bak Beşar Esad'ın durumuna, aynaya bakmış gibi kendini görürsün orada” demek lazım birileri için. Başlarına ne geleceğini orada görmeliler.
Bu büyük topyekun özgürlük direnişi, 2025'e miras olarak devrediliyor. Öyle giriyoruz. Gerçek bir hamle yılı oldu, gelişme yılı oldu, açılım yılı oldu, Özgürlük Mücadelemiz açısından. Büyük dostluklar edindi. Önder Apo'nun özgürlüğü, bütün ezilenlerin özgürlüğü haline geldi. Kürdistan'daki özgürlük ve demokrasi mücadelesi, herkesin özgürlük ve demokrasi mücadelesiyle birleşti, bütünleşti. 2025 yılı bu mücadelenin yeni yöntemlerle her alanda, her boyutta çok daha gelişeceği ve kalıcı sonuçlar alacağı yıl olacak.
Başta belirttik. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için kalıcı kazanımlar elde edene, Kürt sorununun çözümü için kalıcı sonuçlar elde edene kadar bu süreç devam edecek. Dört parça Kürdistan'da da devam edecek.
Başûr'da da, Rojava'da da, aynı şekilde Bakur'da da, Rojhilat'ta da devam edecek. Yeni gelişmeler olacak. Aslında 2024 gerçekten de büyük bir yoğun savaş ve değişim gelişme yılı oldu. 2025 ise bunun daha çok derinleştiği ve kalıcı sonuçların ortaya çıktığı bir yıl olabilir. Buna açık ve geve bir yıl. Tabii yine de sonucu mücadele eden güçler belirleyecek, onların mücadeleleri, çabaları belirleyecek.
Biz Hareket olarak, halk olarak, küresel özgürlük hamlemiz temelinde2025'in özgürlük ve demokrasi yılı olması için elimizden gelen bütün çabayı harcayacağız. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümü doğrultusunda her alandaki mücadelemizi en zengin yöntemlerle en güçlü bir biçimde yürüteceğiz ve sonuç alacağız. İddiamız bu. Bunu gerçekleştirme irademiz, gücümüz de var. Hazırlıklı, planlı ve örgütlü olarak da giriyoruz 2025 yılına inanıyoruz. Kalıcı, üstün başarılar kazanacağız. Sonuç olarak bir kere daha miladi 2025 yılında özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürüten herkese üstün başarılar diliyor. Özgürlük ve demokrasi güçlerinin yeni yılını kutluyorum. Başarılar diliyorum.”