Kan Rengini Vermişse Güle…

Baharla birlikte canlanan doğa bin bir çeşit çiçekle renklenip güzelliğini arzı endam ederken, Kürdistan dağlarında boy veren Şilêr çiçeği gerilla için ayrı bir anlama sahip.

Medya Savunma Alanlarında bir yolculuktayız. Nisan ayından itibaren yeşeren Şilêr çiçeği dağlarda afili bir görüntüye yol açıyor. Derin vadilerden geniş yamaçlara, sarp kayalıklardan yeşil düzlüklere uzanan geniş bir coğrafya, göz kamaştıran büyüsüyle ruhu cezbeden bambaşka bir çekim merkezi şimdi.

Dağların her ayrıntısına estetik kazandıran Şilêrler ya dile gelmiş kadar konuşkan, ya da bir ülke anlatmak istediklerini çiçekler vasıtasıyla dışa vurmaya ahdetmiş. Bu manzarayı gördükçe sere serpe göveren Şilêrlerin bir anlamı olmalı diyorum. Bu çiçek öyle dik ve mağrur dururken; dünyanın tersine açıyorsa yaprağını, bu işte bir hikmet olmalı elbet. Bir meziyet bulunmalı kendi düsturuna kifayet.

Düşünüyorum; göz gördükçe gönülden, akıl analitik çemberini aşıp manevi bir yol buluyor kendine. Ki bu yolculukta metafizik bir hisse kapılmamak elde değil.

Uzun denecek bir yolculuğun ardından Şilêr çiçeklerinin arasından kıvrılan bir patikayı aşıp yeni bir gerilla kampına vardığımızda tabiatın alacalı etkisi bünyemizdeki tazeliğini koruyor. Derken; bu rengarenkliğin ayrılmaz parçası olan gerillaların yanında buluyoruz kendimizi. Gerillalar tanıdık bir selamın ardından içtenlikle konuklarını ağırlamaya koyuluyor.

Bu arada Radyodan Bradost alanına yönelik işgal saldırılarının sürdüğünü duyuran bir haber akışı. Buyur edildiğimiz misafirliğin tanışma faslı ve üzerimizdeki yorgunluğu atarken sohbeti koyulaştıran demli gerilla çayı…

Her zaman olduğu gibi şimdi de sohbetimiz direniş üzerine bina oluyor. Gerillaların temelini mücadeleyle attıkları sözlerinin devamı ise; siyasi gelişmeler, askeri taktik, güncel politika ve ülke. Ve savaş…

Şu sıralar Lelikan tepesinde gerçekleştirilen eylem gerillaların dilinde. İşgal ordusuna güçlü bir cevabın verildiği, bu eylemlerin daha da yoğunlaşarak devam edeceği söyleniyor. Bulunduğumuz birlik inanç ve bilinçten kurulu bir düzeneğin şaşmaz kudretiyle sarılı ve karşılaştığımız tüm gözler devrime kilitli. Parçalanmış ne varsa bütünleyen, düşüncemin yarım yamalak resmini yeniden çizen türden.

Yoğun bir savaş yaşanıyor. Günübirlik mücadelenin çetinliği konuşulanlar arasında önemli bir konu. Ama yine de realitenin bunca ağırlığının yanı sıra gerilla manevi dünyanın da gerçek sahibi olmayı başarıyor her nasılsa. Burada maddi yapıların ötesinde, onun tüm kafeslerini aşarak örülen yaşam maneviyata kurulu ve deyim yerindeyse insanın en arı düşüncesi olan animizm bile halen güncelliğini koruyor. Ateşe su dökülmemesi, dalından koparılan meyveye minnet duymak, güle aşık olup bir nevi bülbül olmak hatta…

Gerilla doğaya ayrı bir anlam yüklüyor. Bu alanda bulunurken verili zaman ve mekanın ötesinde, alışılagelmişliğin sınırlarını aşan duyumsamaların insan yüreğinde var ettiklerine tanık oluyoruz. Varsa böyle bir bağlantı, buna ulaşmak temel gaye oluyor o vakit. Varoluşu anlamak, dağda yeşeren çiçekle dağın çocukları arasında simetrik bir irtibat kurmak ve bir kağıt kalem bulup ulaşılan neticeyi dünyaya duyurmak… Temel gaye oluyor artık.

Sonra Kürdistan’da yürütülen soykırım rejimiyle dağların rengarenk çiçeklenişi arasında sallanan bilincim gözlerimi köprü belleyip doğaya doğru yöneliyor yine: Akşam güneşi dağ yamaçlarını süsleyen Şilêrlerin üzerine saydam bir parıltı serpiştirmekle meşgul. Rüzgar ılık bir esinti besliyor koynunda. Tam o sıra bakışlarımda birleşirken mutlak bir harmoniyi yansıtan iki müsavi can, yan yana dururken ayırdına varamadığım iki özne beliriyor önümde. Bu kareye çivilenen gözlerim gördüklerini teyit etme telaşında. Bu kareye yerleşen iki candan biri Şilêr, diğeriyse gerilla!

Soruyorum; “Nedir bu tezahürün tevazünü? Ve nedir barut ekilen toprağın bağrından doğan Şilêrin gerillayla olan uyumu?”

İşte o sıra gerillalardan biri cevap buluyor havaya asılan suale;

“Şehitler selama duruyor! Görmedin mi? Bak!”

Bu sözü anlamak bana zor gelince, bu zorluğu aşmakla iştigal bir başkası katılıyor söze. Söyledikleri yalın ve bir o kadar irşat edici;

“Kan” diyor, “rengini vermişse güle, dağlarda bir lale açar dünyanın tersine. Bu yüzden kutsanır yaşam. Bu yüzden her şehit yeni bir çiçek ve her Şilêr ayrı bir ihtişam.”

Animizm mi demiştik? Yanılmışız. Bu ondan da öte bir bağ. Olsa olsa bir ülkenin bir çiçekle, bir çiçeğin bir şehitle, bir şehidin yaşayan her şeyle dolandığı aşk dolu bir sarmal. Ve adı; Kürdistan.