Karadeniz’deki ekolojik tahribatı ‘Gözyaşı Belgeseli’ anlatacak!

Karadeniz’deki ekolojik tahribatlara dikkat çekmek amacıyla çekilen “Gözyaşı Belgeseli”, birçok festivale katılarak gösterime giriyor.

Karadeniz’deki ekolojik tahribatlara dikkat çekmek amacıyla çekilen “Gözyaşı Belgeseli”, birçok festivale katılarak gösterime giriyor. Belgeselin yönetmeni Engin Türkyılmaz, çekim öncesi ve çekim aşamasında kolektif bir çalışma yürüttüklerini ifade ederek, “Kötü olan çoğu şey karanlıkta yapılır. Biz sadece o karanlıkta bir mum yakmak istedik” diye konuştu.

Başta Yeşil Yol olmak üzere, hidroelektrik santraller, maden ocakları gibi Karadeniz'in doğasını bozacak projelere karşı halkın mücadelesini ve yöreye verdiği ekolojik tahribatı anlatan “Gözyaşı Yolu” belgeseli birçok festivale katılarak seyircinin karşısına çıkıyor.

Yönetmenliğini Engin Türkyılmaz’ın yaptığı “Gözyaşı Yolu” belgeseli yöre halkının anlattıklarıyla dönemin tarihine tanıklık etmesi amaçlanıyor. Çekimlerine İstanbul’da başlanan belgeselin yolculuğu devamında Trabzon, Rize, Artvin, Gümüşhane ile tamamlandı. Projenin içinde Sunay Akın, Uğur Biryol, Timur Danış, Marsis gibi isimlerin yanı sıra yöre halkından “Devlet benim!” söylemiyle tanınan Havva Ana da yer aldı.

“Gözyaşı Yolu” belgeselinin yönetmeni Engin Türkyılmaz’la ANF olarak konuştuk.

‘BİR MUM YAKMAK İSTEDİK’

Karadeniz'de uzun yıllar boyunca egemenlerin kültür, doğa ve insan gibi birçok yok etme politikası sergilendiğine dikkat çeken Türkyılmaz, bu yok etme politikasına da halen devam edildiğini belirterek, “Doğa talanı aslında bu politikanın ana akımlarından biri. Çünkü o bölgede insanlar kültürünü, karakterini, ekmeğini ve aslında hemen hemen birçok şeyi doğa üzerinden alıyor. Bizler de o coğrafyanın asi bilinen o çocuklarından biriyiz. Gidecek veyahut gitmek istenilecek herhangi bir yeri olmayan insanların süregelen bu zulme karşı sesi olmak istedik. Kötü olan çoğu şey karanlıkta yapılır. Biz sadece o karanlıkta bir mum yakmak istedik” diye konuştu.

‘KOLEKTİF BİR ÇALIŞMA YÜRÜTTÜK’

Çekim öncesi ve çekim aşamasında kolektif bir çalışma yürüttüklerini ifade eden Türkyılmaz, şunları aktardı: “Ekibimizdeki herkes üniversite öğrencisi. Tahmin edersiniz ki imkan yaratmakta birçok sıkıntı çektik. İş bölümü yaptık. Mesela yardımcı yönetmenlik yapan Efe Zafer Demiral çekim olmadığı günlerde garsonluk yaparak imkanları kolaylaştırmaya çalıştı. Karadeniz öyle herkese aman vermeyecek kadar zor bir coğrafya, tıpkı insanı gibi. Çadırlarda kalarak konservelerle beslendik. Ama biz Karadeniz'in karakterinin bu olduğunu biliyorduk. Zorlandık, çaresiz kaldık, inat ettik ama en önemlisi biz inandık. Belgeselde yöre halkı ve bölgenin sinema, müzik, edebiyat gibi dallarda sesi olan isimleri ziyaret etmeyi tercih ettik. Çünkü dediğim gibi biz bir mum yakmak istedik ve onların daha önce yaktığı mumların ateşiyle beslendik.”   

‘DENİZE GİRİLECEK YER KALMADI’

Karadeniz sahil yolu projesi ile insanların denizle bağlantısının kesildiğine dikkat çeken Türkyılmaz, “Bu kadar basit bir şey değil. İnsanları sırtını yasladıkları Karadeniz'e küstürdüler. Bugün Karadeniz'de denize girebilecek sınırlı yerler kaldı. İnanabiliyor musunuz tamamen bir kıyı bölgesinde denize girecek yer arıyor insanlar... Çernobil olayı ile beraber bölgeye yapılması gerekenin aksine projeler yürütüldü. Bu projelerden ilki bir ahmağın çıkıp utanmazca çay yudumlaması oldu. Hidroelektrik santraller ile derelerimizin suyu birilerine peşkeş çekildi. Evlerimizin üstünden bizi yine kansere mahkum eden yüksek gerilim hatları çekildi” dedi.

‘SESİMİZİ DUYURACAĞIZ’

Şimdi de Karadeniz’de “Yeşil Yol’ adı altından amacı belli olmayan sonu onlarca tahribata yol açacak bir hizmet projesi başlatıldığına dikkat çeken Türkyılmaz şunları vurguladı: “Problem bu hizmetin bizlere, yöre halkına, doğaya yapılıyor olmaması. Bu hizmetin birilerine, başka başka insanlara başka başka şeyler karşılığında yapılıyor olması. Belki de en büyük problem bizim kimseyi zengin edemiyor olmamız. Eh tabii yine birileri zengin olacak diye maden projelerine başlandı. Ölüler altın takmaz dedik, dinletemedik ama dinleteceğiz. Bir şekilde sesimizi duyuracağız. Doğamızın da, doğamızda yaşan canlılarımızın da, kültürümüzün de insanımızın da sesini bir kişi de olsa daha fazla kulağa daha önemlisi daha fazla yüreğe duyuracağız. Tabii hala vicdanlı bir yürek taşıdıklarını umut ederek” diye belirtti.