Kürdistan’daki okulların yıkılıp yerlerine polislerin yerleştirilmesi ve karakol yapılmasını AKP’nin ve Erdoğan’ın zihniyeti ve işgal politikasının ürünü olduğunu dile getiren Dicle Tekman, devletin okulları yıkıp savaşın ve şiddetin mekânı haline getirdiğini söyledi.
Özellikle Devletin okul ve vakıflarında yaşanan çocuk istismarlarına dikkat çeken Tekman, öğretmenlerin doğru yetiştirilmediğini, çocuklarında doğru eğitilmediğinin altını çizdi. Tekman, AKP ve Erdoğan’ın ideolojisi altında yönetilen eğitim sisteminin çocuklara ve topluma kazandırdığı bir değerinin olmadığını belirtti.
Özellikle öğretmenlerin öğrencilere karşı istismar olaylarını topluma ahlak öğreticiliği yapan öğretmenlerin ahlaksızlık durumuna düştüklerini ve toplumda bir itibarlarının kalmadığını ifade eden Tekman, “Bir öğretmen toplumun eğitiminden sorumlu olduğu kadar, toplumun ahlakından, sağlığından, rahat ve huzur içinde yaşamasından hatta toplumun savunmasından da sorumludur” dedi.
Tekman, Türkiye’deki eğitim sisteminin eşitlikçi, özgürlükçü bir sistemden uzak olup, cinsiyetçi ideolojiye dayalı, milliyetçiliği ve şiddeti körükleyen bir sistem olduğunu kaydetti. Tekman, sağlıklı bir eğitimin oluşması için Demokratik ulusun eğitim sisteminde öğretmenlerin kendilerini gençlerin, kadınların ve çocukların katliamından sorumlu görmeleri ve buna karşı mücadele etmeleri gerektiğini belirterek “ öğretmenler artık kendilerini devletin, faşist, zorba iktidarının güdümünden kurtarmalı, toplumun barış, kardeşlik ve özgürlüğü için etkileyici örgütlülüğe ulaşmalıdır” dedi.
Türk devleti özellikle Kürdistan’daki okulları yıkıp yerine karakollar yaparak içine öğretmen yerine polis ve askerlerini yerleştiriyor. Devlet bununla neyi amaçlıyor?
Erdoğan faşizmi bugün salt Kürt insanını yok etmek istemiyor, Kürdistan coğrafyasını, Kürt tarihini, kültürünü kısacası Kürde ait ne varsa tümden hepsini yok etmek, tasfiye etmek istiyor. Kürde tepkisi, öfkesi büyüktür Erdoğan’ın. Son söylediği “yok vatandaşlıktan atma, yok evinden, ülkesinden atma, her yeri bombalama vs.” bunu ifade ediyor. Tabi Erdoğan’ın bu öfkesi hiç kuşkusuz Önder APO’nun yıllardır Kürt sorununa bir çözüm geliştirmek ve tüm topluma mal etmek istediği yaşam felsefesine, barış, özgürlük ve demokrasi mücadelesine karşı büyük bir tepkidir aynı zaman da. Önderliğimizin Demokratik ulusun inşa projesinin temel ayaklarından biride eğitimdir. Demokratik ulusun inşası demokratik toplumun inşasıyla gerçekleşeceği bilinmektedir. Buda yeni bir eğitim sistemiyle mümkündür. Çocuklarımız, gençlerimiz bu yeni toplum inşasının birer yaratıcıları, geliştiricileri olarak başta kendi anadillerinde, kültürlerinde bir eğitim görerek bunun öncülüğüne soyunacaktır.
Nitekim TC. Devleti buna da tahammül etmeyerek, Bakurê Kürdistan’da anadilde eğitim için açılan okullarımıza saldırmış, kapılarına mühür vurdurmuştur. Bugün ise devlet okullarını savaşın ve şiddetin mekânı olarak örgütlemeye, her birini karakol haline getirmeye çalışıyor. Hiç kuşkusuz Erdoğan ve AKP zihniyetinin işgal politikasının bir ürünüdür bu.
Nasıl ki Türkiye’nin diğer bölgelerinde özel okulları, üniversiteleri kaldırarak yerlerine imam hatipler, yurtlar açtıysa, Kürdistan da ki devlet okullarını da kaldırıp yerine ancak karakol ve ya askeri karargâhlar yapar bu zihniyet. Amaç bellidir. Kürdistan da eğitime yer yok, şiddete, teröre ve daha fazla savaşa yer var, mesajını vermekteler. Bu yöntemle toplumu terbiye edeceklerini düşünüyorlar. Kürt halkını korkutacaklarını, sindireceklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar. Bu halk tarihinde büyük katliamlarla, savaşın en acımasızlıklarıyla karşı karşıya gelmiş ve hiç yılmadan daha fazla direnerek düşmana cevap vermiştir. Bugünde aynı direnişi gösteriyorlar. Türkiye bir polis ülkesidir. Mahallelerde, sokaklarda ve şimdide okullara her yere polis yerleştirerek tam bir devlet terörü uygulanıyor.
Sadece Kürdistan’da değil, Türkiye metropollerindeki okullarda da Ciddi sorunlar yaşandı. Öğretmenler tarafından istismara uğrayan çocuklar oldu. Bütün bunlar değerlendirildiğinde devletin eğitim politikasını nasıl yorumluyorsunuz?
Erdoğan’ın çılgınlıkları toplumu da giderek çıldırtıyor. Şiddettin merkezi haline gelen Türkiye her gün trajik, utanç verici olaylarla gündem oluşturuyor. Öğretmenler doğru yetiştirilmiyor, çocuklar doğru eğitilmiyor. Son dönemde gündemde olan öğretmenlerin öğrencilerine uyguladığı cinsel istismar olayları da bununla bağlantılıdır. Erdoğan ve AKP ideolojisi altında yönetilen eğitim sisteminin de ne çocuklara ne de topluma kazandırdığı bir değer yoktur. Tersine daha çok kaybettirme var. Çocuklar evinden çıkarak kendisini eğiteceği, geliştireceği ve geleceğini garantiye alacağı bir mekân olarak gördükleri okullara gittiğini sanıyor, oysa gittikleri yer kendilerinin onurunu, gururunu ve ruhunu yok ettiği, ahlakını yitirdiği bir alan haline dönmüş durumda. Türkiye de ki eğitim sistemi Eşitlikçi, özgürlükçü eğitim sisteminden uzak, cinsiyetçi ideolojiye dayalı, milliyetçiliği ve şiddeti körükleyen bir sistemdir. Toplum da bu eğitim sistemine göre şekillenmektedir. Öğretmen, devletin veya bir partinin, iktidarın öğretmeni olmamalıdır. Öğretmen sosyolojik bir olgudur, toplumsal bir faaliyettir. Topluma hizmet eden, kendisini topluma mal edendir.
Türkiye de öğretmenliği bir kez daha sorgulamak gerekir. Karamanda bir yurtta çocuğa uygulanan cinsel istismar ve bu olayı basit bir durummuş gibi ele alarak o yurdu mağdur görüp de savunan AKP’li kadın bakan çok gündem oldu. Karaman olayı öne çıktı ama ülkenin birçok yerinde buna benzer olaylar var. Mesela Sivas ta sözde bir imam, on dört yaşında bir kız çocuğuna yaptığı taciz durumu basına yansıdı. Yine bir kadın öğretmenin öğrencisine gönderdiği kendi çıplak fotoğrafları basına yansıdı. Birde basına yansımayan daha ne kadar ahlaksız olaylar vardır bilinmez. Tehdit, şantaj ve korkulardan kaynaklı henüz ortaya çıkmamış, cinsel istismara maruz kalmış bilmediğimiz daha ne kadar çocuk vardır acaba? Tüm bunlar hiç kuşkusuz yalan ve sahtekârlıklarıyla toplumu kandıran, toplumu üç maymuna çeviren Erdoğan ve onun14 yıllık iktidarının yürüttüğü kirli ideolojisin bir ürünüdür. Bu kadar ahlak sorunu, eğitim sorunu, şiddet ve toplumsal sorunların temel kaynağında Erdoğan yönetiminin kendisi olmaktadır. Cinsellik, kadına karşı şiddet ve korkularla toplum yönetilmeye çalışılmaktadır.
Eğitim, topluma doğruyu, iyiyi ve güzeli öğretmektir. Toplumsal duyguyu, düşünceyi ve ahlaki bakış açısını çocuklarda geliştirmektir. Fakat Türkiye de başta kadınlar olmak üzere çocuklar erkeklik güdülerinin esiri olmuş ahlaksızların kurbanı, mağduru haline gelmiştir. AKP’nin bakanı, başbakanı, imamı, öğretmeni, hepsi de bu kirli siyasetin, politikanın birer yardakçıları, parçasıdırlar. Bundan bir ay önce ‘Kürdistan’da savaş var, oradan çıkın-kaçın’ denildiğinde çocukları, okulları bırakıp kaçan öğretmenler olmuştu. Çocukları bırakıpda kaçan öğretmenlerden ancak bu beklenir. Topluma ahlak öğreticiliği yapan öğretmenlerin ahlaksız durumuna düştüklerinde toplumda artık bir itibarları kalmaz. AKP’nin öğretmenliğini yapmak toplumda itibarını, değerini kaybetmektir.
Erdoğan ve AKP çetesi sürekli iktidar üretmekte, hastalıklı bir toplum inşa etmektedir. Toplumda ruh, vicdan ve ahlaka ait ne varsa bu kirli politikaları ile köreltmektedir. Her zaman toplumu gerçek gündemlerinden saptırarak, tek bir noktaya ( cinselliğe ) yönlendirmiştir. Toplumda bu kadar kadın tecavüzleri, cinayetleri, hırsızlık ve daha birçok ahlak dışı olaylar bu zihniyetin sonucudur. Bu hastalıklı toplumun tedavisi ancak Erdoğan iktidarı düşüp, demokratik, eşitlikçi, ahlaki bir eğitim sistemi inşa edildiğinde sağlanacaktır.
Sizce Türkiye’deki eğitim sistemi gerçekten toplumu bilinçlendiriyor mu?
Türkiye’deki eğitim sistemi sürekli tartıştığımız bir konudur. M.E.B bugün AKP iktidarı ve ideolojisi altında yürütülen bir sistemdir. Öğretmenlik statüsü, görev ve sorumlulukları tekrar ele alınmalıdır. Türkiye de Öğretmenliğin bağımsız olduğunu düşünmek mümkün değildir elbette. Çünkü tamamen devlete hatta devletten de öteye bugün bir partiye, bir adama (Erdoğan’a) bağlı olduğu görülmektedir. Toplumsal bir faaliyet olan öğretmenlik bugün iktidara, iktidar sevdalılarına hizmet etmektedir. Yani Türkiye de öğretmenlik mesleği gönüllü olarak, bir toplumun ihtiyacı temelinde değil, sadece bireysel çıkarlar uğruna yapılmaktadır.
Bir öğretmen toplumun eğitiminden sorumlu olduğu kadar, toplumun ahlakından, sağlığından, rahat ve huzur içinde yaşamasından hatta toplumun savunmasından da sorumludur. Türkiye de neredeyse her yıl eğitim sisteminde değişiklikler yapılıyor. Gençleri haftalar öncesi üniversiteye, meslek seçimi için neredeyse alfabede harf bırakılmamış sınav streslerine koyuyorlar. Kazanan kazandı ama kazanamayan ise intihara kadar gidebiliyor. Türkiye’de eğitim sistemi bir anlamda rant kapısına dönmüş durumda. Çocuklara, gençlere ezbere, soyut bilgilerin dışında verdikleri ciddi bir eğitim yoktur. Cinsiyetçiliğin öne çıktığı, dincilik ve milliyetçiliğin aşılandığı, şiddeti körüklediği bir sistem olmanın dışında topluma bir şey vermemektedir.
Sağlıklı ve demokratik bir eğitim sistemini nasıl oluşturmak gerekiyor?
Bunun için alternatif bir eğitim sistemi acilen şarttır. Demokratik ulusun eğitim modeli cinsiyetçiliği aşmış, ahlaki ve politik toplumu geliştiren eşitlikçi, özgürlükçü ve demokrasiyi savunan bir eğitim modelidir. Sistemimiz her şeyden önce demokratik olmalıdır. Dili, dini ve kültürü ne olursa olsun önemli olan toplumsallığın, ahlaki değerlerin yanında olduğunu ve ona sahip çıktığını gösterebilmektir. Her halktan çocukların kendi anadillerinde eğitimi esas alan bir sistemi amaçlamalı. Dil zenginliği önemlidir. Öncelik ana dilde eğitim olmalı daha sonra başka bir dilde de eğitim öngörülmeli. Halkların kendi öz sistemini inşa etmesi ekmek su kadar önem taşımaktadır. Bunun için kendi imkânlarımızı kendimiz yaratarak, çocuklarımızı okutmayı, eğitmeyi asla ihmal etmemeliyiz. Prensiplerimiz ve iddiamız bu temelde olmalıdır.
KCK olarak demokratik eğitim sistemimiz, her şeyden önce gönüllü katılımı isteyen bir sistemi ifade etmektedir. Çocukları eğitmek, onları geleceğe hazırlamak kutsal bir görevdir. Öyleyse bu kutsal görevin her zaman maddi karşılığını beklemekten ziyade, manevi boyutunu önemsemek doğru bir mücadele anlayışıdır. Özellikle öğretmenler bu anlayış ve zihniyetle görev ve sorumluluklarına yaklaşmalıdır. Yine bu çalışma ciddi görev ve sorumluluk isteyen bir çalışmadır. Bu çalışma büyük bir moralle, coşkuyla ve severek yürütülmesi gereken bir çalışmadır. Bunun için toplum gün geçtikçe öğretmenlerden daha fazla toplumsal ve vicdani duyarlılığı beklemektedir. Demokratik ulusun eğitim sisteminde öğretmenler kendilerini bu süreçten, gençlerin, kadınların ve çocukların katliamından sorumlu görmeli ve buna karşı mücadele etmelidir. Öğretmenler artık kendilerini devletin, faşist, zorba iktidarının güdümünden kurtarmalı, toplumun barış, kardeşlik ve özgürlüğü için etkileyici örgütlülüğe ulaşmalıdır.