GÖRÜNTÜLÜ

Kürdistan doğası için 7 bin ağaç dikti, 20 çeşit hayvan besliyor

Beşiri ilçesinin İkiköprü (Awiskê) köyünde yaşayan Seyit Ercin, 7 bin ağaç dikerek hem kendisine hem de diğer canlı türlere yaşanabilir ortam sağlamaya çalışıyor.

Ercin, yüzlerce canlı türünü bir arada tutarak, doğal besin kaynakları ile eko sistemin dengeli hareket etmesine de katkı sunuyor.

Batman'ın Beşiri (Qubin) ilçesine bağlı İki Köprü (Awiskê) beldesinin 10 kilometre güneyinde 127 hektar arazide yeni bir yaşam inşa eden emekli öğretmen Seyit Ercin, 30 yıl içerisinde 7 bin ağaç yetiştirdi. Yalnız yaşayan ve hiç evlenmediği için çocukları da olmayan Ercin, Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinde yaşayan 20 çeşit hayvan besliyor. Safkan atı, tavus kuşu ve diğer kümes hayvanlarının yanı sıra Urfa ceylanını kurduğu ormanlık alanda besliyor. 

Ekosistemi bozmadan Mezopotamya’da yaşayan tüm canlıların korunması gerektiğini söyleyen Ercin, 50 yıl öncesine kadar Kürdistan meyvesinin Akdeniz’e ihraç edildiğini, ancak günden güne ormanlık alanlar, bağ ve bahçelerin yok edildiğine işaret etti.

'DOĞA SEVGİSİNİ YAYMALIYIZ'

Kıraç bir bölgenin ortasında ‘cennet’i andıran bir alanı inşa etme fikrini de anlatan Ercin, şunları söyledi:

“Öğretmenlik yapıyordum ancak emekli olduğumda şehirlerin dışında hatta köylerin dahi dışında, insanların olmadığı bir yerde yaşamayı hayal ediyordum. Tabii bu düşü kurarken kıraç olan arazimizde su kuyuları açarak 127 hektar fıstık ve bölgede yetişen meyve ve süs ağaçları dikmeye başladım. Emekli olduktan sonra da bu tenha yerde kendime taştan bir ev inşa ederek buraya yerleştim. Şimdi muradıma kavuştuğuma inanıyorum. 7 bin dikili ağaç bulunuyor. Ayrıca çok sayıda kümes ve memeli hayvanlarım da bulunuyor. Serêkaniyê’den bir çift ceylan getirdim. Geçen sene iki yavruları oldu, bu yıl 2 tane ceylanım gebe. Bu baharda sayıları 8 olacak. Tavuz kuşlarım  var, onlar da yıldan yıla çoğalıyorlar. Sülün, kaz, hindi, tavuk çeşitleri bulunuyor. Ayrıca safkan yarış atım (Sorgül) var. Doğa aslında biraz da benim tabiatıma göre olduğu için böyle bir yaşamı seçmiş bulunmaktayım. Aslında doğa sevgisini insanlara aşılamak da önemli. Şimdi kupkuru bir toprağı cennete dönüştürmek, bununla beraber ektiğinin karşılığını aldığımızı görenler de kendince kararlar alıyor. Artık halkımız ağaç dikme bilinci geliştiğini görünce ben de çok seviniyorum."

'ESKİ DÖNEMLERDEKİ GİBİ YEMYEŞİL OLABİLİR'

Kürdistan coğrafyasının doğa zenginliğinin 5 bin yıl önce Gılgameş Destanı'nda anlatıldığını da ifade eden Ercin, şöyle devam etti:

"Bu coğrafyada dağa sevgisinin olduğu bilinmektedir. Mesela 50 yıl öncesine kadar Botan’dan, Eruh’tan meyve Mersin’e gönderiliyordu. Ama şu an Botan halkı yoksul bırakılmış. Onun için kendi geçimini sağlamak ve hem doğası hem de kendisinin zengin olabilmesi için ağaç dikme, meyve yetiştirme bilinci gelişmelidir.  Çünkü eski bahçe ve ormanlık kalmamıştır. Bir örnek vermek istiyorum. Gılgameş Destanı’nda 5 bin 500 yıl öncesinde bir Mezopotamya kralı, ‘bir vatanın zenginliği ormanın zenginliği ile bellidir' sözünü etmiştir. Şimdi biz de Kürdistan'a, vatana baktığımızda hakikaten ormanlığı kalmamıştır. Bir ağacın gölgesine oturacak yer yoktur. Bu böyle olmamalı. Sadece burada yaşayan halkı suçlamamak gerekiyor. Çünkü bu topraklara gelenler bu coğrafyaya büyük zararlar vermiştir. Bu halka, doğaya sahip çıkma fırsatı verilmiyor. Eğer böyle bir fırsat doğarsa vatanımız eski çağlarda olduğu gibi, hatta Gılgameş dönemi gibi buralar çorak değil, yemyeşil olacaktır.  Buradaki ekosistem bozulmayacaktır. Çünkü doğa bir bütün birbiri ile paralel hareket etmektedir. Bu ağaç bir parçasıdır. Mesela domuzun doğada olması şarttır. Ya da bir ormanda geyik, dağ keçisi, keklik olmazsa, tilki olmazsa, bıldırcın olmazsa o zaman ekosistemin olduğundan söz edemeyiz."

'İMKANSIZ DEĞİL'

Mezopotamya’nın yaban hayatının korunması ve eski doğanın tekrardan yeşermesinin imkansız bir durum olmadığını sözlerine ekleyen Seyit Ercin, “Mezopotamya kalanı bulunuyor, ‘Kürdistan’ ismi ile dünya literatüründe bulunan Mezopotamya tilkisi bulunuyor. Pars, ala geyik bulunuyor. Ancak bizim ormanımız yok olunca bu yaban hayatı da günden güne yok olmaya başladı. Ailenin yaşlı bireyleri halen anlatır. Raman Dağı'ndan Dicle Nehri'ne inen yaban koyunları sürü halinde su içmeye inerlermiş. Dağ keçisi, geyiklerimiz vardı. Ancak şu an bitme noktasında. Ancak eski seviyeye dönüşmek için bizim çalışmamız gerekiyor” diye konuştu.   

 

...