Futbol kitlelerin en büyük eğlence kaynağı. Ama kapitalist modernite için siyasetin toplumu “uyutma” aracı olarak kullandıkları, para kazandıkları ve popüler kültür haline getirmek istedikleri bir uğraş. Yani spor dışında birçok anlam ve “maddi değer” yükleyerek “tüketim kültürü” haline getirdikleri bir alan. Milyarlarca insanı kendisine bağlayan bu spor dalı dünyada her yerde kendisine “alıcı” buluyor. Reklam sektöründen, finans çevrelerine, politik hesaplardan tutalım da iktidarların baskı araçlarına kadar birçok amaca da hizmet ettirilmek isteniyor. Dünyada gerçekliği bu. Sporu spor olmaktan çıkarıp başka bir anlam ve hayat gerçekliği içine sokulmuş.
Türkiye’deki durum da küresel politikaların doğrultusunda ele alınıyor. Siyasal iktidarlar Türkiye toplumunu “uyutmak” için kullansa da içinde “halkın duyguları”nı yitirmeyen bir gerçeklikte var sporda. Özellikle de futbolda. Ama Türk devleti Türk milliyetçiliğinin yeniden yaratılması için stadyumları kullanmasıyla hep gündemde futbol, futbol kulüpleri ve futbolcular. Türk devleti futbolu Kürdistan’da ise özellikle “devletin özel savaş” politikaları doğrultusunda kullandı. Özellikle PKK’ye karşı savaşta sporun her dalından yararlandı devlet. Ama şimdi bir çatallaşma durumu yaşanıyor devletin özel savaş politikalarında. Siyasal iktidarların kendi rengini vermek istedikleri, devletin egemeni olmak isteyen güçlerin özellikle büyük spor kulüpleri üzerinden hegemonik bir savaş yürüttükleri de son yıllarda fazlasıyla ortaya çıktı. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor kulüpleri üzerinden de bu gerçekleştirilmek istendi. Cemaat ve AKP arasında, ya da başka siyasi güçler arasında kulüpler üzerinden nüfuz savaşları yürütüldü. Ama taraftar gruplarının son dönemlerdeki politikleşmesi bu savaşın hedefine varmasını bir ölçüde engelledi.
Devletin Kürdistan kentlerinin takımları üzerinden yürüttüğü politika ise aynen Kürt siyasal hareketi üzerine geliştirdiği politikalarla benzerlik taşıyor. Spor kulüplerini istediği politikaya hizmet ediyorsa devlet birinci lige, ikinci lige ya da ihtiyaç duyduğu bir düzeyde tutuyor. Turgut Özal’ın iktadarı döneminde Malatyaspor’un parlaması vardı. DYP döneminde Wan ve Siirt Jetpaspor’un birinci lige gelmesi de buna örnektir. AKP’nin iktidarı döneminde İstanbul Büyükşehir Belediye Spor’un yükselişi, Kasımpaşa’nın parlaması, Kayseri, Sivas vb spor kulüplerinin isimlerinin de birinci lig ya da kilit kulüplere dönüşmesi de dikkatlerden kaçmamalı.
Ama sözkonusu Kürdistan kulüpleri olunca ve Kürt illerinin toplumsal ve kültürel özelliklerini taşıyan sembollerle spor kulüpleri kendilerini ifade edince durum değişiyor. Vakti zamanında Muşspor’un başarıları engellendi. Elazığspor’un takım içindeki devrimcileri nedeni ile sürekli arka planda tutulup sonra milliyetçi oyuncular ve yönetim gelince de “sıçrama göstermesi” de buna örnektir. Diyarbakırspor’un devlet özel savaşı üzerinden gelişen politikalar tutmayınca Diyarbakırspor küme düşürüldü. Hal böyle.
Ama İspanya, Türkiye ve benzer ülkelerde spor kulüplerinin egemen devletin milliyetçi sembolleri dışında hareket ederek kendi bölgesel özelliklerine göre ifade düzeyine kavuşmaları da sözkonusu. Örneğin İspanya’da Katalanların kendilerini siyasal, kültürel ve sportif kimlik olarak ifade ettikleri Barcelona takımı var. Katalanların herşeyi olan bu takım, dünya ölçeğinde bir taraftara sahip. Çok da başarılı. Katalanların herşeyi. Takma adıyla Barça, Katalonya özerk bölgesinin Barcelona kentinin takımı. 1899 yılında kuruldu. Barcelona’yı ifade eden slogan ise "Més que un club" yani “bir kulüpten daha fazlası” anlamını taşıyor. Evet gerçekten de Barcelona bir takımdan fazlasını ifade ediyor. Barcelona’ya gidenler Katalanların bütün kültürel ve siyasal birikimini temsilini Barcelona spor kulübünde görebiliyorlar. Yani Katalanlar için önemli ve büyük başarılara imza atıyor.
İspanya’nın Bask bölgesinin takım da var. Athletic Club de Bilbao… 1929’da kurulmuş. Bask bölgesinin futbol takımı. Bu takım Barcelona’ya göre daha fazla politik. Bask halkının büyük bir desteği var. Çok güzel bir stadyumu ve başarılı bir grafik izliyor. Diğer takımlardan farklı olarak Bilbao’da Bask bölgesi dışında futbolcu takımda yok denecek kadar az. Dar bir milliyetçilik ile açıklanabilecek bir durum değil. Bask kimliğinin kabul ettirilmesinin bir yöntemi olarak da düşünülebilir. Dışarıdan reklam da finans desteği de almıyor. Sadece Basklı şirketlerin desteği ile ayakta. Ama 8 kez La Liga, 24 kez de İspanya Kupasını kazanmış.
Barcelona ve Atletico Bilbao İspanya ligi içinde kendi yerel renklerini temsil eden başarılı örnekler. Şimdi Türkiye’de Kürt takımlarının böylesi bir durumu var. Kendi kimliklerini ifade edecek bununla başarı sağlayabilecek bir pozisyona sahipler. Ama Türk devletinin politikaları nedeni ile sürekli köşeye sıkıştırılan ve özel savaş aracına dönüştürülmek isteniyor. Son günlerde Yeni Diyarbakırspor üzerinden bu gerçekleştirildi. Denizlispor karşısında hakem hilesi ve devlet baskısı ile mağlup ve mağdur edildi. Diyarbakırspor Kulüp Başkanı “Ligden çekilir bölgesel ligi kurarız” sözünü kullanınca da en başta Tayyip Erdoğan sert tepki gösterdi.
Ama aslında Kürt ligi olmasından kimsenin korkması gerekmez. Çünkü çok büyük bir coğrafya kendi ligini özerk olarak kurabilir. Kendi takımları ile büyük bir coşku yaratıp kendi toplumunun spor ihtiyacını karşılayabilir. Bunun kimseye bir zararı da yok. Ama Tayyip Erdoğan tekçi ya!.. Herşeyi kendi istediği gibi yapacak. Oysa Kürt illerinin spor kulüpleri “özerk yapılanmaları” ile bölgesel ligi örgütleyebilir. Bunun imkanı da sözkonusu. Kendi halkının desteği ile stadyumlar da yapabilir, taraftar da kazanabilir. Bu nedenle Tayyip Erdoğan’da sembolleşen tekçi egemenlikçi ve devletin araçsal olarak kullandığı spor tanımı da tamamen değişebilir. Kaldı ki bütün Kürdistanlıların kalbinde olan Amedspor’un başarısı on milyonların büyük sempatisini kazanacaktır.