PKK ihanetin göğsüne hançer gibi saplandı
Kürdistan tarihi ihaneti bol olarak bilinen bir tarihtir. Hiç şüphe yoktur ki bugüne kadar yaşamasını bilebilmişse kahramanlıkları da bol olan bir tarihtir.
Kürdistan tarihi ihaneti bol olarak bilinen bir tarihtir. Hiç şüphe yoktur ki bugüne kadar yaşamasını bilebilmişse kahramanlıkları da bol olan bir tarihtir.
Kürdistan tarihinde ihanet edenin, düşmanlarıyla işbirliğine girenin, kendi halkını tutsaklığa götürenin, işgalcilerin yanında yer alarak ülkeyi işgale peşkeş çektirenin, devşirilenin, Mangurt olanın, kendisini inkâr edenin ve inkârcılığı geliştirenin neredeyse hesabı hiç sorulmamıştır, sorulamamıştır. Nedeni ise Kürdistan tarihinde ihanetin, işbirlikçiliğinin neredeyse her zaman galebe çaldığı gerçekliğidir.
Öyle ki Kürdistan’da ihanet öyle egemenleri tarafından kanıksanmıştır ki artık ihanet eden, hainlik eden, işbirlikçilik eden dahi bunu farkında bile olmaz. Çünkü öyle ihanete genleri yatmış ki olup biteni adeta “normal” görür. Nedeni ise dediğimiz gibi ihanetin ve işbirlikçiliğin hesabının sorulamamasıdır.
Kürtlerin tarihinde bilinen Enkidu’nun kendi aşiretine karşı ihanetinin hesabı sorulmamıştır. Ve sonuç; işbirlikçiliğin galebe çalmasıdır.
Kürtlerin tarihinde bir Mittani prensi olan Matizawa kendi kavmine karşı Hititlerin yanına geçerek saldırarak sonradan görüleceği gibi Mittanilerin dağılmasına yol açmasının da hesabı sorulmamıştır.
Medlerde o meşhur olan Harpagos’un ihanetinin de hesabı sorulmadığı için M. Ö. 520’lerde Kürtler Magamoni’ye uğrayarak bir daha bellerini düzeltmemişlerdir.
Nitekim bunun sonucudur ki Kürdistan’da Arap egemenliği geliştiğinde Kürt egemenlerinin birden Arap kesilmeleri, şecerelerini Araplara kadar götürmeleri, isimlerini Araplaştırmaları, Arapça konuşmaları, giyim kuşamlarını Arap usulüne uygun hale getirmeleri yaşanmıştır. Özünde tümden bir kopma, inkârcılık, kendinden kaçış yaşanan sonuç olmuştur. Ancak bu kadar inkâra da dur diyen olmamıştır. Hesabını dağların kuytuluk köşelerinde sormak isteyenler olsa da başarı elde etmemişlerdir, sonları hep hüsran olmuştur.
İhanet öyle bir virüstür ki sahibine bulaştığında sahibi çok büyük bir iş yapmış gibi havalara girer. 16. yy. geldiğimizde İdrisi Bitlisi-ne kadar farkındadır-o da bilinmez ama tüm Kürtleri Osmanlıya peşkeş çekmenin de ötesinde adeta Osmanlı padişahlarına döktüğü methiyeler halen bugün bile işbirlikçiliğin derinliğini köklü yansıtır.
Ve tabii ki 18. yy. da İngilizlerin eliyle Ortadoğu’ya taşırılan Nakşîcilik ile Kürdistan adeta paramparça edilecektir. Nakşîcilik, Mirliklerin parçalanmasından sonra oluşturulan sahte ağalık sistemi ayrıca Kürdistan tarihine saplanan bir hançer olmuştur. Bunun da hesabını soran olmamıştır.
Bırakalım hesabını; isyanların bastırılması ardından isyanı yapanların çocukları, kardeşleri, akrabaları, yetiştirme ağalar derken ne kadar güdümlü tipleme varsa hepsi Babı âli okullarında özel yetiştirilerek geleceğin ihanet ve işbirlikçiliğin bekçileri olarak Kürdistan toplumuna dayatılacaklardır. Ve nitekim beyinleri fethedilen bu Mangurtlar Ermeni halkını Osmanlılar adına katlederken sıranın kendilerine geleceğini dahi görememişlerdir. Sonraları Süryani halkımızı da vuracaklardır ancak sıra onlara-yani Kürtlere-geldiğinde dünya da seslerini duyacaklar olmayacaktır. Ne ekersen onu biçersin misali… İhanet ve işbirlikçilik yine aklanmıştır.
Ve kırmızı katliamdan sonra beyaz katliamın yarattığı yeni yetme kendine yabancılaştırılmış, düşmanlaştırılmış kılıç artıkları, Mangurtlar…
Bu Mangurtlaştırmayı biz yeniden yeniden göreceğiz. Dersim katliama ardından yatılı okullarda, beyin yıkama makineleri olan kışlalarda, cüceleştiren Kemalist okullarda ve… yeniden yeniden göreceğiz.
Kürdistan özgürlük mücadelesi geliştiğinde belirli ailelerin şişirilerek pazara sürülmeleri hep bu belleksizleştirilen, Mangurtlaştırılan ailelerin evlatlarıdır. Yine dönemine denk suni olarak yetiştirilen ağacıklarıdır. Yetiştirmelerdir, tohumluklardır, bir topluma zoraki dayatmalardır. Bunun da hesabı sorulmamıştır, sorulamamıştır.
PKK işte bu hesap sormamaya son vermenin adıdır. İhanete, işbirlikçiliğe, hainliğe inan darbedir.
Haki Karer yoldaş “pırıl pırıl bir 18 Mayıs günü al kanlara boyandı”'ğında mücadele durmamıştır. Tersine önce Haki yoldaşın katilleri bulunarak hesabı sorulmuştur, peşinden ise Haki yoldaşın anısına-madem düşmanları bu kadar yok etmek istiyor-inadına mücadeleyi daha yükseltmek gerekiyor. Bunun adı da partileşmektir; yani PKK’yi kurmaktır.
Dahası; PKK, Şairin söylediği o “İhanetin Göğsüne Hançer Gibi Saplandı” cümlesi, tarihi bir tespittir. Yapılması gereken bundan sonra deşifre olmuş olan İhanete, İşbirlikçiliğe ve Hainliğe karşı sağlam bir yaşam duruşunun sergilenmesidir.
Ve bu duruşun adı işte PKK’dir. PKK’li olmaktır.
FEODALİZME KARŞI DEMOKRASİ HAREKETİ
PKK bir başkaldırı ve isyan hareketi olarak en çok toplumu tutsak alan geriliklere karşı düşünce ve eyleme geçmedir.
Kürdistan’da gericilik denilirken ilk akla gelen feodal geriliklerdir. Daha doğrusu feodal komprador gericiliktir.
Kürdistan, feodalizmin boyunduruğu altında inim inim inlemiş ve adeta insanlığı kapatmıştır, insanlığa kapatılmıştır.
Öyle ki Kürdistan bir avuç derebeyin, ailenin, ağanın eline kalmış ve istediklerini topluma dayatan bir yapılanma hakim olmuştur. Bir adım ötesinde işgalcilerle el ele, Kürdistan toplumunu tutsak alan, nefes aldırmayan bir kompradorluk.
Bu bir yön, önemli bir yön.
İkinci yön ise belki de daha önemli olanı feodalizmin yarattığı toplumsal karakterdir. Feodalizm özü itibariyle donukluktur. Donmuşluktur. Soğukluktur. Başka bir deyimle doğmalarla yaşamadır.
Yaratılan ön yargılarla o toplum içerisinde yaşayan insanları tutsak almaktır. Öyle kalıplar oturtulur ki insanlar karşı çıkamaz olurlar. Bu bir sistem olarak böyledir.
Feodalizm tepeden tırnağa tahakkümdür. Hiyerarşidir. Tekçiliktir. Renksizliktir. Kendi dışında olanı rettir. Küçümsemedir. Kendisini her şeyin merkezinde görerek etraflıca bakamamaktır. Darlıktır, körlüktür.
Feodalizm kapalılıktır. Kendine dönük yaşayarak dünyayı, geçmişi ve geleceği kendinde öldürmedir. Öyle ki ufuksuz olmaktır. Ufuk’u varsa da dar olan feodal ufuktur. Bu ise oldukça sığ olan aile, akraba, kabile, aşiret sınırlarına takılarak yaşamaktır.
Denilecek ki aile, akraba, kabile ve aşiretçilik çokta kötü aidiyet unsurları değildir. Öyle sanılsın. Bir ülke param parça edilmişken, işgal altında inim inim inlerken, insanlar her gün işkencelerde katledilirken, her gün “namusuna” el atılmışken sadece ve sadece kendi dar aile çıkarlarını düşünmek işte feodalizmin yarattığı zihniyettir.
Evet, feodal zihniyet. Geçmişe ve geleceğe tabular temelinde kutsallaştıran zihniyet. Kendi kendini tutsaklaştıran zihniyet. Hapsettiren zihniyet. Değişimi ve dönüşümü kendisi için ölüm olarak ele alan zihniyet.
Öyle bir zihniyet ki tabularına dokunmayı bir görsün orada akacak olan sadece kandır. İnsan kanı…
Feodalizmin en belirgin özelliği aşırı maço kültürüyle bezenmiş sözde erkekliğidir. Öyle ki ağanın eline öpen, evinde eşinin, çocuğunun canını okuyandır. Kadını kendi malı bilen bu kültür kadına nefes aldırmaya izin vermez. Çünkü kadın nefes alırsa o artık nefes alamayacaktır. Böyle anlayan bir kültür…
Feodalizmin hakim olduğu toplumlarda kadının inleyişinde geçemeseniz. Kadın bir maldır, mülktür. Satılıktır. Başlık paralarını bir düşünün. Erkeğe ait olan bir uzuvdur. Erkeğin süreceği tarladır.
Böyle bir toplumda kadın lehine düşünce belirtmek hemen erkeklikten, zılam olmaktan çıkmışlık demektir. Ve de toplumun ağzında düşmeyen sakız olmak demektir.
Özcesi feodalizm hiçbir görüşe, yaşam biçimine yaşam şansı tanımayan hoşgörüsüzlüktür. Kendisini yaşatabilmesi içinde müthiş feodal kalıplar oluşturmadır. İlkelliktir yani kapanmışlık ve gericiliktir.
Böyle bir sistemde, feodal değer yargıların hakim olduğu toplumlarda, ortamlarda başkaldırmanın yeri olamaz. Çünkü feodalizm özünde sinmişliği toplumun tümüne yayma ve hakim kılmanın da kendisidir.
Böyle bir sistemde alışılmış olanlara karşı durmak en büyük günah sayılır. Günahı işleyen ise aforoz edilir.
Böyle bir sistemde ya boyun eğerek el öpersin ya da boyun eğdirirsin el öptürürsün. Başkasına da yer yoktur. İnsanın insanca, onuruyla kendi iradesiyle yaşamasına şans tanınmaz. Böyleleri çıkmışlar ise onlar ilk elden taşlanmalıdır.
Böyle bir sistemde ayrı görüşlere yer olmaz. Farklılıklar suçtur. Yeni düşünceler suçtur. Çokluk suçtur. Özcesi demokrasi burada askıdadır. Demokrasi suçtur.
Böyle bir sistemde dediğimiz gibi kadına yer yoktur. Kadına yer vermişseniz siz dinden çıkmış ve kitapsızsınızdır. Deli gömleği giymişsinizdir. İçinize başkaları girmiştir ve siz yoldan sapmışsınızdır.
Böyle bir sistemde sadece egemenlerin söz hakkı vardır. Diğerleri ise marabadırlar, yani Kurmançtırlar. Söz hakkı olanlar geleneksel bilinen ailelerdir. Şeyhlerdir, beylerdir, ağalardır, kompradorlardır, işbirlikçilerdir, devletin kapısında, meclisinde yer alan tayfalardır. Ve bunlara karşı çıkmak ölüm fermanını imzalamaktır.
İşte PKK Kürdistan’da demokratik bir toplum yaratmak isterken ilk elden yapacağı bu köhnemiş sisteme karşı durmak olmuştur. Toplumun bağrına bir ur gibi saplanan bu hastalık tedavi edilmeden, bu hastalık aşılmadan Kürdistan’da bir devrimin yapmanın hiçbir anlamı olamazdı. Yani eğer Kürdistan’da demokratik bir yapı oluşturulmak isteniyorsa, ilk elden bu feodal komprador işbirlikçi ağ tümden parçalanmalıydı. Başka da yolu olamazdı.
PKK bu bağlamda feodalizme, feodal kompradorlara, gerici çitlere, iç parçalanmışlığa, işbirlikçi aileciliğe karşı gelişen bir başkaldırı hareketi olarak doğmuştur. Ve öyle ki Kürdistan’da ulusal bütünlüğün ve birliğinde harcı olarak yaşama gözlerini açmıştır.
Yine PKK bu bağlamda dogmatik yapılara karşı gelişen demokrasi hamlesinin ta kendisi olmuştur. İleride açacağımız kadının devrim dalgasına alınarak tümden bir toplumu değiştirme ve dönüştürmenin de adı olmasını görkemli olarak herkese göstermiştir.