PKK kolektif örgütlü emektir

Bugün yaratılan büyük değerleri anlamak istiyorsak öncelikle PKK’nin Önder Apo’nun ısrarlı çabalarıyla yaratılan kolektif emekleri göreceğiz ve anlayacağız. Kolektif emek örgüte kanalize olmak demektir.

Kürt gençleri PKK’yi tartışırken, tartışmaları esnasında bir Kürt genci “Kürtlük PKK ile güzeldir” diye bir cümle kullanmıştı.

Birçok yoldaşla bu cümleyi genişçe tartışıyoruz. Tartışırken PKK’nin Kürtlüğü katıklarını konuşuyoruz. Bizler genelde milliyetçi söylemlerden rahatsız olan militanlarız. Şoven yaklaşımlardan hep uzak durduk. Halkların kardeşliği bizim için her zaman esas olan oldu. Halkların birlikteliği için ilk günden başlayarak mücadele ettik.

PKK’nin ilk kadroları Türk yoldaşlardı. Ve bugün halen bize en çok ilham olan militan yoldaşlarımızın başında Haki Karer ve Kemal Pir yoldaşlar gelir. Bu esasen PKK’nin ilk günden başlayarak enternasyonal kimliğini gösterir. Biz halkların eşitliği, özgürlüğü, kardeşliği için dediğimiz gibi, ilk günden beri mücadele ediyoruz. Ve bu ideolojik duruşumuz biz var oldukça devam da edecektir.

27 Kasım öncesi Kürtlük yok edilenden de öteye yok edilmiş olan bir Kürtlüktü. Birbirine bırakılarak adeta kendi düşmanı ettirilmiş bir Kürtlüktü. Biz buna düşürülmüşlük dedik. Kendine yabancılaştırılarak başkalarına karşı kullanılmaya müsait hale getirilmişlik dedik. Başkalarına iyi asker olan bu Kürt kendisine hayrı olmayan Kürt’tür dedik. Hâlbuki kendisine hayrı olmayan bir Kürd’ün eni sonunda başkasına da hayrı olmayacağı açıktır. İdeolojik olarakta bu böyledir; kendisi olamamış, olmamış bireyler ya da topluluklar başkalarıyla sağlıklı ilişki, iletişimi sağlayamazlar. Sağlayamadıkları içinde her zaman bir sorun olarak kalırlar.

27 Kasım günü öncesi Kürt ya da Kürtlük bu bağlamda kendisine hayrı olmayan Kürtlüktür. İhaneti bol olan olarak bilinir. Biz Kürtlerde “ağacın kurdu ağaçtan olursa ağaç yeşermez” ya da “ağacın kurdu ağaçtan olmazsa ağaç yeşerir” derler. Bu iç çelişkilere işaret eden bir atasözüdür.

Kürtler 27 Kasım günü öncesi hep içe yönlendirilerek birbirine düşman kılınmışlardır. Bireysel ailesel çıkarlar uğruna büyük davalara sırt çevrilmiştir. Aşiretsel kavgalar, mezhepsel çatışma ve çelişkiler, lehçesel sürtüşmeler, parçacılık, ailecilik, bölgecilik, hemşericilik kültürü Kürtleri hep zayıf kılmıştır. Ancak düşmanlarını bu içe dönük kavgacı kültürden dolayı güçlü kılmıştır. Böylesine kendine dönük kavgalı bir yapıyı kendi çıkarları için kullanma zor olmaz. Böyle yapıları istediğiniz zaman, istediğiniz anda bir şeyler için güdümler ve kullanabilirsiniz. Kullanılmaya müsaitlik esasen var olan bu parçalı duruştan kaynağını alır.

27 Kasım öncesi Kürtlük esasen parçalanmışlıktır. Bu parçalanmışlığa ek olarak önemli bir hususta birbirine karşı çok cesaretli olan Kürtler, sömürgecilere ve işgalcilere karşı boyun eğmeci olmalarıydı. İki pisik asker köylere girdiğinde köyün tüm yetişkinleri dağlara kaçarak adeta Azrailleri gelmişçesine kaçarlardı. Düşmana tek bir fiske vurma düşünülmezdi. Düşünüldüğünde başına 33 kurşun olayında neler geleceğini bilirlerdi. Bir şeyler söylemek isterlerdi, ancak söyleyemezlerdi, söyleyemezlerdi çünkü söylediklerinde sonu her zaman felaketti.

27 Kasım günü öncesi Kürt gergin olan Kürt’tü. Bu gerginliği her sahaya yansırdı. Ailede gergin, komşulara karşı gergin, çalışmaya karşı gergin, kendisine karşı gergin. Gergin duranın maneviyatı zayıflar. İnsanı ayakta tutan maneviyattır, ütopyaya bağlılıktır. Maneviyatın bittiği yerde yaşam durgunlaşır. Gerginliğin muazzam enerji tükettiğini biz ruh biliminden biliyoruz. Bu gergin durum Kürd’ü adeta her gün yeniden yeniden bitirmiştir. Henüz orta yaştayken yetmişlikler gibi biçime bürünme bu gergin durumla bağlantılıdır. Şu iyi bilinmelidir; gergin insan üretemez, dağıtır, bozar, birleştiremez, parçalar, kavga eder. Kendisiyle barışık olmayan insanın yaşamından tat alması beklenemez. Nitekim Kürt insanında bunların hepsi vardı. Hem de çok derince yaşanırdı.

“Kürtlük PKK ile güzeldir” diyen gencin söylediklerini düşünürken yukarıda PKK’siz Kürd’ün durumunu açmak için yazdık.

27 Kasım sonrası ya da PKK’yle olan Kürt ise; kendine güvenen Kürt’tür. Başkalarının oyununa kolay kolay gelmeyecek Kürt’tür. İlkel milliyetçilikten kendisini arındırmış, aşiretleri, aileyi, bölgeciliği, mezhepçiliği, parçacılığı aşmış Kürt’tür. Bu bağlamda güdümlenmeyen Kürt’tür.

27 Kasım sonrası Kürt gergin olmayan Kürt’tür. Rahat olandır. Kendisiyle barışık, kendisine güvenen Kürt’tür. Özcesi herkesle kavgalı değildir. Halkıyla, aşiretiyle, ailesiyle ve çevresiyle barışık olandır. O sadece ve sadece işgalci ve sömürgecilere karşı barışık değildir. Bu da insan olmanın bir gereği. Ve bunun için enerjisi derli toplu olandır. Dağınık değildir. Disiplinlidir.

27 Kasım sonrası Kürt cesaretli olan Kürt’tür. Bugün eğer 7 yaşındaki çocuklar taşlarla düşman panzerlere saldırıyorlarsa, 70’lik analar mücadelenin en ön cephesinde kavga ediyorlarsa ve tabii ki bir ana oğlu şehit düştüğünde eline kına sürerek bir nevi damat kılıp evlendiriyorsa, yani bir ana olarak en kutsal ve mutlu gününü yaşıyorsa orada artık bir halk tümden en güzel yönleriyle yaratılmıştır.

Bir ülkede analar artık tümüyle cennete girmeyi hak ediyorlarsa, orada güzelleşen bir halktan söz etmek çok fazla yerindedir. Kürdistan’da analar, çocuklar, gençler, güzel körpecik kızlar ve çınarlık meleler çoktan cennetlik olmuşlarsa, orada tümden bir halkın güzelleşmesi söz konusudur.

27 Kasım günü işte bir halkı tümden güzelleşmesine doğru götüren en önemli adımlardan bir tanesidir.

“PKK İle Kürtlük güzeldir” derken onurlu olmuş bir halkın, başkasına boyun eğmeyen bir halkın, insanlığın her zaman güzel olacağı kesindir. Ve Kürt halkı çoktan güzelleşmiştir. Çünkü Kürt artık bir şehit yoldaşımızın deyimiyle;”Roman gibi yazılmak, Şiir gibi okunmak, Efsanevi dillerde eylemde konuşmak, Eylemle yaşamak ve yaşamı aşk tutkusuyla sevmek” gibi özgürlüğü ve güzelleşmeye doğru hızla ilerliyor. ”

Kürt toplumu neolitik değerleri çok yoğun yaşamış bir toplumdur. Köy devrimi diye bilinen belki de tarihin en önemli devrimine ev sahipliği yapmıştır.

Sınıflı ve kanlı uygarlığa geçişle birlikte Kürdistan esasta işgallerin bolca yaşandığı bir mekân olmuştur. Biz ilk işgalleri Gılgameş Destanı’nda başlayarak görüyoruz. Bu destanda dile gelen Uruk kentinin daha genişçe inşa edilebilmesi için kereste gerekiyor. Bu kereste ise kuzeyde bulunmaktadır -yani bugünkü Kürdistan toprakları. Daha sonraları şehirlerin sayısal olarak çoğalmasıyla şehirlerin inşasında el emeğine yoğun ihtiyaç doğacaktır. Ve bu el emeğini karşılamak için yine kuzeye yöneleceklerdir. Yani Kürdistan’a -Kürtlerin ilk atalarının yaşadıkları topraklara.

Bu işgal ve talan giderek süreklileşecektir. Akadlar tunç için, Asurlar demir için, başkaları atlar için derken Kürdistan hep talanın ve işgal edilmenin toprakları olacaktır. Sonraları Med Fars kavgasında Kürtler Farslara yenilince bu kez sıra Farslara gelecektir. Farslar Yunanlılara savaş ilan ederlerken ve onlara doğru yol alırlarken Kürdistan’dan geçerler. Ardından İskender Hindistan’a uzanabilmesi için Kürdistan üzerinden geçmek zorundadır. Birde bu topraklarda 200 yıl boyunca kalan Helenleri ekleyin. Eksik olan İskitlerdir, onlarda Ktesiphone’ye ve o ünlü Babil'in zenginliklerine ulaşabilmek için buradan geçmek isterler. Sonuç Kürdistan kavga arenasıdır. Romalılar, Sasanilere karşı tüm savaşlarını Kürdistan’da verirler. Tersi olan da doğrudur. Sasaniler tüm direnişlerini Kürdistan topraklarında Roma’ya karşı verirler. Siz bu istilacı güçlere Partlar'ıda ekleyebilirsiniz. İslamiyet açılım yapabilmesi için Kürdistan’ı boydan boya işgal eder. Kuzeye İslamiyet’i yaymak için poligon sahası yine Kürdistan’dır. Tabi ki haçlılar sıyırıp giderlerken, Moğollar Mısırı ele geçirmek için Kürdistan da bir çekirge sürüsü gibi geçip giderler. Ardından sadece toz duman ve yakılmış şehirler bırakarak. Peşi sıra Osmanlılarla Safevilerin savaşları derken bugüne kadar bu işgal devam eder.

Söylemek istediğimiz şudur; Kürdistan adeta neolitik süreç dışında hep işgal edilmiştir. Talan edilmiştir.

Kürtler ilk günden başlayarak bu işgale karşı erimemek için direnişe geçmişlerdir. Ya kimileri gibi teslim olarak sınıflı uygarlığın yedeğine düşmüşlerdir, ya da dağların doruklarına çıkarak yaşamaya çalışmışlardır. Dağlara çıkarak yaşaya bilme formları aşiretçilik olmuştur. Aşiretçilik Kürtlerin temel yaşam dokusudur. Aşiret, Kürd’ün bugüne gelmesinde hiç şüphe yok ki çok önemli bir yeri vardır. Aşiret olmadan Kürd’ün bugüne gelebilmesini düşünmek zordur. Çünkü aşiretler Kürdistan tarihinde gelişen tüm işgallere karşı hep ayakta kalmanın da adı oluyorlar. Ancak aynı zamanda Kürd’ün sürekli parçalı duruşunun, ayrıksı oluşunun, bir olmamasının, dağınık oluşunun, disiplinsiz, keyfi, başına buyruk oluşunun da adıdır. Yine aynı aşiret yapısı Kürt toplumunun birlik olmasını da engellemiştir. Yani hem varlığını korumuş, hem de ayak bağı olmuştur. Bu Kürt ironisinin anlaşılması gerekiyor. Aşiret kavgaları, kan davaları, bir diğer aşirete karşı güçlenmek için işgalci güçlerden yardım ve destek almak, yani dolayısıyla egemenlik altına girme Kürtlerde ihanet olgusundan ne anlaşıldığı da sorgular kılıyor.

Bugün, Kürtler büyük eğitim çabalarına rağmen ısrarla disiplinsiz, plansız, dağınık, parçalı, aileci, keyfi, raptı zapta gelmeyen, dar, öngörüde uzak oluşlarının altında yatan bu aşiretsel bağdır.

Kürt aşiret yapılanmasının bir karakteristik özelliği de içe kapanma, dar aile, kabile ve aşiret sınırları içinde büzülme, dış baskıya boyun eğme durumları yaşanınca, iç çatışmalarla kendini deşarj etmeye çalışmıştır. Aşağılık duygusu ve boyun eğme milli duyguların gelişmemesini de beraberinde getirmiştir. Sadece bu da değil. Bir taraftan içe dönük bir karakter gelişirken sıkışmışlıktan kaynaklı bu kez bu duruma düşürülen birey içerinde yer aldığı topluma karşı agresifleşerek yaşamı sürdürecektir. Kürd’ün sekter, dar, sinirli, asabi, en küçük tahrik karşısında yumrukları kaldırmasını neyle başka izah edeceğiz? Ruhsal sıkışıklık bir nevi bu asabiyetle, duygusallıkla, tepkisellikle birey ve toplum kendisine bir savunma mekanizması yaratarak korumaya alıyor.

Bunun için öncelikle Kürtler aşiretsel bağları aşan, genelleşen, çağdaşlığın ifadesi olan kendini disipline etmenin isimlendirmesi olan öz disiplinden hep uzak yaşadılar. Belki yaşam şartları onları buna iteledi.

Nedeni ne olursa olsun Kürt toplumu derken ilk akla gelen dağınık, kendi başına buyruk, rapt u zapt altına gelmeyen, kuralsız, kendisini beğenen, birliğe gelmeyen, aileci, bölgeci, aşiretçi, mahalli, kavgacı, dar hesapçı, dar genelleşmeyen bir karakter yapısına sahip olmasıdır. Bu karakter yapısına işgalcilerin özenle geliştirdikleri işbirlikçilik ve ihanet olgusunu da eklersek ortaya tarumar olmuş, bilyeleri dağılmış, örgütsüz ve dediğimiz gibi disiplinden uzak bir yapılanmayla karşı karşıya geliriz.

İşte 27 Kasım gününü kutlarken birde bu yönüyle Kürd’ün adeta dumura uğramış yapısına inen bir balyoz gibi almak yerinde olacaktır.

27 Kasım günü öncelikle Kürt için kendi örgütüne kavuşmanın günü değil, daha ilerisinde bizzat Kürt’ün kendisini örgütlülüğe kavuşturduğu gündür.

27 Kasım günü boydan boya bir öz disiplinin özenle geliştirilmesinin de adıdır.

27 Kasım büyük ulusal çıkarlar uğruna Kürd’ün birlikteliğini ısrarla savunmanın ve adım adım geliştirmenin de günüdür.

27 Kasım günü kendi başına buyruk olmayı, hizaya gelmemeyi, dar dünyasıyla adeta kendisini merkez gören, bir araya gelmekten kaçınan, bireyci, kavgacı, didişmeci, çekişmeci kişilik yapılanmasına karşı da keskin bir mücadelenin başlangıcıdır.

27 Kasım günü yüz yıllar sonra ilk kez Kürd’ün topyekûn örgütsüzlükten kaçarak kendisini tümden örgütlü yapıya kavuşturmasının da adıdır.

Bu bağlamda eğer bugün yaratılan büyük değerleri anlamak istiyorsak öncelikle PKK’nin Önder Apo’nun ısrarlı çabalarıyla yaratılan kolektif emekleri göreceğiz ve anlayacağız. Kolektif emek örgüte kanalize olmak demektir. Bir araya gelmenin yarattığı sinerjiye biz örgüt diyoruz.

Kürtler adeta tarihlerinde bugüne parçalı duruşla geldiler, ancak 27 Kasım günü bu parçalı duruşa da bir dur demenin adı olmuştur. Dağılmış tüm enerjileri toplayarak aynı potada yani örgüt potasında bir araya getirerek muazzam bir güç yaratmanın diğer adı 27 Kasım günü iken, herkesi bu potada ortak bir ruh dünyasıyla buluşmaya çağırıyoruz.

Yeniden daha gür bir sesle 27 Kasım doğum günümüzü herkese kutlu olmasını dilerken her günümüzün 27 Kasım günü gibi geçmesi dileğiyle...

BİTTİ