PKK’nin kuruluş yıldönümü için: Muştu!
Biyolojik olarak doğumlar vardır, kutlanır. Siyasal olarak doğumlar vardır, anılır. Kültürel olarak doğumlar vardır, kutsanır. Felsefik olarak doğumlar vardır, yaşanılır…
Biyolojik olarak doğumlar vardır, kutlanır. Siyasal olarak doğumlar vardır, anılır. Kültürel olarak doğumlar vardır, kutsanır. Felsefik olarak doğumlar vardır, yaşanılır…
Yeni bir doğum günümüze doğru gidiyoruz.
Biyolojik olarak doğumlar vardır, kutlanır. Siyasal olarak doğumlar vardır, anılır. Kültürel olarak doğumlar vardır, kutsanır. Felsefik olarak doğumlar vardır, yaşanılır…
Biz PKK’yle yeniden doğduk hem kutluyoruz, hem anıyoruz, hem kutsanıyoruz hem de yaşıyoruz.
PKK bir insanı tepeden tırnağa yeniden yaratma eylemidir. Hele hele bu insan sömürge statüsüne dahi alınmayan bir halkın evladıysa bu yeniden yaratım daha yakıcıdır.
Bir arkadaşımızın deyimiyle “devrim düşürülmüş, düşmüş insanların yeridir.” Çünkü özgürleşmek için mücadele edenler konumlarından memnum olmayan insanlardır, toplumlardır. Yani düşürülmüş insan ve toplumlardır. Bunun içindir ki özgürlük mücadelesine düşürülmüşlükten kurtulmak isteyenler gelir.
Kendi halinde memnun olanların arayışları yüksek olmaz. Memnun edilmişlerin çok fazladan alıştırılmışlıkları söz konusudur. Öyle olunca yenilere yelken açmak akıllarına gelmez. Gelmez, gelemez çünkü onlar var olanın içine, kenarına, yanına monte edilmişlerdir.
Başka bir deyimle sisteme entegre edilmişlerdir. Bu düşürülmüşler içinde geçerlidir. Her düşürülmüş olan potansiyel olarak özgürlükçü olabilir. Ancak her düşürülmüşün mutlaka özgür olacaktır diye bir kural yoktur. Düşürülmüş olanlar eğer düşürülmüşlüklerin bilincinde değillerse belki de kendi halinde memnun edilenlerden daha tehlikeli bir durumu yaşarlar. Buna biz köle ruhun kökleşmesi diyoruz. Kölelik bir kere benliklere, ruhlara, zihniyetlere sinmeyi görsün orada yaşanacak olan sadece ve sadece düşürülmüşlük ve köksüzlük olur.
PKK dünyanın en statüsüz halkı olan Kürtler içerisinden bir müjde hareketi olarak doğdu. Bir muştudur.
Kürt halkına:
Tek bir cümleyle ifade edeceksek; sen özgür olabilirsin müjdesi.
Tek bir cümleyle ifade edeceksek; sen bu lanetli konumdan çıkabilirsin müjdesi.
Tek bir cümleyle ifade edeceksek; sen kendin olma mücadelesine atıldığın andan itibaren onure edilirsin müjdesi.
Evet, Kürt halkı bugün özgür olmanın yolunda kararlı adımlarla yürüyor.
Evet, Kürt halkı bugün lanetli konumdan önemli ölçüde çıkmıştır.
Evet, Kürt halkı bugün kendi olma mücadelesiyle dünya da kendisini onure ettirmiştir.
İşte, PKK bunun için düşürülmüş bir toplumu bir halkı dünya insanlık arenasına görkemli yeniden doğum yaptırma hareketi ve müjdesidir.
PKK, bu bağlamda bir toplumsal statüyü alt üst etmenin de adıdır.
PKK, bir halka reva görülen boyunduruğu parçalamanın ta kendisidir.
PKK, karanlık günleri yırtarak geleceğin aydınlık günlerine yelken açmanın bizatihidir.
PKK, Martı Jonathan misali yükseklerde tüm tehlikelere rağmen seyretmeye cesaret etmenin de ifadesidir.
PKK, ezilenlerin sesi olan İsa gibi gerektiğinde çarmıhı göze alarak dağların doruklarına tüm insanlığın günahlarını sırtına alarak çıkarak haykırmanın da adıdır.
PKK, geriliklere, köhnemişliklere, hakaretlere, zincirlemelere, prangalara, kötülüklere, çirkinliklere, ikiyüzlülüklere, zulme karşı yeni için, hoşgörü için, onurlu olmak için, köleliklerden kurtulmak için, iyilikler için, güzellikler için, dürüstlük ve adalet için yola çıkanlara ses olmanın da adıdır.
Bir şeyler yapmak isteyipte yapamayanların, rahatsız olupta bir tavır alamayanların, bir şeyler söylemek isteyipte söyleyemeyenlerin, konuşmak isteyipte dilleri kesilenlerin, haykırmak isteyipte Hallaç gibi derisi yüzülenlerin, insanca Mani gibi yaşamak isteyipte taşlarla bağlananların seslerini, haykırışlarını, tavırlarını, çığlıklarını tokça, gürce hiç bir şeyden çekinmeden yaşama ve eyleme dökebileceğimizi söyleyen müjdenin kendisidir.
Evet; PKK, doğum gününü insanca yaşamanın müjdesi ve muştusu olarak şimdiden selamlıyor ve doğum gününü kendi doğum günümüz olarak kutluyoruz.
BAŞKALDIRI, İSYAN VE ÖZGÜVEN
Özgürlük dağlarında gerillalar olarak partimizin yarattıklarını genişçe tartışıyoruz. Belki de her zaman tartışacağız. Ne de olsa tarih, olup bitenler sabit değildirler. Değişim dönüşümler her zaman yeniden değerlendirmeyi gerekli kılabiliyor.
PKK’ye her katılan yoldaşın hikâyesi biraz ayrıdır. Katılım gerekçeleri farklıdır. Onu belki de dünyanın en sert mücadelesi olan PKK’ye getiren nedenleri de başkadır.
Denilecek ki insanların kaderleri de farklıdır. Olabilir, lakin PKK çelikten disipliniyle bilinen bir parti. Böyle olunca PKK’ye katılan bireylerin öykülerini incelemekten fayda vardır. PKK’nin yarattığı kültürün de ötesinde PKK’ye katılmalarının gerekçelerini dinlemekten de yarar vardır.
Çok uzun yıllar önce henüz genç denilemeyecek yaştayken PKK’lilerle tanışma şansımız olmuştu. Evimize gelip giden parmak sayısı kadar az PKK kadrolarını ilk gördüğümde bende, bizde yarattıkları duygular neler diye değerlendirdiğim de PKK’nin ne olduğuna dair görüşlerim kristalize oluyor.
Çok fazla olup bitene anlam vermemiş olsakta ilk göze çarpan özellikleri var olanı topa tutmalarıydı. Var olanı beğenmiyorlardı. Alışıla gelmişe öfkeleri çok mu çok fazlaydı.
İkinci bir özellikleri-bu insanın çok tuhafına gidiyordu-kendilerine olağanüstü güvenmeleriydi. Kimilerini gördük öyle çok ahım şahım okumuşlukları yoktu. Kimilerini gördük öyle boylu poslu değildiler. Kimilerini gördük öyle dilleri birer hatip gibi dönmüyordu. Ama öyle bir yanları vardır ki herkesi hayrete boğuyorlardı. O da; hiç tereddütsüz olmalarıydı. Öyle rahatlardı ki sanki dünyayı onlar yaratmış, sanki dünyayı avuçlarının içi gibi biliyorlar ve avuçlarında taşıyorlar. Özcesi güven doluydular. Umut doluydular. Hayal doluydular.
Bir üçüncü özellikleri ise ilk özelliklerine benzerdi. İsyancı olmaya isyancıydılar. Ama isyanlarını verili olanın içinde yapmıyorlardı. Çok sevdikleri memleketlerini terk etmişlerdi. Analarını bırakmışlardı. Evlerini terk etmişlerdi. Sevdikleri var mıydı yok muydu hiçbir gün duymadık. Doğrusu felaket bir başkaldırı içerisindeydiler. Hepsinden daha ilginci olan ise evleri barkları da yoktu. Onlar her gün bir yerlerde kalıyorlardı. Onların elbise değiştirdiklerini de görmedik. Hep aynı elbiseleri giyerlerdi.
Oysaki biz anamızın kuzu çocuklarıydık. Anaya, babaya, öğretmene, komşuya, polise velhasıl kime karşı isyan etmiş isek akabinde isyanımız kursağımızda kalıyordu. Ya bir şekerle, ya bir öpücükle, ya bir tehditle, ya bir uyarıyla bizi hizaya getirmesini biliyorlardı.
Biz dünyaya gözlerimizi açtıktan sonra etrafa hep biraz kaygılarla baktık. Okulda kötü not korkusu, ailede sevilip sevilmeme derdi, dışarıda beğenilirim beğenilmem fobisi, hele yaş birazda gençliğe dayanıyorsa. Tabii tüm ilişkilerimizde hep birazda bizi kollayacak bir ağabey aramamızı söylemeye gerek var mı? Hep bizi kurtaracak bir ağabey ya da baba… öylesine kendinden kaçan, ürkek, güvensiz…
Hani bizim de başkaldırılarımız olmuştur. Anaya, babaya, hocaya, sevgiliye, polise derken kapı komşuya… ama başkaldırılar evimizin eşiğini geçmeden hüsranla sonuçlandığını da acıyla yaşadık. Çünkü evin eşiğini aşacak bir gücü kendimizden görmedik. Göremedik. Sıcak yuvayı terk edecek Martı Jonathan olamadık. Böyle olunca evin akılı çocuğu olmak zorunda bırakıldık.
Bugün arada geçen on yılları düşününce o yıllarda etkilendiğim PKK’liler aynen bugün gibi gözlerimin önüne geliyor.
İsyancıydılar, kendilerine deli dolu güveniyorlardı ve başkaldırmışlardı. Kocaman bir dünyaya kafa tutmuşlardı. Ve kocaman bir halkı yüreklerine alarak iplerini koparmışlardı. Bu dünyanın değişeceğine inanıyorlardı. Adeta en zirvelerde bir uçuşa kalkışmışlardı.
Çok sonraları bazılarının bu uçuşa kalkışta şehit düştüklerini duydum ve çok etkilendim. Bir Rauf Akbay’ı hiç unutamadım. Yine kimisini ihanete karşı bedenini Kürdistan’ın en azgın sularında verdiğini öğrendim. Seyit Şenpınar bunlardan bir tanesiydi. Unutamadım. Ve Seyit Şenpınar belki de yaşıtım sayılırdı. Böylesine yüreklere gizliden gizleye hayran oldum.
Çünkü beğenmediklerimizi doyasıya haykıracak, çılgınca fırtınalar kopararak yüreğimizin bizi götüreceği yere götürecek insanlardı PKK’liler. Retleri çok sertti. Beğenileri daha da keskindi. Boyun eğmeyi sevmezlerdi. Ürkek hiç mi hiç değildiler. Kendilerine-bir avuç olmalarına rağmen, gencecik olmalarına rağmen-adaletsizliğe, sömürüye, kan emiciliğe karşı gelecek yarınlar için inadına güveniyorlardı. Çıldırtan bir güven.
İşte PKK’nin gelen yeni doğum gününe doğru giderken ilk aklıma gelenler bunlar.
Bugün bir halk amansız bir isyan halinde.
Bugün bir halk müthiş bir güven duygusu içinde.
Bugün bir halk birleşen bir dünya gericiliğine rağmen muazzam bir başkaldırı halinde.
Ve daha dün sinik, ürkek ve boyunduruğu kabullenen bu aynı halk eğer bugün neredeyse dünyanın en dinamik, direnişçi bir halkı haline gelerek saygınlık kazanmış ise bu o günlerde gördüğüm bir parmak sayısı kadar bile olmayan Kürt Halk Önderliğinin yarattığı PKK’li kadrolar sayesinde olmuştur.
Ve PKK’nin yeni yıldönümünü karşılamaya doğru giderken bize ışık olmuş siz özgürlük, adalet, eşitlik arayışçılarını unutmadığımızı gür sesle haykırıyoruz.