Sami Tan: Kürtçeye karşı başaramazlar
Kürtler açısından inkar ve asimilasyonun yeni olmadığını ama aynı oranda direnmeyi de bildiklerini anımsatan dilbilimci Sami Tan, tekçi, ırkçı dayatmaların başarılı olamayacağını vurguladı.
Kürtler açısından inkar ve asimilasyonun yeni olmadığını ama aynı oranda direnmeyi de bildiklerini anımsatan dilbilimci Sami Tan, tekçi, ırkçı dayatmaların başarılı olamayacağını vurguladı.
Dilbilimci Sami Tan, bir halkın, kimliği, kültürü ve diliyle kendini yönetme talebini beka sorunu olarak gösterenlerin, Türkiye'nin asıl beka sorunu olduğunu söyledi.
Eşbaşkanlığını yaptığı İstanbul Kürt Enstitüsü’nün OHAL ile birlikte bir KHK ile kapatılması üzerine, yeni kurulan Kürt Araştırmaları Derneği’nde çalışmalarını sürdüren dilbilimci Sami Tan, Türkiye’de 21 Şubat Anadil Günü vesilesiyle ANF'nin sorularını yanıtladı. Anadil Günü'nün büyük bir baskı ortamında karşılandığını; özellikle diyalog sürecinin bitirilmesinden sonra tüm demokratik kitle örgütleri ve kurumların ağır baskılara maruz kaldığını hatırlatan Tan, 15 Temmuz’un ardından da Kürt kurumlarının ve demokratik kurumların birçoğunun KHK’lerle kapatıldığını söyledi. Tan, 1992'den bu yana kesintisiz bir şekilde faaliyet sürdüren İstanbul Kürt Enstitüsü’nün de bu zulüm politikasından nasibini aldığını anımsatarak, Kuzey Kürdistan’da tüm kurumların kapatılması ve belediyelere kayyım atanmasıyla birlikte Kürt dili ve kültürünü geliştirmek için yapılan çalışmalara darbe vurulduğunu kaydetti.
KÜLTÜR, DİLSİZ YAŞAYAMAZ
Anadilin bir kültürel kimliğin ve dilsel grubun varlığını sürdürebilmesi için en önemli etken olduğuna işaret eden Tan, kültürün bir dil olmadan yaşamasının ve gelişmesinin mümkün olmadığını söyledi. Tan, bu anlamda anadilin insanların kimliğinin, kişiliğinin oluşmasında çok önemli bir yere sahip olduğunun altını çizdi. Tan, insanın kültürel gelişmesini 10 yaşına kadar tamamladığını ve o yaşta ciddi bir bilgi birikimi oluştuğunu belirterek, bunu tamamlamamış insanlarda büyük yıkımlar baş gösterdiğini ifade etti. Anadillere getirilen her yasak ve engellemenin ona mensup kültürel grupları da tamamen ortadan kaldırmak anlamına geldiğine dikkat çeken Tan, “Dilin yasaklanması ve engellenmesi bir soykırımdır. Bütün uluslararası literatürde de bu şekilde tanımlanıyor” dedi.
YASAK, TRAVMA KAYNAĞIDIR
Kültürel yasaklamaların insanlarda büyük travmalara yol açtığını söyleyen Sami Tan, şöyle izah etti: "Bir bireyin toplumla barışık olması için önce kendisiyle barışık olması gerekir. Dili ve kültürü yasaklanmış ve başkalaşmaya uğratılmış bir insan ne kendisiyle ne de toplumla barışıktır. Düşünün ki bir çocuk veya birey kendi annesiyle, dedesiyle ya da nenesiyle iletişim kuramıyor; bu çok acı bir şey. Bu anlamda bir yabancılaşma yaşanıyor, asimilasyon tam da budur. Bu durum her iki tarafın hem annenin veya nenenin hem de çocuğun mutsuzluğuna yol açtığı gibi, ciddi toplumsal sorunlara da yol açıyor. Başkalaşmaya uğramış insanların hırçınlığı, bu asimilasyon politikasının sonucudur.”
Dilin yasaklanmasının büyük bir tepkiye yol açarken, diğer yandan zorla, baskıyla öğrenilen dilin de aynı şekilde tepkisellik yarattığını belirten Tan, “Özellikle belli bir dili öğrendikten sonra başka bir dil öğrendiğinizde, onu tam olarak öğrenmiş olmuyorsunuz; eski dilinizle eğitildiğiniz için de aslında iki yarım dilli oluyorsunuz ve iki yarım dil bir dil etmez” diye konuştu.
KÜRTLER ASİMİLASYONA DİRENDİ
Tan, Türkiye’de sadece Kürtlerin değil, aynı zamanda Laz, Çerkez, Boşnak, Ermeni gibi birçok kültür ve kimliğin asimilasyon politikasının hedefi olduğunu dile getirdi. Tan, bu politikalara karşı en ciddi direnişi Kürtler gösterdiği için, en çok onların fiziki baskıya, zora, inkara maruz bırakıldıklarını ifade etti. Dilleri ile en çok Kürtler direndiği için iki yönlü baskılara maruz kaldıklarını kaydeden Tan, devletin bir yönüyle Kürtlere fiziki baskı ve inkar uygularken, diğer yönüyle de dillerini işlevsizleştirmeye ve değersizleştirmeye çalıştığını anlattı. Sık sık kullanılan, 'Vatandaşların kullandığı dil ve lehçeler' söyleminin dilleri değersizleştirmenin somut bir örneği olduğunu dile getiren Tan, “Bu söylemde işaret edilen lehçeler aslında dillerdir. Bu kodlama ve hiyerarşik yaklaşım ırkçılıktan başka bir şey değil. Bu tekçiliği, homojen bir ‘ulus devlet’ yaratmanın bir sonucu olarak da görebiliriz” dedi.
TEKÇİ ZİHNİYET BAŞARAMAYACAK
AKP-MHP ittifakı tarafından dayatılan tekçi zihniyetle kültür ve dillere dönük baskının daha da artacağı uyarısında bulunan Tan, tek parti dönemindeki inkarcı politikaları hortlatan bu ittifak ile halklar ve diller bahçesi olan bu coğrafyanın bir halklar ve diller mezarlığına dönüşeceğine işaret etti. Kürtler açısından bu inkar ve asimilasyon politikalarının yeni olmadığını; cumhuriyetin kuruluşundan bu yana aynı zulmü yaşadıklarını anımsatan Tan, aynı oranda bu dayatmaya karşı direnmeyi de bildiklerini kaydetti. Kürt dilinin bin yıllık yazılı tarihe ve eserlere sahip bir dil olduğunu anlatan Tan, Kürdistan medreselerinde edebiyattan felsefeye, gramerden astrolojiye ve dini öğretime kadar birçok alanda eğitim verildiğini hatırlattı. Bu tekçi, inkarcı dayatmaların başarılı olamayacağını vurgulayan Tan, şunları söyledi: “Bugün bir biçimde traji-komik bir durum yaşıyoruz. Çünkü bu tekçi, inkarcı görüş, çağımızın ruhuna uymuyor; günümüz dünyasında yeri yok. Ulusal sınırların ortadan kalktığı bir ortamda senin kendini kapatarak tekçi bir ulus devlet yaratma şansın yok. O yüzden birçok yönüyle komik kaçıyor. Ama tabii bunun yarattığı travmalar ve trajedilerle birlikte düşünüldüğünde, traji-komik bir hal alıyor.”
BEKA SORUNU KENDİLERİDİR
Bu tekçi anlayışın Türkiye halklarına zarar vermekten başka bir işe yaramadığını vurgulayan Tan, bir halkın, kimliği, kültürü ve diliyle kendi kendisini yönetme talebini Türkiye’nin beka sorunu olarak gösterenlerin, asıl kendilerinin beka sorunu olduğunu kaydetti. Sami Tan, son olarak herkese kendi anadiline ve kültürüne sahip çıkma çağrısında bulundu.