Sêrt: Kentimize dokunanlara karşı ayaklanmalıyız!

PAJK Eğitim Komitesi'nden Rojda Sêrt, AKP'nin kentlere saldırdığını ifade ederek "kentimize dokunanlara karşı ayaklanmalıyız" dedi.

PAJK Eğitim Komitesi'nden Rojda Sêrt, AKP'nin, tarihteki imparatorluklar gibi toplumların hafızasını ve direniş kültürünü yok etmeyi amaçladığını, bunun için kentlere ve onun değerlerine saldırdığını söyledi. AKP'nin 'kentsel dönüşüm' adı altında demokrasi, hoşgörü, doğal ilişkileri engellemek istediğine dikkat çeken Sêrt, yakılıp yıkılan kentler için projelerin oluşturulması ve toplumun, özellikle kadınlar bir arada hareket etmesi gerektiğini belirtti. Sêrt, "Yabancı bir el, tahakkümcü, zorba, işgalci, istilacı bir el kapımıza rahatlıkla dayanıyorsa, bir kentin bedenine dokunuyorsa, burada çığlık atmak, haykırmak gerekir. Ayaklanmak gerekir. Kentimize dokunulması, tarihimize, kültürümüze dokunulmasıdır" mesajını verdi.

Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi (PAJK) Eğitim Komitesi Üyesi Rojda Sêrt, AKP'nin sömürgeci, işgalci saldırılarına ilişkin ANF'ye değerlendirmelerde bulundu.

'TOPLUMSAL BİLİNCİ KORUMAK İÇİN...'

Sêrt, imparatorlukların saldırdıkları toplumların hafızalarını diri tutacak yerleşim birimleri, eserler, sanatlar, tarihi dokulara da saldırdıklarını hatırlattı. Sêrt, "Saldırılar ilk Sümerler'le başladı; Kürdistan'a, Zagros eteklerine, sonra da Sümerler'e dönük Akadlar'ın saldırıları ile devam etti. Zenobya'nın ünlü kenti Palmira, sonrasında Anadolu'da Troya kenti ile tarihten günümüze yıkımlar süregeldi" diye belirtti.

Sêrt, şöyle devam etti:

"Tarih boyunca direnişler olmuştur fakat, direnişi geliştiren temel nedenler kaynağını tarihten alıyor, yani tarihin insanlarda güçlü var oluşunun ve toplumsal bilincin güçlü var olmasıyla alakalı. Çünkü toplumsal bilinç var oluşla yakından bağlantılıdır. Ahlaki politik yaklaşım ise onu harekete geçiren toplumun davranış kalıpları oluyor. Bir toplumda direniş var ise kaynağını tarihten alır. Eğer tarih bilinci geri plana itilimişse, aşılmışsa toplumsal var oluş da onunla birlikte erezyona uğrar. Toplumsal bilincin erezyona uğramamasının yegane yolu, tarih bilincinin olmasıyla alakalıdır. Tarih bilinci yazılı yada sözsel maddi yaşam içerisinde temas halinde olduğu yapılarla da kendisini taşırdı; gerek sözsel, gerek yazılı, gerek yaşanan mekanın içerisinde maddi olarak gözle temasta bulunulan fakat duygulara ve bilince nüfuz eden şeyler bizi biz yaptı. Geçmişimizi, bugünümüzü ve yarınımızı ifade eder. Bunlarsız bizler bir hiçiz. Bunlar olmaksızın varlığımızı geleceğe taşırmamız mümkün degildir."

'AKP'DE DİRENİŞ KORKUSU HAKİM'

‘‘Otoritelerin, farklı hukuk ve felsefelerin, ahlaki yapıların etkisi altında kalmamak için kendi yaratmış olduğun öz değerlerle iç içe yaşamak büyük direniş geleneğini, büyük var oluşu, kendin olmayı da beraberinde getirecektir" diyen Sêrt, AKP'nin toplumdaki direniş geleneğinden korkarak saldırılarını tarihi dokulara, hafızalara da yönelttiğini belirtti.

"Kıramadığı için de direnişi kırması mümkün değil, halkı zapturapt altında tutması mümkün değildir bu anlamda. Bilinen halkçı, demokratik geleneği ortadan kaldırmanın yegane koşulu olarak, içinde yaşadığı toprakları işgal altına alarak işgal altına aldığı kentsel yapı üzerinde yada toplum yapısı üzerinde mutlak hakimiyetini icra etmeyi hedeflemektedir."

'KOMÜNAL İLİŞKİLERİ ORTADAN KALDIRAMAZLAR'

AKP'nin kapitalizmin araçlarını kullandığını, halkın yerleşik mekanlarını kendi ulus devlet mantığına göre tekrardan inşa etmeyi amaçladığını vurgulayan Sêrt, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Yani toplumun yaşamını istediği biçimde düzenlemek, yaşamının bir bütününü kontrol altına almaya dönük tekrardan düzenleme harekatıdır. Bunu da daha iyi kontrol edebilmek, sömürebilmek, tahakküm ve egemenliğini icra etmek için yapıyor.

Demek ki bu yönlü AKP’nin problemleri var, bir bütün Kürdistan’daki direniş karşısında iktidarını toplumun bütün alanına nüfuz etmiş değil. Nüfuz edemediği için de zorlanmakta. Bu zorlanma karşısında kendince yeni proje olarak, 'kentsel dönüşüm' yada TOKİ olarak da ifade ettikleri kentin toplumsal hafızasını oluşturan tarihi dokularıyla oynamak oluyor. Yani kenti kent olmaktan çıkarma amaçlanıyor. Kentin kent olmaktan çıkarılması ne anlama geliyor? Demokrasi kültürünün, hoşgörünün, doğal ilişkilerin yani kapitalizmin geliştirmiş olduğu o bireyci ilişkiler dışında toplumu ayakta tutan komünal ilişkileri ortadan kaldırmayı amaçlıyor, bu proje.

Kürdistan’da halen komünal ilişkiler hakim. Hakim oldugu için direniş kendini var kılıyor. Komün ahlakının olmadığı bir yerde devlet zoru karşısında yada iktidarlar karşısında ayakta kalmak, direnmek mümkün olmaz. Eğer direniş var ise, kaynağını halkın dayanışmacı ve paylaşımcı ruhundan alıyor. Doğal toplumların günümüze kadar kendi içinde, kendi değer yargıları içinde koruyarak günümüze kadar getirdiği ahlaki kuralların bütünüdür.

MEGA VE KÜÇÜK KENTLERDEKİ İLİŞKİLER

Küçük kentlerin şöyle bir avantajı olur; herkes birbirini tanır ver herkes birbirini tanıdığı için, ahlaki değerlerine saygı gösterir. Kadınlar ilişkilerinde daha rahattırlar. Ama büyük mega kentler olarak ifade edilen, yaklaşık 6- 7 milyonluk nüfusu olan kentlerde herkes herkesi tanımaz. Herkes büyük plaza diye ifade edilen binalarda, dairelerde yaşar. Akraba ilişkileri ya sınırlıdır yada hiç yoktur. Mega kentler o nedenle biraz da korkunun hakim olduğu yerlerdir, çünkü tanımamaktan kaynaklı. Böyle bir kentte kadınların rahat hareket edememeleri, özgür hareket edememeleri söz konusudur. Mesela küçük bir kentte bahçesini ekmiştir, bahçesi ile, köyü ile ilişki içerisindedir. Köyleri ile sürekli temas halindedirler. Kadınların küçük kentler içerisinde hem ekonomik alana hem de toplumsal, sosyal, kültürel alana bir şekilde dahil oluyor, fakat büyük kentlerde kimseyi tanımamaktan ve kalabalık nüfusun yoğunluğundan kaynaklı kadın kendisini bulunduğu ev mekanı ile sınırlı tutuyor. Bir iş alanında çalışıyorsa da ahlaki değerler aşındığından dolayı iş mekanında erkeğin cinsiyetçi yaklaşımıyla birebir karşılaşıyor. Toplumsal cinsiyetçilik bu tür mekanlarda kendisini daha fazla görünür kılıyor."

'KADINLAR KENT PROJELERİNDE YER ALMALI'

"Dikkat edilirse klanlarda sınıflar gelişmiyor. Klan kültüründe, aşiret kültüründe kölecilik de gelişmiyor" vurgusunda bulunan Sêrt, devamla şunları kaydetti:

"Ama kentin farklı yapısında köleleşme, sınıflaşma ve devlet olgusu gelişiyor. Büyük kentler sınıflaşma, devletleşme ve iktidarın daha fazla kendisini hissettirdiği alanlardır. Daha fazla toplumsal parçalanmalar yaşanıyor. Bu nedenle 'yeni kentler nasıl olmalı? Yeni kentlerin mimari yapısı nasıl gelişmeli, kadınlar bu mimari kentlerde nasıl yer almalılar 'gibi konuları gündemleştirmek gerekiyor. Mevcut var olan kentsel yapı içerisinde kadınlarIN sokakta, okulda, evde, işyerinde, kente dair akla gelebilecek her türlü sosyal alan içerisinde karşılaştıkları şiddet iktidarlar tarafından geliştiriliyor. Devlet kendisini böyle süreklileştiriyor. Bunun gelişmeyeceği takdirde ne ulus devlet ne de iktidar parçalanıp bu kadar toplum içerisine nüfuz edebilir."

PAJK Eğitim Komitesi Üyesi Rojda Sêrt, son olarak, kadınların sorumlulukları açısından şu mesajları verdi:

"Kent projelerinde kadınlar olarak bizlerin yer alması gerekiyor. Bütün kadınlar bu konuda biraz da 'kentler bizimdir, kentlerimize sahip çıkalım' sloganıyla yola çıkmalı. Devlet yıkmış olsa da, yok etmek istiyor olsa da, bu kentler bizim öz benliğimizdir. Sur, Cizre, Şırnak ve öz yönetim direniş kentlerinde, yıkılan şehirlerde, bütün kadınların bir araya gelip ortak konsensüsle hareket etmeleri gerekiyor. Çünkü direniş kültürü hâlâ varlığını koruyor. Köyü, kenti yakılmamış, yıkılmamış köy, kent sakinleri, kadınların da köyleri yakılan kadınlarla ortak hareket etmeleri, köylerin yeniden projelendirilip dizayn edilmesi büyük önemde.

Bu sorumluluk toplumsal sorumluluktan ileri geliyor. Tarih ve vicdan bunu farz kılıyor. Vicdanımızın harekete geçmesinin zamanıdır. Vicdani ve ahlaki duyarlılık gerekiyor. Kentimiz biziz, biz de kentimiziz; böylesi bir iç içelik olmalıdır. İşgal, istila, sömürgeciliğin geliştirdiği soykırım kültürüdür. Tecavüz kültürü ile yetişen bir nesil istenmiyorsa, vicdanımızın ayaklanması gerekir. Kentin dokusuyla oynamak bir tecavüzdür, çünkü orada bin yılların emeği var. Tarih var oluşumuzu ifade ediyorsa ve eğer yabancı bir el, tahakkümcü, zorba, işgalci, istilacı bir el kapımıza rahatlıkla dayanıyorsa, bir kentin bedenine dokunuyorsa, burada çığlık atmak, haykırmak gerekir. Ayaklanmak gerekir. Eğer ayaklanılmıyor, ses çıkarılmıyor ise, o zaman tekrar tekrar onurumuzu, namusumuzu gözden geçirmek gerekiyor. Kentimize dokunulması, tarihimize, kültürümüze dokunulmasıdır; bunu unutmamalıyız."