Suriye’de savaş çocukları vuruyor
Suriye’de savaş çocukları vuruyor
Suriye’de savaş çocukları vuruyor
Suriye’de iki yılı aşkın bir sürede ölü sayısı 100 bine yaklaştı. Çatışmalar ve bombardımanlar yaklaşık 15 bin çocuğun canını aldı. Bu çocukların yakın bir geçmişte oyun oynadığı sokaklar bugün bombalar altında harabeye dönmüş. Onlar artık “savaşçılık” oynuyorlar...
Kimileri için çocukluk bir yaş sınırını ifade eder. Kimileri kürsülerden çocuklar için nutuklar çeker. Medyanın karşısına geçen kimileri, sadece bazı çocuklar için gözyaşı döker. Kimileri oturur kalkar çocukların aslında olmayan haklarından bahseder durur. Kimileri anlam verdiğinin göstergesi olarak, çocuk haklarının hatırlatılacağı bir gün belirler; dünya çocuk hakları günü.
Çocuk dramları bazıları için de siyasi bir argüman olmaktan öteye geçmez. Manşetlere taşınsa da zaman zaman savaşların birinci mağduru çocuklar, bölgesel ve uluslararası hesaplara kurban edilmeye devam ediyor. Savaş baronları için onların bir değeri yok.
15 BİN ÇOCUK KATLEDİLDİ
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre Mart 2011’den bu yana 94 bini aşkın kişi hayatını kaybetti. BM ise 4,25 milyon kişi göçe maruz kaldı. Bunlardan, 1,5 milyonu aşkın kişi ülke dışına kaçarak mülteci durumuna düştü. Çocuk bakımı ile ilgilenen Fransız bir sivil toplum örgütü olan Chaîne de l'espoir’a göre Suriye’deki çatışmalar ve bombardımanlar, 10 bin ila 15 bin arasında çocuğun hayatına mal oldu.
Suriye ve Batı Kürdistan’da bugün keskin bir süreç yaşanıyor. Dünyanın gözleri önünde savaş ve insanlık suçları işleniyor. Hiçbir ahlaki sınır yok. Çocukların küçücük bedenler parçalara bölünüyor. Bu vahşetin ortasında Kürtler, çocukları için yeni bir geleceği inşa etmeye çalışıyorlar. Her ne kadar bu savaşın bir parçası olmak istemeseler de, savaş peşlerinden geliyor. Tıpkı birkaç ay öncesine kadar 600 bin dolayında Kürdün yaşadığı Halep’te olduğu gibi.
Yüzbinlerce Kürt de çocukları ile birlikte ekmek kapıları olan Halep’ten göç etmek zorunda kaldı. Halep tarihi bir ticaret merkezi, Suriye’nin ikinci büyük kenti, bir metropol. Halep Kürtler için ekonomik geçinme yeri. Ama birkaç ay öncesinden başlamak üzere hiç kimsenin tahmin dahi edemeyeceği bir yıkıntı şehrine dönüştü. Belki de tamiri onlarca yıl alacak, hayalet bir şehir var bugün.
Çocuklar artık Halep’te yaşıtları ile sokakta top oynayamıyor, koşamıyorlar. Kirli bir savaşın masum kurbanları olan bu çocuklar, artık havan topları ve silah seslerinin altında yaşamaya alışmak zorunda kalıyorlar.
Devrimin ilk aylarında her Cuma protesto gösterileri düzenlenirdi. Çocuklar da en güzel elbiselerini giyerek bayrama gidercesine, sokaklara bırakır kendilerini, büyüklerinin söyledikleri sloganları atarlardı boğazlarını yırtarcasına...
Kimi zaman sokak aralarında arabaların peşinde koşarken, kimi zaman ip atlarken, kimi zaman sırtında çantası okula giderken, bazen de top oynarken görürdünüz onları. Sonra bir gün ve sonraki tüm günler, Baas rejimi ile Batı ve Körfez Monarşilerinin desteğindeki Özgür Suriye Ordusu isimli kanlı eller onların hayalleri gibi oyunlarını ve hayatlarını da ellerinden aldı.
3 YAŞINDA, ADI ESAD, AMA BAAS REJİMİ BAŞINI UÇURDU
Küçük Esad bunlardan yalnızca birisiydi. Ailesi Hafız Esad’ı sevdikleri için çocuklarına da onun adını vermişlerdi. Bu kanlı süreç başlamadan önce doğmuştu küçük Esad. Kapısının önünde komşu çocukları ile daracık sokaklarında bisikleti üstündeydi… Binaya düşen bir havan parçası abisinin gözü önünde 3 yaşındaki Esad’ın kafasını uçurmuştu…
7 yaşındaki abi Şervan’ın hastanedeki tüyler ürpertici yakarışlarını duymalıydınız: “Me ji te hezkir, navê te lêkir! Lê te serî li wî firand. Tu çi dixwazî ji me?” (Biz seni sevdik ve adını ona koyduk. Ama sen onun başını kopardın. Bizden ne istiyorsun).
Eve bir parça ekmek götürmek için şehir merkezine saatlerce yürüyerek giden 15 yaşındaki Mazlum başının üstünde ekmek taşırken, bir suikast silahından çıkan kurşunla annesinin gözleri önünde yere yığılmıştı.
Normal bir günün sonunda üç top atışına maruz kalmıştı Maruf Sokağı sakinleri… Sokakta evlerinin önünde daracık mekanlarda oturuyorlardı güzel havanın tadını çıkarırcasına. Hangi ana baba bilirdi ki o günün sonunda çocuklarının bedenlerini toplamak zorunda kalacaklarını.
KOCA KENTTE SÜT KALMAMIŞTI
Henüz bebektiler, ambargo nedir bilmez anlamazlardı. Acıkırlar ve açlıklarını ağlamakla ifade ederlerdi. Kendilerini doyurabilen tek şeyden bile mahrum kalmışlardı… Koca Halep’te süt kalmamıştı. Analarının pirinci kaynatarak oluşan beyaz suya şeker katarak oluşturdukları pirinç sütüyle beslenmek zorunda kalmışlardı aylarca…
Bununla birlikte açlık ve hastalıktan, kötü beslenmeden kaynaklı kaç çocuk öldü acaba? Henüz ismi dahi verilmemiş, kimliksiz ve belki de mezarı dahi olmayan kaç çocuk? Rejim güçleri şehirdeki çocuk mezarlığını bile bombalıyordu.
DALTON KARDEŞLER
Dalton kardesler adını takmıştık Ahmet, Haşim, Siyar ve Ferhat'a; kontrol notlarında nöbet tutan büyüklerine günde üç defa çay, kahve ve su götürmeyi bir görev bilmişlerdi. Kendilerine yasaklanmış sokakları aşarak ulaştırıyorlardı bu çayları, silah ve bomba sesleri arasında. Adres tanımayan top, havanlardan elbette korkuyorlardı. Küçük Şiyar evlerine yakın düşen havan sesinden korkmuş sarılık hastalığına yakalanmıştı.
Sokaklarının başında yüzlerini ablaları, abileri girip sarıp birkaç teneke ve taş ile yolu keserek ellerindeki ağaçlarla geçen arabaları kontrol ederek oyun oynayan bu çocuklar Şeyh Maksut Mahallesi’nin çocuklarıydılar. Oyun değildi aslında bu, onlar da devrime katılmışlardı, daha ne olduğunu algılayamadan. Tıpkı tanıdık birini gördüğünde parmakları ile "V" işareti yapmakta güçlük çeken henüz 2 yaşındaki Agit gibi, üzerinde gerilla kıyafeti, bir elinde oyuncak silah, diğerinde biberon...
Hiç benimsenmese de, yaşam hakkının bile olmadığı bu ülkede, çocuklar küçük ellerindeki plastik silahları oyuncak bellemişlerdi. Savaş koşullarında doğan ve büyüyen çocuklar başka oluyorlardı. Koşulların biraz da kaçınılmaz bir sonucu. Bombaların patladığı bir yerde çocukların oyunları da “savaş”ı anlatıyordu. Savaşı, ölümü bilmiyorlardı ama yaşıyorlardı çocukça umut, özlem ve hayalleriyle… Henüz anlamıyorlardı bu savaşın geleceklerinde silinmeyen derin izler bırakacağını.