‘Tıp dünyası tedaviyi bir kar alanı olarak görüyor’

Toplum ve sağlık hakkında değerlendirmelerde bulunan KCK Sağlık Komitesi üyesi Hebun Mahir Amasya, kapitalizmin kendisinin bir hastalık olduğunu ve hastalık ürettiğini söyledi.

Amasya, “Tıp dünyası adeta elit bir sınıf biçimini almıştır. Toplumu hasta görmekte, hastayı tedavi sürecinin bir kar elde etme alanı olarak görmektedir” dedi.

Kapitalist sistemin, toplumu ahlak ve vicdan içeren hekimlik gözüyle değil de bir mühendislik yaklaşımıyla adeta nesnelleştirildiğini ifade eden Koma Civakên Kürdistan (KCK) Sağlık Komitesi Üyesi Hebun Mahir Amasya, sağlık alanının toplumsal bir alan olduğunu söyledi. Amasya, “Sağlık alanı aslında insana ve topluma ait manevi yönü ağır basan, özgürlükle bağı olan bir alandır” dedi.

TEKNİK TOPLUMU BAĞIMLI KILMA ARACINA DÖNÜŞTÜRÜLÜYOR

Var olan sistemin beden-ruh ikileminde insan bilincine dair tüm canlıcılıkları öldürdüğünü, aşırı parçalanmışlıklar içerisinde bütünselliğin kaybolmasına sebebiyet verdiğini, bir bilinmezlik ve gizemcilik dünyası yaratıldığını ifade eden Amasya, şunları kaydetti: “Tıp bilimi hem bilgi olarak büyük gelişme sağlamış hem de teknik gelişimin desteğiyle büyük imkânlar doğurmuştur. Buna rağmen hasta ve hastalıklar azalmadığı gibi bilakis daha fazla artmıştır. Çünkü kapitalizmin kendisi bir hastalıktır ve hastalık üretmektedir. Bu bilgi ve teknik gelişiminin kullanımı toplumun hizmetinde değil aksine toplumu bağımlı kılma aracına dönüştürülmüştür. Bu paradigma ile şekillenen mevcut tıp anlayışında toplumun sağlık sorunlarını çözmek imkansız gibi gözükmektedir. Bu temelde yeni bir tanımlama ve şekillenme acil bir ihtiyaç olarak tüm sağlık alanlarının önünde durmaktadır.”

Sağlık alanının toplumsal bir alan olduğunu, ancak kapitalist modernitenin, sağlığı toplumun elinden aldığı gibi toplum üstünün tamamen devlete bağımlılık içeren bir devletçi-iktidarcı araç haline getirildiğine vurgu yapan Amasya, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlığın özgürlükle bağını kurduğunu, sağlık sorunlarını kendi kendine çözemeyen toplumun ve toplulukların kaçınılmaz bir şekilde bağımlılaşacaklarını dile getirdiğini söyledi.

SAĞLIKLI BİR TOPLUM

Öcalan’ın söylediği “Sağlığını kendi öz imkanlarıyla koruyamayan toplumun temeli, varoluş ve özgürlüğü ya tehdit altındadır veya tümüyle yitirilmiştir” sözünü sağlık alanının insana ve topluma ait manevi yönünün ağır bastığını, özgürlükle bağının olduğu bir alan olduğunu belirten Amasya, “Özgürlük hareketi insani bir harekettir. Yani sağlıklı bir toplumu esas almaktadır. Onun için sağlığın ideolojik-siyasi bağını görmek gerekir. Sağlıklı toplum, fiziki ruhu, ekonomik, siyasi ve ideolojik bilinci olan bir toplumdur. Kapitalist modernitenin sağlık tanımı tamamıyla bir sağlık dışılığın ifadesi olmaktadır” şeklinde konuştu.

Hastalıklar ile güncel yaşanan rahatsızlıkları birbirinden ayırmak gerektiğini belirten Amasya, insanın bedeninin canlı bir organizma olduğunu, en basit düşünsel ve fiziksel ihmallere karşı kabul ve ret refleksine sahip canlı bir yapılanma olduğunu söyledi. Kendinde tüm evreni saklı tuttuğunu, ona dair derin diyalektikleri taşıdığını ifade eden Amasya, devamla şunları dile getirdi: “Düşünelim ki, basit bir soğuğa maruz kalmaktan veya yemeği fazla kaçırmaktan tutalım uzunca zamana yayılan negatif bir düşünce tahakkümüne kadar kendisine dair tüm baskılara karşı vücut çok hızlı cevap vermektedir. Hatta toplumların hâkim olan pozitif ya da negatif atmosfer formlarına bile sezgili cevaplar oluşturabilmektedir. İşte bunların etki gücünü ağırlaştıran veya hafifleştiren kişinin ve toplulukların yaşamsal ve amaçsal hareket gücünde, hızında temposunda saklı durmaktadır. Kişinin ve toplumun kendisine ve topluma dair oluşturduğu yaşam gücü, ürettiği enerji sezgisel olarak bir manyetik düşünce akışı oluşturmakta ve bu görünmeyen, analiz edilmeyene karşı kalkanlar oluşturmaktadır.”

‘İnsan ve toplumun enerjisini kara delik gibi yutar’

Hastalığın fiziki ve düşünsel olarak yaşanan uyumsuzların ve rahatsızlıkların ısrarla tekrarının yol açtığı bir tablo olduğunu vurgulayan Amasya, bir başlangıcın değil bir sonun olduğunu söyledi. Mecburiyetin sebebiyet verdiğini bir bilince ve duyarlılığa ulaşamamanın verdiği gerekçenin olması dahilinde doğru ele alınmadığında insan ve toplum enerjisinin kara delik gibi yutan elektromanyetik bir etki yarattığını ve insanları kendilerine karşı yönetimsiz bıraktığını söyledi.

BEDENİ KENDİ DOĞALLIĞINDAN KOPARMAK

Sorunu doğru algılamanın doğru çözüm üretme şansını da yükselttiğini belirten Amasya, şunları dile getirdi: “Çok basit sadece mekan ve atmosfer değiştirilerek aşılabilecek baş ağrısı karşısında bile ağrı kesici kullanımında tutalım, ısrarla hastanelere koşma eğilimi insanın kendi bedenine karşı en anti-ekolojik yaklaşımdır. Bu insan bedeninin doğal savunma mekanizmasını yapay ve suni kimyasallara teslim etmektir. Bedeni kendi doğallığından ve ruhsal direncinden koparmaktır. Bunun için durumu kabul etmek ve hızla tedavisine yönelmek, özgürlük enerjisinin kaybına izin vermemek ve sıkışmak zorunda kaldığı bu negatif maddi formdan kurtarmak olacaktır. İşte böylesi bir durumda hastalığın tedavi gücünü ve zamanını belirleyen hastalığın şiddeti kadar bireyde saklı olan kuantomik bakış açısı ve öz dirençtir. Yine tedavinin başarısında, sağlık problemini doğru tanımlamak kadar, parçalılığa düşmeden bütünsellik içerisinde realitesini derin görebilmek yatar. Ayrıca oluşturulan tıbbi altyapı ve hekimin bireysel yetkinliği ile doğru tedaviyi belirlemesi, hastayla tartışarak uyumlu ve uygulanabilir bir hale getirmesi gidilecek yol haritası netleşir.”

Günümüz doğasının, doğal toplumun özüne karşı birçok aykırılıkları içerdiğini, bu tür özelliklerden arındıkça bedenlerinin o kadar sağlıklı bir bünyeye ulaşacaklarını ifade eden Amasya, bunun da eğitimle yaşama anlam vermekle olacağını, aksi takdirde en ufak bir zorlanma ağrılarıyla ifadesini bulan bir tür şikayetçiliğe yol açacağını söyledi.

KADINLAR TOPLUMUN SAĞLIĞINDAN KENDİNİ SORUMLU GÖRDÜLER

Kadınların her zaman toplumun sağlığından kendilerini sorumlu gördüğünü ve gereklerini yaptıklarına vurgu yapan Amasya, çeşitli ve geniş alanlara yayılmış kültürlerin birçoğunda şifacılığın kadınlara ait bir meslek olduğunun görüldüğünü dile getirdi. Kadının bilim dünyasından uzaklaştırılmasının kısa bir zamanda gerçekleştirilmediğini belirten Amasya, “Çok açıktan yapılmasa da kadınlar kendi aralarında bilge kadın kültürünü nesilden nesle aktararak bir şekilde bilgi ve bilimle bağlarını devam ettirmişlerdir. Özellikle şifalı otlarla yapılan tedaviler ve ilaçlar, doğun yaptırma, doğum kontrol yöntemleri gibi ebelik faaliyetleri kadınlar arasında bir süreklilikle devam etmiştir” şeklinde konuştu.