Dünya yaşanan birçok kaza ve risk barındırması açısından nükleer enerjiyi terk ederken Mersin Akkuyu’daki santralin temeli, yıllardır süren mücadele ve tüm itirazlara rağmen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla atıldı.
Aslında bu temel atma projesi tarih olarak Rusya ile yaşanan uçak düşürme kriziyle askıya alınmış sonrasında Ortadoğu’daki gelişmeleri de takiben iyileşen ilişkilerle birlikte yeniden hayata geçirilmişti.
Peki, hem canlı yaşamını ciddi bir şekilde tehdit eden hem de olası bir çevre felaketine yol açabilecek nükleer enerji santralinin yapılmasında neden bu kadar ısrarcı olundu. Türkiye’nin gerçekten de böylesi bir santrale ihtiyacı var mı? Türkiye’nin enerji arzının zaten talebin iki katı düzeyde olduğunu belirten Enerji uzmanı Özgür Gürbüz nükleer santralin hem riskli hem ekonomik bakımdan pahalı olduğunu ifade ediyor.
Özgür Gürbüz ile 3 Nisan’da temeli atılan Akkuyu Nükleer Santrali’nin olası sonuçlarını konuştuk.
Türkiye yenilenebilir enerji kaynakları açısında olanaklara sahipken neden bir nükleer enerji santrali yapmaya soyunuyor?
Türkiye’nin elektrik enerjisine ihtiyacı yok. Nükleer santraller de sadece elektrik üretebiliyor. Türkiye’nin şimdi kurulu olan gücü 85 bin 200 MW (Megawatt). Türkiye’nin en çok elektrik ürettiği tepe talebi dediğimiz puan 47 bin MW. Burada neredeyse iki katına varan bir arz fazlamız var. Güneş ya da rüzgâr gücünü kullanan santraller devamlı emre amade olmadığı için yani çalışmadığını düşünsek bile zaten bizim kurulu gücümüzün büyük bir bölümü termik santraller ve büyük barajlar. Talep projeksiyonlarına baktığımızda da Türkiye’nin elektrik talebinin çok artmadığını görüyoruz. Ekonomik krizle beraber artacağına dair sinyaller de yok. Kaldı ki Türkiye’nin yenilenebilir enerji ile ilgili bizzat Enerji Bakanlığı’nın planlarında 10 bin MW rüzgâr ve 10 bin MW güneşin ekleneceğini görüyoruz. Hâlâ bir yandan da doğalgaz ve kömür santralleri yapılmaya çalışılıyor. Bunları alt alta koyduğunuzda zaten nükleere hatta yapılması planlanan kömür ve doğalgaz santrallerine dahi ihtiyaç olmadığını görüyoruz.
Madem öyle ısrarın sebebi nedir?
Elbette bu veriler varken nükleerde neden ısrar edildiğinin cevabının aslı muhatabı hükümet. Ama öte yandan bu benim tahminim, hükümet son 10 yıl içerisinde enerji ihtiyacının artacağını hep söylüyordu. Bu tahminleri tutmadı ekonomik büyüme de durdu Türkiye’de. Bu tahminlere dayalı yapılan yatırımlardan biri belki de nükleer santrallerdi ama onlar da biraz elimizde patlamış gibi görünüyor şuan. Akkuyu’daki nükleer santraldeki alım garantisine de dikkat çekmek istiyorum. Bu santral yapılırsa biz 15 yıl boyunca orada üretilecek elektriğin büyük bir bölümünü 12,35 sentten almak zorundayız. Çünkü böyle bir anlaşmaya imza attık. Doların yükselmesiyle bu anlaşmayı imzaladığımız 2010 yılı arasındaki farka bakarsanız daha inşaatı atılmamış olmasına rağmen 2 katı değerine çıkmış bir nükleer santralden bahsediyoruz. İkincisi elektrik piyasasına bakıyorsunuz bu arz fazlası, yenilenebilir enerjinin ucuzlaması nedeniyle şuan piyasadaki ortalama fiyat 4 sent civarında. Bunlar tartışılmayacak gerçekler çünkü rakamalar ortada. Ve siz nükleer santrali çalıştırmaya başladığınız anda itibaren piyasa fiyatının üç katı para ödemek zorundasınız Rusya’ya. Bu da ne yazık ki vatandaşın ve sanayicinin elektrik faturalarına yansıyacak böylece biz pahalı elektrik kullanmaya uzun bir süre daha devam edeceğiz. Sırf bu yüzden bile santralin yapılmaması gerek.
Öte yandan dünyada büyük oranda nükleer enerji bırakılıyor…
Şunu net bir şekilde söyleyebiliriz ki nükleer enerji dünyada bugün 40 sene önceki gibi popüler değil. Çok az sayıda ülke yeni nükleer reaktör yapmaya çalışıyor. Hatta bunun neredeyse bir tek Çin olduğunu söyleyebilirim. Ki Çin’e de yakından baktığınızda nükleerden daha fazla rüzgâr ve güneş enerjisi üretiyor. Çin’in enerji tüketiminde nükleerin payı yüzde 3,5 gibi bir rakamken bunun iki katı yenilenebilir enerjiden ki hidroelektrik hariç. Bu da bizi yanıltmamalı. Çin çok büyük bir ülke orada 18 yeni reaktör yapılıyor gibi gözüküyor ama bu bile nükleeri haklı çıkarmak için bir neden olamaz öte yandan bunun daha fazlasını diğerleriyle karşılıyor.
Peki, bugün dünyada kimler nükleer enerjiden vazgeçiyor?
Almanya kapatıyor, ABD’de yeni nükleer girişimleri vardı bunlar da ekonomik olarak fiyaskoyla sonuçlandı. Hatta ABD’den sürekli bu yeni planların durdurulması ve eskilerini de devreden çıkarılması gibi haberler geliyor. Amerika’da nükleer reaktör sayısı yıllar sonra 100’ün altına indi. Ama asıl faktör şu; yenilenebilir enerjinin fiyatı umulandan da daha hızlı bir şekilde düştü. Bugün rüzgârdan enerji üretmenin fiyatı 3 sent ya da daha aşağısına yapılabiliyor. Yani nükleerden 4 kat ucuza elektrik üretebiliyorsunuz bir yandan da çevreye zarar vermiyorsunuz ya da çok az veriyorsunuz.
Dediğiniz gibi çevreye zarar verme riski çok yüksek. Akkuyu’da olası bir kaza durumunda nasıl bir tablo ortaya çıkar?
Fukuşima gibi bir kaza olduğunda Akkuyu için konuşursak; Mersin’i, Adana’yı, Antalya’yı, Alanya’yı ve belki de üstte Konya’yı bile etkileyebilecek bir etkisi olur. Bu oralarda ne tarım ne de turizm yapılamayacağı anlamına gelir. Bunun bırakın yaşama verdiği kaybı ekonomik kaybını bile karşılamak mümkün değil. Fukuşima’da 400-450 milyar dolarlardan bahsediliyordu. Türkiye ekonomisi bunu kaldıramaz. Yaşama verdiği zarar bakımından da orada yaşayan binlerce insanı çok hızlı bir şekilde tahliye etmeniz lazım. Daha sonra o kirlenmiş toprakları temizlemeye çalışmalısınız ki bunun da tek bir yolu var o da yıllarca oralara uğramamak. Büyük bir kazadan ise bu aynı zamanda genetik bozukluklara da yol açabilecek bir olaydan bahsediyoruz aslında. Zira dünyada böylesine yıllarca kalıcı olan başka bir tehlike yok. Ki sizden sonraki nesilleri bile etkileyen bir şey bu.
Bu büyük kazalar dünyada 3 kez oldu, çekirdek erimesi dediğimiz, ilk olarak ABD’de Three Mile adasında, daha sonra Sovyetler Birliği’nde Çernobil en son da teknoloji ve güvenlikte tüm dünyanın örnek gösterdiği Japonya’da Fukuşima. Bu demektir ki nükleer kazaları önleyemiyoruz. Teknoloji daha bu güvenlik seviyesine gelmedi.
Peki, Akkuyu’daki proje güvenlik açısından nasıl bir teknolojiye sahip?
Bu proje tamamen Rusya’nın elinde, reaktörün yüzde yüz sahibi de onlar. Tamamen onların kontrolünde olan bir proje. Türkiye’den kimse o reaktörü bilmiyor çünkü yeni bir model. Burada iş tamamen Rusya’ya güvenmekten geçiyor. Büyük bir kazayı saklamak mümkün değil ama belki de küçük sızıntıları duymayacağız bile.
Açıkçası beni korkutan bir diğer unsur da Türkiye’de bağımsız bir denetleme kurulu yok. Normalde Batılı ülkelerde radyasyonla ilgili bağımsız kuruluşlar var. Bunlar siyasi iradeden bağımsız hareket ettiği için insanlar bir nebze olsun onlara güvenebiliyor. Türkiye’de ne yazık ki santrali yapmak isteyen Enerji Bakanlığı, denetlemeleri yapmakla yükümlü olan kuruluş da Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve ona bağlı. Hem tecrübe hem de bağımlılık açısından çok da objektif bir sonuç beklememek lazım buralardan. Bu da ayrı bir risk ülke için.
Projenin bir de siyasi bir ayağı var. Daha önce Rusya ile yaşanan kriz yüzünden ilk açılış rafa kalktı. Şimdiyse yeniden Ortadoğu’daki yakınlaşmanın da getirdiği bir havayla bu temel atıldı. Peki, olası bir kriz durumunda neler olur sizce?
Bu açıdan da aslında ciddi bir risk taşıyan bir proje. Çünkü Rusya ile yaşanan uçak kriziyle gördük ki nükleer proje bir yıl boyunca durdu. Bu santral kurulduğunda yakıtı Rusya’dan gelecek ve siz 1 ile 1,5 yılda bir bu yakıtı değiştirmek durumundasınız. Rusya ile ilişkileriniz kötüye giderse o nükleer santrali çalıştıramazsınız. Bunlar olasılık dâhilinde çünkü zikzaklı bir ilişki var o kadar kırılgan bir hat üzerinden gidiyor ki önünü görmek mümkün değil. Bu hem çevre ve doğa açısından güvensiz bir seçenek hem de aslında elektrik piyasası açısından aynı şekilde. Çünkü ne olacağı belli olmayan bir paydaşla bu işe giriyorsunuz ve tamamen onların kontrolünde bir santralden bahsediyoruz. Geçmişteki deneyimler de bunu çok net gösteriyor. Kaldı ki bugün doğalgaz anlaşmaları yüzünden arada bir tartıştığımız bir ülke Rusya. Sonuçta dışa bağımlı olduğunuz ve olmaya devam edeceğiniz bir ilişki bu. En büyük sorun da bu. Türkiye’nin hem doğası hem ekonomisi için bu projenin iptal edilmesi gerekiyor. Ama sanki bu proje Türkiye’yi kalkındıracakmış hatta sanki bir anda nükleer güç yapacakmış gibi anlatılarak seçim kampanyasına dâhil edilmiş görünüyor.
Peki, bilim insanlarının nükleer santral reklamlarında oynayıp bunu tanıtmasına ne diyorsunuz?
Açıkçası burada tam olarak olayın ne olduğunu biliyorlar mı emin değilim ki zaten daha önce başka bir nükleer reklamında da çocukları oynatmışlardı. Ama ben Aziz Bey’le (Sancar) karşı karşıya gelsem ki dünyada onlarca Nobel ödüllü bilim insanı nükleere net bir şekilde karşı, bu riskleri göz önüne alarak mı bu kampanyada yer aldı yoksa başka türlü bir şey mi var onu sormak isterdim. O yüzden bunu bilmeden yorum yapmak zor. Ama ne olursa olsun bir bilim insanının sonuçları genetik bozukluğa varan bir sanayi tesisini hele ki onlarca başka elektrik üretme şekli varken desteklemesini doğru bulmuyorum.