GÖRÜNTÜLÜ

Udi Yervand: Diyarbakır yüreğimi titretiyor!

Ermeni ud ustası Udi Yervand (Yervand Bostancı) 28 yıllık sürgün hayatı sonrasında memleketine geri dönüş yapma kararı alarak, yüzyıllardır iç içe geçmiş Kürtçe ve Ermenice ezgileri seslendiriyor.

Ermeni ud ustası Udi Yervand (Yervand Bostancı) 28 yıllık sürgün hayatı sonrasında memleketine geri dönüş yapma kararı alarak, yüzyıllardır iç içe geçmiş Kürtçe ve Ermenice ezgileri seslendiriyor.

Amed’in Xançepek (Gâvur Mahallesinde-Hasırlı) dünyaya gelen Udi Yervand, ilk müzik öğrenimine babası Kekê Yakonun içli, hüzünlü sesine dört yaşında Amed’de düğünlerde darbuka çalarak başlamış. 1970'li yılların başında hocası Âşık Zülfi'den bağlama, cümbüş derslerini de hocası Bedros Başak ve dökümcü Siraç Usta’dan, ilk nota derslerini Hüsnü İpekçi’den, nazariyat ve nota derslerini ise hocası Zaven Özatmaciyan'dan almış.

3 Aralık 1976 yılında İstanbul’a ağlayarak göç ettiklerinde babası Kekê Yako şalvarı, kuşağı ve yıllar yılı Amedlilerin başını süsleyen puşisini geride bırakıyor. 1976’da Üsküdar Musiki Cemiyetine korist olarak giren Yervand, üç yıl üniversite korosunda ud çalmış. 1976'dan, 1992'ye kadar da Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde müzik hayatına devam etmiş. Tabii bu arada 1982'den itibaren de ud ile meşklere iştirak etmiş. 1992 yılında, bir tavernada çalışırken, Ermenice şarkı söylediği için emekli bir albay tarafından tehdit edilen Yervand, Amerika’ya göç etmiş.

İkinci kez de İstanbul’dan düşmüş sürgün yollarına. 15 Mayıs 1992 yılında, ‘beynimin her hücresi Diyarbekir’le dolu’ diyerek diasporaya gitmek zorunda kalan diğer Ermeniler gibi kendisi de Amerika’nın yolunu tutmuş. Şimdilerde; “Diyarbakır’da yediğim meftunenin tadını, Diyarbakırlının mertliğini, Babam Kekê Yako’nun, Cemil Paşa Konağı’nda dokuduğu puşinin özelliklerini, müziğimle anlatmaya çalışıyorum” diyen Udi Yervand, Amed’e iki yıl önce dönüşünü şu sözlerle anlatıyor:

“İşte adı Diyarbakır ya da Dikranagerd veya Amed olan bu kadim toprakları zaten delicesine sevdiğimi herkes biliyor, sürpriz değil. Bütün bunlar harmanlanınca gerisi zaten ‘süzme bal’ oluyor. ABD’de udunla sanat icra ediyorsun. Seni bir yerlere sanatını icra etmek üzere davet ederlerken davet edenlerin algısı neye tekabül ediyor? İtiraf etmeliyim ki; memleketimden uzak düştüğüm 28 yıl boyunca Diyarbakır, ruhumdan ve düşlerimden çıkmamıştı. Sonuç da geride bıraktıklarım benim Ermeni atalarımın, dedelerimin mirası, sevinçleri ve acılarıydı. Geride beni şekillendiren bir ruh hali vardı.

Ama şehrimden kopmuştum ve bir daha da ne zaman hangi kimlikle ve ne şekilde dönebileceğimi bilmiyordum. Yani bir ‘küslük’ hali diyelim buna istersen. 2004 ve sonrasında sen de o günlerin tanığısın Diyarbakır’a dönmek ve Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi’nin festivaline konuk olmak benim için çok önemliydi. 2 yıl önce mahalleme gittik, eski komşularımızla görüştük. Yıkık evimizin önünde bir uzun hava okudum. Sonra mahallemde kurulan sahnede şarkılar söyledim. Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı, aydınlar, mahalle halkı birlikte halaya durduk. Bambaşkaydı o sahne. İşte o sahnede sanki Udi Yervand uzun sürmüş bir uyku halinden uyandı ve farklı bir kişiliğe büründü. Halkımla şehrimin sakinleriyle yüzleştim. Ben yıllarca İstanbul’daki Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde ‘Klasik Türk Müziği’ eğitimi almıştım. İcra topluluğunda artık bir saz sanatçısıydım. Ama düşündüm ve dedim ki; o eğitimlerden önce ben Diyarbekirli Ermeni Kekê Yako’nun oğluydum. ‘Ağlama yar ağlama’ ile ‘Arpa orağa geldi’ türküleri ile büyümüştüm. Neden ben kendi asil geçmişimi sırtlamayaydım ki!”

Yaşadığı mahallesi adresi ve numarasını sürekli hafızasında sakladığını dile getiren Yervand, “Hasırlı Mahallesi, Karadeniz Sokağı 27 numara. Kekê Yako, Yakup, ya da Hagop Bostancı, başında kasketi, dudağının kenarında cigarası, sabah serinliğinde evin kapısından çıkıp işine gidiyor” diyen Yervant, 4 yaşında Amed’de darbuka ile ritim tutmaya başladığını söylüyor.

Örnek aldığı, darbukacının Kel Beşo olduğunu anımsatıyor ve ekliyor: “Ben büyüyünce Kel Beşo olacağım diyordum. Müzikte en büyük ustam babam Puşici Keke Yako oldu.”

Udi Yervand tam 28 yıl sonra ilk kez Amed’e ayak bastığında mahallesini tekrar ziyaret ederken yaşadığı duyguları “2004’ün Haziran’ında Hasırlı Mahallesi Karadeniz sokağı 27 No’lu evimize doğru Bazalt taşlı dar küçelerde yürürken; ‘Aşkı da, kavgayı da bu mahallede, bu şehirde öğrendim” biçiminde anlatıyor.

Sesinin güzel olduğunu, her fırsatta okuduğunu da sözlerine ekleyen Udi Yervand bir anısını şöyle anlatıyor: “Her fırsatta okurdum, şarkı, türkü baş tacımdı. İlkokul ikideyken bir gün mahallenin büyükleri beni yakalayıp sesim güzel diye ezan okuttular. Sonra da diğer çocuklara bastılar küfrün katmerlisini, hem de beni göstererek; ula halınızdan utanın. Baxın gâvur söli, sız bılmisiz!’.”

Bütün Anadolu Ermenilerin gidiş hikâyesinin başlangıç noktasının Amed olduğunu, kendi gidişinin de benzer yönleri olduğunu da ekliyor sözlerine. Düğünlerde ud çalarak, genç yaşta ekmek parasını çıkardığını söyleyen Yervand, Ermeni olmasından dolayı sürgün hikayesinin ise Müslüman genç bir kadına aşık olması ile başladığını söylüyor.

Daha 18 yaşındayken, cümbüş çalmak için gittiği bir düğünde bir Kürt kızına âşık olan Udi Yervand, “İşten çıkarken uzaktan bakışırdık” diyor. Kızın çalıştığı konfeksiyon atölyesindekilerin durumu fark etmesi ile başlıyor göç hikayesi: “Gâvur oğlu gâvur, deyip beni dövdüler. Husumet büyüyünce, işi gücü, evi barkı bırakıp İstanbul’a taşınmaktan başka çarem kalmadı. Sene 1976’ydı. Zaten 1974’den sonra, Anadolu’nun diğer şehirlerinde olduğu gibi Diyarbakır’da hava bulanmaya, bozulmaya başlamış, geride kalan bir avuç Ermeni, Süryani, Keldani, Rum ve Yahudi için çanlar çalmaya başlamıştı. Diyarbakır’da papazların önünün çocuklar tarafından ‘Keşiş keşiş, (gö…) bir şiş!’ diye kesilmeye başlandığı, mezarlıkların, kiliselerin taşlandığı, ‘Sofu Galip’ adında sakallı bir adamın eline sopaları alıp sokak sokak dolaşmaya, ‘Ya Kıbrıs’ın yarısı ya Bedros’un karısı’ diye bağırmaya başladığı zamanlardı.”

İstanbul’da da ekmeğini uduyla, cümbüşüyle kazanan Udi Yervand, Bezciyan Okulundan Yetişenler Derneği’nde Anadolu Ermeni halk müziğini taşıdı. Udi Yervand, Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde, Beyazıt’ta Kubbealtı Musiki Cemiyeti’nde klasik Osmanlı müziği ve tasavvuf müziği eğitimi aldığını dile getirdi.

1982’de Tanyel Haçikoğlu, Narbey Haçyeresyan ve Ara Hamparyan ile birlikte ‘Sireli Udıs’ (Sevgili Udum) adında amatör bir kaset çıkarttığını kaydeden Yervand Bostancı, “1984’te Nişantaşı’nda dönemin popüler mekânlarından Faslı Şahane’nin orkestrasına katıldım, pek çok ünlü sanatçıya eşlik ettim. 1992’de, bir tavernada çalışırken, Ermenice şarkı söylediğim için emekli bir albay tarafından tehdit edildim ve şevkim kırıldı ondan sonra Türkiye’yi terk etmeye karar verip Amerika’ya göç ettim. Benim yaşadığım Türkiyeli Ermeniler için hayli tanıdık bir son” diye devam etti. 

Yaşadığı tüm zorluklara rağmen Amed’den bir türlü kopamadığını ifade eden Yervand, “Bana dese ki; ‘Yervo gel sana sur içinde eski mahallende bir ev alalım, borçla harçla da olur. Bu evde yaşa!’ o evde turşu da kurarız, şarap da yaparız, kozadan ipek çekip puşi de dokuruz. Emin ol bir dakika durmam. Aslında Diyarbakır Büyük Şehir Belediyesi’nin daveti üzerinde şu an çocukluğum ve gençliğimin geçtiği Amed küçeleri ile buluştum. Bundan sonra yaşamımı halkların müziğine, Amed’e adayacağım” diye konuştu.