Eren Keskin: Avrupa Türkiye’ye baskı yapmalı

Olof Palme Merkezi’nin davetlisi olarak İsveç’te bulunan insan ve kadın hakları savunucusu Eren Keskin, Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan mültecilerin büyük sorunlar yaşadığını belirtti.

Olof Palme Merkezi’nin davetlisi olarak İsveç’te bulunan insan ve kadın hakları savunucusu Eren Keskin, Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan mültecilerin büyük sorunlar yaşadığını belirtti. Keskin, “Türkiye’nin mülteci politikasının demokratikleştirilmesi gerekiyor. Türkiye Birleşmiş Milletler Mülteci Sözleşmesi’ne muhalefet şerhi koymuştur ve Ortadoğu’dan gelenleri mülteci olarak kabul etmemektedir. Sosyal ve insani önlemler alınmadan kimliksiz bir biçimde yaşıyorlar. Bu nedenle Avrupa’nın Türkiye’ye baskı yapması gerektiğine inanıyorum” dedi.

İsveç’in başkenti Stockholm’deki Kraliyet Sikke Müzesi, (Kungliga Myntkabinettet) Olof Palme Merkezi’nin örgütlediği Suriye’deki savaş dolayısıyla ülkelerini terk etmek zorunda kalan sığınmacıları konu alan bir seminere ev sahipliği yaptı.

Suriye üzerine yazdığı kitaplarla tanınan İsveçli Gazeteci-Yazar Aron Lund’un yönettiği seminerde avukat, insan hakları savunucusu Eren Keskin, Şengal ve Suriye’den kaçıp Türkiye ve Kürdistan’a sığınmak zorunda kalan sığınmacıların yaşam koşullarını ve karşı karşıya kaldıkları sorunları katılımcılarla paylaşırken, Suriye Kadın Örgütleri Ağı’ndan Samira Zair, savaşın kadın ve çocuklar üzerinde yarattığı tahribatı ele aldı.

UZUN SÜRE BAŞKA ÜLKELERDE YAŞAMAK ZORUNDA KALABİLİR

Aron Lund, ‘Arap Baharı’ sırasında Suriye’de başlayan barışcıl gösterilerin iç çatışmaya dönüşmesinin ardından Suriye’de dünyanın en büyük insani krizinin ve trajedilerinin yaşandığını, resmi istatistiklere göre 2,8 milyon Suriyelinin ülkelerini terk ederek başka ülkelere sığındığını ve 7,5 milyonunun da kendi ülkelerinde sığınmacı duruma düştüklerini söyledi.

Suriye’yi terk etmek zorunda kalan Suriyelilerin yüzde 95’inin Lübnan, Türkiye, Ürdün ve Güney Kürdistan’a sığındıklarına belirten Lund, Ortadoğu’da geçmişte Filistin’de yaşanan bir sığınmacı sorununun benzerinin ortaya çıktığını ve tüm belirtilerin savaşın daha da süreceği ve ülkesini terk etmek zorunda kalan Suriyeli sığınmacıların evlerine dönmelerinin pek yakın olmadığını ve uzun yıllar tıpkı Filistinliler gibi başka ülkelerde yaşamak zorunda kalacaklarını gösterdiğini söyledi.

TÜRKİYE ERMENİLERE SOYKIRIM UYGULAYAN ZİHNİYET TARAFINDAN KURULDU

Konuşmasına Türkiye’de yaşanan insan hakları ihlallerini anlayabilmek için ülkedeki sistemden sözetmek gerektiğini belirterek başlayan Eren Keskin, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1915 yılında Ermenilere soykırım uygulayan zihniyet tarafından kurulduğunu söyledi.

Askeri bir cumhuriyet olarak sadece Sunni Müslüman kimliğini esas alarak kurulan Türk devletinin, ülkede yaşayan tüm etnik ve dini kimlikleri yok etmeye ya da yok saymaya çalıştığını ve tek kimlikli askeri yapının kendisini koruyabilmek için korku alanları oluşturduğunu kaydetti.

Devletin korku alanlarını Kürt sorunu, Ermeni soykırımı, Kıbrıs’taki askeri işgal olarak sıralayan Keskin, oluşturdukları örgütlenmenin askeri, feodal ve erkek eğemen bir yapı içinde devlet güçleri tarafından şiddete uğrayan kadın ve trans bireylere yardım etmeye çalıştığını ifade etti.

1997 yılından bu güne kadar derneklerine çoğunluğu Kürdistan’da savaşta cinsel şiddet gördüğü için 465 kadının başvuruda bulunduğunu belirten Keskin,  Türkiye’de devletin gerçekleştirdiği suçlara karşı büyük bir cezasızlık olduğuna dikkat çekti.

Keskin, DAİŞ çetelerinin saldırılarını artırmalarının ardından çok sayıda kadının Türkiye ve Kuzey Kürdistan’a geçmek zorunda kaldığını ve derneklerinin Amed, Suruç, Nusaybin, Antep ve Hatay’da kadınlarla ilgili saha çalışmaları başlattığını söyledi.

SIĞINMACI KADINLARDA KORKU VE GELECEK KAYGISI

“Görüşebildiğimiz tüm kadınlarda gördüğümüz ortak nokta korku ve gelecek kaygısıydı. Birçok kadının eşi gözlerinin önünde katledilmişti. IŞİD tarafından kızları kaçırılmıştı. Yolda çocuklarını kaybetmişlerdi. İnanılmaz insanlık dramları anlattılar” cümleleriyle gözlemlerini aktaran Keskin, devlet ve belediyelere ait kamplarla ilgili kıyaslamalar da bulundu.

Devletin Türkiye’ye gelen sığınmacılara bir kimlik verdiğini, ancak sığınmacıların çoğunun kimliği olmadığını söyleyen Keskin, kimliği olanların insani ihtiyaçların karşılandığını ve hastanede ön tedavilerinin yapıldığını, ancak ameliyat olma hakları olmadıklarını dile getirdi.

AĞIR YARALI GERİLLA KADINLARA GÖZALTI VE KÖTÜ MUAMALE

Amed’de saha çalışmaları yaptıkları sırasında en fazla tepki gösterdikleri olayın Kobanê’den yaralı olarak getirilen ve belediyeye ait hastanelerde tedavi edilen Kürt kadınlarına yapılan muamele olduğunu söyleyen Keskin, tanıklık ettiği olayları şöyle aktardı:

“Bu kadınların hepsinin ağır yaraları vardı. Çok gençtiler ve IŞİD’e karşı savaşırlarken yaralanmışlardı. Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan geçiş yaptıktan sonra Diyarbakır’a getirilmişlerdi. Bu kadınlarla yaptığımız görüşmelerde şu bilgileri aldık. 10 Ekim 2014 günü saat 03.00 sıralarında polisler hastaneye baskın yapmışlar ve yaralı kadınları ite kaka gözaltına alıp karakola götürmüşler. Kendilerine neden YPG saflarında savaştıkları sorulmuş ve terörist olmakla suçlanmışlar.”

Polislerin yaralı kadınları çırılçıplak soyarak arama yaptığını belirten Keskin, Suruç’ta belediyeye ait bir bir kampta kalan kadınların sınır kapılarında karşı karşıya kaldıkları insanlık dışı uygulamaları da anlattı. Türk devletinin kadınları 15 gün sınır kapısında beklettiğini ve bu sürede bazı kadınların hastalandıklarını ve birinin yaşamını yitirdiğini söyledi.

 

Kamplarda kalan kadınların ciddi sağlık sorunları olduğunu, devlet hastanelerinde tedavilerinin yapılmadığından şikayet ettiklerini belirten Keskin, AFAD’ın kamplarında kalan sığınmacıların sivil toplum örgütleriyle görüşmelerine izin vermediğini de ifade etti.

Nusaybin’de devletin Êzîdîler için kurduğu bir kampı gezdiklerinde kampta ezan sesi duyunca çok şaşırdıklarını belirten Keskin şunları kaydetti:

“IŞİD’ın katliamlarından kaçan Êzîdîlerin kampında ezan okunuyordu. Yetkililere bu insanların kendini Müslüman olarak adlandıranların katliamlarından kaçtıklarını, trvamalar yaşadıklarını ve bu insanların kamplarında ezan okunmasının doğru olmadığını söyleyince, bizim çalışanlarımız Müslüman. Onlar için ezan okutuyoruz ve camileri de var yanıtını verdiler.”

‘HİÇBİRİ TÜRKİYE’DE KALMAK İSTEMİYOR’

Görüştükleri kadınlardan hiçbirinin Türkiye’de kalmak istemediklerini, orta yaşlı ve yaşlıların ülkelerine dönmek istediklerini, gençlerin de Avrupa’ya gitmek istediklerini söyleyen Keskin, kamplarda tecavüz ve cinayet gibi olaylardan söz edildiğini ama sivil toplum örgütlerinin kamplardaki insanlarla ilişki kurmalarına izin verilmediği için durumu tam olarak bilemediklerini ifade etti.

Antep’te Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkisinin sınırlı olduğunu için Suriye’den gelen sığınmacılara daha fazla ırkçılık yapıldığını gözlemlediklerini belirten Keskin, bazı sığınmacılara doktorların “Pis Suriyeliler” gibi suçlamalarına maruz kaldıkları için devlet hastanelerine gitmek istemediklerini kendilerine söylediklerini aktardı. Antep’te ırkçılığın yanı sıra fuhuşun da oldukça yaygın olduğuna ve bir sektör haline geldiğine dikkat çekti.

TÜRKİYE’NİN MÜLTECİ POLİTİKASI DEMOKRATİKLEŞMELİ

Çok sayıda Suriyeli sığınmacının büyük şehirlerde kimliksiz yaşamak ve geçinebilmek için dilenmek zorunda kaldıklarını ve çok kötü koşullarda yaşamda kalma mücadelesi verdiklerini belirten Keskin,  konuşmasını “Türkiyenin mülteci politikasının demokratikleştirilmesi gerekiyor. Türkiye Birleşmiş Milletler Mülteci Sözleşmesi’ne muhalefet şerhi koymuştur ve Ortadoğu’dan gelenleri mülteci olarak kabul etmemektedir. Sosyal ve insani önlemler alınmadan kimliksiz bir biçimde yaşıyorlar. Bu nedenle Avrupa’nın Türkiye’ye baskı yapması gerektiğine inanıyorum” diyerek sonlandırdı.

SAVAŞTAN EN FAZLA KADINLAR ZARAR GÖRÜYOR

Suriye Kadın Örgütleri Ağı’ndan Samira Zair, tüm savaşlarda olduğu gibi Suriye’deki iç savaştan en fazla zarar görenlerin kadınlar olduğunu ama tüm zorluk ve imkansızlıklara karşı kadınları ailenin geçimlerini üstlendiklerini ve çocuklarıyla hayatta kalma mücadelesi verdiklerini söyledi.

25 kadın örgütünün oluşturduğu Suriye Kadın Örgütleri Ağı’nın Palme Center ile birlikte Suriye içinde ve komşu ülkelerde yaşayan sığınmacı kadınlarla dayanışma içinde olmaya çalıştığını söyleyen Zair, örgütlerinin çalışmaları hakkında somut bilgi ve verileri katılımcılarla paylaştı.

AVRUPA ÜLKELERİ TÜRK DEVLETİNİN POLİTİKALARINI SORGULAMALI

Keskin, Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nden bir politikacının sığınmacılara yardım için İsveç ve Avrupa’nın ne yapabileceği sorusunu “Ben İsveç’in Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğini desteklediğini biliyorum. Kişi olarak ben de destekliyorum. Ancak devletler arasındaki ilişkiler maalesef karşılıklı çıkar ilişkileri. Bu nedenle ben Avrupa ülkelerinin Türk devletinin 1915’te Ermenilere yaptığı soykırımını, Kürtler ve kadınlara yönelik politikalarını yeterince sorguladıklarını düşünmüyorum. Bu sorgulamanın yapılması gerekir” diyerek yanıtladı.

Bunun sağlanması için de her ülkede çalışma yürüten sivil toplum örgütlerinin kendi hükümetlerine baskı yapmalarını istedi.

Keskin, bir başka soru üzerine de Suriyeli ve Êzîdî sığınmacıların Türkiye’deki kamplardaki yaşam koşullarını ele alan raporu önümüzdeki hafta kamuoyuna açıklayacaklarını ve Birleşmiş Milletler’e yollayacaklarını söyledi.