Egemenler ellerinde tuttukları devlet aygıtını her zaman, her koşulda çıkardıkları yasalarla yönetmezler. Devletin derinliklerinde gizli-kapaklı kirli ilişkiler, oyunlar her zaman döner. Ancak dışa karşı toplumda rıza yaratmak için yasalara göre yönetildiğini göstermeye çalışırlar. Ancak Hitler ve Mussolini gibi faşist güçler karşıtlarını sindirmek ve iktidarı ele geçirmek için devletin resmi güçleri dışında paramiliter, farklı çeteler, SS ve kara gömlekliler gibi güçler oluştururlar. İktidardaki bazı çevreler, bazı politikacılar mafyayla, yasadışı işlerle iç içe olurlar.
Öyle ki, İtalya gibi bir ülkede mafya ilişkilerinden ötürü başbakanlar bile yargılanmıştır.
Türkiye’deki durum ise daha karmaşık bir seyir izliyor. Zengin bir Osmanlı saray entrikaları ve iktidar savaşları var. Mustafa Kemal’in Türkiye Komünist Partisi lideri Mustafa Suphi ve 15 arkadaşını Karadeniz’de boğma gibi entrikacılığı var. Halk arasına yerleşmiş “Osmanlı’da oyun çoktur” söylemi yönetenlerin hiçbir kural ve ahlak tanımadığını, iktidarları ve çıkarları için her şeyi mubah gördüklerinin özlü ifadesidir. Türkiye tarihine fazla uzanmaya gerek yok. En bariz örneklerden biri Alpaslan Türkeş önderliğinde Türkiye’de örgütlenen faşist yapılanmalardır. Hitler’in SS’leri ve Mussolini’nin kara gömlekleri gibi bir yapılanmaya gidildi.
MHP, NATO Gladyosunun Türkiye’deki paramiliter, legal tezahürüdür. Dünya’da sosyalizm güçlüyken, itibarlı ve gelişiyorken önünü kesmek için bu tür kontrgerilla örgütlemeleri geliştirildi. Sadece Türkiye’deki iktidar odakları değil, ABD ve NATO da destek verdi. Öyle ki resmi kayıtlara göre Türk kontrgerillasını kuran, örgütleyen ve finanse eden ABD’nin kendisidir. Dönemin basınında da bu çok işlendi; MHP komando kampları açıyordu, Ülkü Ocakları diye dernekler kurdular. Devletin yasaları, resmi güvenlik güçleri, mahkemeleri devrimci mücadeleyi durduramıyor diye bu faşist odakları sokağa saldılar. Sağ-sol kavgası adı altında 12 Eylül 1980’ne kadar 5 binden fazla genç katledildi. MHP ve Ülkü Ocakları kontrgerillanın sivil görünümlü kolu olarak devletin kirli işlerini yaptılar. Bu çeteleşme yeraltı dünyası denilen mafya, uyuşturucu ticareti ve kirli işlere de boğazına kadar battı.
90’larda Susurluk olayı patlak verdiğinde bu kirli ilişkiler kısmen de olsa ortaya döküldü. Siyaset, mafya, devlet ilişkisinin iç içe olduğu iyi görüldü. Bu dönemin bilinen fail-i meçhul cinayetleri, Avrupa’ya pazarlanan ve muazzam rakamlara ulaşan uyuşturucu paraları, ortalığın haraca kesilmesi, kumarhane sahiplerinin öldürülmesi dahil bu ilişkiler ahtapotun kolları gibi her tarafı sarmıştı. Aynı şeyi şimdi de yaşıyor ve tanık oluyoruz. Hem de büyük bir pervasızlıkla, herkesin gözünün içine sokularak bunlar yapılıyor.
Çok yakın bir tarihte Sedat Peker denilen bir mafya bozuntusu Erdoğan’ın fedaisi gibi ortada görülür oldu. Konvoylarla geziyor, etrafa para saçıyor, parti liderleri gibi mitingler düzenliyordu. S. Peker’in meşhur bir nutku var, herhalde Türk siyasi tarihine geçer. Bu nutkunda ülkenin aydınlarını, entelektüel ve muhalefet partilerini kast ederek “şah damarlarını keseceğiz, kanlarında banyo yaptıracağız” diyordu. O der de Bahçeli’nin fedaisi Alaattin Çakıcı geri durur mu? Eski eşini öldürecek kadar eli kanlı, yasadışı işlere boğazına kadar batmış bir katili Bahçeli özel yasalarla hapisten çıkardı. Onun üzerinden Türk siyasetini başka bir mecradan dizayn etmeye çalıştı. Çakıcı’yı da Türk siyasi tarihine geçecek ve katkısı olacak Türk büyüklerinden biri olarak anabiliriz. O da CHP lideri Kılıçdaroğlu’nu basın üzerinden kazığa oturtmakla tehdit etti.
Son günlerde S. Peker suç örgütüne operasyon haberlerini izliyoruz. Peker bu kadar kirli ve suçlu değil miydi, bilinmiyor muydu? Türk istihbaratı ve emniyet teşkilatı yeni mi farkına vardı? Sedat Peker devlet içindeki güçler tarafından uyarılıp yurt dışına gönderildi, tedbirleri alındı. Peker’in villasına polisin arama yaptığı haberleri çıktı. Lüks arabaları, korumaları, villaları… bu değirmenin suyu nereden geliyor? Peker’in bir mesleği yoktu, bir işadamı değildi, fabrikaları yoktu. Ama villalarda yaşıyor, su gibi para harcıyor. Açık ki bunlar halkın kanını emiyorlar. Sadece yağma, talan, haraç almıyorlar, insanların onuruyla da oynuyorlar. İnanılmaz ama sırtını Erdoğan gibilerine dayayarak kanserli bir ur gibi toplumun bütün değerlerini kemiriyorlar. O faşist cenaha bunları rol modeli diye sunuyorlar. Aslında Türk siyasetinin ne kadar ayağa düştüğünü, bütün etik değerlerden koptuğunu, zorbalık dışında sarılacakları bir yanlarının kalmadığını da göstermiş oluyorlar. İstihbaratı, polisi, basını, mahkemeleri demokrasi güçlerinin üzerine salıyorlar. Bunlar yetmiyor bir de Çakıcı, Peker gibi mafya artıklarını toplumun üzerine salıyorlar. Bütün bu katillerin, mafya artıklarının ülkücü MHP tandanslı faşist çevrelerden devşirilmesi de tesadüf değildir. Dünyaya meydan okuyan, bütün devleti ele geçirdikleriyle övünen ve her tarafa caka satan Bahçeli’yle Erdoğan, Çakıcı’sı ve Peker’iyle ne kadar övünse azdır! Çakıcı ve Peker’i de Türk büyükleri listesine yerleştirmiş oldular.
Kaynak: Yeni Özgür Politika