Atakan Mahir. 1974 yılında Maraş’ın Elbistan ilçesi, Akdil köyünde dünyaya geldi. Köylü bir ailenin, ileride yoldaşları tarafından hakikatin dili olarak tanımlanacak çocuğu olarak yaşama gözlerini açtı. Kürdistan’da İslamiyet’in yayılması ile beraber Alevi inancı adı altında kadim Zerdüşti mirasın sürdürücüsü toplumsallık içerisinde, bu coğrafyanın bin yılları bulan direniş kültürüyle ilk tanışıklığını yaşadı.
1968 yılında Avrupa’dan tüm dünyaya yayılan devrim dalgası Türkiye ve Kürdistan semalarını da dövüyordu. Deniz Gezmiş öncülüğünde İstanbul Üniversitesi merkezli başlayan eylemler, ODTÜ’de ABD başkonsolosunun aracının yakılması ve İstanbul semalarından karaya yanaşmaya çalışan 6. Filo’nun denize dökülmesine kadar gelişmişti. Sosyalizm adına dejenere olmuş devlet kapitalizmi ve ABD merkezli emperyalist bloğa karşı kendi öz gücüne dayanan gençlik, dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de devlet destekli paramiliter güçlerin vahşi katliamlarıyla yüz yüze geldi. Kanlı şekilde bastırılmaya çalışılan 6. Filo protestoları, Türkiye devrimci gençliğinin önderlerinden Taylan Özgür’ün sokak ortasında katledilmesi; devrimci gençliği mücadeleyi sürdürmenin farklı araçları konusunda arayışlara sevk etti. Benzer arayışlar ilerleyen yıllarda Önder Öcalan’ın gizli ruhum dediği Haki Karer’in şehadeti sonrası PKK’nin şekillenmesinde de belirleyici olacaktı.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan öncülüğündeki THKO yönünü Filistin’e çevirirken; Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir öncülüğünde olan THKPC şehir merkezlerinde örgütlenmeye çalışacaktı. Fakat ortak olan amacın kendisi ve mücadelenin birliğiydi. Yanı başında şehit olan Kürt devrimci Hüseyin İnan’ın yoldaşı Mahir; Kürdistan sömürgedir derken; kendi idam sehpasını tekmeleyerek yıldızlaşan Deniz’in son cümlesi; ‘’Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!’’ olacaktı.
Filistin kamplarında aldıkları teorik ve pratik eğitimin ardından yeniden ülkeye dönen THKO, Che Guevera ve Fidel Castro’nun Sierra Maestra Dağlarında başlattığı gibi gerillacılığı başlatmak için yönünü Güney-Batı Kürdistan’a çevirecek, Engizek’te kutsal yolun ilk yolcusu olacaklardı. Onlar, şairin de dediği gibi devrimin ilk yüz metresini en güzel koşanlardı. Deniz Gezmiş henüz bu mücadeleye yeni başlandığı aşamada amaçlarının ne olduğunu en net şekilde ifade etmişti; yol açmak…
Maraş işte böylesi ilk adımların atıldığı bir coğrafyaydı. Denizlerin şehadeti sonrası önderlerini yitirmiş Türkiye devrimci gençliği içerisinden bir başka isim, başlatılan mücadelenin zafere götürülmesindeki ısrarıyla öne çıkacaktı; Önder Abdullah Öcalan. Önder Öcalan’ın çevresinde, başta Kürdistanlı devrimciler olarak örgütlenmeye başlayan grup, ideolojik gruplaşmanın ardından siyasi örgütlenmeyi geliştirmek amaçlı Ankara’da, Denizlerin son kez adımladığı Mamak’ta ilk adımlarını attıktan sonra yönünü Kürdistan’a çevirecekti.
Kürdistan’da ilk örgütlenmeler, birkaç yıl önce Sinan Cemgil, Kadir Manga gibi devrim şehitlerinin Filistin sonrası yönünü çevirdiği alanla aynıydı; Güney-Batı Kürdistan. Devletin buna cevabı gecikmeden geldi ve 78 yılında Maraş Katliamı yaşandı.
Maraş’ta, Kürt Özgürlük Hareketi’ne yakınlığı sebebiyle hedef alınan Alevi Kürtler, katliam sonrası ya sürgün edildiler, ya da devletin yaşattığı ekonomik sıkıntılardan ötürü dışa göçe zorlandılar. Böyle bir süreçte göçen ailelerden birinin çocuğuydu; 15 Ağustos Atılımı’nın 35.yıl şehidi, Komutan Atakan.
Ekonomik zorluklar ve çocuklarına daha iyi bir gelecek sunma kaygısıyla ailesi metropole göç etti. Kişiliğinin şekillenmesinde belirleyici olan bir başka dönemi İzmir’de geçirdi. Bu süreçte; sınıfsal, ulusal, mezhepsel çelişkileri gördü, yaşadı. Ailenin ekonomik durumunun da etkisiyle başlangıçta sınıfsal çelişkiler öne çıkınca sol-sosyalist eğilime yatkınlığı gelişti. Sosyalist eğilim üzerinden de PKK’yi tanıdı.
PKK’yi tanıdığı dönemin koşullarını kendi ağzından şöyle aktarmıştı PKK Merkez Komite ve HPG Askeri Konseyi Üyesi Şehit Atakan:
‘’O dönem metropollerde sınıfsal uyanışlar, işçi eylemleri vardı. Bu eylemlere katılma oldu. Aynı zamanda Kürdistan mücadelesinin yoğun etkilerinin olduğu bir dönemdi. Kürt halkı metropollerde ilk defa Newroz’u kutluyordu. Eylemsellikler geliştiriyordu. Savaşın çok yoğun yansıması vardı. Bütün bunlardan etkilenme oldu. Okuduğum okul ortamlarında da etkilenme ve öğrenme oldu. Bu direk mücadeleyi tanımaya, mücadelenin yarattığı o direkt etkileri daha yakından öğrenmeye itti. Önderlik kitaplarını okudum. Belirli bir okul çevresiyle yurtseverlik üzerinden tanışma durumum gelişti ve yavaş yavaş örgütsel mücadeleyle tanıştım.’’
İki yıla yakın yurtsever gençlik çalışmalarında yer aldıktan sonra daha fazla işin merkezinde yer almak için gerillaya katılmayı istediğini söyleyerek devam ettiği konuşmasında Şehit Atakan, katılımında belirleyici üç etmen sıralıyor; ‘’Okuduğum kadarıyla edindiğim kısmi olarak bilinç düzeyi, duygusal olarak etkilenme ve aslında işin merkezinde yer alma… Yapılacaksa bu iş, tam yerinde yapılması amacıyla gerillaya katılmayı istedim.’’
1993 yılında Dersim’de gerilla saflarına katıldı. 93-95 arası Dersim’de faaliyet gösterdi. Aynı süreçlerde Amed, Erzurum, Garzan gibi Kürt Özgürlük Gerillası’nın mücadele yürüttüğü alanlarda da belirli aralıklarla çalışmalara katılım gösterdi. Ardından, Önder Abdullah Öcalan’ın doğrudan örgütlediği ve yürüttüğü eğitim faaliyetlerine katılmak için Şam’a düzenlemesi yapıldı. 95-96 kışında süregelen eğitim devresine katıldıktan sonra tekrar Dersim’e döndü. 2002’ye kadar bu alanda mücadele yürüttü. 2003-2008 arası Güney Alanı’nda siyasal çalışmalarda yer aldı. Sonra tekrar Kuzey Kürdistan’a, Dersim’e döndü ve 2015 yılına değin bu alanda kaldı.
Yeniden Medya Savunma Alanları’na döndükten sonra PKK’nin merkezi eğitim faaliyetlerine katılan büyük devrimci Atakan Mahir o dönem yoğunlaşmasını şu şekilde ifade etmişti:
‘’Uzun süredir mücadelenin diğer alanlarından, stratejik ve taktiksel sorgulamasında yaşadığım bir kopukluk vardı. Yine derli toplu Önderlik paradigmasını gözden geçirme ihtiyacım vardı. Burada hepsinin imkanını buldum. Ağırlıkta zihniyet yapımla, Önderliğin zihniyet yapısı arasındaki açılan farkı anlayıp kapatma, bu anlamda Önderlik zihniyetini daha fazla öğrenme çabası içerisinde oldum. Yine strateji ve taktiğimizi derinliğine anlama çabası bende ağırlık kazandı. Bu temelde geçmiş pratiğimi de gözden geçirdim. Ayrıca da okulda diğer çalışma alanlarından gelen arkadaşlar olduğu için, sadece HPG değil bütün çalışma alanlarındaki mücadelemizin seyri hakkında da öğrenme, sorunlarını bilme, çözüm üretme arayışı-çabalarının düşüncesini de geliştirmeye çalıştım. Temelde zihniyet yapısı, paradigma, strateji ve taktik, komuta tarzı üzerinde yoğunlaştım ve bu temelde de geçmiş pratiğimi sorgulamaya çalıştım.’’
Gördüğü merkezi eğitimin ardından yeniden kuzeyin, Dersim’in yolunu tuttu Şehit Atakan. Daha önce dile getirdiği gibi; Alişerlerin, Seyit Rızaların ayak izlerinden bir kez daha geçmek, Sinan Cemgillerin, Kadir Mangaların toprağa düştüğü yerde ‘’silahını silahlarına çatmak’’, Denizlerin açtığı yolda yürümüş binlerce şehidin ‘’gözlerindeki ışıltıyı yolu bilmek’’ uğruna ‘’ebedi rahatlığa’’ gözlerini yumdu. Ardında büyük bir miras bırakırken gençliğe de en büyük mesajı yaşamı-mücadelesiyle veriyordu: ‘’Yapılacaksa bu iş, tam yerinde yapılmalı.’’ 15 Ağustos Atılımı’nın 35.yıl dönümünde zirveleşen 25 yıllık mücadelenin anlamını yine ondan daha iyi ifade edebilecek kimse yoktu belki de:
Düşmüşsem örneğin
Hem de savaşta
Bedenimden sana
Kalbim, fikrim, bahar yaprağından fiziğim kalsa da
Veya bir parça yüzüm,
Ürkmezsen eğer
Eğil ve öp beni
Ama ağlama
Silahını silahıma çat
Yumruğun yumruğumda sıkılı kalsın
Gözümdeki ışıltıyı yolun bil
Ebedi rahatlığım zafer umudun olsun’’ (Atakan Mahir)