Kayyum ve komplo İstanbul’a taşındı
Erdoğan herkesin zaafını anlamış. Herkesi devlet tehlikede kisvesi altında kendisine adeta kul haline dönüştürmüş. CHP’yi yumuşama numarasıyla oyaladı, zaman kazandı.
Erdoğan herkesin zaafını anlamış. Herkesi devlet tehlikede kisvesi altında kendisine adeta kul haline dönüştürmüş. CHP’yi yumuşama numarasıyla oyaladı, zaman kazandı.
Devlet Bahçeli "Abdullah Öcalan gelsin, mecliste DEM Parti grubunda konuşsun, örgütüne silah bırakma çağrısı yapsın" dedi. Bu söylem üzerine Türkiye’de bir dalgalanma, bir şaşkınlık, bir tartışma ortamı açıldı. CHP de el yükselterek "Kürtler devlet sahibi olsunlar. Kürtlere Türkiye’de Türklerle eşit koşullarda birlikte yaşamayı vaat ediyorum" dedi. Aslında bu CHP’nin muhalefet olarak ne kadar geride kaldığını, inisiyatif alamadığını, gündem belirleyemediğini gösteriyor. Bahçeli gibi ırkçı, marjinal, Kürt düşmanı birinin böyle çıkış yapması yerine seçimlerde moralle çıkmış, Kürtlerin oylarıyla Cumhurbaşkanlığı kazanma aşamasına gelmiş, büyükşehirleri ele geçirmiş CHP’nin bir Kürt sorununa çözüm deklarasyonu yayınlaması ve çözüm geliştirmesi beklenirdi.
Kürt sorunu cumhuriyetin kuruluşundan beri Türkiye’nin başına bela ettiği, büyük bedellere mal olduğu, büyük can kayıplarının yaşandığı bir çıkmaz. Tam yüzyıldır Kürtlerin varlığı inkar ediliyor, kültürü yasaklanıyor, asimile ediliyor. Buna itiraz edenler ve hakkını arayanlar da terörist, bölücü, eşkıya, şaki ilan ediliyor. Erdoğan güya barış sürecini başlatmıştı. İmralı’yla yıllar süren görüşmeler oldu. Dikkat edersek bu görüşmelerde de Kürt sorunu konusunda bir çözüm programı yoktu. Türk dil bayramı kutlanırken Erdoğan "Bir halkın anadili, onun anasının sütü kadar helaldir" diyor. Ama bu sözde barış sürecinde bile hiçbir zaman Kürtlere hangi haklarını iade edeceğini söylemediler. Anadilde eğitim hakkının tanınacağına dair hiçbir şey söylenmedi. Anadilde eğitim, kimlik, kültür o halkın varlığının bir sonucudur. Yani doğal haklarıdır. Eğer bir halk varsa dili de vardır, kültürü de vardır. Doğalında onun konuşma ve kendi dilinde yazma ve bunu geliştirme hakkı da vardır. Ancak bu haklar hiçbir zaman Kürtlere verilmedi. Kürtlerin hakları konusunda adımların atıldığı, Kürtçe yasağının kaldırıldığı söylendi. Aslında bütün bu söylemler Kürt sorununun önündeki handikaplar ve tuzaklardı. İnkarın, katliamın, soykırımın ve asimilasyonun üstünü kapatmak, örtmek istediler. Şimdi de bin yıllık kardeşlikten, iç cephelerini güçlendirmekten söz ediyorlar. Kürtler böyle bir kardeşlik istemiyorlar. Kürtler eşit vatandaş olmak istiyor. İçi boş, demagojiden öte gitmeyen kardeşlik edebiyatı yapıyorsunuz, hiçbir sorunu çözmeden kardeşimiz diyorsunuz ama aşağılıyorsunuz, kendinize tanıdığınız hakları onlara tanımıyorsunuz, linç ediyorsunuz. Halayını, türküsünü yasaklıyorsunuz, sürgüne gönderiyorsunuz. Binlerce Kürt şimdi hapishanelerde. Her zaman hapishaneler Kürtlerle dolu.
Erdoğan istediği gibi konuşur, Bahçeli istediği gibi herkese hakaret eder, bu ülkenin vatandaşlığından gelen bütün imtiyazlardan yararlanır ama Kürtlere aynı hakları tanınmazlar. Kürtlerin belediyelerine çok rahat el koyarlar. Kürtlerin millet vekillerini, seçilmişlerini çok rahat hapishanelere atarlar ya da sürgün yollarına düşürürler. Kürtler her zaman ikinci sınıf insanlar olarak görüldü. "Türkiye Türklerindir" denildi. "Türkiye içinde yaşayan halklarındır" denilmedi. Türk anayasasının vatandaşlıkla ilgili maddesi ortada duruyor. Erdoğan anayasada bir sürü değişiklik yaptırdı. Neden bu vatandaşlık tanımını değiştirmedi? Şimdi İstanbul Esenyurt Belediye Başkanını Remzi Kartal’la, Kürtlerle görüştü diye "Değişik insanlarla ilişkisi var. Bundan dolayı bölücüdür, teröristtir" diyerek hapse attırdılar. Alelacele yerine kayyım atadılar. Yani ortada bir suç olsa bile en azından bunun yargılanma sürecini beklemek gerekiyor. Hadi tutukladınız. Peki niye kayyım atıyorsunuz? Belediyenin meclisi var. Meclisten biri tayin edilir, belediye işlerini yürütürler. Aslında bütün bunlar demokrasiye kurulan tuzaklardır. Ne kadar kötü bir akıl. Kötülük üretmek için müthiş kafa yoruyorlar. Vatandaşlarına tuzak kuruyorlar. Devletin yargısını ve bürokrasisini vatandaşlarına karşı kullanıyorlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi didiniyorlar. Vatandaşına tuzak kurmak lanetlenecek bir davranıştır.
Ahmet Özer, Özgür Özel ya da başka biri de onlar gibi bu ülkenin vatandaşıdırlar. Onların nasıl siyaset yapma yönetme hakları varsa bunların da vardır. Bu kadar iktidar hırsı, anayasayı çiğneme, ilke, adalet, hukuk vb. her şey neden terk ediliyor? Kendi vatandaşına kumpas kuran, kendi vatandaşlarını eline geçirdiği basınla linç eden, teşhir eden, suçlu ilan eden bir sistem kurdular. Bu sistemin temelinde, Bahçeli- Erdoğan’ın son çıkışlarının temelinde hiçbir çözüm yoktur. Hiçbir demokratikleşme projesi yoktur. Kürt sorununu nasıl çözeceklerine dair bir şey açıkladılar mı? Yok! Bahçeli diyor ki "Öcalan gelsin mecliste örgütü lağvettiğini duyursun." En son olacak şeyi en başa koyuyor. Yani bu resmen bozgunculuk, işi çıkmaza sokma, oluru ortadan kaldırmadır. Ömrünü, uzun yıllarını kötülük üzerine kuran biridir. Bunları bilmiyor değil.
Aslında plan şu: Özellikle Türkiye’deki aydınların, entelektüel çevrelerin, demokratik kesimlerin Kürt halkının büyük bir inkar, imha ve katliam projesiyle karşı karşıya olduklarını bilmeleri gerekir. En azından bu ihtimali göz önünde bulundurmalıdırlar.
Ham hayallere kapılmaya, iyimser düşüncelerle oyalanmaya ya da televizyonların yaptığı kafa karıştırmalarına bakmamak lazım. Hatırlayalım: Erdoğan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandıktan sonra diplomasi çalışanlarıyla bir toplantı yaptı. Orada ilkelerini ortaya koydu. "Türkiye’nin dostlarını arttıracak, düşmanlarını azaltacağız" dedi. Peki düşman kim? Elbette Kürtler! Şu anda Türkiye kimseyle savaş halinde değil, Kürtlerle savaş halinde. Sadece ülke sınırları içerisinde de değil, Suriye ve Irak’a da orduyu sokmuş, bütün Kürt bölgelerini her gün bombalıyor, coğrafyasını mahvetmiş. Efrîn Kürtlerinin başına getirdiği şeylerin örneği dünyada az bulunur. Çeteler aracılığıyla halkın malını mülkünü talan edip etnik temizlik yaptılar. Bu mu kardeşlik? Bu mu teröre karşı mücadele? Terörün en alasını kendileri uyguluyor. Dehşet saçıyorlar. Bombalanmadık yer bırakmadılar. Ellerindeki hava güçleriyle hedef almadıkları bölge, alan kalmadı.
Aslında dışarda Kürtlere karşı cepheyi daralttılar. Kürtlere karşı kirli politikalarına alet edebilecekleri herkesi devletin bütün imkanlarını peşkeş çekerek, bin bir tavizle alet ettiler. En son Irak’ı da buna dahil ettiler. En azından katliamlara, bombalamalara Irak yönetimi göz yumuyor. Bunlar orada meşrulaştırıldı. Şimdi Beşar Esad için ısrar ediyor, devamlı mesajlar gönderiyor. Onunla da anlaşacak. Rusya’yı aracı yapmış. Mevcut durumda Rusya’nın ne yapacağı belli değil. Rusya Efrîn’i nasıl onlara terk ettiyse, hava sahasını açtıysa diğer bölgeler için de bunu yapabilir, bu risk vardır.
Şimdi sıra iç cepheye geldi. Kendi akıllarınca dışarda Kürtleri istedikleri gibi yalnızlaştırdılar. Araplarla, Yunanlarla, İsrail’le yani bütün komşularıyla ilişkilerini düzelttiler. Yalnız Kürtlere saldırıyorlar. Kürtler üzerindeki saldırılarını şiddetlendirdiler. Şimdi sıra iç cepheyi kurmaya gelmiş. Terör veya PKK deyince akan sular duruyor, akıl duruyor, dil lal, kulaklar sağır oluyor, tartışma bitiyor.
Erdoğan herkesin zaafını anlamış. Herkesi devlet tehlikede kisvesi altında kendisine adeta kul haline dönüştürmüş. CHP’yi yumuşama numarasıyla oyaladı, zaman kazandı. Diğer muhalefet partilerinin hepsi de ırkçılık ve milliyetçilikten malul durumda. "Türkiye tehlikede, İsrail saldıracak. Türkiye’nin birlik zamanıdır" diyerek herkesi birleştirecek ve böylece Kürtleri de yalnızlaştıracak. Nitekim Erdoğan son açıklamalarında "Biz Kandil’e çağrı yapmıyoruz. Nerede terör varsa orada imha edeceğiz. Avrupa’da da olsa, Ortadoğu’nun neresine olsa imha edeceğiz" diyor. Barış ve kardeşlik isteyen bir dil böyle dönmez, bir akıl böyle düşünmez. Dışarıda Kürtlerin aleyhine ördüğü duvarları ya da başarabildiği kadar yalnızlaştırma politikasını Türkiye’nin içinde de uygulayarak gerçekten Kürtleri Ortadoğu’da yalnız bırakıp, ortadan kaldırmak istiyor. Savunma bakanlığının muazzam bir bütçesi, devamlı yeni silah üretme arayışları var. Halbuki Türkiye kimseyle savaşmıyor, kimseyle savaş halinde değil. Sadece Kürtlerle savaşıyor. Kürtlerin hava gücü yok, orduları yok, arkalarında dış devletler yok. Bu kadar dengesiz, bu kadar eşitsiz koşullarda nasıl bir savaş sistemi bu? Bin yıllık kardeşlik edebiyatı yaptığınız Kürtlere karşı neden bu kadar kin ve bitmez tükenmez düşmanlık? Kürtleri bitirmek, yok etmek, gündemden çıkarmak kökünü kurutmak lazım diyorlar. Niye bu sorunu gündeme alıp arkadaşça, kardeşçe çözmüyorlar? Madem ki kardeşsiniz oturup tartışarak, konuşarak sorunlarınızı çözün. Yok ben emrederim, sen uyarsın. Uymazsan vururum, süründürürüm, yakarım…
Bahçeli ile Erdoğan Nusaybin, Sur, Cizre bombalanırken "Taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmayacak" diyorlardı. Özür dilediler mi, bir özeleştiri verdiler mi? Bu kanlı düşüncelerini değiştirdiklerini söylediler mi? Hayır! Bahçeli "Uzattığım el kabul görmezse tepelerine indiririm" diyor. Bu tehditler altında Barış kardeşlik olur mu? Barış eşitler arasında olur. Birbirinin varlığını kabul edenler arasında olur. Bir tarafı bu kadar şeytanlaştırarak, ötekileştirerek olmaz.
Ahmet Özer entelektüel birikimi ve tartışma gücü olan, görev alacak kapasite sahibi birisidir. Seçimlere girmiş ve halk tarafından seçilmiş. Onun görevden alınması CHP’nin de kafasını karıştırma girişimidir. Özgür Özel’in de PKK’yle ilişkisi var dese ne olur? Hepsinin dengesi, psikolojisi bozulur. Nitekim seçimlerde CHP, Kılıçdaroğlu Kandil’le ittifak yaptı diye kampanya yürüttüler. CHP bir teröristi getirip belediye başkanı yapmış diyerek dengelerle oynuyorlar. Böylece CHP’yi de etkisizleştirerek terörize ediyorlar. Kendileri uzun yıllar boyunca Fetullahçılarla kol kola yürüdü, devleti adeta peşkeş çektiler. Bunu görmüyorlar. Ama Ahmet Özer yıllar önce akrabalarıyla, tanıdıklarıyla telefonda görüşmüş diye şimdi ensesinden tutup hapse koyuyor ve yerine de hemen bir bürokrat atıyorlar. Yangından mal kaçırır gibi acele ediyorlar Bu komplo, bu hiddet ne! Erdoğan’da hiçbir utanma, vicdan ve adalet sınırı olmadan bu zorbalığı TV’de halkın karşısında savunuyor. Bunlarla mı Türkiye’ye demokrasi ve barış gelecek? Bunlarla mı kardeşlik kurulacak? En azından Kürtlüğü ve demokrasiyi ciddiye alanların bu konuda düşünmeleri ve tutum sahibi olmaları gerekir. Bu tarz psikolojik savaşlara pirim vermemek gerekiyor.