Kürtler elli yıl önce dünyanın görünmeyeni iken, şimdi insanlığın aynası haline geldiler. İyi ile kötü, güzel ile çirkin, doğru ile yanlış, özgür ile köle Kurdistan’a, Kürt halkına ve özgürlük mücadelesine bakılarak belirleniyor. Bir söz veya davranışın insanca olup olmadığı, Kürt kadınları öncülüğündeki özgürlük mücadelesine bakılarak netleştiriliyor. Özgürlük mücadelesi yürüten Kürtler ve günümüz Kurdistan’ı adeta bir turnusol kâğıdı haline gelmiş gibi.
Hiç kuşkusuz Kürtler ve Kurdistan bu duruma Önder Abdullah Öcalan’ın hakikat algısı ve açıklaması temelinde geldi. Bu algı ve açıklamayı fedai çizgisinde anlayan ve uygulayan parti ve gerilla mücadelesi ile geldi. Beş bin yıllık erkek egemen devletçi uygarlığa son verecek ve demokratik uygarlığı başat hale getirecek olan kadın özgürlük mücadelesi ile geldi. On binlerce şehit verme gücünü gösteren Kürt gençlerinin kahramanlığı ile geldi. Kürt analarının ve halkının cesaret ve fedakârlığı ile geldi.
Demek ki hiçbir şey kendiliğinden olmadı, tersine her şey büyük bir cesaret ve fedakârlıkla kazanıldı. Demek ki harcanan emeğin, dökülen kanın hiçbiri boşa gitmedi; bunlar birleşerek söz konusu değişimi ve gelişmeyi ortaya çıkardı. Yani dünyanın görünmeyeni olan Kürtleri, insanlığın belirleyeni haline getirdi. İnsanlık için yeni bir umut ve heyecan gücü yaptı.
Şimdi örneğin dönüp İmralı işkence ve soykırım sistemine ve Önder Apo gerçeğine bakalım! Her şey ne kadar net değil mi? Kim mazlum kim zalim, kim haklı kim haksız, kim özgürlükçü kim soykırımcı, kim demokrat kim faşist, kim öz savunmada kim saldırgan, kim yaşatıcı kim yok edici; bunların hepsi son derece açık ve net bir biçimde ortada duruyor.
Şimdi dönüp Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü için kahramanca direnen Zap gerillasına bakalım! Burada da her şey ne kadar net değil mi? Örneğin kim saldırgan kim öz savunmada, kim kimyasal ve nükleer silah kullanıyor kim yüreğiyle mücadele ediyor, kim hiçbir hukuk ve ahlak kuralı dinlemiyor kim her türlü insani değere uygun hareket ediyor, kim işgalci ve soykırımcı kim varlık ve özgürlük mücadelesi yürütüyor; bunların da hepsi son derece açık ve nettir.
Benzer bir biçimde Kürt kadınlarının, gençlerinin, dört parça Kurdistan’da ve yurtdışındaki Kürt halkının durumuna bakalım! Bunlardan hiç kimseye bir zarar geliyor mu? Fakat hemen herkes çeşitli biçimlerde bunlara zarar veriyor. Kimisi yok sayıp yok etmeye çalışarak, kimisi de bunları adeta görmeyip ses çıkarmayarak bunu yapıyor. Ama kadınlar ve gençler öncülüğünde Kürt halkı, gece-gündüz demiyor, yemiyor-içmiyor, durmuyor-dinlenmiyor, yatmıyor-uyumuyor, her türlü acıyı bağrına basarak varlık ve özgürlük için, herkes gibi olabilmek için, insanca yaşayabilmek için varını-yoğunu ortaya koyarak mücadele ediyor.
Önder Apo öncülüğündeki özgürlük mücadelesi ile Kurdistan, tam bir aydınlanma ve aydınlatma merkezi haline gelmiş bulunuyor. Günümüz Kurdistan’ından bakınca her şey son derece aydınlık gözüküyor. Bin yılların yalanları, hile ve oyunları, işkence ve zulümleri bir bir açığa çıkıyor. Erkek egemen zihniyet ve siyasetin faşist-soykırımcı karakteri, beş bin yıllık devlet uygarlığının ve beş yüz yıllık kapitalist sistemin baskıcı, sömürücü, zalim ve soykırımcı gerçeği çok net olarak ortaya çıkıyor. Kürt sorunu nedir, kimler tarafından ne zaman ve nasıl ortaya çıkartılmıştır ve yüz yıldır bu temelde Kürt halkına ne yaşatılmıştır; bunların hepsi açık olarak görülüyor. Ermeni, Rum ve Asuri-Süryani halklarına yaşatılan, Kürtler üzerinde de yüz yıldır uygulanan soykırım gerçeği çok net olarak görülüp anlaşılıyor.
Önder Apo ve PKK öncülüğünde Kürt halkı, büyük askeri zaferler kazanamadıysa da en azından tüm bu gerçekleri açığa çıkardı. İnsanlık tarihini ve günümüz gerçeğini aydınlattı. Bunun da çok büyük bir gerçekleşme ve kazanım olduğu tartışmasız bir gerçektir. Hiç olmazsa insanlık binlerce yılın yalan, hile ve aldatmasından kurtuluyor; tarihsel ve güncel gerçekleri görüyor ve daha gerçekçi bir gelecek öngörebiliyor. Herhalde bundan daha güzel bir şey olamaz. Öngörülenleri gerçekleştirmek de cesaret ve çaba ile başarılabilir.
Peki bütün bunları bu biçimde niçin belirtiyoruz? Çok açık ki, günümüzde yakıcı bir biçimde yaşanan İmralı ve Zap gerilla gerçeğinin doğru anlaşılması için! İşte İmralı gerçeği ortada: Hiçbir hukuk ve ahlak kuralı işlemiyor, İmralı’da tutulanlar hiç kimse ile iletişim kuramıyor, sürekli disiplin cezaları verilerek sürece yayılmış bir idam cezası uygulanıyor. Fakat bu sistemi yaratan ve yürütenlerden hiçbir ses çıkmıyor. Erdoğan-Bahçeli faşizmi herkesin gözünün içine baka baka mutlak tecrit ve soykırım uyguluyor; ancak bu sistemi yaratanların bir itirazı olmadığı gibi, gizli ve açık destek veriyorlar.
İşte Zap, Avaşîn ve Metîna’daki savaşın durumu ortada: TC Devleti ve AKP-MHP faşist yönetimi tarafından kimyasal ve nükleer silahlar kullanılıyor, bu temelde insanlar katledilirken doğa ve yaşam da yok ediliyor, bunlar gerilla tarafından kamuoyuna açık kanıtlarla gösteriliyor; yine bunlara karşı da ‘demokrasi ve insan haklarından’ dem vuranların çıtı bile çıkmıyor. Sorun Kürtler ve Kürt varlığı ve özgürlüğü olunca orada her türlü hak ve hukuk bitiyor.
Bu satırlar yazılırken, bu çerçevede son bilgiler şöyle: Önder Apo’ya 6 aylık yeni bir disiplin cezası daha verilmiş. “Kimyasal silah iddiası bağımsız kuruluşlarca incelenmeli” diyen Şebnem Korur Fincancı tutuklanarak cezaevini gönderilmiş. Bunları haber yapan 11 gazeteci işkence ile gözaltına alınmış. Peki bunlar ne anlama geliyor? Çok açık ki, AKP-MHP faşizmi herkese şunu diyor: Benim istemediğim şeyleri görmeyecek, bilmeyecek, duymayacak ve de yapmayacaksınız! Yapmaya kalkarsanız, o zaman en hafifinden işkence görüp zindanı boylarsınız!
Kuşkusuz bu durumun diğer bir boyutu daha var. Şebnem Korur Fincancı ile gazetecilerin tutuklanması tamamen kimyasal silah kullanımı ile ilgili. Kesinlikle başka hiçbir neden yok. Tayyip Erdoğan dahil tüm faşist yetkililer ‘kimyasal silah kullanma’ iddiasını reddettiler ve yalanladılar. Peki böyle bir şey yoksa, o zaman bunu söylediler ve haber yaptılar diye insanlar niye tutuklanıyor? Söz konusu tutuklama olayları, hiçbir tereddüt bırakmayacak bir biçimde kimyasal silah kullanımını doğrulamıyor mu? Elbette doğruluyor. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Kimyasal silah kullanılmamışsa, o zaman bu kadar telaş ve tutuklama olmaz.
Peki bu durumu AKP-MHP yönetimi bilmiyor mu? Söz konusu tutuklamaların kimyasal silah kullanımını kabullenme(itiraf) anlamına geldiğini bilmiyor mı? Elbette biliyorlar ve bu durumu bile bile yapıyorlar. Neden? Çünkü başka çareleri yok. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Her şey o kadar açık ki, “Yalan” demekle hiç kimse inandırılamıyor. AKP-MHP faşizmi artık yolun sonuna gidiyor ve bu noktada da açık savaşma yolunu seçtiği gözleniyor. Şebnem Korur Fincancı’nın ve gazetecilerin tutuklanması AKP-MHP faşizmi için topluma karşı açık savaş ilanı oluyor. Cumhuriyetin yüzüncü yılına AKP-MHP faşizmi bu temelde giriyor. Özellikle seçime umut bağlayanların bu gerçeği iyi görmesi ve durumu yeniden değerlendirmesi gerekiyor.
Peki bu durum karşısında neler yapılmalı? Bir kere bu durum yanlış değerlendirilmemeli. Erdoğan-Bahçeli faşizminin açık savaş ilan etmesi onların gücünü değil, güçsüzlüğünü ve çöküşünü gösteriyor. Yani yıkılma noktasındadırlar ve yıkıcı vuruşu bekliyorlar. O halde, ikinci olarak da işte faşizmi yıkan bu son vuruş olmayı başarmak gerekiyor. Bunun için de iki şeye ihtiyaç var: Daha fazla cesaret ve daha çok çaba! Kesinlikle faşist saldırılar geri adım attırmamalı, tersine faşizme karşı topyekûn mücadeleyi daha büyük bir cesaret ve çabayla geliştirmeliyiz. İşte o zaman faşizmin yıkılışı daha çok yakınlaşır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika