Dünden bugüne Hizbulkontra (Hüda-Par) - I

Türk devletinin kuruluş yıllarına kadar giden kontra yapılanmalar, günümüzde de farklı adlarla varlığını sürdürüyor. Hizbulkontra da bunlardan biri. Amaç, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi'ni bastırmak.

Kürt soykırımını temel hedef olarak önüne koyan ve bütün yöntemleri deneyen soykırımcı Türk devleti, Kürt ulusal kurtuluş hareketlerinin bu sol eksenli toplumsal özgürleşme tahayyüllerine karşı 1960’lardan beri birçok farklı stratejiyle karşılık verdi. Özellikle 1970’ler sonrası Kürdistan’da sol ve sosyalist geleneğin Kürdistan Özgürlük Hareketi öncülüğünde hızlıca gelişip yayılması karşısında birçok kontrgerilla yapıyı, karşı devrimci tarzda örgütleyip harekete geçirdi. Çeşitli maskeler takılarak sahaya sürülen bu yapılar, dağlarda büyüyüp kentlere yayılan, yarattığı sinerjiyle yılların özgürlük özlemini diriltip milyonları etkisi altına alan Kürt Özgürlük Hareketi’nin toplumsal tabanını hedef aldı. Büyük oranda sonuçsuz kalan bu stratejik saldırılar, 70’ler sonrası geliştirilen İslami maskeli oluşumlarla farklı bir boyuta taşırıldı. Bir yandan JİTEM’in yürüttüğü imha saldırıları devam ederken, diğer yandan Özel Harp Dairesi tarafından kurulan ve harekete geçirilen Hizbulkontra yapılanması, Kürt halkını sindirme, kırma ve teslim alma hedefiyle sahaya sürüldü.

Dönemin Türk İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 14-28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonra, Habertürk’te, “Göreceksiniz, Tayyip Erdoğan’ın attığı Hüda-Par adımı Türkiye’nin 20-30 yıl içinde Doğu ve Güneydoğu’da muhafazakâr politika açısından yalnız kalan, kendi kodlarına dönmeye çalışan dönemin en büyük akıllarından. Bu çok güçlü bir sosyolojik adımdır ve büyük devlet aklıdır” demişti. Bu açıklamadaki “sosyolojik adım” ne anlama geliyor? “Devlet aklı” bu adımdan ne umuyor? Rafa kaldırılan bu karanlık yapı, Özel Harp Dairesi tarafından neden tekrardan sahaya sürüldü? Türk devleti, kuruluşundan günümüze kadar Kürdistan’daki toplumsal yapı ve örgütlenmeyi değiştirmek, onu bozmak, orada yeni birtakım ihtilaf alanları açmak için çok sayıda strateji, plan, proje ve politika geliştirdi. Soylu’nun açıklamaları da onlardan biri olarak düşünülebilir. 1990’larda eğitilip sokağa sürülen, uyguladıkları vahşetle binlerce Kürt’ü katleden, adları anıldığında akla domuz bağı, kezzap, satır ve Tokarev tabancayı getiren bu JİTEM artığı kontra yapıyı, daha yakından tanıyalım.

HİZBULKONTRA'NIN TARİHSEL KAYNAKLARI

Kadrolarının örgütsel inşasını 1978-79’a kadar götürebileceğimiz bir aparattan bahsediyoruz. Bu nedenle tarihsel bağlam içine yerleştirerek anlamak lazım. Bir diğer nokta da çalışmalarında mekânsal boyutun, topoğrafik perspektifin büyük oranda gözardı edildiğidir. ‘Hizbullah’ adını kullanan bu kontra yapılanma nerede ortaya çıktı, nerede faaliyet yürüttü, nerelerde şiddeti mobilize etti, bu yerlerin kendine özgü özellikleri var mı? Mesela, neden Farqîn'de (Silvan) var da Pasûr (Kulp) ve Licê’de yok? Neden Hezo (Kozluk) merkezli değil de Kercews (Gercüş) merkezlidir? Ne tür yöntemler ve zeminler üzerinden şiddet pratiği üretti ki, kolektif hafızada bu kadar güçlü yer etti? Gündelik yaşamı adeta paralize eden bir mikro şiddet iklimini nasıl inşa ettiği ve bunu ne gibi araçlarla gerçekleştirdiği çok önemli. Bu üç noktanın iyi irdelenmesi gerekiyor. Bu üç nokta iyi irdelenip anlaşılmadıkça Hizbulkontra yapılanmasını anlamak ve günümüz amaçlarını bilince çıkarmak mümkün olmayacak veyahut eksik kalacaktır.

Soğuk Savaş bağlamında, devlet ve NATO eliyle özellikle de Özel Harp Dairesi, Komünizmle Mücadele Dernekleri ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) gibi oluşumlar aracılığıyla inşa edilen antikomünist fikir, 70’lerde yükselen sol mücadelenin karşıtı olarak büyütüldü. Kürt sahasında da yükselen antikolonyal, antisömürgeci hareketlere karşı, yerellerde gelişen bir İslâmcı-muhafazakâr hoşnutsuzluk var. Bu durum özellikle 12 Eylül 1980 darbesi sonrası benimsenen Türk-İslâm sentezi ile daha da belirginleşti. Uluslararası ölçekte ise Müslüman Kardeşler’in ideologlarının (Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Said Hawwa gibi) kitaplarının çevrilmesi, Afganistan’ın SSCB tarafından işgali ve oraya giden “mücahitler” ve nihayet 1979’da İran’daki ‘İslâm Devrimi’ ile birlikte siyasal İslâm eksenli bir tahayyülün ortaya çıktığını; hem Türkiye’nin batısında hem de Kürdistan’da bir kıpırdanma olduğunu görüyoruz. ‘Hizbullah’ın ortaya çıkışını düşünürken bu dinamikleri akılda tutmamız gerekiyor.

KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ’NE KARŞI

Hizbullah, Özel Harp Dairesi tarafından kuruldu ve başına Hüseyin Durmaz (Velioğlu) getirildi. Velioğlu, Êlih-Kercewsli bir Kürt. Çocukluğu köyde geçiyor, ilkokulu bitirdikten sonra Êlih (Batman) merkeze yerleşiyor. 1970’lerin başında Ankara’ya, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne okumaya gidiyor. Çocukluğunda medrese eğitimi almış, sonrasında MTTB’ye girmiş, Erbakan’ın MSP’sinin uzantısı Akıncılar hareketiyle bağlantısı olmuş. İslâmcı camia içinde şekillenmiş ve Ankara’da kaymakamlık sınavını kazanamayıp Êlih'e döndükten sonra kendine yeni bir yol çizmiş, yeni bir siyasal hat örgütlemeye başlamış. Tam da bu süreçte ajanlaştırıldığı netleşen Velioğlu, Özel Harp Dairesi tarafından örgütlendirilmeye çalışılan Hizbulkontranın başına getirildi. Hüseyin Velioğlu’nun Êlih'e döndüğü 1970’ler, aynı zamanda Kürtlerin de artık kendi geleceklerini antisömürgeci bir gramerle politize ettikleri bir sürece tekabül ediyor. Bu süreçte Velioğlu’nun harekete geçirilmesi, komünizme karşı İslami maskeli kontra hareketlerin dünya genelinde örgütlendirilip harekete geçirildiği döneme de denk geliyor. MTTB ve Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde eğitilen ve ajanlaştırılan Hüseyin Velioğlu yeni göreviyle Kürdistan’da aktifleştirildi. Böylece 1970’lerden sonra hızlıca gelişen ve büyüyen Kürt Özgürlük Hareketi’nin önünü almak ve toplumsal tabanını zayıflatıp bastırmak için Hizbulkontra harekete geçirildi.

DEVLETİN ÊLÎH'TEKİ BÜYÜK KAYGISI

 Hüseyin Velioğlu MTTB’deyken çok aktif. Hatta 1980’de Êlih'teki Petrol-İş Sendikası seçimlerinde MTTB’nin adayı olarak, Kürt Özgürlük Hareketi’nin adayına karşı yarışan bir isim. Tüm sağcıların, devlet kurumlarının ve iş birlikçi yerel güçlerin desteğine rağmen Kürt Özgürlük Hareketi’nin adayı tarafından yenilgiye uğratıldı. Aynı yıl belediye seçimlerinde de Kürt Özgürlük Hareketi’nin adayı Edip Solmaz’ın belediye başkanlığını kazandığını da belirtelim. Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü kadrolarının esas çalışma alanı olan Êlih'te hızlıca etkide bulunması ve çok önemli iki seçimi kazanması, Velioğlu’na biçilen karşı devrimci rolün önemini Özel Harp Dairesi nezdinde arttırdı. Kürt Özgürlük Hareketi’nin Êlih ve çevresinde bulunan ova bölgelerinde büyüyen toplumsal tabanını bastırmak için Hizbulkontra devlet nezdinde biçilmez bir kaftan olarak görülüyordu.

‘HİZBULLAH’IN İRAN İLE İLİŞKİLERİ

Hüseyin Velioğlu, İran’da 1979’daki rejim değişikliğinin yarattığı havayla medreselerle ilişki kurup görünürde nihai hedefi İslâm devleti kurmak olan bir örgütlenmeye girişiyor. 32 kişinin katledildiği ‘Batman Hizbullah Ana Davası’nın gerekçeli kararına göre; ‘Hizbullah’ın kurucularından Hüseyin Velioğlu, Abdulaziz Tunç, Edip Gümüş, Ahmet Seyitoğlu, İhsan Yeşilırmak, Osman Uslu, İsa Ay, Hamit Yazgan ve Nusrettin Güzel, yasa dışı yollardan İran’a geçti, burada bir süre siyasi ve askeri eğitim aldıktan sonra Türkiye’ye gelip ‘Hizbullah’ın temel yapısını oluşturmaya başladı. Bu süreçte önümüze çıkan en çarpıcı isim Farqînli Enver Kılıçarslan. Şura Konseyi üyesi olan Enver Kılıçarslan, uzun bir süre ‘Hizbullah’ın İran sorumlusu olarak faaliyet yürüttü. Tüm İran bağlantılarını ve Hizbulkontra tetikçilerinin eğitim sürecini organize eden Kılıçarslan, dört yıl eşi Cahide Kılıçarslan’la birlikte İran’ın Kum şehrinde yaşadı. İstanbul Terörle Mücadele Şubesi’ndeki ifadesinde eşi Cahide Kılıçarslan, pasaportla düzenli bir şekilde gelip gittiklerini ve Kum’da eğitim gördüklerini itiraf etti. İtiraflarını sürdüren Cahide Kılıçarslan ayrıca Hüseyin Velioğlu’nun da düzenli olarak İran’a geldiğini ve geliş-gidişlerini Enver Kılıçarslan’ın organize ettiğini dile getirdi.

İran’daki yeni rejim kendi devrimini ihraç etmek için ciddi çaba sarf ediyordu. Velioğlu da Menzil Grubu’nun lideri Fidan Güngör gibi, 1980’ler boyunca çok defa İran’a gidiyor. Enteresan bir şekilde, 80’lerin sonunda, yani İlim ile Menzil arasındaki tansiyon yükseldiği andan itibaren Velioğlu’nun İran’la ilişkilerinde bir kopuş oluyor. Velioğlu, 80’lerin sonunda, bir yandan Fidan Güngör’ü ve diğer rakiplerini tasfiye etmek, diğer yandan PKK’ye savaş açmak için İran’a sırtını dönüp Türk derin devletiyle, Türk istihbaratıyla ilişkisi aktifleştiriyor.

İSLAMCI KÜRT SAHASINDAKİ TASFİYE GİRİŞİMLERİ

Amed’de büyük oranda etkili olan grup Menzil’di. Hüseyin Velioğlu, 1980’lerin başında Êlih'ten buraya geliyor. Gördüğü manzara şu; Fidan Güngör’ün Menzil Kitabevi var ve çevresinde ciddi bir örgütlenme ağı oluşmuş. Camilerde iyi örgütleniyorlar. Velioğlu da İlim isminde bir kitabevi-kırtasiye açıyor. Bu mekân üzerinden örgütlenmeye başlıyor. 80’lerin ikinci yarısından itibaren, önce kendisine rakip olarak gördüğü İslâmcı grupları teslim almaya, onlara boyun eğdirmeye, bu amaçla İslâmcı Kürt sahasında tasfiye sürecine başlıyor. Velioğlu liderliğinde İlimciler, 80’lerin sonundan itibaren bu gruplarla önce sözlü, sonra fiziksel darp ve taciz, en sonda da ölümle sonuçlanan ciddi çatışmalara giriyor. Velioğlu’nun ilk ilişki kurduğu medrese hocaları İlim grubundan ayrılıp, Vahdet diye bir grup kuruyor. Onlar Velioğlu’nun tarzını “sert” buldukları için geri çekiliyor.

1984: ‘HİZBULLAH’IN ADI İLK KEZ DUYULUYOR

‘Hizbullah’, 1978-79’da Cemaata Ulemayên İslâmi ismiyle ortaya çıkıyor. ‘Hizbullah’ ismi 90’ların başına kadar Hizbullah’ın kendisi tarafından da kullanılmıyordu. Bu ismin bugün konuştuğumuz kontra yapı tarafından sahiplenilmesi 90’ların başını buluyor. ‘Hizbullah’ın adı da ilk kez Ekim 1984’te Şişli’de gerçekleştirilen bir kuyumcu soygunundan sonra duyuldu. Bu soygundan sonra düzenlenen operasyonlarda elemanları gözaltına alındı. Bu isimler arasında sonrasında Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç ve diğer aydın cinayetlerini gerçekleştirmekten yargılanacak olan İrfan Çağrıcı da vardı.

Bu dönemde Velioğlu ve grubunu rahatsız eden iki temel nokta var;

* Birincisi, Fidan Güngör o dönemde Velioğlu’na göre çok daha karizmatik, daha güçlü bir isim. İran’la ilişkileri daha ileri düzeyde. Velioğlu kendisine rakip gördüğü bu İslâmcı fraksiyonları boyunduruk altına alma ya da şiddet yoluyla tasfiye etmeyi ve teslim almayı seçiyor.

* İkinci büyük risk ise PKK’nin yükselen gücü. Bir yandan silahlı gerilla mücadelesi ciddi bir yükselişte, bir yandan da bu mücadeleden ilham alan, onunla senkronize bir şekilde kentsel alanlarda gittikçe yükselen serhildanlar dinamiği var.

Artık binlerce köy ve onlarca ilçe ve kent merkezi, büyük oranda Kürt Özgürlük Hareketi’nin kontrolüne girmiş durumdaydı. Kürt Özgürlük Hareketi’nin etkili eylem gücü ve toplumsal örgütlülüğü artık Kürtler açısından yeni bir dönemin başladığının en somut ifadesiydi. Kürt halkı tarihinde ilk defa ulusal bir perspektif ile özgürlük hedeflerini dile getiriyor ve binlerce Kürt genci yönünü dağlara vererek özgürlük saflarında mücadeleyi büyütmeye katılıyordu.

Devam edecek…