Çok açık ki tarihi öneme sahip günleri yaşıyoruz. Mayıs ayının her gününde onlarca kahraman şehidimiz bulunuyor. Mayıs ayı Türkiye ve Kürdistan Devrimciliğinin Şehitler Ayı oluyor. Örneğin 1 Mayıs 1977 Taksim katliamını hatırlayalım. Yine son yarım asrın her 1 Mayıs’ında neredeyse gerilla şehadeti var. 2 Mayıs, PKK kurucularından ve ilk Merkez Komite üyesi, tarihi Hilvan ve Siverek Direnişlerinin Komutanı Mehmet Karasungur’un şehadet yıldönümüydü. 6 Mayıs da Türkiye’nin Üç Fidanı Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in şehadet günüydü.
Belli ki gün gün sırala bitmez. Örneğin 9 Mayıs’ın iki büyük olayı var. Biri Doğu Kürdistan’ın yiğit kızı Şirin Elemhuli ve arkadaşlarının idam ediliş günü olması. Diğeri ise Türkiye’nin yeni kuşak devrimci önderlerinden Ulaş Bayraktaroğlu’nun Reqa Savaşındaki şehadeti. 11 Mayıs’ı Kürt ve kadın özgürlüğünün haykıran sesi olan Hozan Mizgîn’in Tatvan’da savaşarak şehit düştüğü gün olarak anıyoruz. 16 Mayıs’ı yüreğimizin en acı yaralarından biri olan Hewlêr katliamı ile hatırlıyoruz. 17 Mayıs, 12 Eylül zindanını aydınlatan Dörtlerin (Ferhat Kurtay ve arkadaşlarının) deyim yerindeyse arşa yükselişi oluyor.
Ve geliyoruz 18 Mayıs’a!.. Türkiye ve Kürdistan Devrimcilerinin hem acı hem gurur verici gününe. Yani Şehitler Günü’ne. 18 Mayıs 1973 günü Diyarbakır zindanında işkencede katledilen İbrahim Kaypakkaya’nın kırk sekizinci şehadet yıldönümünü yaşıyoruz. 18 Mayıs 1977’de Antep’te katledilen Haki Karer’in ise kırk dördüncü şehadet yıldönümünü.
Mayıs ayının her günü böyle devam edip gidiyor. Örneğin 19 Mayıs 1978’de Hilvan’da şehit düşen Halil Çavgun’dan, 27 Mayıs 2020 günü Medya Savunma Alanlarında katledilen Kasım Engin’e varıyor. 31 Mayıs’ta Sinan Cemgil ve arkadaşlarının şehadetiyle zamanını tamamlıyor. Tüm bunların yıldızlaşması ise yaşadığımız bu mayısta savaşarak şehit düşen Metîna, Zap ve Zagros şehitleri oluyor.
Tabi biz ayrıntılara girmiyoruz ve esas olarak 18 Mayıs’ta durmak istiyoruz. Haki Karer ve İbrahim Kaypakkaya şahsında tüm mayıs ayı şehitlerimizi, Özgür Kürdistan ve Demokratik Türkiye mücadelesinin tüm kahraman şehitlerini derin saygı ve sevgiyle anıyoruz. Anılarının yükselen mücadelede yaşadığını ve amaçlarının bu mücadele ile başarılacağını belirtiyoruz.
İbrahim Kaypakkaya, yanlış hatırlamıyorsak Çorum’dan çıkıp bu kervana katıldı. Bilinçlendikçe kendisini bir anda önderlik düzeyindeki bir mücadele içinde buldu. Bir de Kürdistan’da ve gerillada. Başta Urfa olmak üzere birçok alanda çalıştı, Dersim’de gerillacılık yaparak çatışmada yaralı yakalandı ve Diyarbakır zindanında işkencede katledildi. Yaşam diyalektiği bu büyük devrimciyi iki yere götürdü: Kürdistan’a ve gerillaya! Açık ki Kürdistan ile gerilla özdeşleşmiş gibi oluyor. Kürdistan gerillası sadece Kürdistan’ın özgürlüğü için değil, aynı zamanda Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi için savaşıyor. Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş’in ardından İbrahim Kaypakkaya da böyle bir gerillacılığın öncü kıvılcımları içinde yer alıyor.
Haki Karer’in yaşam öyküsü de bundan pek farklı değil. Hatta yürünen yolda daha somut ve de belirgin. Ordu’nun Ulubey Kasabasının bir köylü evinden kopup önce devlet başkenti Ankara’ya, ardından da demokrasinin başkenti Amed’e geliyor. Kendi kişiliğini esas olarak özgürlük ve demokrasi ocağı Kürdistan’da buluyor. Aynı yöreden arkadaşı Kemal Pir’le birlikte Kürdistan Özgürlük Önderi Abdullah Öcalan’ı ilk tanıyan ve de anlayan oluyor. Yine Kemal Pir’le birlikte Önder Abdullah Öcalan’ın öngördüğü özgürlük eylemlerini Kürdistan’da ilk kez yapan oluyor. Bugün özgür insanlığı aydınlatan kahraman gerilla direnişi Haki Karer’in anısına ve intikamını almak için başlatılıyor.
Peki her şey bu kadar net ve aydınlıkken, acaba başka söz söylemeye gerek var mı? Bugün yaşanan olayları ve tartışılan konuları doğru anlamak ve çözüm bulmak için bundan daha fazla bir aydınlatıcılık olabilir mi?
Demek ki İbrahim Kaypakkaya gerçeğini, özellikle de Haki Karer gerçeğini doğru anlamak ve sorunlara çözüm gücü yapmayı bilmek gerekiyor. Bu gerçeği daha çok da Türkiye toplumuna, kadın ve gençlerine, işçi ve emekçilerine yeterince anlatmak ve de özümsetmek gerekiyor. Toplumu bu temelde eğitip, derinden bilinçlendirerek örgüt ve eylem içine çekmek gerekiyor.
Çünkü bugünün iyice kangrenleştirilmiş olan sorunlarının çözümü buradadır. Çözümü sadece Kürdistan’da aramak, söz konusu gerçekliği esas olarak Kürtlere anlatmak, yükü sadece Kürt toplumuna yüklemek olur ki, kuşkusuz böyle bir durum doğru değildir. Kürtler zaten anlayacaklarını çok büyük ölçüde anlamış ve kendilerini yeterince çözüm gücü haline getirmişlerdir. Denebilir ki, daha fazla birlik olsunlar ve daha büyük savaşarak faşist-soykırımcı düşmanı yenilgiye uğratsınlar! Evet bu da doğrudur ve gereklidir; ama tüm yükü buraya yüklemek de doğru ve adaletli olmamaktadır. Çünkü eskiden sorun buradaydı; Kürtlerin bilinçsiz, örgütsüz ve eylemsiz duruşundaydı. Fakat artık bu aşılmış, Kürt çözümü büyük ölçüde gerçekleşmiştir. Şimdi sorun Türkiye’dedir ve çözümün Türkiye’de geliştirilmesi için çalışmak gerekir. Türkiye çözümünü en iyi aydınlatan ve çözüm gücü yaratan hakikat de Haki Karer gerçeğidir.
Ancak bu gerçeğin doğru ve yeterli işletilmediği görülüyor. Türkiye deyince akla hemen ya devlet ya da çeşitli egemen guruplar geliyor. Sanki Türkiye toplumunun kendisi, sahibi, sözcüsü bu güçlermiş gibi yaklaşılıyor. Ve başta Kürt sorunu olmak üzere tüm sorunlar için çözüm buradan bekleniyor. Bu kesimlere dönük yaygın eleştiriler de çeşitli biçimlerdeki mücadeleler de aslında bu beklentiyi ifade ediyor.
Oysa çözüm bu güçlerde değildir. Tersine sorun o güçlerdedir ve sorun kaynağı olanlar da çözüm gücü olamazlar. Peki ne yaparlar? Belli ki daha çok sorun üretirler. Daha fazla çözümsüzlük geliştirirler. Nitekim Türkiye’de yaşanan da budur. Mevcut faşist-soykırımcı düzenin iktidarı da muhalefeti de böyledir. Onların yaptığı ırkçı-şoven milliyetçiliği daha çok geliştirmek ve esas olarak Kürt düşmanlığında yarışmaktır. Evet, sorunların çözümü için bu güçlere karşı mücadele etmek ve bunları yenilgiye uğratmak gerekir. Bu doğrudur; fakat söz konusu bu mücadeleyi kim ya da kimler yapacaktır? Bu soruyu da sorarak ona göre çözüm yolları bulmak gerekir.
Belli ki başta Kürt sorunu olmak üzere yaşanan tüm sorunları çözecek güç Türkiye halklarıdır, kadın ve gençleri, işçi ve emekçileridir. Egemenleri yıkacak mücadeleyi de bu güçler yürütecektir. O halde bu güçlere gitmek, sürekli ve daha çok gitmek, bu güçleri Haki Karer çizgisinde eğitip bilinçlendirmek, örgütleyip mücadeleye sevk etmek gerekir.
Türkiye’de devrimci ve demokratik güçler kitlelere yeterince gitmiyorlar. Kitlelere ulaşma ve onları eğitip örgütleme araçlarını yeterince geliştirmiyorlar. İbrahim Kaypakkaya ve Haki Karer gerçeğini Türkiye toplumuna güçlü ve etkili bir biçimde anlatmıyor. Bu konuda fazlasıyla dar ve bürokratik kalıyorlar. Sadece kendileriyle yetiniyorlar. Haki Karer gerçeğini, yani Kürt özgürlük gerçeğini kendileri biliyorlar ve başkalarının, toplumun da bildiğini sanıyorlar.
Oysa gerçek böyle değildir. Türkiye toplumu Kürt özgürlük hakikatini yeterince bilmemektedir. Onlara Haki Karer şahsında bu hakikati götürmek ve iyice anlatmak gerekir. Çünkü, zaman Haki Karer gerçeğini doğru anlama ve yeterince anlatma zamanıdır. Çözümün yolu buradan geçmektedir. Başarıya ancak bu temelde ulaşılabilir. Faşizm ancak bu temelde yıkılır, özgürlük ve demokrasi ancak bu temelde kazanılır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika