DTK Eşbaşkanı ve Hakkari milletvekili Leyla Güven’in Önder Apo üzerindeki tecridin kırılması için başlattığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi 80’li günlere ulaşıp tüm cezaevleri ve Kürtlerin bulunduğu her yere yayılınca AKP-MHP faşist iktidarı telaşa kapıldı. Çünkü bu eylemler ve yarattığı etki tüm Kürtleri AKP-MHP iktidarının karşısına çıkaran bir durum ortaya çıkarmıştır. Kürt halkının bu eylemler etrafında bütünleşmesinden o kadar korkmuştur ki son günlerde sık sık Kürtler PKK ile, PYD ile aynı görülemez tekerlemesine sarılmış bulunmaktadır. AKP-MHP ittifakı iktidarını Kürt düşmanlığı üzerine kurmuşlardır. Şovenizmi şahlandırarak; herkesi şovenist baskıyla kuyruklarına takarak iktidarlarını sürdürmektedirler. Bu nedenle Kürtlerin ayağa kalkmasını iktidarlarının sonu olarak görmektedirler. Beka sorunu dedikleri AKP-MHP iktidarının sonu olmaktadır. Bu nedenle tüm Kürtleri etrafında birleştiren tecridi kırmaya yönelik eylemleri kırmak için her yolu denemektedirler. İmralı’ya Önder Apo’nun kardeşinin götürülmesi de Leyla Güven’in tahliyesi de bu amaçla gerçekleşmiştir. Bu özel savaş oyununa en iyi cevabı Önder Apo ve Leyla Güven vermişlerdir.
Önder Apo kardeşine siz de herkes de benim gibi tecrit altındasınız, bu nedenle bir şey diyemem, sadece sağlığımın yerinde olduğunu söyleyeceksin, demiştir. Önder Apo özel savaşın oyununu gördüğü için bu tutumu takınmıştır. Leyla Güven de kardeşi Mehmet’in gidişi tecridin kırılması değildir; eylemimi tecrit tamamen ortadan kalkana kadar sürdüreceğim, diyerek bu özel savaş oyununu bozmuştur. Her yerden gelen tepki ve baskı sonucu Leyla Güven’i tahliye ederek eylemin etkisini zayıflatmak ve kırmak istemişler ama buna da Leyla Güven tarihi bir kararlılıkla cevap vermiştir. Dünya halkları ve halkımız bilsin ki, tecrit kalkana kadar eylemimi sürdüreceğim, demiştir. Önder Apo’nun ve Leyla Güven’in tutumu Kürt Özgürlük Hareketinin ve Kürt halkının özel savaş konusunda ne kadar bilinçli olduklarını gözler önüne sermiştir.
Önder Apo’nun mücadeledeki başarısını sağlatan; Türk devletinin özel savaş karakterinin tüm şifrelerini çözmesi olmuştur. Önder Apo’nun Türk devletine karşı yürüttüğü mücadelede başarısının sırrı buradan gelmektedir. Türk devletinin onlarca yıldır yürüttüğü ağır baskıya rağmen Kürt halkının özgürlük mücadelesini sürdürmesi, baskı ne olursa olsun özgürlük tutumunda ısrar etmesi özel savaşa karşı donanımlı ve şerbetli hale gelmesindendir. Kürt halkını özel savaşa karşı bu düzeyde donanımlı ve bilinçli hale getiren ise Kürt Halk Önderidir; Kürt halkının son 50 yılda Türk devletinin politikalarından çıkardığı sonuçlardır. Bu nedenle hiçbir baskı ve özel savaş yöntemi bu halkı mücadeleden alıkoyamamaktadır. Şu anda Kürt halkı Türk devletine yönelik öfkesinin zirvesindedir. Bunu bizzat AKP iktidarının Bakur, Başur ve Rojava politikaları yaratmıştır. Türk devleti bu politikalarıyla Kürt düşmanlığında öncü olduğunu ortaya koymuştur.
MHP ve Devlet Bahçeli ile ortak olan bir iktidardan Kürt düşmanlığından başka bir şey çıkmaz. Devlet Bahçeli Tayyip Erdoğan’ın Kürt düşmanlığından dolayı bu iktidara destek vermektedir. Söyle arkadaşını, söyleyeyim kim olduğunu, diye bir deyim vardır. 1980 yılında Alparslan Türkeş fikrimiz iktidarda, biz ise cezaevindeyiz, demişti. Şimdi MHP’nin fikri de, eylemi de, kendisi de iktidardadır. MHP’nin nasıl bir parti olduğunu da en iyi Kürtler bilmektedir. Bu açıdan Türkiye’deki mevcut iktidarın karakterinin ne olduğunu Kürtler kadar bilen olmaz. Bugünkü iktidar soykırımcı faşist bir iktidarıdır.
Türk devleti yüz yıla yakındır kurumsal faşist bir devlettir. Türkiye Cumhuriyeti Hitler ve Mussolini ortaya çıkmadan önce faşist politikalara yönelmişti. Kürtleri yok etme bu devletin temel stratejisi olmuştu. Kürdistan Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirilecekti. Bunun için demagojiye, özel savaşa dayalı faşist bir ülke olmak gerekiyordu. Bu nedenle Türk devleti kuruluşundan itibaren gerçeklerin ters yüz edildiği bir özel savaş ülkesi olarak şekillenmiştir. Yakın zamanda bir Ermeni soykırımı yapıldığından; kısa süre içinde ikinci soykırımı açık biçimde yapamazlardı. Bu nedenle zamana yayılmış bir soykırım gerekliydi. Bunu gizlemek içinde her türlü yalan, demagoji ve kirli yol ve yöntemin uygulandığı özel savaşa başvurulmalıydı. Bu özel savaşın içinde Kürt toplumunu parçalama ve birbirine düşürme gibi topluma yönelik birçok özel savaş yöntemi de vardır.
Son yıllardaki baskı ve uygulamalar mevcut iktidara karşı kararlıca direnmekten başka bir yol bırakmamıştır. Kürtler bunu yaşayarak gördü ve öğrendiler. Bu açıdan AKP-MHP iktidarına karşı kararlıca direnmek dışında özgür ve demokratik yaşama kavuşulamayacağı anlaşılmıştır. Bu baskı ve zulmün de 5 Nisan’daki tecritle başladığı biliniyordu. Çünkü 5 Nisan tecridi bir politika değişikliği anlamına geliyordu; yada AKP gerçek yüzünü bu tecritle ortaya koymuştu. Bu açıdan bu politika ve uygulamalara karşı mücadele en başta da bu tecride karşı mücadele ile gerçekleşir. İşte Leyla Güven bunun derin bilinciyle tarihi açlık grevi eylemine başlamıştır.
Kuşkusuz bugüne kadar da defalarca tecride karşı eylemler olmuş ve mücadele yürütülmüştür. Önder Apo üzerinde uygulanan tecrit hiçbir zaman gündemden düşmemiştir. Ancak tecridin kaldırılmasının bugünkü gibi gündemleşmesi gerçekleşmemişti. Leyla Güven tecrit için eylem yapma momentumunu çok iyi görmüştür. AKP iktidarına yönelik öfkenin, tepkinin tecride karşı yapılacak bir eylemle dışa vurulacağını bir halk önderi sezgisiyle görmüştür. AKP iktidarının Kürt düşmanı politika ve uygulamaların tüm halkta bir öfke ve mücadele potansiyeli yarattığını, bunun da tüm Kürtlerin ortak paydası olan Önderlik üzerindeki tecride karşı mücadeleyle açığa çıkarılacağı inancıyla bu eylemi başlatmıştır. Önder Apo’ya ve onun toplum içindeki etkisine inandığı için bu dönemde rolünü oynayarak Kürdistan tarihindeki onurlu yerini alma adımını atmıştır. Leyla Güven tutumuyla 14 Temmuz direnişçileri gibi eyleminin tarihi sonuçlar yaratacağı bilinciyle hareket ettiğini göstermektedir.
Leyla Güven Kürt kadının nasıl bir bilinç ve irade haline geldiğinin somut kanıtıdır. Ben bu özellikleri özgürlük mücadelesi içinde kazandım, bunu da Önder Apo sağlattı, diyerek Kürt toplumunda yaşanan büyük değişimi özlü biçimde ifade etmiştir.
Kürt toplumundaki büyük değişimi, özgürleşmeyi ve iradeleşmesini her yerde görmek mümkündür. Başurê Kürdistan’ın Şêladizê ve Dereloke şehirlerinde gerçekleşen Türkiye’yi protesto serhıldanlarında kadınların en önde olması bu gerçekliğin somut kanıtıdır. Önder Apo yıllarca Başur devrimi kadın devrimi olacak, demişti. Bunun işaretlerini Başurê Kürdistan’da görmekteyiz. Giderek daha fazla göreceğimiz de kesindir.
Önder Apo’ya tecridin tüm Kürt halkına tecrit olduğu, 5 Nisan 2015 tarihinden bugüne yaşananlarla kanıtlanmış bulunmaktadır. Bir halkın önderine nasıl yaklaşılırsa o halka benzer yaklaşılır. Bir halkın önderi tecrit altındaysa tüm halk tecrit altındadır. Biraz konuşan tutuklanıyorsa; halka sokaklar, meydanlar yasaklanıp evine hapsedilmişse orada yaşanan bir tecrittir. Bir halk daha başka nasıl tecrit altına alınır? 4 yıla yakındır Kürdistan’da köylülerin bahçeleri, tarlaları, zozanları, dağları, ovaları yasaklarla tam bir tecrit altındadır. Kürdistan’daki soykırımcı sömürgeci sistem tüm halkı tecrit altına almış durumdadır. İmralı’da zindan ve etrafındaki askerlerle tecrit uygulanırken, şehirlerde polisler, dağda ise askerlerle bu tecrit uygulanmaktadır. Bu açıdan Önder Apo’nun sadece benim üzerimde değil, tüm Kürdistan halkı ve Kürdistan üzerinde tecrit var, demesi çok anlamlıdır. Önder Apo açıkça ilk önce kendi üzerinizdeki tecridi kırın ki, bizim üzerimizdeki tecrit kırılsın, çağrısı yapmıştır. Önder Apo’nun değerlendirmeleri bu anlama gelmektedir.
Kürt halkının durumu ile Önder Apo’nun durumu birbirine paraleldir. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin karakteri bunu gerektirmektedir. Çünkü Kürtler üzerinde soykırımcı sömürgecilik uygulanmaktadır. Siyasi soykırımın merkezinde de her zaman o halkın önderi ve önder kadroları vardır. Bu açıdan Kürt halkının önderlerine ve siyasi gücüne nasıl yaklaşılıyorsa halka da öyle yaklaşılır. Bu bir kanun ve soykırımcı sömürgecilik altında yaşamanın diyalektiğidir. Bu açıdan tecride karşı eylemler çok önemlidir, çok değerlidir, etkileri de önemli olmuştur. Ancak bu eylemler yanında halk üzerindeki tecridi de kıracak eylemler ve hareketlilikler gerekmektedir. Yoksa tecrit kalıcı olarak kırılamaz. Mutlak tecrit ortadan kaldırılamaz. Bu açıdan bu tarihi önemdeki açlık grevleri başka eylemlerle büyütülmelidir. Nitekim her gün yeni eylemlilikler ortaya çıkmaktadır. Halk üzerindeki tecrit kırılırsa İmralı’daki tecrit de mutlak olarak kırılır. Yoksa Türk devleti özel savaş yöntemlerine başvurarak bir gün görüşme yaptırır, sonra keyfi olarak yeniden görüşmeler engellenir. Zaten Kürt Halk Önderi kendisiyle görüşmeyi; Leyla Güven de tahliye edilmesini tecridin kalkması olarak görmemişlerdir. Bu açıdan Leyla Güven başta olmak üzere tüm açlık grevi eylemcileri tecrit her bakımdan tümden kalkana kadar eylemlerimizi sürdüreceğiz demişlerdir.
Önder Apo üzerindeki tecridin kaldırılmasının tarihi, siyasi ve toplumsal sonuçlarını iyi gören açlık grevi eylemcilerini selamlıyor; onların bu eylemlerinin büyük başarılar kazanacağına inancımızla başta gençler ve kadınlar olmak üzere halkımızın hem halk üzerindeki hem de Önder Apo üzerindeki tecridi kırmak için mücadeleyi yükseltmesi gereğini bir daha vurguluyoruz.
Kaynak: Yeni Özgür Politika