AKP-MHP faşizminin bugün hem özgürlük ve demokrasi mücadelesi tarafından ve hem de içinde yer aldığı sistem tarafından tamamen kuşatılmış olduğu açık bir gerçek. Nitekim bu durumun çok ciddi bir zorlamasını yaşıyor. Bundan kurtulabilmek için de her türlü hileye ve zulüm uygulamasına başvuruyor. ABD’den Fransa’ya, Rusya’dan Irak’a ve KDP’ye kadar önüne gelen herkese yalvarıyor.
Kürt Özgürlük Hareketinin 12 Eylül 2020’de başlattığı ‘Özgürlük Zamanı’ direniş hamlesi ülke içinde ve dışında atılan yeni adımlarla daha da büyüyor ve yayılıyor. Van’dan İstanbul’a kadar Kürdistan ve Türkiye’de çok önemli antifaşist direniş eylemleri gelişiyor. Kadınların kesintisiz özgürlük eylemlerine üniversite gençliğinin eylemleri de eklenmiş bulunuyor. Dağda ve şehirde faşizme kahredici darbe vuran gerilla eylemleri zaten hiç eksilmiyor.
Rojava ve Avrupa’da Kürt halkı ve dostları sürekli ayakta. Yaratıcı eylem biçimleriyle AKP-MHP faşizmini kesintisiz teşhir ediyor. Buna en kritik anda etkili tavır koyan Başûrê Kurdistan halkının direnişi ekleniyor. Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü hedefleyen direniş kampanyası dünyanın dört bir yanına yayılıyor. İngiliz İşçi Sendikalarından sonra şimdi de Afrika Sendikalar Konfederasyonu Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü isteyen bir kampanyayı başlatmış bulunuyor. Onlarca sosyalist parti ve örgüt ortak açıklama yayınlayarak PKK’ye karşı yürütülen saldırıları kınayıp ‘Özgürlük Zamanı’ hamlesine destek veriyor.
Peki bütün bunlar neyi gösteriyor? Çok açık ki, AKP-MHP faşizmine karşı mücadelenin tüm dünyaya yayıldığını ve herkesi içine aldığını gösteriyor. Erdoğan-Bahçeli faşizminin küresel düzeyde halkların, işçi ve emekçilerin, kadın ve gençlerin demokratik eylemleriyle adeta kuşatılmış olduğunu ortaya koyuyor. Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü hedefleyen ‘Özgürlük Zamanı’ direniş hamlesinin küresel bir özgürlük eylemi haline gelmiş olduğunu ifade ediyor.
Bununla birlikte, AKP-MHP faşizminin bir de içinde yer aldığı sistem tarafından kuşatılmış olma durumu var. Fransa ve Yunanistan öncülüğünde Avrupa Birliği'nin zorlamaları ileri düzeye ulaşmış bulunuyor. ABD’de Trump’ın seçimi kaybetmesi ardından yaşanan olaylar herhalde en çok AKP-MHP faşizmini ürkütüyor ve korkutuyor. Yaşanan seçim şokuna bir de darbe niteliğindeki ‘Kongre Baskını’ olayının eklenmesi, Amerika’dan gelişecek olası ‘Demokratikleşme baskısı’ nedeniyle faşizmin ödünü patlatıyor. Rusya sürekli yeni çıkarlar için AKP-MHP faşist iktidarını zorlarken, KDP ve Irak Yönetimine bağlanan umutlar çok fazla sonuç vermiyor. Kısaca içinde yer aldığı sistem içi gelişmeler de AKP-MHP faşizminin lehine olmaktan çok aleyhine oluyor.
Peki böyle bir durumda AKP-MHP faşizmi ne yapacak? Çok açık ki, bu durumda faşizmin ilk aklına gelen şey sağa-sola yalvarmak oluyor. Bir süredir adeta önüne gelene yalvarıyor. Bu doğrultuda Tayyip Erdoğan ve Mevlüt Çavuşoğlu her gün yeni bir çağrı açıklaması yapıyor. Rojava’da Eyn Îsa bölgesine yönelik askeri saldırı yapabilmek için Rusya ile görüşme üstüne görüşme yapılıyor. Bu temelde Rusya’ya yeni ve daha büyük tavizler veriliyor. Tabi bu yetmiyor, bir yandan yeni seçilen ABD Başkanına ve diğer yandan da her türlü hakareti ettikleri Fransa Cumhurbaşkanına mektup üzerine mektup yazılıyor. Yakın geçmişte söylenenler unutularak kadim ABD dostluğundan ve kendi yerlerinin Avrupa medeniyeti olduğundan söz ediliyor.
AKP-MHP faşizmi açık ki bütün bunları tam bir bukalemun kıvraklığıyla yapıyor. Fakat bütün bunlar da yetmiyor. Bu yapılanların istenen sonucu vereceğinden de tam emin değiller. Bu durumda yeni arayışlara giriyorlar ve tekrar çareyi hileyi ve zulmü artırmakta bulmaya yöneliyorlar. Yeniden kendi bildik oyunlarına sarılıyorlar.
Yakın geçmiş hatırlanırsa, Tayyip Erdoğan Yönetimi ABD desteğinde girdiği 29 Mart 2009 yerel seçimini kaybedince, Şubat 2008 Zap yenilgisi ardından 29 Mart seçim yenilgisini de yaşayınca iki şeye yönelmişti: Hile ve zulüm! Bu temelde 14 Nisan 2009 tarihinde başlattığı siyasi soykırım operasyonlarını maskeleyebilmek için önce “Kürt açılımı” başlattığından söz etmişti. Ancak bu tutmayınca bu sefer “Demokrasi açılımı” yaptığını belirtmiş, o da tutmayınca “Milli birlik açılımı” yaptığını söylemişti. Gerçekte ise 14 Nisan’dan itibaren başlattığı siyasi soykırım operasyonlarını tırmandırmış, 29 Mart’ta seçilen belediye başkanlarını tutuklamış, DTP’nin il ve ilçe yöneticilerini zindanlara doldurmuş, sonuçta 11 Aralık günü Demokratik Toplum Partisi-DTP’yi kapatmıştı. İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki baskıları darbe uygulamaları düzeyinde artırmıştı. İşte söz konusu “Açılım” söylemi ile de tüm bu faşist baskı ve zulmü maskelemek, iç ve dış kamuoyunu böyle bir hile ile kandırmak istemişti.
Açık ki, eğer başarabilirse, AKP-MHP faşizmi Heftanîn yenilgisi ardından şimdi de aynı şeyi yapmak, yeniden hile ve zulüm uygulamalarını birlikte geliştirmek istiyor. ABD-TC-KDP ittifakının PKK’yi imha ve tasfiye etmeyi hedefleyen 2020 planlı saldırısı kırılıp başarısız kılınınca ve AKP-MHP faşizmi her yönden ciddi bir tecrit ve kuşatma altına alınınca, son çare olarak yeniden hileye ve zulmü artırmaya yöneliyor. Son zamanlarda sık sık duyulan “Reformlar” kavramı ile Ayn İsa işgalinden HDP ve ESP’ye yönelik siyasi soykırım saldırılarına kadar yaşanan tüm olayları bu temelde ele alıp değerlendirmek gerekiyor.
Çok açık ki, AKP-MHP faşist yönetimi baskı ve terör uygulamalarını çok daha fazla artıracak ve elindeki son imkânları da savaşa sürecektir. Çünkü faşist diktatörlüğü ayakta tutmanın ve ömrünü uzatmanın başka bir yolu yoktur. Tamamen MHP çizgisine girmiş olan bugünkü yönetim gerçeğinin Kürt, kadın ve halk düşmanlığı yapmaktan ve bu temelde faşist baskı, terör ve katliamları daha da artırmaktan başka çaresi yoktur. Çünkü faşizmin kendini yaşatmasının başka yolu yoktur.
Bu nedenle, söylenen yalan ve sahte sözlere hiç kimse aldanmamalıdır. Faşizmin reform yapması veya başka bir siyaset geliştirmesi mümkün değildir. Onun iktidara gelişinin ve iktidarda kalışının tek yöntemi vardır, o da hile ve terördür. Hile ile toplumu aldatmak, faşist terör ve katliam ile de toplumu sindirmek faşizmin izleyebildiği tek yoldur. Dolayısıyla AKP-MHP faşizminin de şimdiye kadar yaptığı bu olmuştur. Elbette bundan sonra da sadece bunu yapacaktır. Hızlanan çöküş sürecinde ömrünü biraz da olsa ancak bu biçimde uzatabileceğini iyi bilmektedir.
Demek ki, önümüzdeki süreçte de AKP-MHP faşizminin yapacağı faşist baskı ve terörü artırma çabası olacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Fakat söz konusu faşist baskı, terör ve katliamı eskisi gibi açıktan ve de savunarak yapamayacaktır. Çünkü iç ve dış kamuoyunun bu konuda üzerinde çok ciddi baskısı vardır. O halde söz konusu baskı ve terör uygulamalarını gizleyerek, üzerini maskeleyerek yapması gerekir. “Reform” kavramı işte böyle bir maske olarak gündeme getirilmiştir. Yani söylemde hep “Reformlardan” söz edecek, gerçekte ise faşist baskı, zulüm ve katliamları tırmandıracaktır. “Reform” söylemiyle söz konusu faşist baskı, terör ve katliamların üstünü örtmeye çalışacaktır.
O halde çok dikkatli olmak, AKP-MHP faşizminin yalan ve hilelerine kanmamak, sahte beklentiler içine girmemek gerekir. Bu biçimde faşizme karşı demokrasi mücadelesini bir an bile olsa asla zayıflatmamak gerekir. Eğer böyle yapılırsa, o zaman AKP-MHP faşizminin 2009’da yaptığını tekrarlaması mümkün olmayacaktır. Çünkü o zamana göre çok daha fazla zayıf ve teşhir olmuş durumdadır. Eğer faşist hileye aldanılmaz ve devrimci-demokratik direniş etkili bir biçimde geliştirilirse, o zaman faşizmin oyunları bozulacak, gerçek yüzü daha çok açığa çıkacak ve direniş karşısında yıkılıp gidecektir. AKP-MHP faşizmini hile ve zulmü artırma çabaları da kurtaramayacaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika