Serbest ticaret mi ekoloji mi?
“Gelecek haftalarda, ekolojik olarak yıkıcı serbest ticaretin reddini fiiliyatta vurgulama fırsatları artacak.”
“Gelecek haftalarda, ekolojik olarak yıkıcı serbest ticaretin reddini fiiliyatta vurgulama fırsatları artacak.”
Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sandalyelerin yüzde 10’unu elde ekolojistler, hareketlerinin siyasi tutumu üzerine eski bir tartışmayı uyandırdı. Şimdiye kadar kurduğu çoğu ittifakın telkin ettiği gibi daha çok solda mı, yoksa bir çok eski ekolojist yöneticinin (Daniel Cohn-Bendit, Pascal Canfin, Pascal Durand) Emmanuel Macron’un tarafına geçmelerinin gösterdiği gibi ya da Almanya’da sağı ve Yeşilleri içeren bazı koalisyonlardaki gibi daha çok liberal mi?
Öncelikle belirtelim ki, liberalizm ve çevrenin korunmasının patlayıcı bir çift oluşturur. 2003 yılında Milton Friedman gibi temel bir liberal teorisyen şu sonucu çıkarıyordu: “Çevre, aşırı şişirilen bir sorun (...) Nefes aldığımız andan itibaren kirletiyoruz. Atmosferdeki karbondioksit atıklarını yok etme bahanesiyle fabrikalar kapatılamaz”
Ondan on yıl önce, henüz o zamanlar “cezalandırıcı çevre”, “Ekonomi Nobeli” olarak adlandırılmayan diğer bir sıkı eleştirici Garry Becker, “Kalkınmış ülkelerin çoğunda iş hukuku ve çevrenin korunmasının aşırı hale geldiği” değerlendirmesinde bulunuyordu. Daha o zaman, “Serbest ticaret, her birini kalkınmakta olan ülkelerin ithalatları karşısında rekabetçi kalmaya zorlayarak bu aşırılıklardan bazılarını bastıracak” diye umut ediyordu.
Sonuç olarak, gezegenin geleceğine ilişkin göreceli bunalımların uzun zaman utanç duyulan “korumacılık” kavramını rehabilite etmesi anlaşılır bir durum. Fransa’da, Avrupa seçimleri kampanyasında bir tartışma sırasında, sosyalist ve ekolojist liste başları, nerdeyse (aşırı sağcı) Marine Le Pen ile aynı kavramları kullandı: “Avrupa Birliği sınırlarında bir korumacılık.”
Serbest ticaretin Avrupa Birliği’nin tarihi kurucu ilkesini teşkil etmesi ile birlikte en güçlü ülkesi olan Almanya’nın ekonomik motoru olduğu andan itibaren, böyle bir dümen kırmanın olası sonuçları hesap edilebilir.
Bundan böyle herkes, konsensüel (oy birliği ile yapılan) hale gelen, yerel üreticileri, kısa dolaşım, atıkların alanda yerinden dönüşümü övmenin, “değer zincirini” (yani bir mağazanın reyonlarına ulaşmadan önce Pasifikleri üç veya dört defa geçen aynı ürünün bileşenlerinin bulunduğu konteynır gemilerini organize eden) arttıran üretim ve takas biçimi ile uyumsuz olduğunu biliyor.
Gelecek haftalarda, ekolojik olarak yıkıcı serbest ticaretin reddini fiiliyatta vurgulama fırsatları artacak. Avrupa Birliği parlamenterleri biri Brezilya ile Arjantin arasında (AB-Mercosur) olmak üzere Latin Amerika’nın dört devleti ticaretin liberalleşmesi anlaşması, Kanada ile CETA ve Tunus ile Aleca anlaşmasını onaylayacak ya da –umarız ki- reddedecek. İşte o zaman “yeşil dalganın” Yaşlı Kıta’da yelkenleri açıp açmadığı görülecek.
Serge Halimi
Kaynak : Le Monde Diplomatique